| Konu: | Metan gazı zehirlenmesiyle yaşamını yitiren askerlere, AİHM’in Selahattin Demirtaş'la ilgili yeni kararına ve Kobani kumpas davasına, 19 Marttan beri yapılan gözaltı operasyonlarına, İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcılığına atanan Hanifi Zengin’e ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 106 |
| Tarih: | 08.07.2025 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bir mağarada arama tarama faaliyetleri sırasında metan gazı zehirlenmesiyle yaşamını yitiren askerlere Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.
Böyle zamanlarda barışın ne kadar acil bir ihtiyaç olduğunu, toplumsal barışa ne kadar büyük ihtiyacımız olduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Başka acıların yaşanmaması, başka ocaklara yeni ateşlerin düşmemesi için herkesi, Meclisi özel olarak da Kürt sorununun demokratik çözümü, barış ve demokratik toplum çağrısına ses vermeye, sorumluluk almaya ve elini taşın altına koymaya da davet ediyoruz. Bu sorun hepimizin sorunu, bu sorun bu ülkenin sorunu, bu sorun 86 milyonun sorunu. Gelin, el ele verelim ve gerçekten bu ülkede kalıcı barışı inşa ederek insanların ölmeyeceği, insanlarımızı yaşatacağımız bir ülkeyi birlikte var edelim diyoruz.
Sayın Başkan, sayın vekiller; bugün AİHM, Demirtaş'la ilgili yeni bir ihlal kararı daha verdi. Ne diyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kendisi? Özgürlük ve güvenlik hakkı, yargıç önüne çıkarılma hakkı, tutukluluğun yasallığı hakkında hızlı karar ve dosyaya erişim hakkı, hakların kötüye kullanılmaması hükümlerine yönelik ihlal kararı vermiş. Ne demek bütün bunlar? Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: "Sayın Demirtaş makul bir suç şüphesi olmadan tutuklanmıştır, tutukluluk süresi hiçbir hukuki gerekçeye yaslanmamaktadır. Kendisinin ve avukatlarının soruşturma dosyasına erişimi engellenmiş ve savunma hakları gasbedilmiştir. En vahimi, bu tutukluluk hukuki değil siyasi bir kararın sonucunda olmuştur, siyasi saiklerle yapılmıştır." Yani aslında AİHM, Demirtaş'ın yargı kararıyla değil iktidar kararıyla içeride olduğunu, amacın cezalandırmak, susturmak, siyaset alanını daraltmak ve halkın iradesini yok saymak olduğunu bir kez daha bu kararıyla tescillemiş oluyor. Daha önce de 2020 yılında yine AİHM'in verdiği bir ihlal kararı vardı, Büyük Daire yine Sayın Demirtaş'ın serbest bırakılması gerektiğine hükmetmişti ama ne oldu? Yine aynı gerekçelerle, hiçbir yeni delil olmadan, hiçbir somut gerekçe olmadan gerekçesiz bir şekilde tutuklama yapıldı. Şimdi, bir kere daha Avrupa'nın en yüksek mahkemesi, Türkiye'nin de taraf olduğu bir mahkeme, üyesi olduğu bir mahkeme yeni bir ihlal kararı verdi. Tabii ki bu tutukluluğun keyfî olduğunu, bu tutukluluğun siyasi olduğunu, bu tutukluluğun insan haklarına aykırı bir tutukluluk olduğunu bütün Türkiye'de bilmeyen yok, sanırım bir tek iktidar bunu bilmiyor. Sayın Demirtaş hakkında verilen bu karar sadece bir kişinin özgürlüğüyle ilgili bir karar değil aslında; bu karar, Kürt halkının siyasi temsil hakkına, demokratik siyasetin varlık koşullarına, adaletin evrensel ilkelerine dair bir söz söylüyor, bir hüküm kuruyor. O anlamıyla bu hükme derhâl uyulması çağrısını buradan bir kez daha yapmak istiyoruz. Bu kararla beraber, Kobani davası adı altında devam ettirilen kumpasın tamamen çöktüğünü, Sayın Demirtaş başta olmak üzere tüm arkadaşlarımızın siyasi nedenlerle rehin tutulduğunun bir kez daha tescillendiğini ifade etmek istiyoruz.
AİHM, aynı zamanda, Anayasa Mahkemesinin dosyayı dört yılı aşkın bir süredir bekleterek karar vermemesini de ihlal gerekçesi saymış. Yani, Türkiye yargısının içerisine düştüğü vahim durumun altını kalın kalın uluslararası bir mahkeme çizmiş oluyor. Artık söz bitmiştir bizim açımızdan da, Kobani kumpası çökmüştür. Adaletin, hukukun, insan onurunun gereği çok açıktır, Demirtaş ve bütün arkadaşlarımızın serbest bırakılması ve Kobani kumpas davasının beraatle sonuçlanması gerektiğini bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Sayın Başkan, sayın vekiller; tabii, sadece, AİHM kararlarının çiğnenmesi ve Türkiye'de hukukun ayaklar altına alınması Demirtaş nezdinde değil 19 Marttan beri Cumhuriyet Halk Partisi ve onun yerel yönetimlerine yönelik de sürdürülen bir yargısal operasyonlar silsilesiyle karşı karşıyayız. Evet, iktidar, siyasal muhalefeti, toplumsal muhalefeti, demokratik zemini sınırlandırma, seçme ve seçilme özgürlüğünü, yerel demokrasiyi, aslında, mahvetme, yok etme üzerine yemin etmiş durumda. En son CHP İzmir il örgütüne, ardından Antalya, Adana ve Adıyaman Belediyelerine yapılan gözaltı operasyonları; yine, eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in gözaltına alınması ve tutuklanması, az önce haberini aldığımız Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik'in gözaltına alınmış olmasının her birinin aslında sandığa yönelik ve siyasi muhalefeti sınırlandırmaya yönelik hamleler olduğunu açık ve net bir şekilde ifade etmemiz gerekiyor.
Bütün bu operasyonlar seçmen iradesinin gasbedilmesidir; kent hakkının, kentte yaşayan insanların haklarının yok edilmesidir; kentlerde yaşayan halkın cezalandırılması, hizmetsiz bırakılmasıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sandıkla gelenin aslında yargı eliyle sandıktan ve koltuktan uzaklaştırılmasıdır. O anlamıyla, oya kelepçe vurulma operasyonudur ve hukuk devleti ilkesiyle asla ve asla bağdaşmadığını ifade etmemiz gerekiyor. Tam da barış imkânlarının arttığı, demokratik çözümü konuştuğumuz bu sürecin ilerlemesi için hep beraber çabaladığımız bir dönemde muhalefete yönelik artırılan baskı, sürecin ruhuyla da ritmiyle de asla ama asla uyuşmamaktadır. Barış ve demokratik çözüm herkes için demokrasiyi, herkes için özgürlüğü, herkes için ulaşılabilir bir adaleti, herkes için siyasi özgürlüğü öngörmek zorundadır. Dolayısıyla iktidarı bu sürece bütünlüklü yaklaşması, çözüm zeminini zorlayacak, toplumsal kırılmaları ve kutuplaşmaları büyütecek, hukukun üstünlüğünü yok edecek ve seçimi, sandığı anlamsızlaştıracak tam anlamıyla darbe dönemlerinin uygulaması olan bu tür uygulamalardan geri durmaya, hukuka dönmeye davet ettiğimizi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
İzin verirseniz Sayın Başkan, bir konu daha var, önemli gördüğümüz için de ifade etmek istiyorum açıkçası. Biliyorsunuz -birkaç gündür sosyal medyada da gündem oldu- İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcılığına Hanifi Zengin getirildi. Hanifi Zengin kimdir? Hep beraber yakından bakalım siciline. Artı Tv kameramanını tehdit etmiş, onur yürüyüşünde LGBTİ+'lara karşı şiddet uygulamış, kadın vekil danışmanlarını darbetmiş; hakkında yapılan suç duyuruları, yürütülen soruşturmalar göstermelik kalmış; kameraların önünde kadınların taciz edildiği kamera kadrajına yansımış bir Emniyet görevlisidir ama şu anda kendisi İstanbul Emniyet Müdür Yardımcılığına atanmıştır. Buradan neyi anlıyoruz biz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın, son kez uzatıyorum.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kadın özgürlüğüne düşman olan, kadınlara şiddet uygulayan, LGBTİ+'ları hedef alan, basın emekçilerini susturmaya çalışan bu anlayışın Hükûmet tarafından meşru olduğunu görüyoruz aslında. Bu anlamıyla Hanifi Zengin'in yükseltilmesi anlayışını asla kabul etmediğimizi bir kez daha ifade etmemiz gerekiyor. Yapılması gereken, gerçekten bir soruşturma yürütülmesi, görevden uzaklaştırılması ve tacizci olduğu kanıtlanan, taciz ettiği görüntülere yansıyan bu Emniyet görevlisinin asla ama asla toplumsal bir alanda görevlendirilmemesi ve gerekli cezayı alması gerekirken bugün kendisi terfi ettirilmiş; kadına yönelik şiddet, kadına yönelik tacize müsamaha gösterildiğini de bu örnekten bir kez daha görüyoruz. Bu atamayı kınıyoruz, kabul etmiyoruz. Kadınlar olarak bu atamaya da bunun gibi erkek egemen tacizci anlayışların yükseltilmesine karşı da sonuna kadar sesimizi de sözümüzü de yükselteceğiz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)