GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 20 Temmuz Suruç katliamına, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’a ve hasta tutsaklara, sistematik olarak özgürlükleri yok sayan cezaevlerine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:20.07.2025

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bundan tam on yıl önce, 20 Temmuz 2015 tarihinde savaşın yıktığı Kobani'de çocuklara oyuncak götürmek, kitap götürmek ve umut taşımak için giden 33 düş yolcusu ne yazık ki barbar IŞİD çeteleri tarafından katledildiler bir bombalı saldırı sonucunda. Tabii, 20 Temmuz 2015'teki Suruç katliamını sadece bir katliam tarihi olarak düşünemeyiz, aynı zamanda, hemen arkasından 24 Temmuz 2015'te yeniden sınır ötesi harekât başlatılmış ve bununla beraber de aslında fiilî olarak bitirilen barış ve çözüm süreci yeni bir güvenlikçi politika, yeni bir savaş girdabına girmiş olmuştu. O anlamıyla, bu saldırının arkasındaki karanlık güçleri, bu saldırıyla neyin amaçlandığını hiçbir zaman gerçek anlamda konuşamadık, tartışamadık ama artık bunu konuşmanın, tartışmanın zamanının geldiğini de ifade etmek gerekiyor. O gün Suruç'ta 33 düş yolcusunu katleden anlayış, bugün Suriye'de Alevileri, Dürzileri ve orada bulunan diğer halkları katletmeye, oradaki Alevi kadınlarını, Dürzi kadınlarını kaçırıp onları köle olarak köle pazarlarında satmaya devam ediyorlar. O anlamıyla, şunu bir kez daha ifade etmemiz gerekiyor ki Kobani'de Kürtlerin ve orada bulunan diğer halkların birlikte mücadelesiyle yenilen IŞİD'in bugün yeniden hortlamaması için birlikte ve yan yana durarak bir mücadele hattı yürütülmesi ve kuzeydoğu Suriye halklarının IŞİD karşıtı mücadelesine herkesin destek olması gerektiğinin de altını çizmemiz gerekiyor. Evet, gençler oraya umut taşımak istedi, 33 düş yolcusu oraya oyuncak taşımak istedi, onlar oraya barış talebiyle gittiler, dayanışma talebiyle gittiler ama ne yazık ki bir bombalı saldırıda her biri katledildi. On yıl geçti, acımız dinmedi, ne Suruç katliamının ne de Ankara Garı katliamının gerçek failleri açığa çıkmadı. Bütün bu yargılama süreçlerinde asıl failler aklanmaya, bunların arkasındaki karanlık güçler gizlenmeye çalışıldı ama mağdurların aileleri çoğu zaman mahkeme önlerinde, çoğu zaman sokağa çıktıklarında, mücadele ettiklerinde, adalet talep ettiklerinde polis copuyla, biber gazıyla karşılaştılar, tartaklandılar, gözaltına alındılar.

Bugün bir kez daha ifade edelim, bugünü bir yas günü değil, bir mücadele günü, bir adalet günü, bir hakikati haykırma günü olarak karşıladığımızı ifade etmemiz gerekiyor. Bugün Eş Genel Başkanlarımızın biri İstanbul'da, biri Urfa'da tam da Amara Kültür Merkezi'nin önünde yitirdiğimiz 33 düş yolcusunun anısına oradalar, bütün arkadaşlarımız sahadalar ve her yerde 33 düş yolcusunu anmaya, onların barış mücadelesini, onların eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesini yükseltmeye de devam edeceğimizi bir kez daha ifade etmemiz gerekiyor.

Bugün yeni bir çözüm sürecini, Kürt sorununun demokratik çözümünü konuştuğumuz bu eşikte bu karanlık olayların, bu karanlık provokasyonların yinelenmemesi, bu sürecin akamete uğramaması için her birinden büyük dersler çıkarılması gerektiğinin ve geriye dönüp iyi muhasebe yapmamız gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.

Evet, onlar ölümsüzler; düşlerimizde, mücadelemizde yaşıyorlar. Bir kez daha her birini saygıyla, minnetle, sevgiyle anıyorum. Anılarına bağlılık sözümüzü yineliyorum bir kez daha. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın vekiller; evet, günlerdir, aslında, biz, yıllardır hasta tutsakları konuşuyoruz ama Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın sağlık durumu nedeniyle hasta tutsakların durumu bir kez daha Türkiye kamuoyunun gündemine oturdu. Annesinin feryadını sanırım Türkiye'de duymayan kalmadı, bir tek Adalet Bakanı ve Adli Tıp Kurumu duymak istemiyor. Geçmişte kendisinin lösemi hastası olduğu ve hastalığının yeniden nüks ettiği biliniyor ama Adli Tıp ek tetkik talebi nedeniyle yeniden süreci sürüncemede bırakıyor ve bugün bir kez daha aslında sağlık hakkına erişimini, yaşam hakkını gasbeden bir tutumu ortaya koyduğunu görüyoruz.

Mehmet Murat Çalık tek örnek değil tabii ki ama şunu bilmemiz gerekiyor: Bugün Adli Tıbbın yapısı, bugün Adalet Bakanlığının ve genel olarak adaletin hasta tutsaklara yaklaşımı, hasta mahpuslara yaklaşımı insanlık onurunu ayaklar altına alan, yaşam hakkını hiçe sayan, sağlık hakkını hiçe sayan bir pratiği karşımıza çıkarıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim.

Bakın, İnsan Hakları Derneğinin en son 2025 verilerine göre Türkiye'de en az 1.412 hasta tutsak var; bunların 335'i ağır hasta. Peki, 335 ağır hasta cezaevinde neyi bekliyor? Ölümü bekliyor. Niye? Adli Tıp Kurumu dönüp sudan gerekçelerle "Cezaevinde kalabilir." raporu verdiği için ya da o resmî bürokratik prosedürleri aylara, yıllara yaydığı için insanlar hasta koğuşlarında, hastanedeki o mahpus koğuşlarında can vermek zorunda kalıyorlar, yaşamlarını yitiriyorlar, aileleriyle son veda hakkını bile kullanmadan aramızdan ayrılıyorlar.

Şimdi, bakın, Mehmet Emin Çam cezaevinde 2 defa kalp krizi geçirmesine rağmen hâlâ tahliye talebi reddediliyor. Yüzde 92 engelli Fırat Nebioğlu yıllar sonra tahliye edildi ama hak ihlalleri hâlâ hafızamızda. Davut Öngün ise Erzincan'dan Çarşamba'ya sürgün edilen mapuslardan sadece birisi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Demin ifade etti vekilimiz, Besra Erol, Suruç'ta katledilen oğlu Deniz Erol'un mezarının başında yaptığı konuşma nedeniyle yıllardır cezaevinde hasta mapus ama idare ve gözlem kurulu kararları nedeniyle tahliyesi engelleniyor.

Bunlar sadece birkaç örnek, bunları çok daha fazla çoğaltabiliriz ama cezaevindeki hak ihlalleri sadece hasta mapusların tahliye edilmesinin engellenmesiyle sınırlı değil Sayın Başkan, aynı zamanda, sistematik olarak, idare gözlem kurulları iyi hâl raporu vermiyor ve otuz yıl cezaevinde kalmış mapusları bile hâlihazırda cezaevinde tutmaya devam ediyor.

Bakın, sistematik olarak özgürlükleri yok sayan, özgürlüğü alıkoyan, engelleyen cezaevlerinden, Bolu F Tipi, Aksaray T Tipi, Kırşehir S Tipi, Bodrum S Tipi, Kırşehir Yüksek Güvenlikli ve Sincan Kadın Cezaevinden hiç kimse tahliye olamıyor, cezasının yüzde yüzünü yatırıyor, hiç kimseye iyi hâl koşulu vermiyor ve cezaevinde tutuyor. Niye bunu yapıyorlar?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Son kez buyurun.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sabrınıza sığınıyorum Sayın Başkan.

Bakın, otuz yıl hapiste kalan insana "Pişman mısın?" diye soruyorlar, ya da "Hâlâ örgüt üyesi misin?" diye sorabiliyorlar, "Örgüt feshedildi, yeni örgüt kurulursa üye olur musun?" diye soran ceza infaz kurulları var. Peki, soruyoruz: Bu soruların hukukla ne ilgisi var? Siyasi mapuslar görüş ve düşünceleri nedeniyle, ideolojik bakışları nedeniyle sizinle sohbet etmek zorunda mı ya da bu, açıkça görevi kötüye kullanma suçu değil midir? Bunun sorumlusu kimdir? Buradan bir kez daha Adalet Bakanlığına, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürüne çağrı yapıyoruz: Hürriyeti tehdit suçu işleniyor; insanların özgürlükleri bilerek, isteyerek engelleniyor ve bunun sorumlusunun bu süreci baltalamak isteyen bir zihniyetin de yansıması olduğunu açık ve net söyleyelim. Bunun takipçisi olacağız, bundan sonraki süreçte de dile getirmeye devam edeceğiz diyorum.

Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)