GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:102
Tarih:26.06.2025

AYTEN KORDU (Tunceli) - Sayın Başkan, değerli vekiller; iklim kanununun kendisi aslında baştan sona her maddesiyle çok problemli bir teklif ama özellikle bu 11'inci maddesi sanırım içerisinde en sıkıntılı, sorunlu olan maddelerden bir tanesi. Bu maddeyle karbon kredilendirme sisteminin koşulları belirlenmekte, Emisyon Ticaret Sistemi kapsamındaki tahsisat yükümlülüklerinin bir bölümünün karbon kredisiyle karşılanmasının önü açılmakta. Yine, aynı zamanda, karbon kredisi üretimine başlamış ya da başlayacak olan proje sahiplerinin belirlenen süre zarfında projeleri kayıt sistemine dâhil etmeleri zorunlu kılınmakta.

Şimdi, bakışta çevresel gibi düzenlenen bir yasa görüyorsunuz ama aslında bu maddenin kendisi, şirketlerin kirletme hakkını pazarlayan bir sistemin hukuki altyapısını inşa etmekten başka bir şey değil. "Kirletenin kirletmeye devam edebileceği, yeter ki bunun için para ödesin." anlayışı ekolojik bir dönüşüm değil, piyasa lehine şekillenmiş bir maddedir. Dolayısıyla karbon kredilendirme ve denkleştirme sistemleri kapitalizmin çevreyi kurtarıyormuş gibi yapma pratiğinin güncel versiyonundan başka bir şey değildir. Şirketler emisyonlarını azaltmak yerine sadece kâğıt üzerinde ağaç dikim projeleriyle veya "yutak alan" tanımlarıyla sorundan kaçabilecekleri bir tanımlamaya kavuşuyorlar bu yasayla. Oysa bu yutak alan kılıfının birçok yerde nasıl orman katliamına dönüştüğünü biz çok iyi biliyoruz. Ekosistemlerimiz kâğıt üzerinde yeşil görünen yaşam alanlarımız ama aslında geleceği karartan sermaye projeleriyle geri dönülmez tahribatlara ve zararlara sebep olunmakta. İklim kanununun geneline baktığımızda da yine ne yazık ki benzer bir çarpıklıkla karşılaşıyoruz. Sanayi Bakanı, Çevre Bakanı el ele vermiş; maden yasalarıyla, "İklim Kanunu" adı altındaki yasalarla beraber aslında sermayeye talan yasalarını açan kanun teklifleri getiriyorlar. Dolayısıyla, bu yasa adını "iklim" koymuş olsa da ruhu karbon ticaretinden başka bir şey değil. Âdeta Türkiye'nin ihracat kapasitesini Avrupa Birliğinin sınırda karbon düzenlemesine uyarlamak için hazırlanmış bir sanayi stratejisinden başka bir şey değil. Gerçekten iklimi korumayı amaçlayan bir yasa değil bu. Sermayeyi, doğayı, ormanları, meraları, onların hizmetine sunan ve yaşam alanlarını talan eden bir iklim kanunuyla karşı karşıyayız.

İşte, bu anlayıştan kaynaklı bu yasa, doğayı özne olarak değil bir ekonomik kaynak olarak görmekte ve tüm ekosisteme de aynı zihniyetle yaklaşmaktadır. O yüzden, sadece içerisinde geçirdiği "yeşil dönüşüm" isimleri yeşil bir makyaj aldatmasından başka bir şey değildir. Doğa, canlı, yaşam, her şey metalaştırılmakta; sermayenin karbon ayak izini pazarlık konusu yapan yaklaşım kendisini bu şekilde araçsallaştırmaktadır. Halklar, kadınlar, çevreciler, köylüler, doğa savunucuları, herkes bu sürecin dışında bırakılmıştır. Evet, belki iklim komisyonunda onlar dinlendiler ama şöyle bir yöntemi de var AKP Hükûmetinin: Komisyonda dinlese bile zerre misal dikkate almadığı, zerre misal yasalarını değiştirmediği, kendi sermayeye hizmet eden yasalarıyla yine halkın karşısına, Meclise getirerek yasalaştırmaya çalışan bir anlayışı var. Dolayısıyla, çevrecilerin, demokratik kamuoyunun yoğun itirazları üzerine ertelenen iklim yasasının özü itibarıyla yine değiştirilmeden işte bu gündeme getirilmesi bunun göstergesidir.

Kuzey Ormanları'ndan Kaz Dağları'na, İkizdere'ye, Akbelen'e, Dersim'e, Şırnak'a, Ağrı'ya; tüm coğrafyada bu ekokırım yasalarına karşı halkların önerisi, çığlığı, sitemi duyulmamıştır, duyulmamaya da devam etmektedir. Dolayısıyla Meclise gelen yasa teklifleri, doğal yaşamı, kültürel mirasları, sosyal, ekonomik yani kısacası ekolojik yaşamı bütünlüklü ele almalı ve ona göre düzenleme yapmalı diye bir kez daha belirtiyoruz.

İklim krizini kâr amacı hâline getirenler, bu yaklaşımla aslında iklimi araçsallaştırıyorlar. "İklim krizi" diye bir şey yoktur, iklimi krize sokan, bu sermayeye, talana hizmet eden, kapitalizme hizmet eden anlayışlar ve yasalarla aslında "iklim krizi" diyerek iklimin kendisi de araçsallaştırılmakta maalesef. Dolayısıyla, biz DEM PARTİ olarak doğa talanının meşrulaştırılmasına ve sermayeye yeni fırsatlar yaratılmasına karşıyız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun tamamlayın.

AYTEN KORDU (Devamla) - Ekolojik yıkım değil ekolojik adalet, kirletenin değil doğanın hakkını savunan bir yasanın, bütün halkların, kurumların ve çevrelerin düşünceleri ve önerileri dikkate alınarak hazırlanması gerektiğini tekrar belirtiyoruz. 11'inci madde dâhil iklim kanunu teklifinin derhâl Meclisten geri çekilmesi gerektiğini ve buna ilişkin de mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)