| Konu: | DEM PARTİ Grubu önerisi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 10 |
| Tarih: | 22.10.2025 |
YENİ YOL GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz 1954 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni imzalayarak taraf ülke hâline geldi. 1987 yılında da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 25'inci maddesine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkını kabul etti. Ardından da 1990 yılında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 46'ncı maddesini de kabul ederek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini tanıdı. 2003 yılında da -Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde- Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 311'inci maddesinin (1)'inci bendinin (f) fıkrası gereğince de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu hak ihlali kararları iç hukukta yeniden yargılanma sebebi olarak düzenlendi. Ardından, 2004 yılında da usulüne uygun yürürlüğe girmiş milletlerarası anlaşmaların Anayasa’nın da üstünde olacağına dair hüküm yine Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kabul edildi. 2010 yılında Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı Anayasa'ca tanındı.
Türkiye Cumhuriyeti olarak bizler, vatandaşlarımızı doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren uluslararası sözleşmelerle aslında 2 taahhüt altına giriyoruz. Taahhütlerden bir tanesi tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmeye imza atan ülkelere, diyoruz ki: "Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak attığımız imzanın arkasındayız, bu sözleşmedeki bütün şartları yerine getireceğiz." İkinci taahhüdümüz kendi vatandaşlarımıza, diyoruz ki: "Ey Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları, ben bu uluslararası sözleşmeye imza atarak senin bu uluslararası sözleşmeden kaynaklanan haklarını tanıyorum." şeklinde bir taahhütte bulunuyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin zorunlu yargı yetkisini tanıyan Türkiye Cumhuriyeti aynı zamanda kendi vatandaşlarına karşı şu taahhütte bulunuyor: "Ben eğer senin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi bir hakkını ihlal edersem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidebilirsin, o mahkemenin verdiği kararı ben kabul edeceğim." şeklinde vatandaşınıza bir taahhütte bulunuyorsunuz demektir.
Devlet sözünde durmazsa ne diyeceğiz? Sıradan bir vatandaş kendi sözünde durmadığı zaman dahi onu neyle itham ettiğimizi hepimiz biliyoruz. Peki, bu ülkeyi yönetenler "Türkiye Cumhuriyeti imzasının ve sözünün arkasında durmadı." dedirtme hakkını kendilerinde nasıl görebiliyorlar? Bazen şu şekildeki beyanatlarla karşılaşıyoruz: "Biz kararlardan yüzde 90'ını uyguluyoruz." Bu, şu demek: 91'inci sırada gelene "Kusura bakma, kontenjan doldu, senin bu hakkını ben tanımıyorum." manasına gelir. Her dava kendi içerisinde bir hak ihlalini barındırıyor. Her yanan ocak kendi ocağındaki yangın yerini yangın yerine çeviriyor. Dolayısıyla sizin 90 davadaki kararı kabul etmiş olmanız kabul etmediğiniz 10 tane davadaki hak ihlalleri kararını ortadan kaldırmadığı gibi "Türkiye Cumhuriyeti sözünde duruyor." şeklindeki bir genellemeye de imkân sağlamamış olur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
BÜLENT KAYA (Devamla) - Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti sizin sözünüzden daha fazla değerli bir ülkedir. Devleti bu hâle düşürmeye hiçbir iktidarın hakkı yoktur.
İkincisi, zaman zaman konjonktürel olarak demokrat olanlar sürece uygun bazı yorum ve değerlendirmelerde bulundular. İçeride, şu an haksız bir şekilde milletvekilliği elinden alınmış Can Atalay'la ilgili Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasındaki tartışmaları da burada, bu kürsüden beylik laflar edip "Yargıtay, Anayasa Mahkemesinin kararına uymak zorunda değildir." deyip bir de bunu Anayasa'ya, kanunlara dayandıran, büyük büyük laflar eden hukukçular çıktı bu kürsüye. İki gün önce Diyarbakır'da Anayasa Mahkemesinin bölge toplantısında Yargıtay Başkanı ne dedi? "Anayasa Mahkemesi bir hak ihlali kararı verdiği zaman bu ihlalin giderilmesine dair sonuçlara Yargıtay dâhil herkes uymak zorunda." Ne oldu konjonktürel demokratlar? Hani Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi arasında bir yetki çatışması vardı? Her zaman demokrat olun, her zaman hakkı üstün tutun ve her zaman doğrunun yanında olun diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)