GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Barınma hakkına, hayatını kaybeden çocuk işçilere, hasta mahpus Hayati Deniz Kaytan’a ve Kars’ın Bozkale köyünde başlayan kum ocağı faaliyetine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:4
Birleşim:10
Tarih:22.10.2025

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, bu ülkede yoksulluk her geçen gün derinleşiyor ve artık öyle bir hâle geldi ki insanlar kiralarını ödeyebilmek ya da bir ev kiralayabilmek için kredi çekmek zorunda kalıyorlar. Bir zamanlar 0,57-0,60 kredi oranlarıyla ev alınabiliyordu yani ev kredisi çekiliyordu ama artık ev kiralamak için kredi çekmek zorunda kalınıyor. Depozito parası, emlakçı parası, taşınma, nakliye parası derken aslında kiracı olmanın kendisi neredeyse bir zulme dönüşmüş durumda ve bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Aslında bu ülkede yoksulluğun ne kadar derinleştiğini, insanların yaşam maliyetinin ne kadar arttığını ve en önemlisi de aslında gelir adaletsizliğinin çok temel bir simgesi olmuş durumda ama buraya gerçekten dönüp bakan yok. İnsanca yaşamak, insan onuruna yaraşır bir barınma hakkı elde etmek bu ülkede neredeyse imkânsız. İnsanların önemli bir bölümü, çalışan nüfusun önemli bir bölümü maaşını aslında kiraya yatırıyor. Çocuğunun harçlığından kesiyor, beslenmesinden kesiyor, mutfağından kesiyor, giyiminden kesiyor ve her ay sonunda kirayı denkleştirmeye çalışıyor. Ama buna gerçekten dönüp bakanın olmadığını ve bugünkü en temel insan hakkı olan barınma hakkının ciddi bir sorun hâline geldiğini ifade etmemiz gerekiyor. Ev sahibi olanların oranı her geçen gün düşüyor çünkü gerçek anlamda artık krediyle ev sahibi olmak da bu ülkede hayal. Neden? Artan faiz oranları nedeniyle artık kimse ev sahibi olmayı hayal bile edemiyor. Bu ülkede "sosyal konut" diye bir konut projesi yok, bu ülkede sosyal destek mekanizmaları çökmüş durumda, yoksulluk yoksulluğunun içerisinde bir yoksulluk girdabında boğuluyor ve ne yazık ki AKP iktidarı yoksullukla mücadele etmek yerine yoksulluğu yönetmek, yoksulluğu içermek ve yoksulluğu kendi lehine çevirmek yönünde bir siyasi politika yürütüyor. Bu anlamıyla aslında yaşadığımız şey bir siyasi ve ekonomik istikrar değil halkın sistematik olarak yoksullaştırılmasıdır. O anlamıyla bir kez daha söyleyelim: Barınma bir ayrıcalık değildir, bir temel insan hakkıdır ve her insanın bu hakka erişmesi gerekiyor. Bugün iktidarın gerçekten yaşanan bu tablo karşısında utanç duyması ve şapkayı önüne koyup bu konuda ciddi adım atması gerekirken bu meseleyi duymazdan geldiklerini görüyoruz.

Tabii, yoksulluk sadece kiracıları vurmuyor, aynı zamanda çocukları vuruyor. Bu ülkede çocukların önemli bir bölümü ne yazık ki çocuk yaşta çalışmak zorunda kalıyorlar. Sadece çalışarak aile ekonomisine katkı yapmakla yetinmiyor bu çocuklar ya da böyle bir şeye maruz kalmıyorlar, aynı zamanda çalışırken yaşamlarını yitiriyorlar. Evet, bu ülkede çocuklar çalışırken küçücük yaşlarında iş yerlerinde, işliklerde, fabrikalarda yaşamını yitiriyor. Bunlardan en sonuncusu Tekirdağ'da bir tuğla fabrikasında çalışan 16 yaşındaki çocuk işçi Mustafa Eti. Gece vardiyasında ısınmak için boş bir tenekede ateş yaktı, ateşi harlamak için tiner döktüğü sırada patlama meydana geldi ve vücudunun büyük bir kısmı yandı. On gün boyunca hastanede yaşam mücadelesi verdi ve ne yazık ki Mustafa'yı kaybettik. Peki, Mustafa bir ilk miydi? Ne yazık ki hayır. Mustafa bu ülkede çalışırken yaşamını yitiren 68'inci çocuk idi yani 68 hayat, 68 can, 68 yaşam göz göre göre solup gitti ama hiç kimse dönüp bunlara ne yazık ki bakmıyor.

Bakın, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler var. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne taraf bir ülkeyiz ve çocukları her türlü istismar ve ekonomik sömürüden korumakla yükümlüyüz. O zaman soruyoruz: Mustafa'yı niye koruyamadık? "Mustafa'yı, Mustafaları niye korumuyor bu sistemin kendisi?" sorusunu hep beraber sormamız gerekiyor. Çocuklar zorla çalıştırılıyor, eğitime erişemiyor, sosyal güvencesiz, korumasız, suça sürükleniyorlar ama ne yazık ki biz bugün de suça sürüklenen çocukları sonuçları üzerinden tartışıp cezaları artıralım diye konuşuyoruz ama hiç kimse "Suçu önleyelim, çocuğu koruyalım; çocuğun üstün yararını, çocuğun yaşam hakkını koruyalım." diye söylemiyor.

Şimdi "Hiçbir çocuk geçinmek zorunda olduğu için fabrikaya gitmemeli, hiçbir çocuk okul çağında olduğu hâlde çalışmamalı ve yaşamını çalışırken de yitirmemeli." diyoruz. Bu anlamda topluma, Meclise bir kez daha çağrıda bulunmak istiyoruz: Bu denetimsizliği ortadan kaldırın, çocuk sömürüsünü ortadan kaldırın, çocukların yaşamına mal olan bu sistemi ortadan hep beraber kaldıralım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu ülkenin bir çocuk hakları bakanlığına, bir çocuk bakanlığına ihtiyacı var. Çocukları korumak bu Meclisin sorumluluğu, biz yetişkinlerin sorumluluğu, her bir yurttaşın sorumluluğu. Çocukların yaşadıkları bütün bu sömürü sistemine gözümüzü kapatarak geleceği inşa edemeyiz, çocukların emeği üzerine bir ekonomik döngü kuramayız. Bunu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, sayın vekiller; dün de burada cezaevlerindeki hak ihlallerine dikkat çekmiştim. Bugün de bir örnek üzerinden yine cezaevlerinin eza evleri olduğu gerçeğine dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bolu Cezaevinde tutulan siyasi mahpus Hayati Deniz Kaytan'ın durumundan bahsetmek istiyorum. Hayati Deniz Kaytan sol ve sağ ayak parmakları kesik, el ve ayaklarından kaynaklı yüzde 60 engelli, beyin tümörü ameliyatı sonrası epilepsi oluşmuş durumda, 2 tane kisti var beyninde.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.

Boyun ve bel fıtığı, kronik farenjit, mide rahatsızlıklarıyla mücadele ediyor. Ayrıca, hayati öneme sahip kök hücre tedavisi olması gerekiyor ama bütün bunlara rağmen Bolu Cezaevinden tam teşekküllü bir hastanenin olduğu bir başka yere nakli yapılmıyor. Bu arada, tek başına bir koğuşta tutuluyor, bütün başvurulara sistematik olarak olumsuz yanıt veriliyor ve bunun bir kaynağı, bir sorumlusu yok. Muhatap kim? Belli değil. Bu Bakanlığa sorduğunuzda cezaevini sorumlu tutuyor, cezaevine sorduğunuz zaman mevzuatı sorumlu tutuyor ya da Bakanlığı sorumlu tutuyor.

Şimdi, buradan bir kez daha söylemek istiyoruz: Artık mahpusların sağlık hakkını ve yaşam hakkını gasbetmekten vazgeçin, siyasi tutsakların haklarını çiğnemekten vazgeçin, hasta tutsaklara yönelik bu ayrımcı uygulamalardan vazgeçin. Hayati Deniz Kaytan başta olmak üzere hasta mahpusları serbest bırakın diyorum.

Sabrınıza sığınarak son başlığı da ifade etmek istiyorum Başkanım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son dakika.

Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Kars'ın Bozkale köyü tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. O köyde yaklaşık 2.500 hayvan var ama buna rağmen orada bir kum ocağı faaliyeti başlamış durumda. Köylüye danışılmadan meraların ortasına yol açılmış ve yeni taş ocağı için de hazırlıklar yapılıyor. Şimdi, Güdeli, Hapanlı, Söğütlü ve Karaçoban köyleri bu faaliyetlerden doğrudan etkileniyor. Köye jandarma gitmiş, köylü hayvanını meraya götüremiyor. Bu köylü ne yapsın? Üretmek istiyor, yaşamak istiyor, ayakta kalmak istiyor ama taş ocaklarıyla yaşam alanı, meraları gasbediliyor. Ben bunu da herkesin vicdanına sormak istiyorum: Karslı ne yapsın? Kars halkı ne yapsın? Kars köylüsü ne yapsın?

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)