GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 ve 2023 Yılı Kamu Denetçiliği Kurumu Raporları Hakkında Dilekçe Komisyonu ile İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyelerinden Oluşan Karma Komisyon Raporları münasebetiyle
Yasama Yılı:4
Birleşim:2
Tarih:02.10.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sözlerime başlarken 28'inci Yasama Dönemimizin Dördüncü Yasama Yılının Türkiye Büyük Millet Meclisimize, milletvekillerimize, milletimize ve ülkemize hayırlar getirmesini dileyerek hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.

Ombudsman raporuyla ilgili şeye geçmeden önce, dün güncel bazı gelişmeler sebebiyle Sumud Filosuna yapılan İsrail'in hain ve terörist saldırısıyla ilgili birkaç hususta görüşlerimi sizlerle paylaşmayı arzu ediyorum.

2007 yılından bu yana Gazze'ye uluslararası hukuka aykırı bir şekilde havadan, karadan ve denizden ambargo uygulayan katil İsrail rejiminin maalesef her geçen gün bu ambargosunu artırmasıyla artık orada gıdaya ulaşamadığı için insanların açlıktan öldüğü bir sürece girdik. 2007'den bu yana vicdan sahibi insanlar hassasiyetlerini ortaya koyarak kınadılar, devlet yetkililerimiz de hassasiyetlerini kullanarak kınamalar yaptılar ama maalesef, bu zulmü sona erdiremedik. Daha önce bu -uluslararası hukuka- ambargoyu delmek için ülkemizin içerisindeki vatandaşlarımızın da dâhil olduğu bazı girişimler oldu. Mavi Marmara girişimi bunlardan bir tanesiydi; ardından Madleen gemisi, Vicdan gemisi ve Hanzala gemisi bu ambargoyu kırmak için sivil toplumun ortaya çıkardığı hususlardı. Sumud Filosu dünya çapında bu soykırımı ve ablukayı delmekle ilgili organize edilen, en son, en kapsamlı, en önemli çalışmalardan bir tanesiydi. Buranın içerisinde Türkiye Cumhuriyeti'mizin de vatandaşları olan, aralarında grubumuza mensup milletvekillerinin de bulunduğu, buradaki başka siyasi partilerimize mensup milletvekillerinin de yer aldığı bir filo. İsrail'le ilgili, Gazze meselesiyle ilgili bir olağanüstü toplantı sırasında Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan Bey buradayken bu kürsüden kendisine seslendim: Hassasiyetlerinize diyecek bir sözümüz yok, vicdanınızın en az bizim kadar kanadığından da en ufak bir endişemiz yok ama bakın, bu gemi yola çıkıyor, öncekileri gibi, katil İsrail tarafından bizim de vatandaşlarımızın yer aldığı bu gemiler haksız bir şekilde Aşdod Limanı'na çekilmeye çalışılacak, uluslararası sularda batırılmaya çalışılacak. Çıkın, bir destek açıklayın, bunlara gelebilecek saldırıyı kendi ülkemize yapılmış bir saldırı olarak değerlendiriyoruz deyin, vatandaşlarınıza sahip çıkın dedik ama maalesef buna dair bir destek açıklanmadığı için Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları dün geceden itibaren İsrail'in katil askerleri tarafından haksız ve hukuksuz bir şekilde gözaltına alınıyor ve bizim devletimiz sadece "Hukuksuz bir şekilde tutukladıklarınızı bir an önce serbest bırakın." şeklinde bir açıklamanın ötesine geçen hiçbir uluslararası girişime öncülük edemiyor. Dediğim gibi, hassasiyetlerinize diyecek bir şeyim yok ama devlet olmanın sorumluluğu sadece hassasiyet ortaya koymak değildir, bu milletin size verdiği yetkiyi sonuna kadar kullanmaktır. Hangi yetkiyi kullandınız? Bu yetmezmiş gibi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Sayın Trump'ın, dostunuz Trump'ın küresel barış vizyonunun sonuna kadar arkasında olduğunuzu, desteğinizi açıkladınız. Nedir o Trump'ın uluslararası küresel barış vizyonu? Neyi desteklediniz? Açıklayın, biz de bilelim. Trump Gazze'yle ilgili hangi barışçıl düşünceyi düşünüyor da siz destek açıklıyorsunuz? Suriye'yle ilgili Trump neyi düşünüyor da siz de alkışlayarak destek çıkıyorsunuz? Yemen'le ilgili, İran'la ilgili Trump'ın küresel barış vizyonu ne de siz sınırsız olarak destek açıklıyorsunuz? Hadi biz soruyoruz, siz de sorun kendi partinize, iktidarınıza; "Ya, Sayın Cumhurbaşkanım, çıkın, açıklayın, neye destek verdiğinizi biz de bilelim." deyin. Flu bir şekilde açıklıyorsunuz. Mesela, İsrail'in bu gemileri uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Aşdod Limanı'na çekmesi bu küresel barış vizyonunun bir parçası mı? Orada kendi topraklarını korumak için direnen Hamas ve benzeri direnişçilere "Silahlarınızı bırakın, size üç gün süre veriyorum." diyen küstah Trump'ın yaptığı, küresel bir barış vizyonu mu? Süre verilecek olan kişi varsa o da İsrail'e "İşgal ettiğiniz toprakları üç gün içerisinde terk edin." diye süre vermektir. Bir taraftan işgalcilere hiç söyleyecek sözü olmayan bir Trump'a ama bir tarafta da direnişçilere "Size üç gün süre veriyorum, direnişinize son verin." demeyi küresel bir barış vizyonu olarak ortaya koyan Trump'a Türkiye Cumhuriyeti'nin destek açıklaması kadar bu milleti üzecek başka bir şey olamaz. Aklınızı başınıza alın Allah'ınızı severseniz. Trump'ın hangi barış vizyonuna destek veriyorsunuz; açıklayın, biz de bilelim. Bizim bilmediğimiz, bu milletin, bu coğrafyanın menfaatine olan şeyler var da biz bilmiyorsak bizi de aydınlatın; çıkın, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu milletin huzurunda Trump'ın hangi küresel barış vizyonuna destek açıkladığınızı söyleyin. Açıkladığı 20 maddeye mi destek veriyorsunuz, neye destek veriyorsunuz Allah aşkına? Aklınızı biraz başınıza alın. İktidarda kalma mecburiyetiniz sizi Trump'ın bu küresel barış vizyonuna mecbur kıldıysa çıkın, hiç olmazsa onu açıklayın, biz de sizi mazur görelim.

Gelelim, konuşmamın esas ana konusu olan hususlardan bir tanesi olan, bugün görüşülmekte olan 2023 ve 24 yıllarına ait Kamu Denetçiliği Kurumunun yıllık raporlarının değerlendirilmesi hususuna. Sözlerime başlarken Kamu Denetçiliği Kurumuna Başdenetçi olarak seçilen Sayın Mehmet Akarca'ya ve yönetimine yeni döneminde başarılar diliyorum. Bu yeni süreçte Kamu Denetçiliği Kurumunun vatandaşların haklarına daha fazla sahip çıktığı, oluşan hak ihlallerini gidermeyle ilgili kamu organları üzerinde daha aktif bir diplomasi yürüttüğü bir süreci inşallah hep beraber görmüş oluruz. Raporların iki yıllık içeriklerini birlikte değerlendirdiğimizde istikrarlı olarak gördüğümüz şey şudur ki insan hakları ihlalleri her geçen gün artarak devam etmekte, Kamu Denetçiliği Kurumunun ortaya koymuş olduğu ihlalleri gidermeye dönük yeterli adımların atılamadığını maalesef üzülerek görmekteyiz.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra aslında modern devletlerde bir gelişme oldu; artık devletlerin "Devlet mi millet için, millet mi devlet için?" kavramlarında ya da "Devlet millet için mi var yoksa millet devlet için mi var?" kavramlarında, modern devletlerde, bizim de kendi medeniyet değerlerimizde olduğu gibi, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." felsefesinde olduğu gibi, devletlerin insanların huzur ve mutluluğunu sağlamak için var olduğuna, dolayısıyla millet adına güç kullanan kamunun asla ve asla milleti ezemeyeceğine dair düşünceler ön plana çıkmıştır. Bunu kurumsal olarak da garanti altına almak için, ombudsmanlık sistemi dediğimiz sistem, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, anayasa mahkemelerine bireysel başvuru hakkı gibi bir kısım kurumlar harekete geçirilmiştir. Türkiye'de de 2013 yılından beri ombudsmanlık sistemi, 2010'lu yıllardan itibaren de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınarak kendi vatandaşlarının haklarını ihlal eden güçlü devletlerin hukuka bağlı olarak hareket edebilmeleriyle ilgili sistemler devreye girdi ama mütemadiyen 2013'ten bu yana ne görüyoruz? Demokrasi endeksinde sürekli gerilere düşen bir Türkiye, hukuk endeksinde sürekli gerilere düşen bir Türkiye, basın özgürlüğünde sürekli gerilere düşen bir Türkiye, işkence ve kötü muameleyle ilgili endekslerde sürekli geriye düşen bir Türkiye. Bu tablonun Türkiye Cumhuriyeti'ne ve Türkiye milletine, Türkiye'deki bütün insanlarımıza yakışmayan bir tablo olduğunu buradan net bir şekilde ifade ediyorum.

Sayın Başkanım, dolayısıyla iktidarın bu kadar otoriterleştiği, kendi vatandaşlarının hakkı, hukuku yerine güvenlikçi politikaları ön plana aldığı bu süreçte Kamu Denetçiliği Kurumuna çok önemli görevler düşüyor. Bizim bu yeni dönemde sizlerden beklediğimiz, millete sahip çıkarak bu otoriter yapıyla mücadele eden vatandaşlarımızın temel hak ve hürriyetlerini korumayla ilgili gerekli adımları atmanızdır. Dolayısıyla özgürlük karnesi, şeffaflık ve denetim karnesi, yargı bağımsızlığı ve güvenliği karnesi, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesiyle ilgili olumsuz sicili son derece yüksek olan bu iktidara karşı Kamu Denetçiliği Kurumunun ve Anayasa Mahkemesinin daha etkin tedbirler alarak vatandaşı bu otoriter sisteme karşı koruması gerektiğini düşünüyoruz.

Bakın, demokrasi endeksinden bahsettim, 88'inci sıradan 103'üncü sıraya; hukukun üstünlüğünde 97'nci sıradan 138'inci sıraya; basın hürriyetinde 148'inci sıradan 159'uncu sıraya kadar ilerlemekte olan bir iktidardan bahsediyoruz.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine 2024 yılında yapılan 60.350 başvurunun 21.600 tanesi Türkiye'den, yüzde 35,8'i. Birçok Avrupa ülkesi bir tarafa, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki hak ihlalleri bir tarafa. Bu tabloyu bu millete yaşatmaya hakkınız yok; Avrupa'ya karşı, dünyaya karşı bu ülkeyi bu hâle getirmeye hiçbirinizin hakkı yok. Yine, Anayasa Mahkemesine tanınan bireysel başvuruyla ilgili müracaatlar olmamış olsa emin olun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki bu 60.350 dosyaya karşılık Türkiye'den de en az 60 bin tane dosyanın gitmekte olduğunu hep beraber görmüş olacağız. Dolayısıyla hem Anayasa Mahkemesi hem de Kamu Denetçiliği Kurumu bu yeni süreçte daha etkin tedbirler almalıdır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (Devamla) - Son bir dakikada toparlayayım Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT KAYA (Devamla) - Ama hani derler ya "Kötü yasa yoktur, kötü uygulayıcılar vardır." aslında kötü demokrasi de yoktur, sadece ülkeyi yöneten kötü idareciler vardır. Hukuksuzluklarla, haksızlıklarla mücadele etmenin tek bir yolu vardır, zihniyeti ve anlayışı değiştirmek. Siz yönetme anlayışınızı ve zihniyetinizi değiştirmediğiniz müddetçe hangi kurumu ihdas ederseniz edin maalesef bu sorunları çözme imkânınız olmaz. İşte, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını, yine Kamu Denetçiliği Kurumunu Adalet ve Kalkınma Partisi getirdi, teşekkür ediyoruz ama bu kurumları Türkiye'yi daha da özgürleştirmek, milletin haklarını korumak için getiriyorsunuz, her ne hikmetse sanki "Gölge etmeyin, başka ihsan istemez." dedirtecek kadar bu millete, haksızlıkları her geçen gün artırarak devam ediyorsunuz. Yani şunu mu demek istiyorsunuz; Rahmetli Demirel'in dediği gibi, "Meseleleri mesele etmezseniz mesele kalmaz." mı diyorsunuz?

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)