| Konu: | Yeni yasama yılına, 6-8 Ekim tarihine ve tüm Kobani tutsaklarına, çözüm sürecine ve sürecin yıl dönümünde Ankara’ya yürüyen kadınların taleplerine, cezaevlerindeki hak ihlallerine, İstanbul Milletvekili Mehmet Satuk Buğra Kavuncu’nun yaptığı açıklamasındaki bazı ifadelerine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 3 |
| Tarih: | 07.10.2025 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de yeni yasama yılının bütün halkımıza hayırlı olmasını ve gerçekten halkımız için iyi yasalar, onların derdine derman olacak yasalar yapacağımız bir yıl olması temennisiyle başlamak istiyorum.
6-8 Ekim tarihlerindeyiz ve bugün, 7 Ekim 2014 tarihinde, Kobani'de IŞİD'in insanlık dışı saldırılarına karşı sessiz kalmayan halkımız vicdani ve onurlu bir duruş sergiledi ve bu topraklarda aslında insanlık onurunu korumayı başardı. O günlerde yapılan protestolar, bir halkın yok sayılmaya, katliamlara ve sınırın hemen ötesinde yaşanan vahşete karşı yükselttiği meşru ve onurlu bir itirazdı ama bu eylemlerde şiddeti durdurma çağrısı yapmak yerine ne yazık ki görevini yerine getiremeyen kolluk gücü nedeniyle birçok ölüm yaşandı ve büyük acılara kapı aralandı. Oysa bütün bunların engellenmesi mümkündü. Bugün ise o günlerin sorumluluğunu taşıması gerekenlerin değil gerçekten insanlık onurunu ve vicdanı savunanların yargılandığını görüyoruz. Sayın Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ şahsında arkadaşlarımız, bu meşru direnişi sahiplenmeleri nedeniyle haksız, hukuksuz yere yıllardır cezaevinde tutsaklar. Yıllar geçse de gerçek hiçbir zaman değişmedi; IŞİD karanlığına karşı direnenler cezalandırılmakta, adalet ise ne yazık ki hâlâ yerini bulmamaktadır.
Buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bu dava hem hukuken hem de vicdanen çökmüştür. Tüm Kobani tutsakları, başta Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere derhâl serbest bırakılmalıdır. Bu ülkenin barış ve demokrasi umudu bu şekilde daha da güçlendirilebilir ve güven artırıcı adım olarak toplumun sürece güveninin, sürece inancının böyle daha fazla artacağını düşünüyoruz. Bu dava üzerinden intikam almaktan vazgeçilmelidir, IŞİD'in başaramadığını yargı eliyle başarma duygusundan vazgeçilmelidir. Demokratik siyasete inanan, bu ülkenin barışı, özgürlüğü ve eşitliği için söz kuranları cezaevine hapsetmekten vazgeçilmelidir. Bir an önce evrensel değerlere, hukukun üstünlüğüne, AİHM kararlarına, AYM kararlarına uyulması gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Hukukun her gün yerle yeksan edildiği, ayaklar altında çiğnendiği ve özellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile AYM kararlarının tanınmadığı bir ülkede ne yazık ki toplumun barışa ve demokrasiye güvenci de gün geçtikçe zedelenmektedir.
Onun için buradan, Meclisten bir kez daha çağrı yapıyoruz: Kobani onurumuzdur, Kobani'yle dayanışanlar, Kobani'yi savunanlar onurumuzdur ve cezaevinde olan yoldaşlarımız Sayın Demirtaş, Sayın Yüksekdağ ve diğer bütün arkadaşlarımız da bu onurlu mücadelenin bir parçasıdır. Yoldaşlarımız özgür oluncaya kadar mücadelemizi devam ettireceğimizin altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli vekiller; biliyorsunuz geçen yıl 1 Ekimde burada, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Bahçeli'nin sıralarımıza gelip bizimle tokalaşmasıyla başlayan bir süreç vardı ve bir yıl içerisinde bu ülkede Kürt sorununun demokratik çözümü bakımından birçok kritik eşik aşıldı. Özellikle 22 Ekimdeki Sayın Bahçeli'nin grup konuşması ve umut hakkına dair değerlendirmeleri hâlihazırda olduğu yerde duruyor. 27 Şubat çağrısıyla Sayın Öcalan barış ve demokratik toplum sürecini başlattı; buna karşılık, PKK'nin 5-7 Mayıs tarihlerinde kongresini toplaması ve 11 Temmuzdaki silah yakma töreni bugüne kadar Kürt sorununun çözümünde aşılmış en kritik eşikler olarak durmaktadır. Bütün bu kritik eşiklerden sonra Meclisimizin bünyesinde 5 Ağustosta kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun da geniş bir siyasal mutabakatla kurulup bu sürece katkı sunma gayretini büyük bir takdirle, büyük bir sorumlulukla karşıladığımızı da ifade etmek istiyoruz.
İşte, bütün bu tarihî eşiklere bir yanıt da kadınlar oluşturmak istediler ve bir yıl dönümünde, 1 Ekim tarihinde Diyarbakır'dan, kadim Amed şehrinden Ankara'ya yürümeye başladılar. "Umutla özgürlüğe yürüyoruz." dedi kadınlar ve gezdikleri her ilde umudu büyütmeye, özgürlük tutkusunu geliştirmeye çalıştılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin lütfen.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - İşte, Sayın Öcalan'ın umut hakkının tanınması ve umut ilkesinin bir an önce ele alınması ve özellikle de Meclisimizin bu konuda bir yasal düzenleme yapması konusunu da bugün hem Güvenpark'ta yaptıkları açıklamayla hem de Meclis Grubumuza gelip kendilerinin hazırladığı dosyayı bize sunarak da ifade ettiler. Sadece bizi değil birçok siyasi partiyi de ziyaret ederek onlara da dosyalarını takdim edecekler.
Evet, bugün Öcalan'ın umut hakkının tanınması yani fiziki özgürlüğü kadınların ve Kürt halkının en temel talebidir, partimizin de en temel talebidir. Bugün yüz yıllık bir soruna tarihsel bir çözümden, silahların bırakılmasından, demokratik siyasetin ve toplumsal barışın inşasından bahsediyorsak bu, en nihayetinde Sayın Öcalan'ın aldığı inisiyatif sayesindedir. Dolayısıyla çözümün mimarı ve başaktörü olan Sayın Öcalan üzerindeki tecridin sürdürülmesini asla kabul etmiyoruz ve buradan bir kez daha Meclis Komisyonumuza da çağrı yapmak istiyoruz: Sürecin başaktörü olan Sayın Öcalan'ın, Meclis Komisyonumuzun içerisinden seçilen bir heyetle ziyaret edilmesi ve çözüm sürecine katkı sunacak adımların atılmasından imtina edilmemesi gerekiyor çünkü burada konuştuğumuz sadece bir cezaevi ziyareti değil aynı zamanda bu ülkenin en kadim sorununu çözmek açısından da atılmış tarihî bir adım olacaktır. O anlamıyla, bir kez daha kadınların talebini buradan, huzurlarınızdan dillendirmek istiyorum.
Sayın Öcalan'ın umut hakkının uygulanması yani fiziki özgürlüğünün sağlanması, Sayın Öcalan'ın Komisyonla görüşmesinin koşullarının oluşturulması, sürecin acilen ihtiyaç duyduğu hukuki ve yasal düzenlemelerin yapılması, siyasi tutsakların özgürlüğünün sağlanması, kayyum rejiminin son bulması, ana dili üzerindeki tüm engellerin kaldırılması, erkek egemen ve militarist politikalardan vazgeçilmesi, ekokırım politikalarından vazgeçilmesi kadınların talebiydi. Evet, bu talep sadece yürüyüşçü 250 kadının değil biz bütün kadınların da talebidir; DEM PARTİ'li kadınların ve DEM PARTİ'nin de talebi olduğunu kayıtlara bir kez daha geçirmek istiyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; cezaevlerindeki hak ihlalleri her geçen gün katmerlenerek artıyor. Ne yazık ki biz burada her cezaevi konuştuğumuzda, geriye dönüp baktığımızda cezaevi koşullarında hiçbir gelişme olmadığını görüyoruz. Kırıkkale F Tipi Cezaevinde yirmi beş yılı aşkın süredir tutsak olan Abdülkadir Tatlı yaşamına son verdi; üstelik ağır hastaydı ve buna rağmen cezaevinde tek başına tutuluyordu. Bu yalnızlık duygusu, bu çaresizlik duygusu aslında insanı ölüme sürükleyen temel bir yaklaşımdı ve bu ölümün bir tesadüf değil aslında cezaevlerinde uygulanan sistematik hak ihlallerinin bir sonucu olduğunu çok iyi biliyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Toparlayacağım Sayın Başkan.
Sataşma da var, ayrıca oradan da ek süre istiyorum lütfen.
BAŞKAN - Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Buradan bir kez daha seslenmek istiyoruz: Cezaevlerini "eza evi" olmaktan bir an önce çıkarınız. Cezaevi gözlem kurulları eliyle tahliyesi gelen mahpusların tahliyelerini yakmaktan, onların infazını uzatmaktan derhâl vazgeçiniz. Cezaevinde insanlık onuruyla bağdaşmayan uygulamalardan derhâl vazgeçiniz ve barışın yolunun cezaevlerinin kapılarını açmaktan da geçtiği gerçeğinden hareketle artık bu düşman ceza hukukundan vazgeçin çağrısını bir kez daha yapmak istiyorum.
Son olarak Sayın Başkan, müsaade ederseniz, sataşmadan da İYİ Parti Grup Başkan Vekiline bir yanıt oluşturmak istiyorum. Şimdi, yıllarca bu Mecliste de, sokaklarda da, Türkiye siyasetinde de hamasi çok söylem dinledik. Hep aynı retorik içerisinden hep aynı klişe sözlerle bizlere yanıt oluşturulmaya çalışıldı ama geldiğimiz noktada artık yeni bir eşikteyiz ve gerçekten bu hamasi söylemlerin ülkenin birliğine, ülkenin beraberliğine, kardeşliğine, barışına, demokrasisine ve eşitliğine hiçbir şey katmadığını hepimiz görüyoruz. Eğer cumhuriyetin 2'nci yüzyılını Türkiye halklarının yüzyılı ve demokrasi yüzyılı yapmak istiyorsak önce o zehirli dilimizi değiştirerek başlamamız gerekiyor. Milyonların "İrademdir." dediği ve 27 Şubat çağrısını yapan, barış ve demokratik toplumun sürecini başlatan, bunu yürüten, PKK'ye silah bırakma çağrısı yapan ve bunu başaran Sayın Öcalan'ın bugün Türkiye barışının mimarı olduğu artık bir hakikattir. O anlamıyla, burada kurduğunuz her sözün siyasi bir karşılığı olduğuyla beraber milyonları inciten bir söz olduğunu da kayıtlara düşmek isterim.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Milyonlar onun bebek katili olduğunu biliyor, bir daha söyleyelim de kayıtlara geçsin.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Türkiye barışını arıyor, Türkiye çözümünü arıyor ve zehirli dil kullananları, çözüm karşıtı olanları tarih elbette yazıyor, bizler de elbette yazıyoruz.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - İhanete karşıyız!
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tarih de toplum da süreç ve barış karşıtı olanlara yanıtını verecektir.
Teşekkür ediyorum.