| Konu: | MHP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 64 |
| Tarih: | 09.02.2012 |
RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz araştırma önergesi hakkında grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ama konu kadın ve şiddet olunca önce ben bir bardak soğuk sudan birazcık alayım.
Efendim, kadın tarih boyunca adaletin, bereketin, barışın sembolü olmuş, ama maalesef ki hâlâ biz kadının adaletini, temsilini sağlayamamanın getirdiği sıkıntılarla şiddeti gündeme getiriyoruz, getirmeye de devam edeceğiz. Niye böyle söylüyorum? Çünkü, biz bu konuda araştırma önergesi teklifimizi ilk olarak 22 Kasım 2011 Salı günü bu Meclisin gündemine taşıdık, ancak çoğunluğu teşkil eden siyasi partinin oylarıyla reddedildi, 22 Kasım 2011 Salı günü. Arkasından kırk sekiz saat geçmeden 24 Kasım Perşembe günü akşamı alelacele bir uluslararası metin imzaladınız, yine şiddetle ilgili. Eğer o salı günü "Hayır." dediğiniz şeye kırk sekiz saat sonra bir uluslararası metne imza atarak "Evet." diyorsanız, bence bir düşünmek lazım ne yapıyoruz biz diye. Çünkü karar vericilerin birinci görevi mevzuatı oluşturmaksa, bence ondan çok daha önemli bir görevleri var: Bu yapılan mevzuatı yürürlüğe koymak, denetlemek ve uygulamak. Çünkü uygulamadığınız mevzuat, yalnızca AB'ye uyum için, yalnızca uluslararası mecrada iyi görünmek için yapılan işlerdir. "İlk biz imzaladık." demek bizi bu konudaki sorunlarını çözmüş ülke durumuna getirmiyor. Nitekim kasım ayında Birleşmiş Milletlerin açıkladığı rakama göre biz kalkınmada 82'nciyiz, kadın konusu yüzünden bu kadar gerilerdeyiz.
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) - Sayın Başkan, anlamıyoruz!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sohbetinizi dışarıda yapın!
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, biraz uğultuyu kesersek, Hatibi daha kolay dinleyebiliriz. Teşekkür ederim.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) - 25 Kasım günü, biliyorsunuz, Birleşmiş Milletlerin, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve biz o gün için Milliyetçi Hareket Partisinin kadınları olarak "Sevdiklerimizin Eliyle Gelen" diye bir çalıştay yaptık. Hani kadına daha çok bu şiddet, ister gönül ister kan bağıyla olsun, sevdiklerinden geliyor diye. Ama biz gelecek yılki konu başlığımızı bulduk: "Karar Vericilerin Diliyle Gelen Şiddet." Belki karar vericiler kulak verirlerse ne demek istediğimi ben size şimdi örneğiyle anlatacağım.
Efendim, tarih Ocak 2012. 7, 8, 9 ve 10 Ocak günkü basın bültenlerine bakarsanız karar vericilerin eliyle ve diliyle kadına yönelik şiddetin nasıl yapıldığını hepimiz tanıklıkla göreceğiz. Ocak ayı başında, bu ülkenin bir doğu, bir batı ilinden, -Bolu'dan ve Antep'ten- 2 tane kız çocuğu -on bir ve on iki yaşında- hamile olarak tespit edildiler. Buradan, öncelikle, hâlâ salondaysa Sayın Sağlık Bakanı -az önce buradaydı- ona da sormak isterim. Bütün bütçe görüşmeleri ve bütün sağlıkla ilgili konuşmalar boyunca şunu ısrarla söyler Sayın Bakan: "Aile hekimliğini çok iyi oturttuk, her gebemizi en az 4 kere izliyoruz." diye. Sayın Bakan, acaba bu 2 tane kız çocuğu gebeliklerinin son döneminde bulunduklarında aile hekimliği sistemini bir daha sorguladı mı? Ülkede bu sistemin bu kadar iyi gittiğini övünerek söylemek sistemin doğru gittiğini göstermiyor. Kaldı ki bölgesel farklılıklar da burada atıf yapılası bir şey değil çünkü bu 2 kız çocuğunun biri Bolu'da, biri maalesef ki Sayın Bakanın memleketi Antep'teydi. İşte karar vericilerin diliyle gelen şiddet tam da burada başladı. Sayın karar vericiler -her makamdaki- bu çocukların kemik yaşını hesaplama yoluna düştüler. Eğer bir karar verici, hem de üst düzeydeki bir karar verici böylesi bir tacize, böylesi bir tecavüze maruz kalmış bir kız çocuğunun kemik yaşına bakmak isterse birileri de birilerinin akıl yaşına bakmayı düşünür. Dolayısıyla biz bundan sonraki yıl sanıyorum ki şiddetle ilgili günlerde "Karar Vericilerin Diliyle Gelen Şiddet." diye bir sempozyum yaparsak çok fazla malzeme sahibiyiz.
Şiddeti konuşmayı sevmiyoruz ama şiddetsiz de yaşayamıyoruz herhâlde; nitekim, dün gece olanı var, ondan öncekiler var. Ses kesmek, soluk kesmek heves edilesi bir şey değil çünkü herkes her zaman masanın aynı tarafında oturmuyor; gün geliyor, masadaki yeriniz değişebiliyor, hem erkekler açısından bu böyle hem de karar verme konusunda şu anda kendini güçlü hissedenler açısından böyle.
Ve benim şükürle zikrettiğim bir konu var şiddet konusunda kadına yönelik, bunu nereye çekerseniz oraya gidebilir bir şey: Türkiye'de mobbing azaldı biliyor musunuz? Çünkü istihdamda kadın kalmadı, hamdolsun! İstihdamda kalmayan kadının mobbinge uğraması diye bir şey de tabiatıyla söz konusu olamıyor ancak bu ironik gerçekliği bir yana bırakarak kadın konusunu siyasi parti ideolojisi çerçevesinden çıkarıp memleketin ve dünyanın gündemi diye kabul etmek bence en doğrusu olur ve on bir-on iki yaşlarında sayısız kız çocuğuyla ilgili tatsız örnekleri her gün gazetelerden, medyadan görüyoruz. Bu çocukların bir kısmı afişe oluyorlar, bir kısmı aileleriyle beraber gündeme geliyorlar. Bence kemik yaşını bir yana bırakınız, nüfus cüzdanlarındaki yaşlarına bakınız çünkü Türkiye'de nüfusa kaydettirilmeyen yüzde 7'nin büyük kısmı kız çocukları ve o kız çocukları ki on-on bir yaşına geldiklerinde "kadın" diye evlenilmeye layık bulunanlar, "eş" diye eve götürülmeye layık bulunanlar ama hiçbir zaman eğitilmeye, okutulmaya layık bulunmayanlar, hiçbir zaman ekonomik özgürlüğü elinde bulunsun diye çabalanmayanlar. İşte bu yüzdendir ki biz, kadına şiddeti 21'inci yüzyılda, 2012 Türkiye'sinde, Türkiye Büyük Millet Meclisinde hâlâ konuşmak durumunda kalıyoruz. Ben bundan üzüntü duyuyorum. Umuyorum ki sizler de üzüntü duyuyorsunuzdur ve başta karar vericiler olmak üzere, hepimiz bu konuda elimizi vicdanımıza koyalım ve bunun konuşulması gerektiğinde mutabık kalalım. Ben inanıyorum ki çoğunluğu teşkil eden partideki değerli milletvekili arkadaşlarımın da gönüllerinden bu geçiyor, bu konunun konuşulması gerektiği. Ben sizlerin hislerine tercüman olduğuma da inanıyorum bir nebze. O sebeple, hepinizin bu öneriye destek vereceğini umuyorum, diliyorum, ülkemin kadınları için istiyorum.
Ve bir şeyi hatırlatmakta fayda görüyorum. Dün, Meclisin yoğun gündemi nedeniyle milletvekillerimizin birçoğunun katılamadığı bir ödül törenine gittik biz; Hayme Ana Ödülleri'ne. Hayme Ana "Bu topraklar bizim son vatanımız olsun." demiş bir büyük Türk kadını, başarılı, kararlı, gururlu ve onurlu bir Türk kadını. Ben inanıyorum ki yalnızca bu Mecliste değil, Türkiye'nin her köşesindeki her Türk kadınının gönlünde bir Hayme Ana var. Dolayısıyla, bu Hayme Anaları yaratabilmek, yaşatabilmek, artırabilmek için bizim, kadınla ilgili konularımızı konuşmamız, bunu bir çözüme kavuşturmamız lazım.
Ben hepinizden bu önergeye destek beklediğimizi tekraren ifade etmek istiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Demirel.