| Konu: | Millî Savunma Bakanlığının düşen C-130 kargo uçağıyla ilgili açıklamasına, 10 Kasım Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 87’nci seneidevriyesine, Anayasa Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararlara uymanın bir mecburiyet olduğuna ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 15 |
| Tarih: | 11.11.2025 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gürcistan'da C-130 kargo uçağımızın düştüğüne dair Millî Savunma Bakanlığımız bir açıklama yaptı, arama kurtarma faaliyetlerinin devam ettiğini ifade ettiler. Şehit haberlerini almamayı umut ederek arama ve kurtarma faaliyetlerinin bir an önce sonuçlanmasını temenni ediyorum.
Yine, dün 10 Kasım, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 87'nci seneidevriyesi. Bu vesileyle de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü tekrar saygı ve rahmetle anıyorum.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararların maalesef zaman zaman uygulanmadığına dair hususlarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu Parlamentonun bir üyesi olan Can Atalay'ın Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir hak ihlali kararına rağmen hukuksuz bir şekilde, Anayasa'ya aykırı bir şekilde tahliye edilmediğini, hatta Anayasa'ya aykırı bir şekilde milletvekilliğinin düşürüldüğünü hep beraber biliyor ve idrak ediyoruz ama maalesef Anayasa Mahkemesinin verilen kararlarına uymamaya dair Yargıtay 3. Ceza Dairesinin eylemli tutumu, daha sonra, Yargıtaya bir suç duyurusundan sonra... Yargıtayın yeni Başkanının iki hafta önce Diyarbakır'da Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru hakkıyla ilgili bölge toplantısında sarf ettiği sözler aslında Anayasa Mahkemesi kararlarına uymaya dair bizlerde bir umut meydana getirmişti. Çünkü Yargıtay Başkanı açıkça "Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyla ilgili verdiği hak ihlali kararlarını gidermek bütün kamu kurumlarının vazifesi olduğu gibi bizim ve mahkemelerin de görevi ve vazifesidir." demişti ama Tayfun Kahraman'la ilgili Anayasa Mahkemesinin verdiği hak ihlali kararı İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde Anayasa Mahkemesinin yetkisini aştığı iddia edilerek, yorumlanarak uymama şeklinde bir yaptırımla karşı karşıya kaldı. Bir kere, İstanbul 13. Ağır Cezanın yani ilk derece mahkemesinin Yargıtayın yapmış olduğu yorumun, Yargıtayın vermiş olduğu kararın üstüne bir karar inşa edemeyeceğini hukuk tahsili yapan herkesin asgari düzeyde bilmesi lazım, hele hele karar metninde geçen "süper temyiz mahkemesi" ibaresi olsa olsa hukuki bir cehaletten öteye geçemez çünkü Anayasa Mahkemesi kararı bireysel başvurularda mahkemenin verdiği kararın hukuka uygun olup olmadığına bakmıyor; verilen kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin herhangi bir maddesini ihlal edip etmediğine bakıyor. Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin herhangi bir maddesini ihlal eden ve kamu gücünü kullanan ister tapu müdürlüğü ister Emniyet müdürlüğü ister bakanlık ya da başka bir idari makam gibi herhangi bir mahkeme ya da Yargıtay da kamu gücünü kullanarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde teminat altına alınan bir hakkı ihlal ediyorsa Anayasa Mahkemesi burada bir temyiz mahkemesi incelemesiyle değil, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde garanti altına alınan bir hakkı ihlal ettiği için bireysel başvuruda ihlal kararı veriyor. Dolayısıyla, buna "süper temyiz mahkemesi" gibi bir yakıştırma yapmak hukuk cehaletiyle bile açıklanamayacak aktivist bir eylemdir. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Anayasa’nın bu açık hükmünü tanımayan, yorumu bırakın, Anayasa Mahkemesinin yetkisini tanımayarak Anayasa'yı ihlal eden bu mahkeme üyeleri hakkında bir an önce, derhâl gerekli soruşturmayı başlatmalıdır; aksi takdirde, daha iki hafta önce hem Anayasa Mahkemesi Başkanının hem de Yargıtay Başkanının üstüne basa basa "Bireysel başvuruyla ilgili bir ihlal kararına hepimiz uymalıyız." sözünü havada bırakan bir eylem olmuş olur.
Ben bu hususta özellikle Anayasa'ya bireysel başvuru hakkını getirerek bir devrim yapan Adalet ve Kalkınma Partili arkadaşlardan da seslerini yükseltmelerini bekliyorum çünkü sizin getirdiğiniz ve bir devrim olarak herkese ifade ettiğiniz bireysel başvuru hakkı herhangi bir mahkeme tarafından uyulmayarak etkisiz hâle getirilmeye çalışılıyor. Bu devriminize sahip çıkmak istiyorsanız "Aman, konjonktür..." diye bakmadan bu husustaki tavrınızı net bir şekilde ortaya koymuş olmanız lazım.
Bir diğer devriminiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararlarının iç hukukta, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda yeniden yargılama yolunun açılması ve bu kararlara uyma mecburiyetini getiren düzenlemenizdi; 2003 yılında getirdiniz bu düzenlemeyi. O dönem başta Ahmet Türk, Leyla Zana, Hatip Dicle ve Orhan Doğan olmak üzere cezaevinde bulunan HADEP'li milletvekilleriyle ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - ...verdiği bir hak ihlali kararı vardı ama bu karara uymayan Yargıtay vardı. Sizler, Ceza Muhakemeleri Kanunu'nda bir düzenleme yaptınız, dediniz ki: "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir hak ihlali kararı verirse bizim ilk derece mahkemeleri buna uymalı ve bunu yeniden yargılama sebebi yapmalı." Bu devrimi de siz yaptınız ey değerli AK PARTİ'liler ama bugün getirdiğiniz devrime uymayan mahkemeler var ve siz de kısık sesle "Türkiye, bir hukuk devletidir." bile diyemiyorsunuz "Türkiye bir yargı devletidir." demeyi tercih ediyorsunuz. Dolayısıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu kararlara uymak devlet olmanın bir gereğidir, millî yargının da bir gereğidir. İçinizden bir kısım kişilerin yeni kavramlar üreterek "Millî yargı uluslararası yargıya uymak zorunda değildir." gibi ifadelerine ya da uluslararası yargıyı bir istisna gibi gören ifadelerine aldanmayın çünkü ulusal yargı eğer uluslararası yargının yetkisini kabul etmişse uluslararası yargı da ulusal yargının bir parçasıdır. Bizim altına attığımız her sözleşme Türkiye Cumhuriyeti'nin namusudur, dolayısıyla bizim imzamıza aykırı her hareketin peşine düşmemiz ve o hareketi ortadan kaldırmamız lazım.
Türkiye Cumhuriyeti olarak bizler vatandaşlarımıza bir taahhütte bulunuyoruz, "Ey, değerli vatandaşlarımız, ben Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılama yetkisini kabul ediyorum. Herhangi birinizin hakkını kamu gücü ihlal ederse, buyurun, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat edebilirsiniz, ben de devlet olarak o kararı tanıyorum, o karar benim namusumdur." diye vatandaşlarımıza taahhütte bulunuyoruz, ondan sonra vatandaşlarımız müracaat ediyor. Ne diyor Sevgili Adalet Bakanımız? "Yüzde 90 uyma oranımız var." Yani 91'inci sırada gelene kusura bakma, kontenjan doldu mu diyeceğiz ya da ilk 90 kişi için uyuyoruz ama sonraki 10 kişi kusura bakmasın mı diyeceğiz? Her dava, her ateş düştüğü yeri yakar, dolayısıyla sizin ihlal ettiğiniz her karar kararttığınız bir dünya demektir.
Bu manada sizin hem Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruyla ilgili getirmiş olduğunuz devrime sahip çıkmanız gerektiği gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasıyla ilgili hususlarda da bu Parlamentodaki her parti kadar hatta daha fazla bu düzenlemeyi yapan Adalet ve Kalkınma Partisinin sahip çıkması lazım yoksa Kamu Güvenliği Müsteşarlığının sayfasında "Sessiz Devrim" diye yayınladığınız kitabı sessizce devreden kaldırdınız da milletin haberi mi yok? O zaman bu sessiz devrimlere sahip çıkıyorsanız artık sessizce ve utangaç bir şekilde bu kararların uygulanmamasını geçiştiremezsiniz, cesaretle ortaya koymuş olduğunuz bu devrimlere sahip çıkmak durumundasınız yoksa "konjonktürel demokrat" olarak ifadelendirilmekten asla kurtulamayacağınızı buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla hem Anayasa Mahkemesinin hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymanın bir mecburiyet olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisi...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen, tamamlayalım.
Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla hem Anayasa Mahkemesine hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak hukuk devletinin bir gereğidir.
Ha, eğer şunu diyorsanız "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği bir kısım siyasi kararlar olabilir." o zaman, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi böyle kararlar veriyorsa çıkın o sözleşmeden, boşu boşuna kendi vatandaşlarımıza da taahhütte bulunmayalım.
Bugün iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına siyasi karar diye uymazsanız yarın bir gün Türkiye'deki herhangi bir mahkemenin verdiği karara da siyasi karar diye uymayabilirsiniz. Gezi davasından tahliye kararı olur, "Siyasi bir karar." der, uymazsınız, başka konuda tahliye kararı olur, "Siyasi karar." der, uymazsınız. Bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi ya devrimlerine sahip çıkmalı ya da işte "Köprüyü geçene kadar, ihtiyacımız olduğu kadar demokrattık, bugün güçlü ve muktediriz, demokrat olmamıza gerek yok." diyorlarsa da bunu da açıkça, milletimize bir şekilde itiraf etmeliler diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.