| Konu: | Sağlık Bakanlığının uygulamalarına, Sanayi Komisyonunda yarın görüşülecek yasa teklifine ve grup toplantısı çıkışında Cumhurbaşkanına sorulan soruya ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 98 |
| Tarih: | 18.06.2025 |
MURAT EMİR (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sağlık Bakanlığının; sağlıkçıların, hekimlerin emeğini, hakkını, onurunu hiçe sayan; aklı, danışmayı, bilimi göz önüne almayan uygulamaları devam ediyor. Dünden itibaren polikliniklerine giren hekimler hastalarına bakarken tetkik istemeye çalıştıklarında bunu büyük oranda yapamadıklarını fark ettiler. Acaba sistemde bir sorun mu var diye bakılırken aslında sistemde bir sorun olmadığını ve Sağlık Bakanlığının "Akılcı test" uygulaması adı altında hekimlerin test istemelerini, laboratuvar testi istemelerini sınırlandırdığını öğrendiler. Adına "akılcı test sistemi" diyorlar ve buna göre basamağa göre, uzmanlık alanına göre her hekimin isteyebileceği veya isteyemeyeceği tetkikler söz konusu. Ama bunu yaparken bilimi dışlayan bir anlayışla çalışmışlar, uzmanlık dernekleriyle, üniversitelerle ortak çalışmamışlar, görüş almamışlar, kafalarına göre bir şey yazmışlar. Amaç ne? Amaç, giderleri düşürelim. Niye? Çünkü parayı, hazineyi yandaşa oluk oluk akıtacaklar, faiz yükü olarak verecekler, kur korumalı mevduata 2 trilyona yakın para verecekler ama hastanın en temel laboratuvar testlerine sıra geldiğinde orada sınırlama yapacaklar. Öyle garip işler var ki mesela, bir anestezi doktoru tiroit hormonu bakamıyor T3, T4 bakamıyor. Oysa, hekim olanlar bilirler, olacak iş değil çünkü "ameliyatlardan sonra tiroit fırtınası" diye bir şey var, Sayın Başkan bunları çok iyi bilir. Aynı zamanda, mesela, bir çocuk metabolizma uzmanı dahi çocukta LDL kolesterol düzeyine bakamayacak. Yani böylesine hekimleri sınırlayan, sağlık hakkına erişimi sınırlayan, sağlıktaki kaliteyi aşağı çeken ve bunu yaparken de sadece tasarrufu, sadece maliyeti düşünen bir anlayışla karşı karşıyayız. Bunu kabul etmiyoruz; bu yanlıştır, bilimsel değildir. Elbette ki israf önlenmelidir ama israfı önleyeceğiz diye hastaların sağlık hakkına saygı duymayan, bilimsel sağlık hizmeti verilmesinin önüne geçen her türlü uygulamayı da geri çekmek zorundalar, çekmeliler ve âdeta bu durum, hastalara zarar verme noktasına dahi gelmiştir. Bilinmelidir ki, sağlık hizmeti bir bütündür ve bir test, birilerinin önemsemediği bir test dahi eksik olduğunda yeterli sağlık hizmeti verilemez, doğru teşhis konulamaz. Dolayısıyla da Sağlık Bakanlığını bu yanlıştan dönmeye davet ediyoruz.
Yine, Sağlık Bakanlığının bir yanlışı daha: Kasım 2024'te bir yönetmelik çıkartıldı "Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği" dediler, aile hekimleri buna "eziyet yönetmeliği" dedi çünkü içerisinde aile hekimlerini sıkıştıran, gelirlerini düşüren, çalışma koşullarını zorlaştıran birçok hüküm vardı. Bunlardan biri de altı ay gelmeyen hasta yüzünden gelirin düşmesi; şimdi altı ay geçti, aile hekimleri ve poliklinikte çalışan hemşireler -çünkü aynı şekilde hesaplanıyor maaşları- maaşlarının, gelirlerinin yüzde 10, yüzde 20 düştüğünü gördüler. Mesela, bir lohusa kadının doğumdan sonra belirli bir periyotta kontrole gelmesi gerekiyor, eğer hasta gelmediyse hekim cezalandırılıyor ve maaşı kesiliyor. Bu olacak iş midir? Şöyle bir örnek veriyorlar, örneği biraz çarpıcı olsun diye söylüyorum, biz imamlarımızın da zor koşullarda çalıştığını, onlar için toplanan paraların onlara verilmediğini ve onların da haklarının görmezden gelindiğini biliyoruz ama hekimler çarpıcı olsun diye şunu söylüyorlar mesela, burada da söylensin: Cemaat camiye gelmeyince imamın maaşını kesiyor musunuz? Kesmiyorsunuz. Veya öğrenci okula gelmeyince öğretmenin maaşını kesiyor musunuz? Kesmiyorsunuz. Hekimlerin suçu ne, hastalarla bire bir mücadele eden hemşirelerin suçu ne? Ofiste çalışan hemşirelerin maaşını kesmiyorsunuz -kesmeyin zaten- ama böyle bir yönetmelikle böyle bir haksızlığa imza atıyorsunuz. Bu tutumun, bu yönetmeliğin tekrar gözden geçirilmesi şarttır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın Komisyonda çok önemli bir yasa teklifi görüşülecek; bunun adı zeytin kıyım yasasıdır. Açıkça konuşalım, biz AKP'yi tanıyoruz, 2022'de getirdikleri yasanın aynısı, kasım ayında getirmişlerdi, Türkiye ayağa kalktı; çiftçiler, köylüler, sivil toplum, meslek örgütleri, siyasetçiler, biz ayağa kalktık ve o teklifi geri çekmek zorunda kaldılar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Ama unutmuyorlar çünkü söz vermişler. Kime? Kömür çıkaranlara, madencilere, onların taşeronlarına, onların sahiplerine söz vermişler. Bunu çıkaracaklar, illa getiriyorlar. Bir farkla getiriyorlar, o da şu: Bu sefer "zeytin ağacını kesmek" değil de "taşıma" demişler. Aklımızla alay ediyorlar; on binlerce, yüz binlerce zeytin ağacını kim, nereden nereye taşıyacak? Kim, nereden nereye taşıyacak; kim denetleyecek, kim takip edecek, kim o zeytinlerin gerçekten taşındığı yerde yaşayabilirliğini ölçecek? Yok böyle şeyler, sadece kamuoyunu kandırırız, biz bu yasayı geçiririz anlayışıyla getirilmiş bir yasa teklifi ve bu zeytin kıyım yasa teklifi baktığınız zaman çok olağanüstü haklar getiriyor; ÇED raporunun gerekliliğini ortadan kaldırıyor, gerektiğinde kamulaştırmasız el atma hakkı veriyor ve bunlar üzerinden de kömür üretiminin arttırılması hedefleniyor. Peki, maddenin gerekçesine bakıyorsunuz nereden çıkmış bu ihtiyaç diye: Efendim, kömürden enerji üretmek bizim ithalata bağımlılığımızı azaltacakmış, cari açığımızı aşağı çekecekmiş. Peki, siz hani, daha önce iklim yasası getirdiniz, onu da çekmek zorunda kaldınız çok becerikli bir grup olduğunuz için, onda zaten hani kömürden kademeli geçiş yapacaktınız. Kömürden üretilen enerjinin kirli bir enerji olduğunu, doğayı katlettiğini, atmosfere sülfür saldığını, küresel ısınmayı arttırdığını ve sayamadığımız onlarca handikap olduğunu siz de biliyorsunuz, herkes de biliyor. Bunu yapmak yerine, kademeli geçiş yapmak yerine, dönüyorsunuz: "Kömürleri daha çok çıkaralım, o arazide zeytin varsa yok edelim."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - E, karşı çıkanlar? "Karşı çıkanlar da sussunlar diye 'Ya, kesmiyoruz da taşıyoruz.' diyelim." Yani aklınızı sevsinler, olacak şey değil. Yani böylesine bir yasanın gerekçesini de gerçekten "Cari açığı azaltacağız." diye nasıl yazdınız, nasıl kaleminiz titremedi; onu imzalarken nasıl yüreğiniz titremedi anlamak mümkün değil. Zeytinlere kıymayın efendiler kıymayın. Zeytinleri serbest bırakın, rahat bırakın. Bin yıllardır siz yokken bu topraklarda zeytin vardı, siz izin verirseniz binlerce yıl daha olmaya devam edecek.
Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanı grup toplantısının çıkışında Türkiye'nin şu anda en önemli sorusunu yine azarlayarak cevaplamadı. En önemli soru ne? Asgari ücrete zam var mı yok mu? Aç insanlar, işçiler, asgari ücrete mahkûm edilenler, yok sayılanlar, görmezden gelinenler, aç kalmasından rahatsız olunmayan milyonlar bu sorunun cevabını bekliyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - "Asgari ücrete zam var mı?" diye sorulduğunda "Cevapladık ya." deniyor. Cevap ne? "Böyle bir çalışmamız yok." Nasıl yapmazsınız? Siz seçimden önce "Yılda 4 kez yapacağız." demediniz mi? Sizin enflasyonunuz, TÜİK enflasyonu, makyajlı enflasyonunuz bile yüzde 39; verdiğiniz faiz yüzde 46, gerçek faiz yüzde 60; gerçek enflasyon, ENAG enflasyonu yüzde 80'lere gelmiş. Siz ayın daha ilk 5 ayında yüzde 15 enflasyonu yakalamışsınız, yüzde 24'e göre zam vermişsiniz. Zaten verdiğiniz 22 bin liralık asgari ücret şu anda 18.800 liraya gerilemiş ve yüzlü yüzlü -hani yüzsüz dersem alınırsınız- bir de "Çalışmamız yok." diyorsunuz. Bunu kabul etmiyoruz. Milyonların sesine, bırakın milyonların sesini, milyonların midesinden gelen açlık gurultusuna kulaklarınızı tıkayamayacaksınız. Biz; işçimizin, asgari ücretlinin, emekçinin sonuna kadar yanında olmaya devam edeceğiz, onların sesini duyun.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
MURAT EMİR (Ankara) - Para babalarına, faizcilere, kur korumalı mevduata para yatıranlara, köprü geçişlerine, hastanelere, kamu-özel ortaklıklarına ayırdığınız paraların yüzde 1'ini ayırsanız, yüzde 1'ini ayırsanız asgari ücretlinin sorununu çözeceksiniz ama siz asgari ücretliyi azarlayarak, yok sayarak, sesini duymazdan gelerek ancak kafanızı kuma gömmüş olursunuz ama eninde sonunda acı gerçekle karşılaşırsınız.
Sabrınız için teşekkür ederim Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)