| Konu: | Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 12 |
| Tarih: | 04.11.2025 |
SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Vakıflar Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi var Meclisimizin gündeminde. Aslında bu kanun teklifiyle vakayıadiyeden sayılan, son zamanlarda meşhur olan mülkiyet transferlerine yeni bir kapı açılmış oluyor ve kanun teklifi özetle şunu söylüyor: "Ülkedeki tüm kültür varlıkları mülkiyetinden bağımsız olarak merkezî idareye, Vakıflar Genel Müdürlüğüne bir şekilde devredilecek." Belediyeler haklı olarak kendilerine ait mülklere el konulacağı gerekçesiyle itiraz ediyorlar. Kanun teklifinin savunucuları "'Belediye' ibaresi geçmiyor." diyerek savunma yaparken bu türden bir el koymanın aslında yanlışlığını itiraf etmiş oluyorlar. Bu kanun teklifinin siyasi bir amaç, bir motivasyon taşıdığını anlamak için çok yakında yaşadığımız bir emsali bilmek lazım. Galata Kulesi 1855 yılından 2020 yılına gelene kadar İstanbul Belediyesinin tüzel kişiliğinin mülküydü ve bu tarihe kadar belediyenin mülkü olarak muamele gördü. Sonra bir gün duayen tarihçilerin hayret ettiği bir gelişme yaşandı, Galata Kulesi'nin tarihçilerin daha önce adını duymadığı bir vakfa ait olduğu söylendi ve bu söylenirken de Galata Kulesi Vakıflar Genel Müdürlüğüne verildi. Bu bilinmeyen vakfın ortaya çıkarılmasındaki motivasyonun ne olduğunu anlamak için alim olmaya gerek yok; rantabl bir kültür varlığı mutlaka iktidarın elinde olmalı, onun yönetiminde olmalı. Peki, sonra ne yaşandı? Galata Kulesi'ne el konulmasına karşı çıkanlara "Tarihe sahip çıkıyoruz, biz daha iyi yaparız, daha iyi bakarız." savunması yapanlar Kule ellerine geçtiğinde restorasyonda Galata Kulesi'ne hiltiyle girip zarar verdiler. Bizim açımızdan bir kültür varlığının kimin tarafından yönetildiğinin hiçbir önemi yok ama nasıl yönetildiğinin önemi var mutlaka. Mesela, geçen sene Filistin dostu arkadaşlarımız Kule'ye "Gazze'deki açlığı durdurun." pankartı açtığı için güvenlik güçleri tarafından gözaltına alındılar; bu örneği neden verdiğimi anladığınızı umuyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi vesilesiyle Selimiye Camii üzerinde başlayan bir restorasyon tartışmasına ben de değinmek istiyorum. İktidar milletvekillerimiz iyi niyetli ancak bilgiye dayanmayan birtakım açıklamalar yapıyorlar. Bir şey sorduğumuzda "İşin uzmanları varken siz mi iyi biliyorsunuz?" diye bizi aslında hizaya çekmeye çalışıyorlar. Biz de tam olarak onu söylüyoruz aslında, işin uzmanları kim arkadaşlar? Bakanlığın restorasyon projesine atadığı, şu anki tartışmalı restorasyon projesini 3 kez reddeden bilim kurulu üyeleri işin uzmanı değiller mi mesela size göre? Sonradan ortaya çıkan bürokratik tazyikle Selimiye Camii kubbesine kendi imzasını atmak isteyen uzmanlar kim mesela? Biz Bakanlık otoritesini kesinlikle kabul ediyoruz ama siz hangi otoriteyi kabul ediyorsunuz? Konulara yeterince vâkıf olmadığınızı üzülerek görüyorum ve bunu söylemek zorundayım.
Selimiye Cami restorasyonunda Bakanlığın yetkili kurullarının onayı ve denetimiyle bir restorasyon çalışması yürütülüyordu, sonra özel ilişkiler kullanılarak başka bir el değdi ve farklı bir restorasyon projesi devreye alındı. Bakanlığın kendi kurulları dahi bu değen elin gücü karşısında itirazlarını ne yazık ki yüksek sesle ifade edemediler. Şimdi, tamamlanmış ve eserin mevcut hâlini koruyan restorasyona dair işlemler kazılarak, sözde "asla dönüş" denilerek, tezyinat minimize edilerek yeni bir restorasyon yapılmaya çalışılıyor. Burada iki sorun var arkadaşlar: Birincisi, Bakanlığın yetkili kurullarının baypas edilmesi; ikincisi, asla dönüş fikrinin kime ait olduğu. Hangi asıl? Uzmanlar "O döneme ait bir veri yok." diyorlar mesela, bu asla dönüş iddiasındaki amaç gerçekte nedir? Bir eserin asla dönüşü demek o esere sıva çalınması demek midir? Önümüze geleni "Bu bana göre asla uygun değil." deyip söküp atacak mıyız mesela? Özellikle Osmanlı dönemine ait bu eserlerde tezyinat yani süslemeler zaman içerisinde diğer padişahlar döneminde de yapılmaya devam etmiştir. Evet, Mimar Sinan zamanında daha yalın bırakılmış olabilir ancak bilim insanları o döneme de ait veri olmadığını söylüyorlar. Sonrasında, yine, aynı imparatorluğun, bizim bakiyesini devraldığımız imparatorluğun padişahları devrinde daha süslü ve heybetli bir hâl almış Selimiye. Siz bunları kaldırarak sonraki dönemin estetik anlayışını, zevklerini de örtmüş oluyorsunuz, aradaki padişahları da yok saymış oluyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Ün, lütfen tamamlayın.
SEMA SİLKİN ÜN (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkanım.
İki bin küsur yıllık bir tarihi silip atmak istiyorsunuz oysa tarihî eserler bir tecrübe taşırlar, o tecrübeyi yok sayarak mirasçısı olduğumuz tarihi de yok saymış olursunuz. Her şeyi tek bir bakış açısıyla almanın bu ülkeye de insanımıza da memleketimize de bir faydası yoktur. Afaki bir bakış açısıyla ele almanın hele de hiçbir faydası yoktur. Oraya girersek eğer bu zihniyet bugün Topkapı Sarayı'ndan başlayarak birçok tarihî eserin tarihini söküp atar, ülkede tarih namına bir şey kalmaz değerli arkadaşlar. Bu kutlu mirasa lütfen bunu yapmayın; tarihe, tecrübeye, dönemin padişahlarına miras aldığımız bakiye lütfen saygı duyun diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)