GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Maldivler Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tercihli Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:5
Tarih:09.10.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir selam da Kobani kumpas davasından hâlâ Kandıra'da, Sincan'da, Edirne'de rehin tutulan -altını çizerek bir daha söylüyorum, tutuklu değil rehin tutulan- arkadaşlarımızı, sevgili Figen Yüksekdağ'ı, Selahattin Demirtaş'ı, Ali Ürküt'ü, Alp Altınörs'ü, Zeki Çelik'i, Zeynep Karaman'ı, Zeynep Ölbeci'yi, Bülent Parmaksız'ı, Dilek Yağlı'yı, Pervin Oduncu'yu, Nazmi Gür'ü, Günay Kubilay'ı, Aynur Aşan'ı, İsmail Şengül'ü grubumuz adına, partimiz adına içtenlikle selamlıyorum; buradan kucak dolusu sevgilerimizi gönderiyoruz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Onların cezaevlerindeki duruşu da inanın, bize güç veriyor çünkü hepimiz biliyoruz ki siyasi bir kararla içeride tutuluyorlar.

Bu davayı burada çok anlattık parti olarak, grup olarak; ben bizzat -sayısını bilmiyorum, inanın- davanın ayrıntılarını o kadar çok anlattım ki ne anlatayım derken kafam karıştı, nereden başlayayım? Ama şunu söyleyeyim: Anayasa değişikliğinden başladı, 20 Mayıs 2016'da Anayasa'ya geçici bir madde eklendi, Türkiye tarihinde bir ilkti, dokunulmazlıklar kaldırıldı ve HDP grubuna yönelik 4 Mayıs 2016'da 4 ilde eş zamanlı, aynı saatte, içinde Eş Genel Başkanlarımızın olduğu arkadaşlarımız gözaltına alındı. Evet, o dönem "Anayasa'ya aykırı ama evet." diyenleri de unutmadık, buradaydık, aynen oturuyorduk; Selahattin Bey, Figen Hanım o zaman Eş Genel Başkanlarımızdı ve kaldırılması kararını galiba alkışladık, öyle hatırlıyorum, ne olduğunun farkındaydık çünkü ve 4 Kasımda Figen Yüksekdağ'ın ve Selahattin Demirtaş'ın dokuz yılı dolacak, dokuz yılı. Bir partinin Eş Genel Başkanları dokuz yıldır cezaevinde hukuksuz, haksız, adaletsiz bir şekilde rehin tutuluyor.

Şimdi, onun hikâyesine gelelim. Ne oldu? Keyfiyeti nasıl anlatayım ben size? İnanın, anlatsam buradan Edirne'ye, Kandıra'ya yol olur, bu kadarını söyleyeyim ve hepsini incelediğim için biliyorum. Gözler kapanmış, kulaklar tıkanmış ama bütün süreç bir siyasi mühendisliğin, kumpasın örülmesiyle bugünlere kadar geldi. Bu dava aslında adaletin siyasete teslim edilişi; evet, yargının talimatla çalışan bir mekanizmaya dönüşmesi ve halkın iradesinin mahkeme salonlarında susturulması girişimi.

Daha önce anlatmıştım, şunu söyleyeyim: 6-8 Ekim gerekçesi 2014'te oldu, 2019'da soruşturma açıldı, daha doğrusu, soruşturmaya dört yıl dokunulmadı. Önce 2911'den yargılandı arkadaşlar, sonra AİHM kararını bertaraf etmek için alelacele -tarihler var, zaman almamak için söylemiyorum- sevgili Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş SEGBİS'le çıkarıldı çünkü bir gün sonra tahliye edilmeleri gerekiyordu AİHM kararı gereğince; Kobani iddiasıyla bu sefer haklarında tutuklama kararı verildi. Bu kadar da mahir bir girişim var. Garip bir şey, şu anda hukuken imkânsız bir kombinasyonla cezalar verildi; dört yüz yedi yıl yedi ay hapis verildi 24 siyasetçiye, tek tek saymayacağım. İmkânsızı başardı yargıçlar hakikaten, 302'ye yardımdan ceza verdiler. Hukuk tarihinde bunun örneği yok, tabii ki böyle bir fiil de yok ama ne yapalım bu yargıçlara, ödül mü verelim gerçekten böyle bir iş başardıkları için? Takdiri sizlere bırakıyorum, hâkimlerin akıbetini de zamana bırakmayı tercih ediyorum. Onlar gün gelecek elbet bunu anlatacaklar, biz de öğreneceğiz.

Siyasete verilen ceza... Şu anda Türkiye'nin her tarafına niye yazı yazıldı biliyor musunuz? Gizli tanık arayışı başladı. Bu ünlü Savcı Ahmet Altun bütün adliyelere gizli tanık yazısı yazdı; bir ilan asılmadı, bir de sanırım medyaya duyuru yapılmadı. Gizli tanık avına çıkıldı. Ne mi dersiniz? Gizli tanıklar yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, teşhis edemediler, yanlış kişiyi teşhis ettiler, "Mercek" isimli gizli tanık zaten yokmuş. Bunların ayrıntısını merak edenler bakabilirler, ben bizzat bilgi veririm. Gazetelere ilan verilmedi ama inanılmaz "teaser"ler hazırlandı kanallarda, iktidar medyasında. Cezaevinden arkadaşlar diyorlardı ki bize: "Sizi özlediğimizde açıyoruz televizyonu çünkü sizin görselleriniz çıkıyor sürekli." "Sizin" derken genel konuşuyorlar. Yıllarca "cinayet" "ölüm" "suçlu" gibi kavramlarla arkadaşlarımız linç edildi.

Bir müdahillik listesi var, dillere destan. Size birkaç örnek vereceğim. Bir de müdahillik avına çıkıldı. Kim müdahil olacak? Bu davada Adalet Bakanı müdahil ya, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığından sorumlu Adalet Bakanlığı Kobani davasında müdahil. Türkiye Gaziler Kültür ve Dayanışma Merkezinden Et ve Süt Kurumuna, Ticaret Bakanlığı Orta Anadolu Gümrük ve Dış Ticaret Bölge Müdürlüğünden TEDAŞ'a, MİT'e, Patnos Vergi Dairesine, Pertek Mal Müdürlüğüne kadar müdahil oldular. Ne alakası var, biz de bilmiyoruz ama oldular işte. Şimdi, böyle ilerledi ilerledi, AİHM... Tabii ki ayrıntıları geçiyorum burada. 32.600 sayfa gerekçeli karar ya! Bu karar ne demek sizce? Hukuk yok, suç yok, iddianamenin kopyası yapıştırıldı, önümüze karar diye verildi. Gerekçesizlik belgesi bir gerekçeli karar, gerekçe yok çünkü kararda. Bunu okuduk, maalesef, okumak durumunda kaldık her şeye rağmen ve ne oldu sonra? AİHM karar verdi, çok önemli, yine tarihte bir ilk karar verdi. Tarihi ne zaman? 2018, 20 Kasım 2018. "Siz Demirtaş ve Yüksekdağ'ı siyasi sebeplerle içeride tutuyorsunuz, derhâl tahliye kararı verin." dedi ve tabii, bu anlattıklarımın tamamı bütün saydığım arkadaşlar için geçerli. Sonra Türkiye tabii ki itiraz etti, hiç durur mu? Bu kararı kabul etmedi, Büyük Daireye gitti. Büyük Dairede duruşma yapıldı; Demirtaş'ın, diğer arkadaşların avukatları da gittiler bizzat; ben de takip ettim, gitmedim ama yakın takip ettim. Büyük Daire bu kararı güçlendirerek kabul etti yani çok net bir şekilde. Şimdi, bu da yetmedi, 3'üncü karar çıktı. 3'üncü karara da ne oldu, biliyorsunuz, son günlerin temel konusu. Yine, ihlal kararı verildi, yine 18'inci, yine 5'inci ve devamı maddelerinde. Şimdi tartışma şu: Avukatları bir açıklama yaptı, "8'inde itiraz edilmezse kesinleşecek." Bir kere şu yanlış anlaşılmayı giderelim: Şu anda Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve diğer Kobani tutsakları için zaten 2 tane AİHM kararı var, Büyük Daire kararı var; buna engel değil, hemen serbest bırakılmaları gerekiyor ama bu 3'üncü karar. Şimdi, Adalet Bakanlığı bekledi, bekledi, ne yaptı? Son gün, 59'uncu gün alelacele bir heyeti Strazburg'a gönderdi ve itiraz etti. Şaka değil bu; 2 karar var, 3'üncü karara itiraz etti. Peki, ne oldu ya? Boyunuz mu uzadı? Dokuz yıl değil, dokuz ay daha mı kalsın, dokuz yıl daha mı kalsın; içiniz ne zaman soğuyacak? Daha ne bekliyorsunuz? Dokuz yıl ya, dokuz yıl; siyasi bir kararla insanlar, bu ülkede Cumhurbaşkanı adayı olmuş, Genel Başkanlık yapmış arkadaşlarımız rehin olarak tutuluyor ve üstelik barış sürecindeyiz ve biz bunun için azami bir çaba içindeyiz ve sevgili Yüksekdağ da Demirtaş da içeriden bu süreci nasıl desteklediklerini neredeyse her gün röportajlarıyla açıklıyorlar.

Peki, soruyorum gerçekten: Bu ülkenin geleceğini neye teslim ediyoruz biz ya? Biz size rağmen barışı bu ülkeye getireceğiz, demokratik bir toplum inşa edeceğiz. Arkadaşlarımız içeride olmalarına rağmen bu konuda azami bir fedakârlık içindeler. Niye itiraz ettiniz, ne değişti, iki ay sonra kesinleşse ne kazanacaksınız? Ya da bu 2 kararı uygulamama gerekçesi nedir gerçekten?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Yani buna öfkemiz çok büyük. İtirazla haklı hâle gelmiyor. Kötü haberim var Adalet Bakanlığına: O kararları da diğer 2 kararı da uygulamak zorundasınız. Siz haklı falan değilsiniz, siz sadece süreci uzatmaya çalışıyorsunuz, oyalıyorsunuz. Milyonlarca insan sevgili Demirtaş'ın, Yüksekdağ'ın, Alp'ın ve diğer arkadaşların özgürlüğünü istiyor. Biz güven tesis etmek için ilmek ilmek örgü örerken sizler bir kararla, bir itirazla güveni yerle bir ediyorsunuz, buna hakkınız yok. Bu ülkenin barışına kastediyor bu itirazlar, bu tutukluluklar halkın güvenini yerle bir ediyor. Her gittiğimiz yerde bize hesap soruluyor ve bunu siz de biliyorsunuz, Komisyonundaki arkadaşlar bunu gayet iyi biliyor ve buna rağmen biz çalışacağız. Bunun için, bu süreç için çalışacağız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Vermiyorsunuz değil mi 2'nci kez?

BAŞKAN - Buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Kusura bakmayın, yetiştiremedim, unutmuşum burada konuşmayı galiba.

Biz derhâl tahliye diyoruz, hemen özgürlük istiyoruz. Sadece, sadece ve sadece kararlar için değil, bu ülkenin geleceğini adalete, barışa ve demokrasiye emanet etmek istiyoruz. Bu ülkede bir eşitlik hukuku istiyoruz, bu konuda kararlıyız.

Şu anda özellikle Adalet Bakanlığının itirazına... Sizler en büyük kötülüğü yapıyorsunuz Türkiye'ye. Emin olun, AİHM kararlarını uygulamayarak, buna itiraz ederek, yargıyı dizayn ederek, siyaset mühendisliği yaparak dokuz yıl bir insanı eşinden, çocuğundan, halkından, geleceğinden çalmanızın hiçbir insani, vicdani boyutu yoktur; hukuku geçtim.

Arkadaşlarımıza sevgilerimi sunuyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)