Konu: | Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 109 |
Tarih: | 16.07.2025 |
ADALET KAYA (Diyarbakır) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; iklim değişikliği sonucu her yıl daha da sıcak ve kurak geçen yazlarda denetimsizlik, ihmal ve müdahaledeki yetersizlikler nedeniyle ormanlarımız yok oluyor. Dün Tekirdağ, Çanakkale ve Bolu'da çıkan yangınlarda yine ciğerimiz söndü. Yangınların bir an önce kontrol altına alınmasını ve daha da önemlisi, önleyici tedbirlerin alınmasını diliyorum.
İklim krizini önlemeye yönelik çalışmak yerine krizi daha da derinleştirecek, gözümüz gibi bakmamız gereken ormanları, meraları, doğayı tahrip etmek için talana açacak bu kanun teklifini görüşüyoruz. Bu teklifin en kritik maddelerinden biri, Çevresel Etki Değerlendirmesi sürecini işlevsiz hâle getirecek olan bu maddedir; tam da bunu amaçlıyor. Şimdi diyorsunuz ki: "ÇED hazırlanırken ilgili kurumlar herhangi bir görüş vermezse olumlu görüş vermiş sayılacak." Bu, çevresel koruma hukukunun askıya alınması demek. Üstelik bu düzenlemeyle Ek-2 listesindeki projeler için artık "ÇED Gerekli Değildir" kararı dahi aranmayacak hatta Ek-1 projeleri için bile "ÇED Olumlu" kararı ön şart olmaktan çıkarılacak. Bu durum; denetimsizliği arşı çıkarmak ve halk katılımını tamamen dışlamak demek, Anayasa'yı ihlal etmek demek. Kanun teklifinin ekinde yer alan kroki ve koordinat listeleri doğrudan Muğla Yatağan, Kemerköy ve özellikle Akbelen gibi bölgelerdeki zeytinlik alanları hedef alıyor. Bakın, günlerdir hemen Meclisin yanı başındaki Cemal Süreya Parkı'nda İkizköylüler, Akbelen Ormanı'nı tehdit eden bu yasanın geçmemesi için nöbetteler ve açlık grevine başladılar. Yurttaşların sesini duymadan, onları dinlemeden, taleplerini anlamadan çalışamayız. ÇED süreçlerinin göstermelik biçimde tamamlanması; doğa tahribatını hızlandıracak, halkın katılımını dışlayacak ve bilimsel değerlendirme süreçlerini işlevsiz hâle getirecek. Gerçi ÇED süreci hâlihazırda çok mu etkili çalışıyor diye sorsak maalesef ki hayır.
Hafta sonu Diyarbakır'ın Kulp ilçesindeki Hasandin Yaylası'nda halkın yürüttüğü bir ekolojik mücadeleye bizzat tanıklık ettim. Hasandin Yaylası'ndaki 6 köy, tam on yedi yıldır maden şirketlerine karşı ekolojik bir mücadele yürütüyor. Şirketin 2024'te başladığı maden arama faaliyetleri köylülerin direnişi sayesinde defalarca engellenmiş ancak şirket ortada ÇED raporu yokken maden faaliyetlerine devam etmekte ısrarcı. Kulp Madencilik ve Dış Ticaret Anonim Şirketi 2007'de "ÇED Gerekli Değildir" raporu almış ancak 2024'e kadar hiçbir faaliyet yürütmemiş. Amed barosunun Çevre, Şehircilik Bakanlığına bilgi edinme kapsamında yaptığı başvuru sonucunda şirketin beş yıl içinde alanda tek bir faaliyet yürütmediğinden dolayı "ÇED Gerekli Değildir" kararının düştüğünü bildirmiş Bakanlık ancak aynı Bakanlık, şirketin başvurusuna da "ÇED Gerekli Değildir" kararının geçerli olduğunu bildirmiş.
Şimdi, bunun üzerine yurttaşlar ÇED raporunun kararının iptali ve yürütmenin durdurulması için dava açmışlar ve bu dava sonuçlanmadığı hâlde şirket faaliyetlerini sürdürmek ve tahribatı devam ettirmek için hukuksuzluğunu sürdürüyor ancak hukuksuzluk ve skandal bununla da bitmiyor. Dava kapsamında mahkeme, Diyarbakır Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünden projeyle ilgili ÇED projesinin detaylarını talep ediyor. İnanamayacaksınız ama Müdürlük yani Valilik mahkemeye diyor ki: "Projenin tanıtım dosyası ve tutanaklar selde tahrip oldu, arşivde yok." Yani tesadüfe bakın ki böyle bir cevap veriyor.
Diğer yandan, yaylada devam eden inşaat faaliyetinin başında bir jandarma ordusu bekliyor. Ben, kimi neden koruyorsunuz diye kendim sordum oradaki jandarmaya. Aldığım cevap şu: "Yaylaya karakol yapılacak." Peki, geride bıraktığımız bir süreç var ve şu anda büyük bir çaba sarf ettiğimiz bir çatışmasızlık dönemindeyiz, bu karakol neden inşa ediliyor diyorum. Aldığımız cevap: "Maden araması için." Yani şunu anlamaya çalışıyorum: Maden şirketlerini köylüye karşı korumak için yaylada üs inşa ediliyor, karakol inşa ediliyor; neden?
Bir diğer talana açılmış yer Lice'deki Mızaklı Köyü/Mahallesi. 700 hektarlık ormanlık alan ve bu alanda halk...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET KAYA (Devamla) - Toparlıyorum hemen.
BAŞKAN - Buyurun.
ADALET KAYA (Devamla) - Mızaklı'da halk, arıcılık ve hayvancılık yapıyor ve su kaynaklarını buradan sağlıyor. Maden açılması hâlinde hem su kaynaklarını kaybedecek hem de besicilik yapamayacak ve geçim kaynaklarını kaybetmiş olacak. Ancak Hasandin'de olduğu gibi burada da yine dava açılmış ve şirket, davanın sonuçlanmasını beklemeden doğa tahribatını sürdürüyor. Köyleri tam 7 kez güvenlik gerekçesiyle yakılan Mızaklılı kadınlar bu mücadeleyi bırakmayacaklarını, buradaki talana karşı duracaklarını söylüyorlar ve bu konuda kararlılar.
Şimdi, Hasandin Yaylası'nda, Mızaklı'da, İkizköy'de halk sadece topraklarına sahip çıkmak için değil yaşam hakkına, suyuna, toplumsal ve tarihsel hafızasına, toprağına sahip çıkmak için direniyor ve bu Meclisin görevi tam da burada bunları korumaktır. Bu nedenle bu kanun teklifinin geri çekilmesini talep ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ADALET KAYA (Devamla) - Yaşam hakkımıza ve sağlıklı yaşam hakkımıza... (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)