| Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 111 |
| Tarih: | 18.07.2025 |
MEDENİ YILMAZ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlarken çevre duyarlılığıyla ilgili olarak konuya hem dinimizden hem de tarihimizden iki örnek vermek isterim.
İlki Peygamber Efendimizden. Efendimiz (SAV) hadislerinde biz Müslümanlara şöyle bir uyarıda bulunuyor: "Elinizde bir fidan varsa, kıyamet kopmaya başlasa bile eğer onu dikecek kadar vaktiniz varsa mutlaka dikin."
İkincisi ise doğa hassasiyetleriyle ilgili, Kanuni Sultan Süleyman ile Şeyhülislam Ebussuud Efendi arasında geçen, hepimizin malumu olan olaydır. Sultan Süleyman saray bahçesinde birkaç meyve ağacının karınca istilasıyla çürümeye başladığını görünce Ebussuud Efendiye "Meyve ağaçlarını sarınca karınca/Günah var mı karıncayı kırınca?" diye sorar. Aynı naiflikle Ebussuud Efendi ise döneminde dünyanın en kudretli hükümdarını korkmadan, çekinmeden şu şekilde uyarır: "Yarın Hakk'ın divanına varınca/Süleyman'dan hakkın alır karınca." Hem dinimiz hem tarihimiz doğa hassasiyetiyle alakalı bu minvalde sayısız örnekle doludur.
Şimdi, bu örneklere karşılık kanunu savunan arkadaşlar, enerji ihtiyacımızı, cari açığımızı, enerjide dışa bağımlılığımızı anlatarak haklılıklarını savunacaklardır. Evet, kısmen bunlarda haklılık payları da var ama sadece ekonomiyle alakalı şu soruları sormak istiyorum: Yıllardır tartışılan 128 milyar dolar olayları yaşanmasaydı, hazinemize kur korumalı mevduat yükümlülükleri yüklenmeseydi, bütçede faize milyarlarca TL ayrılmak zorunda kalınmasaydı da cari açığımız ve dışa bağımlılıkta bu kadar yükümüz olmasaydı daha iyi olmaz mıydı?
Madenlerle alakalı bir diğer konu ise bu madenleri işleten firmaların kimlere ait olduğu. Cumhuriyetin kazanımı olan MTA ve Etibankla maden arama ve işletme işi kamu eliyle yürütülürken neden bu kurumlarımız pasifize edildi de şu anda bu işler özel sektör ve özellikle küresel firmalar eliyle kotarılmaktadır? Bir: Bu yabancı firmalar devlet hakkı olarak ne kadar ödemektedirler? İki: Vergi ve diğer yükümlülüklerini ne kadar yerine getirmektedirler? Üç: Hangi konularda istisnalardan faydalanmakta ve ne miktarda teşvikler almaktadırlar? Eğer buradaki rakamlar, kaba tabirle, attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değmez misali bir miktarsa neden bu ekonomik, çevresel külfete katlanıyoruz?
Haydi enerjide dışa bağımlılığımızı ve "Buna mecburuz."u kabul edersek peki Avrupa'nın en büyük toprak büyüklüğüne sahip bir ülke olarak neden tarımda da dışarıdan alan bir ülke olduk? Daha birkaç gün önce sıfır gümrükle ithal ettiğimiz 500 bin ton mısırı nasıl izah edebiliriz?
Yıllardır tartışılagelen konu şu: Enerji üretimi için neden bize miras değil de emanet olan doğayı katlederek ve kazanacağımızdan daha büyük külfeti haiz düzenlemelere sahip çıkıyorsunuz? İşletilecek madenlerin ekonomik değeri en fazla birkaç on yılda bitecekken uğruna feda ettiğimiz ağaçların ömrü bin yılı geçebilmektedir. Birkaç on yılda edilecek kâra karşılık belki bin yıl faydalanacağımız değerlerimizden neden fedakârlık yapıyoruz?
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konumuz maden olunca ve Erzincan İliç'teki maden faciası henüz tazeyken bir ekokırım projesi olan Ağrı Diyadin'deki altın arama faaliyeti özelinde cevher zenginleştirmede siyanür kullanımına da kısaca değinmek istiyorum.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayalım lütfen.
MEDENİ YILMAZ (Devamla) - Kullanılan tonlarca siyanür ve bunun gibi zehirli atıklar zaten kıt olan su kaynaklarımızı katlediyor. Bu kimyasallar Murat Nehri ve bağlandığı Fırat Nehri ile bunlardan beslenen Alpaslan-1 ve 2 Barajları özelinde bölgenin birçok içme suyu ve kullanma suyunu etkileyecek; dolayısıyla da insanımızı, toprağımızı, hayvanlarımızı, doğamızı, tarımımızı, termal turizmimizi zehirleyecektir. Madenden elde edilecek gelir; doğanın yenilenmesi, üretimden vazgeçilen tarımsal üretim ile hayvancılık gibi ekonomik faaliyetler ve sağlığı bozulan insanımızın tedavisi için harcanacak gideri karşılayabilecek midir? Bir yandan "İklim krizi içindeyiz." diyeceksiniz, "Küresel ısınma var." deyip önlemler almaya çalışacaksınız; öte yandan, bunların tam aksi davranıp ağaçları tahrip edecek arama faaliyetlerine, suları ve toprakları zehirleyen ayrıştırma yöntemlerine yol vermek için ölümüne mücadele edeceksiniz; anlamak gerçekten mümkün değil.
Sizleri saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)