| Konu: | Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 04.11.2025 |
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Van) - Sayın Başkan, tekrar şifa diliyorum size.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; "Vakıflar Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması" ifadesi üzerinden de anlaşılacağı gibi siyasi iktidar maalesef bu dönemde de torba yasa teklifini hız kesmeden devam ettirecek, sevdası bu dönem de devam edecek. Ben de kanun teklifinin 6'ncı maddesi üzerinden güncel gelişmeler çerçevesinde söz kuracağım.
Sözlerime başlamadan önce, ekranları başında bizleri izleyen herkesi, en çok da yüreği barış için atanları saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Sizleri bundan dokuz yıl önceye, geriye götüreceğim; bugün arkadaşlarımız da ifade etti, 4 Kasıma gitmemiz gerekiyor. Neden mi? Çünkü aydınlık bir geleceği kurmanın yolu karanlık zamanları doğru anlamaktan ve yeni yollarla korkmadan yüzleşmekten geçmekte. Dokuz yıl önce 4 Kasımda, önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Sayın Figen Yüksekdağ ve Sayın Selahattin Demirtaş yoldaşımız birçok arkadaşımızla birlikte gözaltına alındı ve tutuklandılar. 95 belediyemize kayyum atandı, onlarca belediye eş başkanımız haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Bütün bunlar mücadele tarihimize 4 Kasım darbesi olarak geçti. Yine, geçen yıl bugün Mardin, Batman ve Halfeti Belediyelerimize yine mevcut iktidar tarafından kayyumlar atandı. Zaman artık bu antidemokratik uygulamalardan sıyrılmanın zamanı, hukuk bunu emrediyor ve barış bunu gerektiriyor. AİHM'in Selahattin Demirtaş kararı 3 Kasımda yani dün kesinleşti; bunun gereği de gecikmeden yapılmalı, Edirne Cezaevinin kapıları amasız fakatsız, en kısa süre içerisinde açılmalıdır. Tıpkı dün sevgili Semra Güzel gibi tüm yoldaşlarımızı aramızda görmek istiyoruz.
Sayın milletvekilleri, gönül isterdi ki Vakıflar Kanunu'nda halkların ortak kültürel mirasının korunmasında söz ve yetki sahibi olduğu bir düzenleme yapılsın, keşke kültürel mirasın korunmasında aşırı merkezîleşme yerine yerelin de inisiyatif sahibi olduğu bir sistemden bahsedelim. Maalesef yine bunu göremiyoruz çünkü her başlıkta yetkiyi merkeze toplayan, kültürel mirası ticarileştiren ve yereli görmeyen bir anlayışla, bir akılla karşı karşıyayız.
Demokratik dengelenmenin olmadığı bir yerde ancak ve ancak otoriter merkezîleşme hayat bulur; bununla yurttaş yaşadığı kentin öznesi olmaktan çıkarılır ve tamamen kültürel mirasa yönelik sorumlulukları da ortadan bizzat kaldırılmış olur. Kültürel miras bürokrasiyle, güvenlikle değil ancak ve ancak demokratik toplumla korunur. Orta Doğu'da değişen dengeler, ülkemizde yaşanan gelişmeler, politikadan ekonomiye, sosyal yaşamdan kültürel varlığa herkesi yeni bir bakış açısına zorluyor çünkü sorunlar, sorunları üreten bilinçle şimdiye kadar çözülmedi, bundan sonra da çözülmeyecektir.
Bugün barışa doğru yol alabiliyorsak bunu en çok yeni bir bilinç düzeyine borçluyuz. Sayın Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu demokratik toplum ve barış perspektifi sadece Kürt sorununda çözümün anahtarını sunmuyor, bizlere aynı zamanda halkların bir arada yaşamasının pusulasını da gösteriyor. Ağrı'dan Edirne'ye, Trabzon'dan Diyarbakır'a; Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkez, Alevi, Sünni, Ezidi demeden tüm halkların geleceğe birlikte yürüyeceği bir eşikteyiz bugün. Bunun için de silahların devreden çıktığı negatif barış aşamasının ötesine geçmek bizler için artık zaruridir. Her türlü çatışma ve gerilimin, gerilim olasılığının ortadan kaldırılması ancak ve ancak pozitif barışla mümkün olabilir. Bunun halkımızın dilindeki karşılığı da onurlu ve kalıcı bir barıştır. Bizler DEM PARTİ olarak anneler, çocuklar, kadınlar, gençler ve emekçiler için barışta ısrarcıyız ve bunu mutlaka ama mutlaka başaracağız.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kürt sorunu en nihayetinde varlığın yok sayılması sorunuydu. İnkârın aşılması, varlığın tanınması tabii ki önemlidir ama bununla yetinmek devletin temel sorumluluklarından kaçması anlamına da gelmektedir. Her halkın varlığının nişaneleri vardır ve her halk ancak bunlarla varlığını gelecek kuşaklara aktarabilir. Bunun yegâne aracı da şüphesiz ana dilidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Sayyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLCAN KAÇMAZ SAYYİĞİT (Devamla) - Uluslar, halklar ana dillerini korumak koşuluyla varlıklarını sürdürebilir ama ana dili yoksa o halk da maalesef yok olup gider. Bir insanın hatta bir bitkinin dahi yok olup gitmesi karşısında ürperen insanlık, bir ana dilin ölüp gitmesi karşısında da ürpermelidir bizce.
Sonuç itibarıyla, Kürt ontolojisinin kilit taşı Kürtçedir çünkü ana dil, kültürün imzasıdır, gelecek kuşaklara da açılan yegâne kapıdır. Bu sebeple, Kürtçe, Kurmanci ve Zazaca egemenlikçi telkinlerle vazgeçeceğimiz bir şey değil, mümkün de değil bu. Artık ana dillere de yeni bir bilinç penceresinden bakmanın, her dili en az kendi dilimiz kadar sahiplenmenin zamanıdır çünkü barış dilde başlar ve dilde yaşar.
"..."(*)
(DEM PARTİ sıralarından alkışlar)