GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:19
Tarih:19.11.2025

EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere özellikle İstanbul'a yönelik yeni bir modern kapitülasyon sürecinden bahsetmek istiyorum. Bu teklifle iktidar resmen halk iradesine karşı bir savaş başlatmış durumda. Düşünün, bir imza atılıyor, hop, valiliğin binası, üniversitenin yapısı, belediyenin arsası, hazine malı, hepsi Vakıflar Genel Müdürlüğüne devroluyor; bir kalem darbesiyle, bir imzayla hem de. Bu kamu malı dediğiniz şey artık tek bir gecede el değiştirebiliyor. Oysa mevcut yasa çok açık, Vakıflar Kanunu'nun 30'uncu maddesi 2 tane şart arıyor:

1) Yapı vakıf kültürü olacak yani tescilli.

2) Vakıf eliyle yapılmış olacak yani ortada belge, kayıt, delil olacak.

Şimdi, bu şartları engel olarak görüyorlar ve diyorlar ki: "Her ne suretle olursa olsun bir vakıf izi varsa, bir onarım yapılmışsa, bir kiralama ilişkisi kurulmuşsa o artık vakıf malıdır. Bu ne demek biliyor musunuz? Gelin, biraz somutlaştıralım: Binlerce yıllık Galata Kulesi, İstanbul'un hafızası. Galata Kulesi'nin mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait görünüyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise 2020'ye kadar orayı tahsisli olarak kullanıyordu. Peki, ne yaptılar? 13 Mayıs 2019'da kulenin tapusunu gidip Kule-i Zemin Vakfı adına tescil ettirdiler. İBB itirazlar yaptı, İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesi tapu iptali ve tescil davası açtı ve yargı süreci devam ederken 2020 yılında Beyoğlu Kaymakamlığı tahliye işlemini başlattı. İstanbul 6. İdare Mahkemesi ise bu tahliyenin yürütmesini durdurdu fakat baskı bitmedi, İBB itiraz etti ama 2020 yılının sonunda kuleyi boşaltmak zorunda kaldı. Kulenin yeni sahibi ise tabii ki Turizm Bakanlığı. Aynı yıl, alelacele "Galata Kulesi Müzesi" adıyla burayı yeniden açtılar ama asıl skandal burada başlıyor arkadaşlar. "Restorasyon" adı altında ağır yıkım görüntülerini gördük ekranlarda; meslek odaları, İBB, hepsi suç duyurusunda bulundu ve son bilirkişi raporu ne dedi biliyor musunuz; bakın, burası gerçekten çok kritik: "Galata Kulesi'ni bir vakfa bağlayan hiçbir belge yok." dedi, "Vakıflar Genel Müdürlüğü adına yapılan tescil hukuken mümkün değil." dedi, "Nihai kararı mahkeme versin." dedi. Şimdi, yeni bilirkişi raporu için duruşma 9 Aralık tarihine ertelendi.

Gelelim işin özüne, iktidar yargıda savunamadığı bu işlemi şimdi kanunu değiştirerek masabaşında meşrulaştırmak istiyor. İşte, bu yüzden söylüyoruz, bu, bir kanun değişikliği değildir, İstanbul'un malına, hafızasına, tarihine çökme operasyonudur. Bu, bir mülkiyet transferi operasyonudur. Bakın, bugün Silivri'de zindanda tutulan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Ekrem İmamoğlu ve ev hapsinde bulunan Sayın Mahir Polat bu kentin ihmal edilmiş mirasını korudular, yıkılmış binaları yeniden hayata, yaşama döndürdüler, talan edilmiş olan belleği onardılar, İstanbul'a ait olanı İstanbul halkına iade ettiler ama daha önemlisi de ranta teslim etmediler. Müze Gazhane, Feshane, Moda İskelesi, Casa Botter, Yerebatan Sarnıcı, bunlar birer tarihî bina falan değiller, bunlar birer hafıza, birer dayanışma mekânı, birer kamusal nefes alanı aslında ve şimdi o hafızayı, o emeği, o mirası tek bir imzayla devretmek istiyorlar, bir gecede vakıf malı ilan etmek istiyorlar, muhafızlarından koparmak istiyorlar. Peki, bunu niçin yapıyorlar? Bu malları Ensara mı TÜRGEV'e mi devretmek için yoksa bu malları vakıf maskesi adı altında başka bir şekilde dağıtmak için mi? Bu düzenleme İstanbul'un belleğine, yerel demokrasisine ve halkın iradesine doğrudan müdahale aracıdır. Biz böyle bir merkeziyetçiliği daha önce görmedik sayın milletvekilleri. Bu değişiklik yalnızca taşınmazların el değiştirmesi falan da değildir, Anayasa’nın 35'inci maddesindeki mülkiyet hakkına ve 127'nci maddesindeki yerinden yönetim ilkesine karşı doğrudan ama doğrudan bir saldırıdır; belediyelerin gelir kaynaklarına, yetkilerine ve özerkliğine el koymaktır, yerel yönetimleri işlevsizleştirmektir. Ve şunu açıkça söyleyelim: Bu, sadece hukuksuz bir düzenleme de değildir; bu, apaçık ama apaçık bir siyasi hesaplaşmadır yani burada iktidar resmen halkın iradesine karşı bir savaş yürütüyor. Bu savaşın da 2 motivasyon var: İntikam ve yağma. İntikam çünkü sandıkta kazanamadıklarını yasayla geri almak istiyorlar. Yağma çünkü şehrin mallarına, kültürel değerlerine el koyma arayışındalar. Sonuç olarak, yasa önerisi halkın elinden kamusal alanı, ortak olanı, kentin hakkını almaya yöneliktir ve biz buna razı olamayız. Daha ironik olan da ne biliyor musunuz sayın milletvekilleri? İktidar da eskiden bu anlayıştaydı. Bir zamanlar yerel yönetimleri savunurlardı, merkeziyetçiliğe karşı çıkarlardı, "Yetki yerelde olmalı." derlerdi, "Belediye halka en yakın yönetimdir." derlerdi. Peki, şimdi ne oldu? Kendi geçmişlerini inkâr ediyorlar, kendi sözlerini çiğniyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EVRİM RIZVANOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

EVRİM RIZVANOĞLU (Devamla) - Yerel yönetimden gelip merkeziyetçiliğin de sembolü hâline geliyorlar. Bir zamanlar demokrasi trenine bindiler, bugün ise halkın iradesini vesayet altına almakla meşguller. O eski sözler çoktan unutuldu, o eski iddialar da terk edildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ülkenin ortak mirası böyle yönetilemez. Biz de tabii ki ecdadımızın emanetine sahip çıkıyoruz, tabii ki vakıf mülklerinin korunmasını önemsiyoruz ama yöntem bu yöntem değil. Bu anlayış, ülkeye katkı sunmak bir yana, yerel yönetimlerin elini zayıflatacak, kurumlar arası çatışmaya sebep olacak ve kamu hizmetlerinin etkinliğini geriye götürecek bir hamledir. Unutmayalım, güçlü bir Türkiye zayıflatılmış kurumlarla değil, güçlü bir Türkiye özgür kentlerle, güçlü yerel yönetimlerle ayakta kalır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)