GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma düzenine ve temel kanun uygulamasına ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:110
Tarih:17.07.2025

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak 1 Temmuz tarihi itibarıyla Genel Kurulun normal çalışma döneminin sona erdiği, 1 Ekime kadar hazırlık süreçlerinde olmamız gerekirken bugün 17 Temmuzda hâlâ Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarına devam ediyoruz. Normal bir çalışma düzeni içerisinde de değiliz. Normalde Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmalarını salı günü 15.00, diğer günler 14.00'te başlayıp 21.00'de sona erdirmesi gerekirken hadi 21.00, olmadı, 22.00, olmadı, 23.00, olmadı, 24.00, olmadı; sabahlara kadar çalıştırılacak bir motivasyonla çalıştırılmaya devam edilmek isteniyor. Keşke normal çalışma döneminde yetiştiremediğimiz işleri bugüne sarkıtmış olsaydık gam yemezdik ama Adalet ve Kalkınma Partisinin grup yönetiminin plansızlığı sebebiyle biz bugünleri yaşıyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi normal çalışma döneminde 21 kez, yirmi bir gün Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisi çalıştırmak için yeterli çoğunluğu bulamaması sebebiyle kapandı. Yirmi iki gün, 22 kez konuşacak bir konumuz yok veya farklı ihtiyaçlar sebebiyle burada aç kapa yaparak Millet Meclisini perşembe günleri hiç çalıştırmadan geçirdiğimiz bir süreç yaşadık yani on dört haftayı yatarak geçirdik. Ağustos böceği gibi ağaç dalında şarkılar söyleyen, yaz boyunca gökyüzünde serenatlar yapan ve yaz sıcağında hiçbir şey biriktirmeyen Adalet ve Kalkınma Partisi, bugün, önemli olan İklim Kanunu'nun ve önemli olan Maden Kanunu'nun da içerisinde olduğu 4 kanunu, 4 tane de uluslararası sözleşmeyi "Hadi gece yarılarına, sabahlara kadar çalışarak buradan bunları kanunlaştıralım." gibi bir öneriyle geliyor.

Değerli arkadaşlar, bu, insani bir çalışma metodu değil. Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarı için de doğru bir şey değil. Siz burada kanun yapmıyorsunuz, sadece "Çoğunluğumuz var, biz bu kanunu geçirmek zorundayız." deyip burayı bir el kaldırıp el indirme mekânı hâline dönüştürüyorsunuz. Bakın, geçende ben bir kanunun geneli üzerinde burada, kürsüde on dakika boyunca konuştum, Adalet ve Kalkınma Partisi sıralarında tek bir tane milletvekili arkadaşımız vardı. Düşünün, Adalet ve Kalkınma Partisi temmuz tatilinde Genel Kurulun çalışması gerektiğini söylüyor, "Çok önemli kanunlarımız var, müzakere edelim." diye bir kanun getiriyor, burada bir tane Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşımız Genel Kurul çalışmalarını takip ediyor. Dolayısıyla bu bir kanun yapma tekniği değil bu "Kardeşim, sizin orada kanunu geçirecek yeterli parmak sayınız var, ben kanunu gönderiyorum, senin işin bu kanunu geçirmek." şeklinde bir çalışma metodudur. Bu, milletvekiline de saygı göstermemektir; bu, bakanların hazırladığı kanunların, mevzuatların burada memuru olmaktır. Dolayısıyla bunu kabul etmemizin mümkün olmadığını bir kez daha burada ifade etmek istiyorum. Gelin, insani koşullarda çalışalım; hadi 21.00'de olmadı, 22.00'de, 23.00'te bırakalım. Kanun üç günde geçmek zorunda değil; altı günde geçsin, yedi günde geçsin ama insani koşullarda bu teklifleri kanunlaştıralım. "Hayır." Yangından mal kaçırır gibi "Bizim bir kanunu çıkarmamız lazım. E, muhalefet olarak siz direnirseniz biz de saat 03.00'e, 04.00'e kadar çalıştırırız." Ya, böyle bir şey olamaz değerli arkadaşlar, planınızı yapın. Ta nisan ayında, mayıs ayında Adalet ve Kalkınma Partisindeki değerli arkadaşlara ifade ettim, "Bakın, geçen sene temmuz ayının 29'una kadar cedelleştik. Niye? Çünkü siz olağanüstü şartlarda getiriyorsunuz, diyorsunuz ki 'Bu kanunlar bir haftada çıkacak.' Çıkmaz kardeşim! İç Tüzük bir kanunun nasıl çıkarılacağını düzenlemiş. Siz, İç Tüzük'ün normal çalışması şeklinde çıkarılmaması gereken bir kanunu getiriyorsunuz bu Meclise dayatıyorsunuz; hiç olmazsa bu sene yapmayalım. 1 Temmuzda Meclis tatile giriyor, işlerimizi bitirelim, bitiremiyorsak da hangi tarihte bitireceğimizi ve o tarihe kadar hangi işleri görüşeceğimizi bir planlayalım." dedim. "Vallahi, bizde işler şöyle yürüyor: Bakanlıkların ihtiyaçlarına göre, oradan gelen taleplere göre bu süreçler yürüyor." dediler.

Değerli arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi bakanların memuru değil, bakanların keyfine göre burada gece yarısı saat 03.00'e, 04.00'e kadar çalışacak bir kurum hiç değil. Onu kendi memurlarına dahi yapamazlar çünkü memurlarına da angarya yasaktır. Dolayısıyla bugün buradan Adalet ve Kalkınma Partisini millete şikâyet ediyorum. İstediği cevabı verebilir Grup Başkan Vekili arkadaşımız, değerli dostumuz ama hakikat budur. Adalet ve Kalkınma Partisi "Benim parmak hesabıyla çoğunluğum var, Türkiye Büyük Millet Meclisini, burayı ben bir müzakere zemini olarak görmüyorum. Dolayısıyla bu kanun geçecek. Bunun kaç günde geçeceğini... Muhalefet olarak direnirseniz uzatırsınız, direnmezseniz bir an önce bunu kanunlaştırır, hep beraber işimize gücümüze bakarız." şeklindeki bir anlayışla yaklaşıyor. Bunun doğru olmadığını bir kez daha buradan vurgulamak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisini normal çalışma sistematiğine döndürelim.

Bazen iktidar sıralarından özellikle "Ya, ikide bir yoklama, karar yeter sayısı isteniyor. Bunlar bir hakkın kötüye kullanımı değil mi?" deniliyor. Değerli arkadaşlar, "Bizim parmak sayısı itibarıyla çoğunluğumuz var." deyip her kanunu buraya dayatmak bir hakkın kötüye kullanımı değil mi? 91'inci maddede temel kanunun ne olduğu tarif ediliyor, "Bir kanun sistematiğinin bütününü ilgilendiren konular temel kanundur." diyor. Her getirdiğiniz torba yasayı buraya temel kanun diye getirmek "İç Tüzük'ün 91'inci maddesi gereğince görüşülsün." demek bir hakkın kötüye kullanımı değil mi? Torba yasa istisna olması gerekirken bir genel kural hâline geldi; bu, bir hakkın kötüye kullanımı değil mi? Yoklama talep ettiğimiz zaman hemen parmaklarınızla sisteme girip ondan sonra apar topar bu kapılardan çıkarak salonu boşaltmak bir hakkın kötüye kullanımı değil mi? Komisyon toplantılarında sadece şekil yerine gelsin diye yirmi yedi saat kesintisiz çalıştırmak bir hakkın kötüye kullanımı değil mi? Bırakın, komisyon üç gün, dört gün çalışsın, bu konuları konuşsun. Niye yirmi yedi saat kesintisiz çalışsın ki? "İlla bu kanunun çıkması gerekiyor, gece 03.00'e, 04.00'e kadar çalışalım. İlla bu kanunun çalışılıp çıkması gerekiyor, hadi komisyonu yirmi yedi saat çalıştıralım."

Değerli milletvekili arkadaşlarım, biz memur değiliz ki ya. Bir işe memur olma manasında diyorum, yoksa makam olarak memuriyet kutsaldır, bütün memurlar da saygıdeğerdir. Ben bir statü olarak, memuriyeti bir sıfat olarak söylüyorum. Biz kimsenin emir kulu değiliz ki ya. "Gelen her kanun çıkacak, dolayısıyla bir an önce çıkaralım, işimize gücümüze bakalım." demek durumunda değiliz. Eğer bir hakkın kötüye kullanımını arıyorsanız burayı bir çoğunluğun yönettiği yer olarak görmeniz bir hakkın kötüye kullanımıdır. Dolayısıyla biz de 600 milletvekilinin -iktidar partisi milletvekilleri dâhil olmak üzere- milletvekilliğinin itibarına sahip çıkmak için bu konuları sıklıkla dile getirmeye gayret edeceğiz.

Uzlaşma aramıyorsunuz. "Gelin, maddeler üzerinde değişiklik yapalım." Elbette bazen maddeler üzerinde değişiklik yapılabilir ama adamın birisi eline bıçağı almış, sağa sola saplıyor, "Ya, siz bıçağı elimden bırakmamı istemeyin, kaç kişiyi bıçaklayacağıma karar verin." demek bir müzakere şekli değil ki. "Ağaçları keseceğim." diyorsunuz, "Hayır, kesme." diyoruz, "Ya, gelin, müzakere edin, kaç tane keseceğime karar verin." Bu bir müzakere şekli değil ki. "ÇED raporu üç ay içerisinde olumlu gelmezse gelmiş sayılır." "Hadi müzakere edelim, dört aya çıkaralım." Ya, bu değil ki, bu doğru değil; bunu tamamen çekmeniz lazım. Elbette müzakere edilecek konunun ne olduğunu da biliriz ama elinizdeki bıçakla sağa sola zarar verecek durumda olduğunuz zaman bu bıçağı bırakmanız gerektiği noktasındaki ısrarlarımızı da bu Genel Kurulda yapmaya her zaman devam etmiş olacağız.

Dolayısıyla gelin, Türkiye Büyük Millet Meclisini bir planlama dâhilinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onuruna yakışacak bir şekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin müzakereci ve çoğulcu yapısına uygun bir şekilde burada bir çalışma düzenini hep beraber değerlendirelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son bir dakikayla toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Biz muhalefet olarak uzlaşmaya, çoğulculuğa her zaman varız ama dayatmalara boyun eğmedik, Allah'ın izniyle bundan sonra da hiçbir dayatmanıza boyun eğmeyeceğimizi buradan bir kez daha net bir şekilde ifade etmek istiyorum. Dolayısıyla Meclisin itibarına itibar katmaya, İç Tüzük gereğince kanunları insani koşullarda ve milletvekillerine yaraşır koşullarda müzakereye her zaman varız. Çoğunluksunuz, bazen demokrasilerde çoğunluk elbette karar verme noktasında da önemlidir, ona da saygı duyuyoruz. Ama ne olur bize "Bunlar nasıl olsa tatil baskısıyla, bunlar nasıl olsa fazla çalışmaya dayanamazlar." gibi bir beklentiyle "Gece yarılarına, sabahlara; olmadı, cuma, cumartesi, pazar çalıştırırız." şeklinde bir dayatmayla gelmeyin. Meclis 22 Temmuzda tatile girmesin, 10 Temmuzda tatile girsin. Cuma, cumartesi, pazar; herkesin seçim çevrelerinde yapacağı işler var, normal işlerimizi yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Başkanım, toparlıyorum.

BAŞKAN - Buyurun.

BÜLENT KAYA (İstanbul) - Yine salı, çarşamba, perşembe Meclis çalışsın; cuma, cumartesi, pazar, pazartesi milletvekili arkadaşlarımız hem parti görevlerini hem seçim çevrelerindeki işlerini yapsınlar. Ama yok, bir an önce tatile girmemiz lazım; cuma, cumartesi, pazar, pazartesi çalışıyoruz. Bu, insani de değil; bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarına yakışan bir durum da değil diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.