| Konu: | |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 2 |
| Tarih: | 02.10.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ALİ BOZAN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, sorunlarımızı konuşarak çözmeye çabaladığımız çok kıymetli bir dönemdeyiz. Yeni dönemde barış tek kanatlı bir kuş değildir diyoruz. Peki, öteki kanat nerede? Neden barışın öteki kanadı çıkmıyor hâlâ? Kürt'ün dili neden hâlâ engellenmeye çalışılıyor? Kardeş kardeşin dilini engeller mi? Ya kardeş değiliz ya da bu işte bir iş var, öyle değil mi?
Değerli arkadaşlar, ben bir Kürt'üm, ana dilim Kürtçe; Kürt doğdum, ilk kelimelerim Kürtçeydi ve Türkçeyi ilkokula başladığımda öğrendim ve bu ülkede neden hâlâ dilime yönelik saldırılarla karşılaşıyorum? Mesela, bu Mecliste neden Kürtçe hâlen yasak? Bu Mecliste ben Kürtçe konuşsam ülke mi bölünecek? Dünyada birçok örneği var, Mecliste farklı diller konuşuluyor ama bu ülkeler bölünmüyor.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yok, bölünmeyiz de siz bölmek istersiniz.
ALİ BOZAN (Devamla) - Okulda Kürt çocukları ana dillerinde eğitim alırlarsa kıyamet mi kopacak değerli arkadaşlar? Bu yok sayıcı, ilkel tavrı biz kabul etmiyoruz. Kürtler bugüne kadar ana dillerine karşı geliştirilen engellemeleri, saldırıları kabul etmedi, bundan sonra da asla kabul etmezler; artık bu ülkede kafalar değişmeli. Demokratik cumhuriyet diyorsak, demokratik Türkiye diyorsak artık yeni gözlerle bakmalıyız birbirimize; Meclis de dâhil olmak üzere herkes ana dilinde özgürce konuşabilmeli. Kürtçeye saygı duyulan; dilde eşit, vatandaşlıkta eşit, anayasal güvence altına alınan bir birlik hukuku tesis edelim diyoruz ve Meclisin bu ilk günkü Genel Kurulunda bir çağrıyı yineliyorum. Bu çağrı Kürt halkının çağrısıdır; sadece DEM PARTİ'ye oy veren, sadece DEM PARTİ'ye gönül veren Kürtlerin çağrısı değildir, Kürtlerin tamamının çağrısıdır: Ana dilde eğitim için bir an evvel gereken adımlar atılmalıdır, dildeki eşitsizlikleri ortadan kaldıracak bir birlik hukuku oluşturulmalıdır değerli arkadaşlar.
Şimdi, değerli arkadaşlar, size bir Bakanlıktan bahsedeceğim, adı "Türkiye hukuk devletidir." deme Bakanlığı. Bu Bakanlığın bir de Bakanı var, meşhur, "Türkiye hukuk devletidir." deme Bakanı. Eminim burada bulunan arkadaşlarımızın tamamı kimden bahsettiğimi anlamıştır çünkü her mikrofon gördüğünde söylediği tek bir söz var; "Türkiye hukuk devletidir." diyor, başka bir şey demiyor. Biz buradan Sayın Bakana hatırlatmak istiyoruz, diyoruz ki: Sayın Bakan, siz Adalet Bakanı olarak atandınız oraya, siz oraya "Türkiye hukuk devletidir." deme Bakanı olarak atanmadınız. Maalesef, ülkede sorun çok ve bunun için adalet gerek.
Ekim ayındayız. Bir önceki dönemde onuncu yargı paketi çıkarılmıştı, şu anda on birinci yargı paketinden bahsediliyor; ekim ayında Meclisin en önemli işlerinden bir tanesi yeni yargı paketi olmalı. Önceki dönemde umut verip umutlarını tırpanla biçtiğiniz Covid yasası mağdurları, cezaevinde ölüme terk edilen hasta tutsaklar; yine, adalet tarihinin en kara, en iş bilmez, en keyfiyetçi kurulları olan idare ve gözlem kurullarının kaldırılması yargı paketinin konusu olmalı, cezaların infazında eşitlik ve adalet mutlaka sağlanmalı çünkü milyonların umudu ve beklentisi yeni yargı paketi.
Sözüm yine "Türkiye hukuk devletidir." deme Bakanına: Bu ülkede mahkemeler Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını tanımıyorlar, uygulamıyorlar. İşte, 8 Ekim yakın, biz de diyoruz ki umarız adalet daha yakın olur, umarız adalet 8 Ekimden daha yakın olur. Niye mi 8 Ekim? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üç ay önce Sevgili Selahattin Demirtaş'la ilgili bir ihlal kararı verdi ve ihlal kararında dedi ki: Selahattin Demirtaş'ın tutukluluğu hukuksuzdur. Sadece tutukluluğu hukuksuzdur demedi, aynı zamanda Kobani kumpas davasındaki iddiaların tamamı hukuksuzdur, tamamı siyasidir dedi. Peki, sizin AYM ve AİHM kararlarını tanımamanızdan kaynaklı, Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesi yaptı? Onlar da bu kararı tanımadı, bahanesi şuydu: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı kesinleşmemiş. Evet, haftaya, 8 Ekimde karar kesinleşiyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı 8 Ekimde kesinleşecek. Biz 8 Ekimde göreceğiz gerçekten siz "Türkiye hukuk devletidir." deme Bakanı mısınız yoksa gerçek bir Adalet Bakanı mısınız yoksa gerçek bir Adalet Bakanı mı olacaksınız? Biz diyoruz ki 8 Ekimi beklemeden adaletin gereğini yapın. Bugüne kadar onca hukuksuzluğa rağmen bir kere dahi boyun eğmemiş olan önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tüm siyasetçi arkadaşlarımızı derhâl serbest bırakın.
Değerli arkadaşlar, şimdi size başka bir bakanın hikâyesini anlatacağım. Anlatacağım hikâye bir bakanın ekonomi bilgisinin hikâyesi. Baştan söyleyeyim, bu hikâye bir uyarlamadır ve yine, baştan ifade edeyim, teşbihte hata olmaz.
Günün birinde, uzak bir ülkede -ülkenin adı Yeni Zelanda olsun- bir çoban yol kenarında koyunlarını otlatıyor. O esnada oradan uzunca bir araba konvoyu geçiyor. Araba konvoyu çobanın yanında duruyor, bir kişi iniyor, yanında bir sürü koruma ordusu, çobanla selamlaştıktan -bu arada arabadan inen kişi çok sempatik birisi- hasbihal ettikten sonra çobana doğru gidiyor, diyor ki: "Benim sana bir önerim var. Ben senin süründeki koyunların ne bir eksik, ne bir fazla sayısını doğru bilirsem sen bana süründen bir koyun verir misin?" Çoban düşünüyor taşınıyor, diyor ki: "Ya, bu işte bir iş var ama hadi, tamam." Bu esnada, o bizim sempatik kişi hemen korumalarından bilgisayar istiyor, bilgisayarı geliyor, birkaç dakika uğraşıyor, diyor ki: "Senin süründe 768 koyun var, doğru bildim mi? Çoban diyor: "Evet, doğru bildin." Bizim sempatik sürüden birini seçiyor, korumalar alıyor, arabanın arkasına koyuyor ve bu defa bizim çoban sempatik kişiye diyor ki: "Benim sana bir önerim var. Ben senin kim olduğunu bilirsem sürümden aldığını ve arabanı bana verir misin?" Bu esnada bizim sempatik düşünüyor "Ya, elinde bir kaval, dağ başında çobanlık yapan bu kişi nereden bilecek benim kim olduğumu." Diyor ki: "Tamam, eğer benim kim olduğumu bilirsen, ben sana arabamı ve süründen aldığım koyunu tekrar vereceğim." Diyor ki: "Sen Türkiye Cumhuriyeti'nin Maliye Bakanısın." Bizim sempatik şaşırıyor "Sen nereden bildin? diyor. Çoban diyor ki: "Senin bildiğin tek bir şey var, rakamlar, aynı zamanda senin hayata dair hiçbir bilgin yok, sen gerçek hayattan kopuksun." Bunu söyleyince tabii bizim sempatik biraz rahatsız oluyor, diyor ki: "Benim hayata dair bir şey bilmediğimi sen nereden çıkardın, bunu nereden uydurdun?" Çoban kısa bir yanıt veriyor, diyor ki: "Çünkü sürümden koyun yerine sürü köpeğini aldın." Değerli arkadaşlar, hikâyemiz bu kadar; işte, bu ülkede Maliye Bakanının durumu maalesef bu. Biz de diyoruz ki: Sayın Maliye Bakanı, artık uçmayı bırakın, artık rakamlarla uğraşmayı bırakın. Siz o hâldesiniz ki sürünün içerisindeki koyun ile sürünün içerisindeki köpeği ayırt edemeyecek kadar gerçek hayattan uzaksınız. Bu ülkede tek bir gerçeklik var, halk aç ve maalesef daha da yoksullaşıyor. Türkiye'de ekonominin hâli ortada; yurttaş ev kirasını ödeyemiyor, asgari ücretli perişan, emekli ondan daha da perişan. Ve Sayın Maliye Bakanına, artık birazcık, rakamlarla uğraşmayı ve uçmayı bırakın ve gerçeğe inin diyoruz, ayaklarınız yere basmadan halkı görüp anlayamazsınız çünkü.
Değerli arkadaşlar, konuşmamın başında "Barış tek kanatlı bir kuş değildir." demiştim; ısrarla, umutla barış güvercinin 2 kanatla uçması için büyük emekler veren Sayın Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü için Tevgera Jinen Azad öncülüğünde "umutla özgürlüğe" şiarıyla Amed'den Ankara'ya başlatılan yürüyüş bugün ikinci gününde. Umut hakkı için yürüyen yürüyüşçüleri buradan tekrar saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Sayın Öcalan, demokratik cumhuriyet temelinde başlatılan bu yeni dönemin, bu yeni sürecin en önemli mimarlarından birisidir. Yeni dönemin mimarına bu yeni süreçte demokratik siyasetin içerisinde aktif ve özgür bir şekilde yer alacağı bir alanı hep birlikte yaratmalıyız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.
ALİ BOZAN (Devamla) - Bunu Kürtler için yapmalıyız, bunu Türkler için yapmalıyız, bunu demokratik cumhuriyet için yapmalıyız, bunu demokratik Türkiye için yapmalıyız çünkü demokratik cumhuriyet için, demokratik Türkiye için umut hakkı bir lütuf değil bir gerekliliktir.
Tekrardan Genel Kurulu saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)