| Konu: | Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 04.11.2025 |
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; kanun teklifinin Kültür ve Turizm Bakanlığının döner sermaye kaynaklarına ilişkin olan 5'inci maddesi üzerine partim adına söz aldım.
Konuşmama başlamadan önce, 4 Kasım 2016'da halkın iradesine darbe vurularak tutuklanan Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve Kobani kumpas davasında cezaevlerinde tutsak edilen tüm arkadaşlarımızı sevgi, saygı ve direnişle selamlıyorum. Onların özgürlük ve barış mücadelesi bugün de demokratik siyasetin yolunu aydınlatmaya devam ediyor. Dün AİHM tarafından bir kez daha verilen karar, bu hukuksuzlukların artık son bulması gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu kararın gereği olarak tüm yoldaşlarımız bir an önce özgür bırakılmalı ve barışın, eşitliğin, demokratik siyasetin önü açılmalıdır çünkü barış, halkların ortak geleceğini kurmanın, özgürlük ise yeni bir yaşam inşa etmenin tek yoludur.
Sayın milletvekilleri, iktidar, kanun teklifinin 5'inci maddesinin gerekçesinde, artan maliyet ve giderler, azalan gelirler sebebiyle yatırım ve destekleme giderlerinin karşılanabilmesi olarak göstermektedir oysa bizim gördüğümüz bambaşka bir fotoğraf var. Kültür ve Turizm Bakanlığının döner sermaye kaynakları hâlihazırda kamu yararı yerine giderek piyasa mantığına hizmet eden bir yapıya dönüşmüştür. Kültürel üretim, toplumsal fayda ve yerel mirasın korunması için kullanılması gereken bu gelirler ihaleler, tanıtım anlaşmaları ve protokoller aracılığıyla merkezi ve ticari faaliyetlere yönlendirilmektedir. Özellikle müzelerden, ören yerlerinden ve kültürel etkinliklerden elde edilen gelirler taşra teşkilatlarına ya da sivil kültür kurumlarına adil biçimde aktarılmamakta, merkezde biriken bütçe sermaye odaklı turizm projelerine harcanmaktadır. Bu durum kültürün kamusal niteliğini zayıflatmakta, yerel toplulukları karar süreçlerinden dışlamakta ve kültürel eşitsizliği finansal düzeyde yeniden üretmektedir.
Sayın Başkan, Kültür ve Turizm Bakanlığı ne yazık ki genel politikalarında da halkların kültürel varlığını inkâr eden bir araç hâline gelmiştir. Bu Bakanlık kaynaklarını çok dilli, çok kültürlü toplumsal yapıyı güçlendirmeye değil tek kimlikli bir kültürel yapının inşasına harcamaktadır. Bugün "tarihî mekânların restorasyonu" adı altında yapılan çalışmalar aslında hafızanın silinmesine, isimlerin Türkçeleştirilmesine, tarihin çarpıtılarak yeniden yazılmasına hizmet etmektedir. Her taşına bu coğrafyada yaşayan farklı halkların ve kimliklerin emeği, acısı ve direnişi sinmiş köyler, hanlar, camiler ve kalıntılar Selçuklu ya da Osmanlı mirası gibi lanse edilmekte, coğrafyanın çok kültürlü kimliği törpülenmektedir. Özellikle Bitlis'in Ahlat ilçesi bu politikaların somut örneklerinden bir tanesidir. Ahlat, tarih boyunca Kürt, Ermeni, Süryani, Arap ve Türkmen halklarının birlikte yaşadığı, çok katmanlı bir hafızanın mekânıdır. Fakat Ahlat'ta sadece Selçuklu mirası ön planda tutulmakta, bu kapsamda büyük kaynaklar aktarılmakta, Selçuklu dönemi öncesi medeniyetler ve uygarlıklara ait tarihî miras görmezden gelinerek yok edilmek istenmektedir. Eski Ahlat'ın kadim tarihî mirası yok sayılarak buradaki çok kimlikli tarih sistematik bir biçimde silinmektedir. Ahlat, bir fetih anlatısının vitrini hâline getirilmiş, tarih, bu çerçevede yeniden ve ideolojik bir bakış açısıyla tekrar yazılmak istenmektedir. Bu, sadece tarihsel bir çarpıtma değil aynı zamanda hafızasız bırakma ve kültürel bir gasptır. Bu hafızasız bırakma politikasına araç olan Bakanlığın uygulamaları, bölgede barajlarla yapılan kültürel ve tarihî tahribat olarak, Ege ve Akdeniz'deyse sermayeye peşkeş çekilen tarihî alanlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu zihniyetin bir sonucu olarak Mardin Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu hem Cizre'nin Çağlayan köyüne birinci derece arkeolojik sit alanı kararını verip hem de aynı alanın baraj suları altında bırakılmasına açık açık onay verebiliyor. Yine, bu zihniyet, Antalya'da Phaselis Antik Kenti'ne otel yapılmasına göz yumarak tarihî mirası sermayeye peşkeş çekmeye yeltenebiliyor.
Değerli arkadaşlar, bir coğrafyanın kültürüne değil tek tipleşmeye yatırım yapan bir Bakanlık kültürün değil asimilasyonun temsilcisi olur. Biz bu ülkenin eşit yurttaşları olarak kültürün yalnızca saray duvarlarında, heykellerde, törenlerde değil halkların hafızasında, dilinde yaşadığını biliyoruz. Eğer bu ülke gerçekten demokratikleşecekse, eğer bu topraklarda adalet kök salacaksa, eğer ortak yaşam kurulacaksa Kültür Bakanlığının politikaları halkların kültürel haklarını tanıyan çok kültürlü bir tarihsel mirası ve eşit temsiliyeti esas alan bir anlayışla yeniden şekillenmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Gökalp, lütfen tamamlayın.
SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Kültür, egemenin elinde bir silah değil halklar arasında bir köprüdür. Bu köprü bin yıl önce Ahlat'ta zaten inşa edilmiştir, bu köprüyü yıkmaya çalışan her politika barışı ve birlikte yaşam umudunu da yıkmaktadır. Biz DEM PARTİ olarak, bu coğrafyanın tüm renklerinin görünür olduğu, her dilin yankılandığı, her kimliğin onurla yaşadığı özgür bir gelecek istiyoruz. Ne Ahlat kimliksizleştirilmeli ne Botan sessizleştirilmeli ne de Mezopotamya, Antik Yunan, kadim Ermeni kültürünün sesi susturulmalıdır.
Bin yıl önce Ahlat'ta halklar arasında kurulan köprü barış ve demokratik toplum şiarıyla yeniden onarılmalıdır diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)