| Konu: | ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİNİN KKTC'DE KAMPUS KURMASINA İLİŞKİN ÇERÇEVE PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 15.02.2012 |
CHP GRUBU ADINA GÜRKUT ACAR (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 67 sıra sayılı Çukurova Üniversitesinin KKTC'de Kampus Kurmasına İlişkin Çerçeve Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın 3'üncü maddesi üzerinde söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlarken, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı saygıyla anıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkına bir kez daha başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gelişmesi, ekonomik ve sosyal gelişmesi için her türlü katkının verilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu kampüs tasarısının da bu anlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin gelişimine önemli katkılar sağlayabileceğine inanıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bir üniversite ve turizm adası olarak anılması çok yararlı olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Akdeniz'in çağdaş, aydınlık bir bilim ve yükseköğretim merkezi hâline getirilmesi için başlatılan çalışmalar desteklenmelidir.
Değerli milletvekilleri, biz KKTC'ye şimdi üniversite ihraç ediyoruz ama bizim üniversitelerimizin durumu nedir? Üniversitelerimiz suskundur, üniversitelerimiz sessizdir. Türkiye'de her gün hukuk skandalları yaşanıyor ama hukuk fakülteleri suskun ve sessiz kalıyor.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk'ün kurumlarından Atatürk'ün adı siliniyor. Üniversiteler suskun, üniversiteler sessiz. Kanun hükmünde kararnamelerle bütün kurumlar altüst ediliyor, üniversiteler yine suskun.
Üniversitelerin rehberi akıl ve bilim olmalıdır, üniversiteler hür tartışmanın merkezi olmalıdır ama nerede! Farklı bir düşünceyi ifade eden öğrenciler aylardır cezaevlerinde yatıyor. "Parasız eğitim" diyen gençler bizim çocuklarımız, bizim gençlerimiz ama "terör örgütü" kılıfıyla aylardır cezaevinde tutuluyor. Atılmamış yumurtaya kırk dört ay hapis cezası isteniyor. Öğrencilerin şenlikleri, toplantıları engelleniyor. Üniversitelerde rektörlerin, dekanların uygulamalarını eleştiren öğrenciler üniversitelerden uzaklaştırılıyor.
Eleştiriye tahammülü olmayan bir üniversite olur mu değerli arkadaşlarım? Eleştiriye disiplin cezasıyla, okuldan uzaklaştırmayla karşılık veren bir rektörü ne yapacağız? Böyle üniversite, böyle bilim olur mu? Takdirlerinize bırakıyorum.
Değerli milletvekilleri, TÜBİTAK, YÖK ve üniversiteler kadrolaşma yoluyla susturulmuştur. Sayın Bakan TÜBA'yla ilgili diyor ki: "Geniş bir seçim imkânı getirilmiştir." Madem öyle bir derdiniz vardı, bu ülkenin Meclisi var ve şimdilik açık, o zaman getirin burada tartışalım. Neden bizden kaçırarak, Meclisten kaçırarak kanun hükmünde kararnameyle yapıyorsunuz bu genişlemeyi? Çünkü amaç bu değildir; amaç, son kalan özerk bir bilim kuruluşu olan TÜBA'ya egemen olmaktır. Atatürk'ün kurumlarının özerk olması zorunlu olan bilim kuruluşlarının hedef yapılması, özerk bilim kuruluşundan rahatsızlık duyulması gelecek açısından kaygı vericidir.
Değerli milletvekilleri, üniversitenin her ile götürülmesi doğru bir projedir ancak bu yanlış uygulanmıştır. Bakın, AKP'nin üniversitelere bakışının iki dönemi vardır: Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı olmasından önceki dönem ve ondan sonraki dönem. Cumhurbaşkanının değişmesinden önce YÖK kötü, tu kaka bir kurumdu, mutlaka değiştirilmesi gereken bir yapıydı ama Cumhurbaşkanı değiştikten sonra AKP'nin YÖK'ten hiçbir şikâyeti kalmamıştır. Cumhurbaşkanı değişince AKP'nin YÖK ve üniversite derdi bir çırpıda çözülüvermiştir, bir anda da Türkiye'nin üniversite sayısı ikiye katlanmıştır, yeni üniversitelere yeni YÖK'ün rektörleri atanmıştır ama ne yazık ki ülkede üniversitelerin varlığı unutulmuştur. Sadece ÖSYM skandallarıyla üniversiteler akla gelmektedir ve ne yazık ki bu skandallarla ilgili her şeyin üzeri örtülmüş, skandalın sorumluları hâlâ koltuklarında oturmaya devam edebilmektedirler. Bunları anlamak, kabul etmek mümkün değildir. Son olarak da mükafatlandırılmak suretiyle YÖK Başkanı büyükelçi yapılmıştır.
Değerli arkadaşlar, üniversitelerimiz arttı, öğretim üyesi sayısı aynı oranda arttı mı? Hayır. Üniversite mezunlarımız iş bulabiliyor mu? Hayır. Binlerce, 100 binlerce gencimiz, elinde üniversite diploması, boş geziyor, işsiz, umutsuz dolaşıyor. Bir ülke için en büyük tehlike gelecekten ümidini kesmiş gençliğidir. Bu konuda YÖK'ün, üniversitelerin, Millî Eğitim Bakanlığının bir derdi var mı? Hayır. Bunu anlamak, kabul etmek mümkün değildir.
Millî Eğitim Teşkilat Kanunu'ndan "Atatürk", "Türkiye Cumhuriyeti", "Türk milleti" gibi kavramları çıkararak bu sorunlara çözüm bulunması mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan diyor ki: "Anayasa Mahkemesine niye gidiyorsunuz?" Nereye gidelim? Ulemaya mı gidelim, hacılara, hocalara mı gidelim? Siz yaptığınız işlerden eminseniz, hukuka uygun davranıyorsanız neden yargıya gidilmesinden şikâyetçisiniz? Siz istiyorsunuz ki hukuk olmasın, kanun olmasın, yargı denetimi olmasın, AKP istediğini yapsın. Bunun adı "Kanun benim." demektir. Kanun hükmünde kararnameler bu zihniyetin ürünüdür, gündeme getirdiğiniz MİT kanun teklifi bu zihniyetin ürünüdür. Başbakanın adamları olsun, dokunulmaz olsun; Sağlık Bakanının adamları olsun, dokunulmaz olsun; istediğini istediği yere göndersin, istediğini şef yapsın, istediğine döner sermayeden pay dağıtsın, kimse buna ses çıkarmasın. Böyle bir yapıya izin vermemiz mümkün değildir.
Bir ülkede bilim adamları, üniversiteler konuşamıyor, konuşmaktan çekiniyorsa, konuşmak cesaret gerektiren bir süreç hâline gelmişse yazıktır o ülkenin hâline ve ne yazık ki Türkiye bu aşamadadır.
Değerli milletvekillerim, bakınız, hukukun, adaletin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Hukuka, adalete dayanmayan bir sistemde ne üniversite olur ne akıl olur ne bilim olur ne özgürlük olur ne de özgür gençlik olur. Türkiye bugün bu noktadır.
Böyle bir dönemde Sayın Başbakan diyor ki: "Ben dindar bir gençlik yetişsin istiyorum." Bunu, Arap ülkelerine "Laik yönetim kurun." diyen Başbakan, laik Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı söylüyor. Laik bir ülkenin başbakanının görevi çağdaş, akıl ve bilime dayanan bir eğitim sistemi kurmaktır, akıl ve bilimin rehberliğinde bir üniversite oluşturmaktır. Başbakanlar insanların neye inanacağına, hangi dine inanacağına veya inanıp inanmayacağına karışmaz, karışmamalıdır. Eğer demokrasi olacaksa laiklikle olur, laikliğin olmadığı yerde demokrasi olmaz, ileri demokrasi hiç olmaz, bu unutulmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu kürsüden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hakkında, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti halkının hiç de hak etmediği "kumarhane adası" gibi sözler sarf ediliyor. Farklı politikaların uygulanmasını isteyebilirsiniz, mevcut duruma ilişkin farklı tespitleriniz olabilir ama birtakım yakışıksız ifadelerle bunların gündeme getirilmesinin iyi niyetle bağdaşır bir yanı yoktur.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin KKTC'nin yükseköğretim alanına kakı sağlaması olumlu ve desteklediğimiz bir süreçtir. Çukurova Üniversitesinin KKTC'de kampüs açmasının yararlı bir adım olacağına inanıyoruz.
KKTC'nin bir üniversite ve turizm merkezi olarak gelişmesine katkı sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, KKTC'ye üniversite taşırken, Türkiye'deki üniversiteleri özgür düşüncenin merkezi hâline getirecek adımların da atılması gerekir. Eğer, Türkiye'deki zihniyet, KKTC'de açılacak üniversitelere taşınacaksa bunun bir anlamı olmayacaktır. Bu kurumların KKTC'ye bir katkısı olmayacaktır.
Ben, KKTC'nin bir üniversite, bilim ve turizm adası olmasını diliyorum. Bu tasarının da bu çabalara bir katkısı olacağına inancımı belirtiyor, sizleri saygılarla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Acar.