GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:19
Tarih:19.11.2025

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 15'inci maddesi üzerine partim adına söz aldım. Bu madde, Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihî Alanı Hakkında Kanun'da değişiklik öngörse de bir bütünen aslında Türkiye'de kültürel ve doğal miras politikalarının nasıl bir zihniyetle ele alındığını açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu zihniyet, tarihî ve doğal sit alanlarını toplumun ortak hafızası olarak değil finansal bir gelir kapısı ve turistik bir meta veya siyasal anlatıyı tahkim edecek araçlar olarak ele almaktadır. Ne yazık ki bu bakış açısı turizm geliri açısından öncelikli görünmeyen seçim bölgem Bitlis gibi şehirlerde çok yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır.

Bugün burada konuştuğumuz maddede, tarihî alanların yönetiminin tek elde toplanması, doğal sit alanlarının yeniden değerlendirilmesi, kültürel varlıkların tanımlanmasının merkezîleştirilmesi gibi hükümler iktidarın kültürel mirası bir gelir kapısı olarak değerlendirdiğini göstermektedir. Ancak bu yaklaşımın en çarpıcı boyutu, ekonomik getirisi yüksek görülen alanlara aşırı bir merkeziyetçilik uygularken turizm geliri düşük veya politik olarak öncelikli görülmeyen illerde kültürel mirasın sistematik biçimde göz ardı edilmesidir.

İktidar, kültürel mirası yerel halkın, yerel yönetimlerin ve sivil toplumun ortak sorumluluğu olarak değil kontrol edilmesi, yönetilmesi ve mümkünse gelir getirmesi gereken bir sektör olarak görmektedir. Bu ülkenin turizm gelirine katkı yapmayan ya da uluslararası vitrinde parlatılmayan şehirleri ise korunması gereken değil unutulması ve kendi kaderine bırakılması doğal olan alanlar olarak değerlendirmektedir. Bitlis bunun en somut örneklerinden bir tanesidir. Ahlat'tan Hizan'a, Mutki'den Tatvan'a kadar hem tarihî hem doğal miras yıllardır koruma değil ihmalkârlığa terk edilmiştir çünkü iktidar için tarihi korumanın değeri ancak o tarihin hızlıca paraya çevrilebilir bir niteliği varsa vardır. Gelir getiren kültürel ve tarihî benzerleri için getirilen sıkı koruma hükümleri Bitlis için uygulanmamıştır. Bitlis'in doğal sitleri ya belirsizlik içerisinde bırakılmış ya da büyük projelere engel olmasın diye statüleri değiştirilmiştir. Buradan sormak istiyoruz: Turizm bölgelerinde metrekare hassasiyetiyle yapılan alan tanımlamaları Bitlis'te neden yoktur? Neden Bitlis'in en önemli doğal alanları yıllardır koruma planı olmadan kaderine terk edilmiştir? Neden Bitlis'in kültürel mirası ancak bir ihalenin kenarından pay çıkarılabilecekse hatırlanmaktadır? Bakın, Bitlis Kalesi yıllardır "restorasyon" adı altında halka kapatılmış durumda. Nemrut Krateri gibi dünya ölçeğinde bir jeolojik değer, Rahva Vadisi, Nemrut Krateri, Ulu Cami çevresi, Hizan'ın taş medreseleri, Ermeni ve Süryani mirasının izleri; bu alanların tamamı merkezî Hükûmetin politik radarında ancak bir koşulla yer buluyor, o da para kazandırma potansiyeli varsa.

Bakın, Norşin'de Gölbaşı beldesinde bulunan Hazırbaba Türbesi bunun çarpıcı örneklerinden bir tanesidir. Burada görüyorsunuz, sadece duvarlar ayakta kalmış, türbenin beş yüz altmış yıllık tarihî değerine rağmen kurumlar sorumluluğu birbirine atıyor; tescilli yapının korunmasına dair hiçbir somut adım atılmıyor. Mülkiyet şerhlerinden kaynaklı bürokratik çıkmazlar uzadıkça uzuyor. Bu durum, aslında, Türkiye'deki seçici koruma politikalarının çok açık bir yansımasıdır. Yarım asırdır orada duran tarihî değer daha 2008'de tescillenmiş, çalışmalar on dört yıl sonra 2022'de başlamış ama ne koruma ne çalışma... Bu durum yalnızca Hazırbaba Türbesi'ne özgü değildir; Bitlis'in neredeyse bütün tarihî yapılarında benzer bir ihmal yaşanmaktadır. Ahlat'ın korunmasında gösterilen ikili yaklaşım, Rahva Vadisi'ndeki bilinçsiz uygulamalar, Bitlis merkezdeki tarihî dokunun çürümesine seyirci kalınması hep aynı zihniyetin ürünüdür. Kültürel miras ekonomik veya ideolojik getirisi kadar kıymetlidir; geliri yüksekse koruma kararı çıkıyor, değilse yerinde sayma politikasına mahkûm bırakılıyor veya Türk ve Hanefi değerine, tarihine ait değilse yok sayılıyor. Bu yaklaşımda yerelin sesi, halkın hafızası, kültürün çok katmanlı yapısı ne yazık ki yoktur; varsa yoksa rant odaklı planlamalar, turizm odaklı projeler ve merkezî denetimli, ideolojik saikli bir kültürel alan yönetimi. Oysa Bitlis gibi kadim şehirler yalnızca turistik getirisi olan yerler değil, halkların kültürel hafızasının taşıyıcılarıdır. Kürtlerin, Türklerin, Ermenilerin, Süryanilerin, adını sayamadığım onlarca milletin izlerini aynı dokuda barındıran bu topraklarda tarih ekonomik ve politik tercihlerden ibaret olmamalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Fakat Hükûmetin kültür politikası kültürün kendisini değil, kültürün kârlı ve ideolojik olan kısmını görmektedir; Gelibolu'da da bu böyledir, Bitlis'te de bu böyledir. Kısacası, yaklaşımınız tarih ve kültür seçiciliğidir.

Değerli milletvekilleri, biz DEM PARTİ olarak kültürel mirasın ticarileştirilen değil, toplumsal hafızanın yaşayan bir parçası olarak korunmasını savunuyoruz. Doğal sit alanlarının şirket mantığıyla yönetilmesine, tarihî alanların siyasal ve ekonomik kurgulara göre yeniden şekillendirilmesine karşı çıkıyoruz. Bitlis'in, Bitlis gibi kadim şehirlerin kaderinin turizm gelirine göre belirlenmesine "Hayır." diyoruz ve buradan uyarımız nettir: Kültür metalaştırıldıkça yok olur, doğa ticarete açıldıkça tahrip olur, tarih merkezîleştikçe tek tipleşir ve Bitlis'in ve tüm halkların kültürel mirasının bu zihniyete kurban edilmesine izin vermeyeceğiz diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)