GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu:
Yasama Yılı:4
Birleşim:9
Tarih:21.10.2025

BİLAL BİLİCİ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bildiğiniz üzere, Lübnan tezkeresi üzerine toplanmış bulunmaktayız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla oluşturulan misyonlara her zaman destek verdik, bu tutumumuz değişmedi. Bugün tezkereye olumlu oy vereceğiz ama çekincelerimizden de bahsedeceğim. Bu vesileyle, yurt içi ve yurt dışında görev yapan, bizlerin güvenliği için kendi canlarını seferber eden kahraman asker askerlerimize de milletimizin evinden selamlarımı iletiyorum.

Orta Doğu ne yazık ki büyük bir istikrarsızlığın merkezidir ve Lübnan ise bu istikrarsızlığın on yıllardan beri içindedir ve merkezi hâle getirilmektedir. Lübnan istikrarsızlık bataklığına dönüştürülmektedir, bu da görmezden gelinemez. Lübnan'ın İsrail'le olan sorunları, geçmiş Suriye'deki Esad rejiminin Lübnan'ı bir nevi arka bahçesi gibi görüp kendince domine etmek istemesi ve İran'ın Hizbullah üzerinden Şii nüfusla da bağdaştırarak güçlendirme çabası, iç savaşın yarattığı derin bölünmeler, travmalar ve etnik, siyasi, ekonomik meseleler ülkenin istikrarını bir türlü sağlayamamasına yol açmaktadır. Geçmişin ticaret, kültür ve sanat merkezlerinden biri olan Lübnan, özellikle Beyrut'un durumu ise içler acısıdır. Birçok yabancı güç ve yabancı devletler Lübnan'da hem söz hakkı hem hâkimiyet hem de çıkarlarını gözeterek Lübnan'ı apaçık bir şekilde vekâlet savaş alanı hâline dönüştürmüşlerdir. Bugün bu tezkere 1978'de Birleşmiş Milletler Görev Gücü olarak başlayan 50 ülkeden 10 bini aşkın askerin yer aldığı ve 2006 yılından itibaren ordumuzun da barış için katkı sunduğu bir sürecin de devamıdır.

Lübnan özelinde, bölgedeki terör yapılanmalarıyla mücadele edilmelidir. Evet, edilmelidir çünkü terör yalnızca bir ülkenin değil, bir milletin değil, bir bölgenin değil, tüm insanlığın ortak düşmanıdır. Orta Doğu'da büyük güçlerin vekâlet çatışmaları sürmektedir. Lübnanın ve bölgenin bu savaşlardan kurtulması, yeniden istikrara kavuşması için herkes üzerine düşen görevi de yapmalıdır. Lübnan bugün sınırlarını koruyamayan bir ülkedir, Lübnan bugün kendi halkının tam olarak can ve mal güvenliğini sağlayamaz bir durumdadır. Bu coğrafyanın en çok ihtiyaç duyduğu şey ise huzur, güven, barış ve istikrardır. Barışın sağlanmasında Birleşmiş Milletler öncülüğünde kolektif bir çerçevede mümkün olan ve maalesef UNIFIL'in istenilen düzeyde etkili ve caydırıcı olamamasını da burada not ediyorum. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bugün bölgede görev gücü sayesinde şiddetin bir nevi, bir nebze azalması, insani yardımların ulaşması ve altyapının yeniden kurulması sevindirici gelişmeler arasındadır. Bu adımların barışın kalıcı hâle gelmesi için de devam etmesi en büyük temennimizdir.

Vurgulamak istediğim başka bir nokta var: Askerimiz 2006 yılından beri bölgede barış için görev yapmaktadır. Devlet yönetiminde ve dış politikada devamlılık esastır ama mevcut iktidar zikzaklar arasında gelip gitmektedir. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Özellikle bizler Atatürk vizyonuna sadık kalarak "Yurtta sulh, cihanda sulh!" diyoruz, dış politikadaki temel duruşumuz da nettir.

Şimdi, çekincelerime geliyorum: 9 Ekim 2025 tarihinde imzalanan ateşkes savaşı dondursa da bölgede tamamen bir barut fıçısıdır bu durum, her an yeniden alevlenme riski de vardır. Bu nedenle, Gazze meselesi tekrar Lübnan'a doğru genişleyebilir ve Lübnan'daki askerlerimiz için öngörülemeyen güvenlik tehditleri oluşabilir, bu konuda da tedbirli olmakta fayda var.

Tezkereye gelince, tezkerede uluslararası hukuktan doğan haklar vurgulanmakta ama bu uluslararası hukuktan doğan haklar bu iktidar tarafından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için ise göz ardı edilmektedir ve hiçe sayılmaktadır. Barış gücü olarak görev alacak olan askerlerimizin misyonu bölgede huzuru, güveni ve istikrarı sağlamak ama bunun dışında gelin görün ki istediğimiz huzur, güven ve istikrar Türkiye'nin içinde, yurt içinde var mıdır ve mevcut mudur; bunu sormak istiyorum ama bu, mevcut değildir. Ne yazık ki Türkiye bu iktidar tarafından sırf seçimleri kazanabilmek için medya ve troller yoluyla kutuplaştırıldı. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bravo!

BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Türkiye huzurunu kaybetti. Ülkenin kaderi liyakatsiz ellerin yönetimine bırakıldı, Türkiye güvenini kaybetti. Türkiye'ye biçilen bu çarpık düzenin devam etmesi için her yol denendi, Türkiye istikrarını da kaybetti. Türkiye'de hukuk talimatla işleyen bir düzene teslim edildi. Türkiye adaletini de kaybetti. Birileri istedi diye yasalar keyfî şekilde değiştirilemez. Yasa dediğin açık, anlaşılabilir, öngörülebilir olmalı, kanunları uygulayacak kişiler keyfî olarak hukukun üstünlüğünü engelleyemezler. Yargı mutlaka bağımsız ve tarafsız olmalıdır. Bağımsız ve tarafsız olmayan yargı sadece hukuk görünümlü bir tiyatrodur.(CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bravo!

BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Ancak Türkiye 2024 yılı içerisinde Dünya Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 142 ülke arasında 117'nci sırada yer almaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarının dahi tanınmadığı bir ülke hukuktan ve adaletten söz etmek mümkün değildir. Ayrıca, 2024 Kasım ayı itibarıyla AHİM önünde bekleyen 22.450 başvuruyla Türkiye Mahkemenin toplam dosyasının yüzde 37'sine tek başına sahiptir. Demokrasi sadece seçimden ibaret değildir. Basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gerçek bir demokrasinin vazgeçilmez unsurlarındandır ancak Türkiye, yine, 2024 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi arasında gerilemiştir, 180 ülke arasından 158'inci sıradadır. Adaletin olmadığı bir yerde hiçbir şekilde kalkınmada olamaz. Türkiye, yine, 2025 yılında Ekonomik Özgürlük Endeksi'nde ise 184 ülke arasında ancak ve ancak 111'inci sırada yer alabilmiştir. Bugün 27 AB üyesi ülkenin 20'sinden büyük, Avrupa'nın ve Türkiye'nin en büyük şehrinin Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu adaletsizliğinin ve birilerinin seçimi kaybedeceğini anlaması sonucu şu anda Silivri zindanındadır. (CHP sıralarından alkışlar)

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bravo!

BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Bugün Ekrem İmamoğlu dışında, Zeydan Karalar Başkanımız, Muhittin Böcek Başkanımız gibi Türkiye'nin metropol kentlerin belediye başkanları ayrıca Mehmet Murat Çalık, Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Aydar, Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin başta olmak üzere birçok belediye başkanlarımız hukuksuzca cezaevlerindedir. Biz diyoruz ki herkes için hak, hukuk, adalet. Gerçek demokrasi ancak halkın sesine kulak verildiğinde, vatandaşın katılımı teşvik edildiğinde, protestolara tahammül gösterildiğinde ve özgürlükler korunduğunda kalıcı hâle gelir. Düşünce tarihine şekil veren ünlü filozof John Locke der ki: "Hukukun bittiği yerde gaddarlık başlar." Demokrasi yalnızca seçimlerden de ibaret değildir, asıl mesele iktidarın nasıl yönetildiğidir. Güç şeffaflıkla sınırlandırılmadığında yozlaşma başlar. Bu ilkeler Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesiyle bire bir örtüşür çünkü Atatürk'ün vizyonunda güç bir ayrıcalık değil emanettir, halka karşı sorumluluk bilinciyle taşınması gerekir. Makamlar, kişiler gelip geçicidir ama devlet ve millet kalıcıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.

BİLAL BİLİCİ (Devamla) - Türkiye'de bu gaddarlık sonucunda adaletin terazisi ise şaşmıştır ama şaşan bu teraziyi düzeltmek ise dün olduğu gibi bugün de Cumhuriyet Halk Partisine düşmektedir. Biz Lübnan tezkeresine "evet" ama ülkemizin Lübnan'laşmasına hayır diyoruz.

Saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)