GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2012 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇESİ VE 2010 YILI MERKEZÎ YÖNETİM KESİN HESAP KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:2
Birleşim:33
Tarih:10.12.2011

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2012 yılı Hazine Müsteşarlığı, Sermaye Piyasası Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hükûmet program ve bütçeleri ülkelerin doğal olarak geleceğini belirleyen en önemli siyasi belgelerdir ve bütün gelişmiş ülkelerde bu belgeler iki analiz yönteminden ve bunun sonucunda da bir sentezlemeden meydana gelen uygulamaya tabi tutulurlar. Birinci analiz yönteminde dünyadaki değişimler, ülkelerin gelişimi, talep ve kaynak öncelikleri ele alınır ve buradan teknolojik ve bilimsel bütünlemelere gidilir.

İkinci analiz yönteminde ise bu kaynak ve talepler, sorunlar, bir öncelikler silsilesine tabi tutulur. Doğal olarak bunların uygulamasında, bunların sentezinde ise hepsi bütünsel olarak bir stratejik hedefe dönüştürülür. İşte o stratejik hedef, o ülkenin program ve bütçesi ve ona bağlı olan bütün ekonomik, sosyal planlarıdır.

Değerli arkadaşlarım, tespit edilen bütün hedefler net ve öncelikli olmak zorundadır. Eğer burada netleşip önceliğinizi doğru tespit ederseniz, o ülkedeki toplumsal güveni, istikrarı ve uzlaşmayı da sağlayarak bütçenizin hedeflerine bütün toplumu peşiniz sıra koşturabilir, bütün toplumu bu hedefe doğru yönetebilir, yürütebilirsiniz.

Değerli arkadaşlarım, bugüne kadarki yaklaşık on yıllık süre içerisindeki bütün bütçelere ve geçtiğimiz yasama döneminden bugünkü yasama dönemine kadar burada değerlendirdiğimiz bütçelere baktığımız zaman, her seferinde Hükûmet tarafından getirilen plan, program ve bütçelerin yıl ortasında dahi revize edildiğini, yıl sonunda âdeta yüzde 100 bütün başlangıç hedeflerinden olumsuz anlamda sapmalar olduğunu da görüyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Bütçe görüşmeleri bitmeden revize edildi.

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bu görüşmekte olduğumuz 2012 bütçesinin de biraz önce bahsettiğim analiz ve sentezden maalesef yoksun olduğunu görüyoruz. En önemlisi, ilerleyen dönemlerde karşımıza çıkabilecek olan herhangi bir ekonomik olumsuzluğa karşı da maalesef bu bütçede gerekli tedbirler getirilmemiş ve bu esneklik de gösterilememiştir. Dolayısıyla, toplumsal güveni ve gelişmeyi tesis edebileceğini bugün itibarıyla bu bütçenin sağlayacağından parti olarak kuşkuluyuz.

Diğer yandan, bu bütçede -geçtiğimiz yıl bütçelerinde olduğu gibi- 5018 sayılı Kanun hükümleriyle performans esaslı bütçeleme kriterlerinin de yerine getirilmediğini görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, bugün küresel ekonomi, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin genel ekonomik ve finansal politikalarını belirgin olarak birbirinden ayrıştırmaktadır ve ona göre ortaya koymaktadır.

Finansal politikalar, bu belirgin ayrışmanın sonucunda doğal olarak makroekonomik dengesizlikleri de tetikleyen finansal bir istikrarsızlığın da ortaya koyduğu bir sürecin içerisine bizi itmektedir. İşte, böyle bir süreç içerisinde Türkiye ekonomisi de makroekonomik göstergelerde ifade edildiğinin aksine, maalesef oldukça kırılgan da bir yapı göstermektedir.

Ekonomi politikaları yatırımları, üretimi ve kalkınmayı destekler bir biçimde oluşmamakta, sıcak para akımları, dış borçlanmayla gelen, kısa vadeli sermaye akımlarıyla gelen birtakım kaynaklarla günler geçiştirilmekte ve dolayısıyla, durum âdeta idare edilir bir hâle getirilmektedir.

Esas önemlisi, ekonominin can damarını teşkil eden işletmeler bir taraftan o küresel rekabetin acımasız ortamıyla karşı karşıya kalmakta, öbür taraftan da devletten gerekli teşvik ve desteği alamamanın ıstırabını yaşamaktadırlar.

Türkiye İstatistik Kurumunun bir verisini sizlerle paylaşmak istiyorum değerli milletvekilleri. Gelir ve yaşam şartlarına göre hâlen şu anda Türkiye'de en zengin yüzde 20'nin millî gelirden aldığı pay yüzde 47,6'dır, en fakir yüzde 20'nin aldığı pay ise yüzde 5,6'dır.

Gelir dağılımıyla ilgili bütçe sunuşunda burada birtakım düzeltilmiş rakamlardan bahsedildi. Bu da devletimizin bir başka kurumunun ortaya koyduğu gerçek tablodur.

İç talep borçlanarak yaratılabilirken gerek özel işletmeler gerekse hane halkı bazında bu borcun nasıl ödeneceğine dair, nasıl döndürüleceğine dair, herhangi bir çalkantı esnasında, ekonomik bir sıkıntı esnasında da geri nasıl ödenebileceğine ve risklerin nasıl karşılanabileceğine dair belirsizlikler hâlen gündemini korumaktadır.

Değerli milletvekilleri, 2003 yılından bugüne kadar düşük kura dayalı bir ithalat sistemi büyümeyi finanse etmektedir. Büyümenin alt kaynaklarına baktığımız zaman daha çok ithalatla büyümenin oluştuğunu görüyoruz. Bunun doğal sonucu olarak ithalat yapılan ülkelerin üretim ve istihdamının da arttığını görüyoruz, bu dolaylı bir sonuç. Ortaya konulan çarpık büyümenin veya genel olarak halk arasında söylendiği gibi hormonlu veya sanal büyümenin ortaya getirdiği bir gerçek ve yapı bozukluğudur bu. Neticede düşük kur üzerinden gayrisafi millî hasılayı artırabilirsiniz, kişi başına millî geliri de 10 bin dolarlara kadar çıkarabilirsiniz ancak bunun halka ve vatandaşa yansıyan kısmına, geri planına baktığımız zaman maalesef tablo farklı çıkmaktadır. Ne yazık ki bu söylenilen ekonomik büyüme, sonuç itibarıyla, bir ekonomik kalkınmaya dönüşememiştir. Bunların ikisi farklı kavramlardır. Büyüme ve kalkınma arasındaki ilişki maalesef doğru bir şekilde ve yerinde kurulamamıştır. Ülkede, bunun sonucunda, biraz önce belirttiğim gelir dengesi bozukluğu, iç ve dış borç artışı tablosuyla da karşı karşıyayız. Önemli olan nedir? Bu büyümenin ithalat sonucunda dış ticaret ve cari işlemler açığını da getirmesi ve bu açıkların artık sürdürülemez boyutlara ulaşmasıdır.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz 2000'li yıllara kadar yaklaşık 2 milyar dolar civarında bir cari açık seyriyle süregelmiştir. Fakat 2002'den sonra müthiş bir sıçrama yaparak, bu cari açık, 2011'in bu çeyreği itibarıyla baktığımız zaman veyahut Merkez Bankası gibi resmî kurumların beklenti anketlerine göre değerlendirdiğimiz zaman 75-80 milyar dolar civarında bir cari açık beklentisiyle karşı karşıyadır. Müthiş bir gelişme ve müthiş bir sıçramadır. Buna bağlı olarak ekonomi dünyasındaki genel kanaat ise, bu cari açığın gayrisafi millî hasılanın yüzde 5'ini geçmesi durumu ise artık alarm zillerinin, tehlike çanlarının çaldığını bize gösterir. Türkiye'ye baktığımız zaman; Türkiye'de şu anda gayrisafi millî hasılamızın neredeyse yüzde 10'una gelecek şekilde bir cari açık problemiyle karşı karşıyayız. Demek ki gelecekte Türkiye'yi bu anlamda da büyük bir kriz bekliyor demektir. Üstelik cari açık para bulunduğu sürece, döviz bulunduğu sürece açık değildir. "Ne olabilir?" de denebilir, "Sürdürülebilir." de denebilir. Ancak cari açığın finansmanına ve kalitesine de baktığımız zaman orada da birtakım problemlerle karşı karşıyayız. Burada uzun vadeli borçlanma ve doğrudan sermaye yatırımları yerine daha çok Merkez Bankası rezervleri, kısa vadeli birtakım sermaye hareketleri, portföy yatırımları bir başka deyişle ve daha da ilginci son yıllarda bir türlü analistlerin bulamadığı, ne olduğunu çözemediği, herhâlde Merkez Bankası kaynaklarında biraz daha derinlemesine bakılırsa bulunabilecek olan net hata noksan kalemi. Artık cari açık net hata noksan kalemiyle finanse edilir hâle gelmiş.

Değerli milletvekilleri, bugün bazı ilgililer Türkiye'nin ihracat rekorlarından bahsetmektedir. Hiç kimse ithalatı masaya yatırıp ciddi bir şekilde analiz yapmamaktadır. 100 milyar dolar ihracat için neredeyse 190 milyar dolar ithalat yapıyoruz ve büyük bir rakam, giderek de sıkıntı yaratabilecek bir noktaya geliyor. Bunun sonucu korkunç bir dış ticaret açığı ve doğal olarak cari işlemler açığı. Bizi gelecekte eğer bir küresel krizden ayrıştıracak unsur olacaksa işte bu ihracat-ithalat arasındaki dengesizliğin ve yapısal bozukluğun bir şekilde düzeltilmesi olacaktır diye düşünüyorum. Bu anlamda portföy yatırımlarına baktığımız zaman da sıkıntı var değerli milletvekilleri. Son altı buçuk ayda ciddi bir azalma olmuş. Özellikle Ağustos 2011'ten sonra neredeyse bıçak gibi kesilir bir portföy yatırımı görüyoruz ve 29 milyardan fazla bir gerileme var. Geçtiğimiz dönemsel itibarıyla baktığımız zaman 100 milyar doların da altına inmiş görünüyor.

Sayın milletvekilleri, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2008 yılında Küresel Krizi İzleme ve Değerlendirme Komisyonu kurduk ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında bu komisyonumuz hem ekonomi yönetimine hem Hükûmet yetkililerine gayet samimi ve içten bir şekilde önerilerini ve tedbirlerini getirdi. Ancak o dönem ekonomi yönetimi ve iktidar partisinin yetkilileri bizi kriz tellallığıyla suçlamıştı ancak görüyoruz ki geçen süre zarfında, ne ilginçtir ki, hem ekonomi yönetiminden sorumlu siyasi kadrolar hem de partinin yönetiminden sorumlu, iktidar partisinin yönetiminden sorumlu siyasi kadrolar şu anda geçmişte bizi suçladıkları tanımlamalar içerisine girmiş durumda ve 2012 için birbiri ardı sıra demeçler verilerek olumsuz tablolar çizilmektedir; ancak, kimse, alınması gereken gerçek tedbirlerden ve bu tedbirlerin etkilerinden bahsetmemektedir. Bu tedbirler yetersiz olduğu için bugünlerde enflasyonla ilgili uyarılar gelmektedir, hatta bu uyarıları Merkez Bankası değişik dokümanlarında da ifade etmek gereği duymuştur değerli milletvekilleri. Bu anlamda da, yani enflasyon hedeflemesinde de Hükûmet yüzde 100 hedefinden sapmış görünmektedir.

Geriye doğru baktığımız zaman 1923-2002 yılları arasında sayın milletvekilleri, Türkiye, yani yaklaşık yetmiş dokuz yıllık bir süre içerisinde 130 milyar dolar civarında bir dış borç yapmış, dış borç stokumuz bu kadar ancak o günden bugüne geldiğimiz zaman, 2011'in ikinci çeyreği itibarıyla bunun üzerine, AKP hükûmetleri büyük bir başarıyla 180 milyar dolarlık bir borç eklemiş ve olmuş bu borç 310 milyar dolar yaklaşık. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken -borç yiğidin kamçısıdır deyip geçebilirsiniz, o değil- borçlanma artık kamu sektöründen özel sektöre geçmiş ve özel sektör eliyle yapılan bu borçlanma hem kısa vadeli oranlarında artış göstermiş hem de daha ilginci, dikkatinizi çekmek istiyorum, doğrudan finansal olmayan kuruluşlar tarafından bu borçlar yapılmaya başlanmış. Bu ne demek? Reel sektör artık borçlanıyor. Reel sektörün borçlanma sebeplerinin arkasındaki bir sebep de kendi yurt içi üretim yetersizliğinin ve Hükûmet tarafından bu konularda uygun makroekonomik şartların girişimcimize sağlanamaması sebebiyle girişimcimiz hem işletme hem öz sermayesini kaybetmemek için artık dış kaynağa başvurmak zorunda kalıyor. Bunun anlamı bu.

Değerli milletvekilleri, bugün görüştüğümüz Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu ve Sermaye Piyasası Kurulu da faaliyetleri itibarıyla, zaman zaman Hükûmet yetkililerine haklı olarak övünç kaynağı olan kurumlardır. Bunlar güzide kurumlardır; ancak geriye baktığımız zaman bu kurumlar 2001 yılındaki bir dizi yapısal reformlar sonucunda oluşmuş bazı kurumlardır. Özellikle BDDK'yı kastediyorum. SPK da gene o dönemde, Mayıs 2001'de açıklanan Bankacılık Sektörü Yeniden Yapılandırma Programı'nın sonucunda kendini revize etmiş, geliştirmiş ve bugünkü İstanbul Finans Merkezi Projesi'ni yapar hâle, sunabilir hâle gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, bankacılıkla ilgili analizler şube sayısının azlığı ve çokluğuyla da yapılabilir. Tabii böyle bir değerlendirme de vardır ancak finans sektörünü değerlendirirken başka rasyolara da bakmak lazım. Yani bu bankalar kime kredi veriyor? Esnafa, KOBİ'ye, ihtiyaç sahibi olan kimlere, reel sektörün hangi kesimine ne miktarda kredi veriyor? Bunlara da doğru bir şekilde bakmak lazım. Ayrıca burada sürekli söylenen bu batan bankalar meselesine de değinmek istiyorum. Bakın, BDDK 2005 yılında kurulan bir kurum değil değerli milletvekilleri. Hafıza kaybına uğrayan bazı sayın milletvekilleri olabilir ancak bu kurum bizim dönemimizde, yani Milliyetçi Hareket Partisinin de içinde bulunduğu 57'nci Hükûmet döneminde 2001 yılından itibaren yapılanmış ve bugün bu güzide yapı daha güçlü hâle gelerek finans sektöründe dünyadan ayrışmamıza katkı yapmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KENAN TANRIKULU (Devamla) - İyi şeyleri de söylemekte fayda vardır diyor, bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Tanrıkulu.