GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:110
Tarih:17.07.2025

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Bitlis) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada halkın, doğa dostlarının ve uzmanların ciddi itirazlarına rağmen Komisyondan geçirilen, "doğanın talanı" anlamına gelen ve demokratik süreçleri yok sayan bu yasa teklifinin 7'nci maddesi üzerine partim adına konuşmak için söz almış bulunmaktayım.

Kanun teklifinin 7'nci maddesiyle yapılmak istenen şey, açıkça söyleyelim, maden arama ve işletme faaliyetlerini halkın iradesi, çevre hukukunun ilkeleri ve ekosistemin kendisini yok sayarak sınırsız hâle getirmek, bir başka deyişle yaşam alanlarımızın şirketler eliyle yağmalanmasının önünü açmaktır. Minare çalınmış, kılıfı hazırlanıyor da desek yerinde olur. Nedir bu maddeyle yapılmak istenen? Orman alanlarında daha önce alınmış arama izinleri artık otomatik olarak işletme izni sayılacaktır. Arama izni bir keşif faaliyetidir, işletme izni ise doğrudan doğanın yapısını değiştiren bir faaliyettir. Bunların hukuken ve ekolojik olarak farklı süreçlere tabi tutulması gerekirken 7'nci maddeyle bu ayrım ortadan kaldırılmaktadır. Bu, ekosistemi, orman bilimini ve kamu denetimini hiçe sayan bir yaklaşımdır. Ayrıca, bu maddeyle birlikte madencilik ruhsatı alınmadan önce yatırımcıların diğer kurumlardan izin alması amacıyla tanınan süre bir yıldan üç aya düşürülmektedir. Sadece üç ay gibi kısa sürede orman, tarım, mera, kültürel miras gibi alanlarla ilgili değerlendirmelerin yapılması fiilen olanaksızdır. Bu, sadece denetimi değil bilimsel analiz süreçlerini de imkânsızlaştırmaktadır ve en kritik nokta, madencilik yapılmasına izin verilen orman alanlarının tamamıyla yani kamu mülkiyetindeki doğal varlıklarla ilgili Tarım ve Orman Bakanlığının, dolayısıyla Orman Genel Müdürlüğünün yetkisi sonlandırılmaktadır. Orman Genel Müdürlüğü yıllardır sahada çalışan, orman varlıkları konusunda uzmanlaşmış bir kurumdur ancak bu maddeyle ormanlarda madencilik faaliyeti süresince izin verme, denetleme, izleme ve rehabilitasyonu değerlendirme görevleri ormancılıktan zerre anlamayan MAPEG'e yani Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne devredilmektedir. Bu sadece idari bir düzenleme değildir, Anayasa’nın 169'uncu maddesiyle güvence altına alınan ormanların korunması görevini ortadan kaldıran ciddi bir yetki gasbıdır.

Değerli milletvekilleri, iktidar bu yasa teklifiyle maden arama faaliyetlerinin daha yetkin yatırımcılar tarafından yürütülmesinin ve ülkenin madencilik potansiyelinin etkin şekilde ortaya konulmasının amaçlandığını iddia etmektedir. Oysa yıllardır çok net bir şekilde gördüğümüz üzere, Tekirdağ'dan Hakkâri'ye, Akbelen'den Gabar'a kadar binlerce yıllık yaşamın taşıyıcısı olan dağlar, vadiler, ormanlar küresel ve yerel sermayenin çıkarlarına kurban edilmektedir. Bitlis'ten Botan'a, Dersim'e; Cilo'dan Gabar ve Cudi'ye kadar birçok dağlık alanda güvenlik gerekçe gösterilerek halkın yaşam alanları yasaklanırken aynı alanlarda şirketlerin faaliyetleri hızla sürmektedir. Bu sessiz talan halkın güvenliğinin değil sermayenin güvenliğinin amaçlandığını açıkça göstermektedir. Güvenlik bahanesiyle insansızlaştırılan her dağ, her vadi bir süre sonra şirketlere madencilik ve enerji yatırımı için tahsis edilmektedir. Bu durum yalnızca ekolojik bir yıkım değil aynı zamanda zorla göç, yoksullaştırma ve ekonomik kırılganlaştırma politikalarının da bir parçasıdır. Yıllardır köyleri boşaltılmış, yaylaları yasaklanmış, tarım alanları askerî yasak bölge ilan edilmiş halklara, şimdi bu alanlardan bir kez daha bu sefer şirketlerin menfaati uğruna sürgün uygulanmaktadır. Bu, sadece doğa talanı değil aynı zamanda bir kültürel yok etme, bir ekolojik sömürgeleştirme girişimidir. Biz bu coğrafyada doğayla iç içe yaşamış bir halkız. Dağlarıyla, zeytinlikleriyle, yaylalarıyla, nehirleriyle, ormanlarıyla var olmuşuz. Her yıl açan meşe ağacının yaprağı; Munzur'un, Hezil'in buz gibi akan suyunun sesiyiz. Biz bunu bırakabilir miyiz? Bu topraklarda her ağacın, her avuç toprağın bir belleği, yaşamla bir ilişkisi var. Bu yasayla bu belleği, bu bağı hiçe sayıyor. Bu madde sadece bir doğa meselesi değildir, aynı zamanda bir hukuk, demokrasi ve insan hakkı meselesidir. Meclisin görevi doğayı şirketlere peşkeş çekmek değil yaşamı savunmaktır.

Sayın milletvekilleri, maden ruhsatı olan her alanda "Kamu yararı var." diyerek ormanları, meraları, yaşam alanlarını sermayeye açmak bir devlet politikası olamaz. Bu devletin görevi doğayı korumaktır, rantı değil; şirketlerin değil halkın yanında durmaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayalım.

SEMRA ÇAĞLAR GÖKALP (Devamla) - Biz DEM PARTİ olarak bu teklifin doğaya, hukuka, geleceğe ve halkın iradesine karşı işlenmiş büyük bir suç olduğunun farkındayız. Bu nedenle bu yasa teklifinin geri çekilmesini ve halkın, yerel yönetimlerin, ekoloji örgütlerinin katılımıyla doğa uyumlu, adil, demokratik bir enerji maden politikasının oluşturulmasını talep ediyoruz çünkü biliyoruz ki yaşam savunması demokrasi savunusudur; ekolojik yıkım ve tahakkümün sona erdirilmesi, ekolojik adaletin sağlanması kalıcı ve onurlu bir toplumsal barışın teminatıdır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)