| Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 02.07.2025 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan İklim Kanunu Teklifi'yle ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.
Tabii, bu İklim Kanunu adıyla getirilen kanun aslında mevzuatımızda iklim düzenlemesiyle ilgili ilk çerçeve kanun olması hasebiyle önemliydi ama her nedense bu ilk çerçeve kanunun iklimle ilgili genel düzenleyici maddelere yer vermesi gerekirken 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren özellikle emisyon ticaret sistemiyle ilgili sınırda karbon düzenlemesi zaruretinden dolayı alelacele getirilen bir düzenleme olarak karşımıza çıkıyor. Zaten her işe parayla başlıyorsunuz maalesef, genel düzenleyici işlemler, çevre, iklim bir mantalite, bir yaklaşım meselesi. O yaklaşımın olabilmesi için çevreyi önceleyen hükümlere öncelik verilmesi gerekirken adına İklim Kanunu denen ama tamamen ticareti küreselcilerin egemenliğine terk eden bir İklim Kanunu adı altında bir ticaret kanununu bugün görüşüyoruz çünkü teklifin satır aralarına baktığımız zaman zaten bunu net bir şekilde görüyoruz. Konunun çevreyi korumak olmadığını, konunun özellikle küçük KOBİ'lere yük bindirerek büyük sanayi tekelleşmelerin insafına bırakacak düzenlemelerin yer aldığını görüyoruz. Bu düzenleme yürürlüğe girdiği takdirde yine her zamanki gibi büyük balık küçük balığı yutacak, KOBİ'lerimiz ağır yükler altında ezilecek, ayakta kalmakta zorlanacak. Zaten oyu da fakirden alıp parayı hep zenginlere ve rantiyecilere veriyorsunuz, desteği hep fakirlerden alıp yönünüzü hep zenginlere dönüyorsunuz; burada da aynı şeyi yapıyorsunuz. Maalesef ve maalesef küçük işletmelerin sırtına ek yükler bindirerek ülkeyi hem içerideki hem de dışarıdaki tekelci sermayenin insafına terk etmektesiniz. 18'inci yüzyılın sonlarında İngiltere'de başlayarak kısa sürede Avrupa Kıtası'na ve Kuzey Amerika'ya yayılan Sanayi Devrimi'yle birlikte aslında kömürle beslenen fabrikalar, buhar makineleri ve seri üretim hatları sayesinde bu ülkelerin önemli oranda ekonomik, teknolojik ve askerî güç olarak muazzam bir seviyeye geldiği süreçleri hep beraber yaşadık. Buhar gücünün keşfiyle birlikte üretim kapasitesi katlanarak artmış, demir çelikten tekstile kadar pek çok sektörde seri üretim yaygınlaşmış, bu da başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerini ve küresel şirketleri zenginleştirmiş, siyasi ve ekonomik olarak dünyanın geri kalanını sömürmelerine zemin hazırlamıştır. Ancak bu büyümenin faturası bugün doğaya kesilmiş ve vahşi kapitalizm başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere geniş toplumsal kesimleri maalesef ezmiştir. Sınırsız kömür ve fosil yakıt tüketimi ormansızlaşma, su kaynaklarının kirlenmesi ve toprağın bozulmasına neden olmuş, atmosfere kontrolsüz şekilde salınan milyarlarca ton karbondioksit, metan ve azot oksit gazı küresel ısınmanın temelini oluşturmuştur. Peki, bütün bu çevre katliamlarının sebebi kim? Gelişmiş ülkeler. Faturası kime çıkarılmaya çalışılıyor? Gelişmekte olan ülkelere ya da gelişmemiş olan ülkelere maalesef bunlar çıkarılıyor. Amazon Ormanları'ndan Afrika'nın yer altı zenginliklerine, Asya'nın ucuz iş gücünden Orta Doğu'nun enerji kaynaklarına kadar dünyanın dört bir yanı bu sanayinin çarkının dişlileri arasında ezilmiş, kaynaklar acımasızca ve hoyratça kullanılmış. Bugün gelinen noktada, ülkeleri sömüren bu kapitalist egemen güçler birden bire çevreci kesilerek "iklim kanunu" adı altında, "karbon salımı" adı altında ikinci bir sömürü düzenini yeniden ortaya koymaya çalışmaktadır. Dolayısıyla geldiğimiz noktada kalkınmış ülkeler bizlere açıkça şunu söylüyor: "Siz artık karbon salamazsınız, üretiminizi artırmamalısınız, büyüme hızını yavaşlatmalısınız." diyor. Siz ne yapıyorsunuz? Bu küresel egemenlerin bu talimatlarını yerine getirmek için "iklim kanunu" adı altında bu küresel politikaları maalesef bu ülkeye egemen kılmaya çalışıyorsunuz. Bütün yoklama, bütün karar yeter sayılarına rağmen ısrarla ve inatla bu Genel Kurula gelerek aslında o küreselcilerin emellerine hizmet ettiğinin umarım değerli milletvekili arkadaşlarımız farkına varır.
Unutmayalım ki bilim, sorgulayan aklın hizmetindeyse değerlidir, aksi takdirde bir propaganda aracına dönüşür. Maalesef bugün o propaganda aracına dönüşmüş bir bilimden bahsediyoruz. Elbette buradan Adalet ve Kalkınma Partisinin vicdan sahibi milletvekillerine seslenmek istiyorum: Şayet gerçekten bu kanunun amacı çevreyi korumaksa, bu kanunun amacı iklimi, doğayı korumaksa iklim kanunu ile maden kanununu nereye koyacağız?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.
BÜLENT KAYA (Devamla) - Maden yasasıyla binlerce hektar orman ve tarım alanının madencilik faaliyetine açılması iklim kanununun neresiyle bağdaşıyor? "İklim" diyorsunuz ama maden yasalarıyla ormanlarımızı, meralarımızı, su kaynaklarımızı talana açıyorsunuz. Bu mudur sizin çevre hassasiyetiniz? Bu mudur gerçekten bu yasaya "çevre ve iklim yasası" denilebilmesi? Bu mudur doğaya saygınız? Bir yandan iklim yasası diyerek milletimizin sanayicisine ve çiftçisine yük bindireceksiniz, öte yandan da yine zengini korumak için bütün ormanlık alanları, bütün maden sahalarını maalesef zengine, rantiyeye açmış olacaksınız. Bu kanun ve diğer kanunlarla getirdiğiniz her düzenleme oy aldığınız fakirlere değil maalesef hizmet ettiğiniz rantiyeye hizmet ediyor.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)