| Konu: | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 96 |
| Tarih: | 12.06.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 212 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime başlamadan önce, hem milletimizin hem milletvekillerimizin ve Meclis çalışanlarının Kurban Bayramı'nı kutluyorum. Ayrıca, talihsiz bir kaza sonucu hayatını kaybeden Ferdi Zeyrek Başkana da Cenab-ı Allah'tan rahmet diliyorum; sevenlerine, ailesine, Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da başsağlığı diliyorum.
Şimdi, aynı mahiyette, aslında dördüncü torba kanunu görüşüyoruz. Konu neydi? Daha öncekilerde anlattık, çok üzerinde durmayacağım. Konu, Türkiye, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine geçerken bir yetki kanununa dayalı olarak birtakım düzenlemeler yapıldı, kanun hükmünde kararnameyle Hükûmet tarafından düzenlemeler yapıldı. Bu düzenlemelerin birçoğu Anayasa'ya aykırıydı, Anayasa'ya aykırı olduğu için de bunlar çok gecikmeli de olsa işte iptal edildi ve bu iptal sonrasında birtakım kanuni düzenlemeler yapılıyor. Çok net bir şekilde söyleyeyim, daha önce bunun örneklerini de verdik, hâlen yapılan kanuni düzenlemelerin yine birçoğu Anayasa'ya aykırı. Hükûmet bilerek aslında Anayasa'ya aykırı uygulamalar yapıyor. Burada da tabii, hukuk, bu iktidar açısından, Sayın Erdoğan ve kabinesi açısından önemli olmadığı için "Yani nasıl olsa bunlar da iptal edilir ama bu şekilde bir beş-altı yıl kazanırız." gibi bir mantıkla bu ülke yönetiliyor.
Özetle şunu söyleyeceğim: Yani sekiz yıl geçmiş üzerinden, yeni sisteme geçilmiş, hâlâ düzenlemeler bitirilememiş, lafzi düzenlemeler -zaten yeni sistemin ruhuna yönelik düzenleme yapılmadı da- dahi bitirilmemiş ve bu sekiz yıl içerisinde Anayasa'ya aykırı bir şekilde ülke yönetiliyor.
Şimdi, kanun teklifinin maddelerine veya geneline geçmeden önce birkaç sıcak konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi bu trafik cezaları meselesi. Bu Kurban Bayramı sürecinde de gördük ki hakikaten bu trafik cezaları millete, zaten fakirleşen yoksul halka tamamen bir zulüm hâline geldi. Şimdi, tabii, biz elbette trafik güvenliği açısından trafik denetimlerinin olması gerektiğine inanıyoruz; trafik kurallarını ihlal eden kişilerin cezalandırılması lazım, caydırılması lazım ancak burada bir kısım yapısal sorunlar var. Bir defa, bu hız limitleri meselesi önemli, çok sık değişiyor değerli arkadaşlar. Bir bakıyorsunuz 90, hemen 70, sonra 50'ye düşüyor; 70'e çıkıyor, 50'ye yani 200-300 metre arayla bazı yerlerde bu hız limitleri düşüyor; tabii, sürücüler buna uymakta zorlanıyorlar ve buradan da ciddi cezalar yiyorlar. Şimdi, bunların ne olması lazım? Bir defa bu kadar sık olmaması lazım, burada hız limitlerinin gereksiz düşürülmesinin veya hız limitleri ayarlamalarının mutlaka gözden geçirilmesi lazım. Bu, Emniyetin görevine mi girer, Karayollarının görevine mi girer; kimin görevine giriyorsa Hükûmetin bu konunun üzerine bir defa eğilmesi lazım; bu birincisi.
İkincisi: Bu hız limitlerinde, sınırlı olarak konulan hız limitlerinde de önceden uyarı yapılması lazım; bütün dünyada uygulama bu şekildedir, önceden uyarır sizi "Hız limiti düşürülecektir." diye. Bizde bir uyarı yok, tamamen bir tuzak mantığıyla hareket ediliyor. Mesela, böyle yokuş aşağı bir ortamda, arabanın kendiliğinden hızlandığı bir ortamda -hemen radar da orada- hız limiti 50'ye düşmüş, insanlar bir anda 100'den 50'ye düşmek durumunda kalıyor; böyle bir şey olamaz yani burada amacın trafik güvenliği olmadığı, amacın insanlara işlem yapmak, ceza kesmek olduğu çok net bir şekilde görülüyor. Burada devlet âdeta tuzak kuruyor, oysa devlet vatandaşına tuzak kurmaz. Bu ani hız düşüşleri meselesi, diğer taraftan da riskleri barındırıyor yani insanlara ceza veriyor da bir de riskleri barındırıyor. Niye? Mesela, küçük otomobil hız limitine uymak için aniden hızını düşürüyor çünkü aniden karşısında 70-50-30 levhası çıkıyor ama arkasındaki tır, kamyon, otobüs aynı şekilde bunlar duramıyor ve kazaların olduğunu, bu şekilde kazaların olduğunu görüyoruz. Yaya geçitleri var yollar üzerinde; ana yollarda, il yollarında yaya geçitleri var. Ondan dolayı hız düşürülüyor fakat yaya geçidinin karşısında geçit yok yani refüj, dolayısıyla demir levhalarla oralar kapatılmış durumda, böyle saçma sapan işlerle karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu trafik cezalarını bir zulüm olmaktan çıkarmak lazım, mobil radar uygulamasının da tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor.
Şimdi rakamlarla sizleri boğmak istemiyorum ancak -yani bütçedeki rakamları da aldım, trafik cezaları rakamlarını- buradan baktığımızda son yıllarda hakikaten trafik cezalarında aşırı bir artış var yani bu konu vatandaşın, zaten sıkıntıda olan vatandaşın daha fazla sıkıntıya girmesi demektir.
Diğer bir konu -şimdi, temmuz ayı geliyor biliyorsunuz- en düşük emekli maaşı. En düşük emekli maaşının artırılması gerekiyor. Eğer en düşük emekli maaşında herhangi bir düzenleme yapılmazsa -bunun için bir kanunun çıkması gerekiyor- haziran ayı enflasyonu da belli olacak, olduktan sonra artışlar netleşecek ama her hâlükârda 2,5 milyon emekli temmuzda hiçbir artış alamayacak, kritik olan konu bu, hiçbir artış alamayacak. Dolayısıyla, bunun bugünden düzenlenmesi gerekir.
Biz şimdi İYİ Parti Grubu olarak size bir çağrıda bulunuyoruz; gelin, hep beraber bu torba kanuna bir madde koyalım, 14.469 lira olan en düşük emekli maaşını şimdiden düzgün bir rakama getirelim. Bunun yapılmaması durumunda -dediğim gibi- 2,5 milyon emeklinin, zaten açlık sınırının 10-12 bin lira altında maaş alan emeklilerin hiçbir zam alamayacağı bir durumu yaşayacağız; bunu elbette kabul etmek mümkün değil.
Diğer bir konu asgari ücret meselesi. Asgari ücretin mutlak surette güncellenmesi lazım. Yani bir defa yılbaşında zaten asgari ücret beklentilerin çok çok altında tespit edildi, 22.104 lira olarak tespit edilmişti. Bunun şu anda, mayıs ayı itibarıyla TÜRK-İŞ'in açlık sınırına göre 3 bin lira; efendim, BİRLEŞİK KAMU-İŞ'in açlık sınırına göre 4.350 lira altında asgari ücret. Eğer burada bir güncelleme yapılmazsa yıl sonunda bu aradaki fark 8 bin lirayı geçecek değerli arkadaşlar, bunun kabul edilmesi mümkün değil; bunun gerekçeleri var. Bir: Zaten başlangıçta düşük tespit edildi. İki: Yüzde 21, 2025 enflasyon tahminine göre bu artışlar yapılmıştı. Şu anda, Hükûmet de Mehmet Şimşek de Merkez Bankası Başkanı da o bandın üst limiti olan yüzde 29'a işaret ediyor yani yıl sonu enflasyonu nereden baksanız yüzde 29-30 olacak. 21'e göre bir artış veriyorsunuz, dolayısıyla bir güncelleme ihtiyacı net bir şekilde ortadadır. Bunların yapılmaması durumunda bu mağduriyet daha da fazla artacaktır. Efendim, işte "Asgari ücreti artırırsak bu enflasyon yapar." Arkadaşlar, Türkiye verileri bunu desteklemiyor. Bakın, 2015 yılında enflasyon yüzde 8,8'miş. 2016 yılı başında asgari ücrete yüzde 30 artış yapılıyor fakat 2016 yılında enflasyon artmak yerine -normalde fırlaması lazım bu arkadaşların iddialarına göre- yüzde 8,5'a düşüyor ve benzer örnek 2018'de yaşanmış. Enflasyon yüzde 20,3; net asgari ücret 2009 yılı başında yüzde 26,1 artırılıyor ama enflasyon artmak yerine yüzde 20,3'ten 11,8'e düşüyor. Dolayısıyla enflasyonun tek açıklayıcısı sanki asgari ücretmiş gibi davranmak ve bunun üzerinden "Biz asgari ücreti artırırsak her şeyin fiyatı artar." gibi bir mantıkla buna karşı çıkmak son derece yanlış, hiçbir Türkiye verisi bunu desteklemiyor; bunu da belirtmek gerekiyor.
Şimdi, burada, bu kanunda, 2'nci maddesinde kumarla, daha doğrusu Spor Toto'yla ilgili bir madde var. Burada devletin yapması gereken, Spor Toto Başkanlığının yapması gereken denetim ve sistem kurma yetkisi özel sektöre devrediliyor. Bir defa bunu kabul etmek mümkün değil. Biz çok net bir şekilde Spor Toto Başkanına Plan ve Bütçe Komisyonunda şunu sorduk -biliyorsunuz, Millî Piyango İdaresi özelleştirildi, şimdi, işleticisi özel sektör- "Peki, denetimi yapan firma aynı gruba ait firma mı?" dedik. "Efendim, aynı firma değil." diyor. Bakın, ısrarla Spor Toto Başkanının söylediği şey "Aynı firma değil." "Kardeşim, aynı firma elbette olmayacak; x,y, firma ismi değişebilir. Aynı gruba mı ait?" dediğimizde aynı gruba ait olup olmadığı konusunda bize hiçbir açıklama yapılmadı. Yani Spor Toto Başkanı net bir şekilde aslında Komisyonda bizim sorularımıza, milletvekillerinin sorularına cevap vermemiş oldu, bu dünyada görülmüş bir şey değildir ve hatta bizi bir anlamda kandırmış oldu.
Şimdi, bu kumar meselesi Türkiye'nin kanayan bir yarası hâline gelmiştir. Değerli arkadaşlar, kumar çok ciddi bir şekilde yaygınlaşıyor. Hükûmet buna karşı tedbir almak yerine, tam tersine, kumarı yaygınlaştırmaya yönelik bir politika izliyor -bunları birazdan detaylı bir şekilde anlatacağım- âdeta kumar teşvik ediliyor, halka açık yerde kumar oynatılıyor, denetim yok, reklam serbest -büyüme hedefleri konuluyor- kumar yasalla başlıyor, yasa dışına doğru kayıyor. Şimdi, oysa bizim Anayasa'mızın 58'inci maddesi ne diyor? "Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır." diyor. Burada devletin temel fonksiyonlarını yapmadığını görmüş oluyoruz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Yeşilayın 107 tane danışmanlık merkezi var. Bunun yüzde 34'ünde yani üçte 1'inden fazlasında kumar nedeniyle gelen danışanların toplam sayısı diğer bütün bağımlılıkların hepsinden daha fazla. Yani kumarın ne kadar yaygın olduğunu söylemek için bunu söylüyorum. Toplamda da Yeşilaya başvuranların yüzde 37'si kumar bağımlılığı nedeniyle başvurduklarını söylüyorlar. Şimdi, Doçent Doktor Mustafa Nuray Namlı "Kumar bağımlılığının yaş ortalaması her geçen gün azalıyor, son yıllarda 10'lu yaşlara kadar düşmüştür." diyor. Bakın, ne kadar... Yani akademisyenlerin tespitlerini söylüyorum. Aynı zamanda, tabii, kumar neticesinde insanlar para kaybediyor; bu, intiharla sonuçlanıyor. Yine bir veri var elimizde; kumar bağımlılığı olan kişilerin yaklaşık yüzde 80'inin intiharı düşündüğünü, yüzde 12'sinin ise en az 1 kez intihar teşebbüsünde bulunduğunu ortaya koyuyor. Yine, Moodist Hastanesi Tıbbi Direktörü Profesör Doktor Kültekin Ögel diyor ki: "Son üç yılda kumar bağımlılığıyla ilgili başvuru sayısında 2,5 kat artış oldu." Tabii, şimdi burada Hükûmetin de... Hayatın bir normal akışı var, dünyadaki gelişmeler var, işte dijitalleşme var, cep telefonlarıyla kumar evlerimize kadar girdi ancak bunun dışında alınması gereken tedbirler var. O tedbirler neler mesele? Şimdi, bakıyorsunuz, değerli arkadaşlar, şu ne kadar görünecek bilmiyorum ama ben birazdan izah edeceğim: TRT 1'den alınmış maç, bir enstantane. Bakın, bet365; TRT 1'de reklamı var, bet365 bir yasa dışı kumar sitesidir değerli arkadaşlar. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Kamu yayıncılığı yapan bir kuruluş yasa dışı bir kumar sitesinin reklamını gösteriyor. Yine, aynı şekilde, bakın, bu da TRT'ye bağlı tabii spor'da yine bet365'in, yasa dışı kumar sitesinin reklamları; bunu çoluk çocuk herkes görüyor. TRT'de gördüğü zaman insanlar bunun yasal olduğunu da düşünebilir. Oysa TRT bunları vermeyebilir yani bu maçları mı vermesin? Hayır. Şöyle bir teknoloji var: Bakın, bir maçtan dört tane ayrı enstantane, daha doğrusu dört ayrı yayıncı kuruluşun aynı anı paylaştığı durumlar. Mesela, bir tanesi, işte, reklamı farklılaştırmış, öbürü kola reklamı yapmış, bir tanesi boş geçmiş, bir tanesi başka bir şey. Şunu söylemeye çalışıyorum: Artık bu teknoloji var yani bet365 geldiğinde TRT o reklamı vermeyebilir, bu teknoloji var fakat böyle bir vurdumduymazlık var. Ortak mı bunlar, ben anlamıyorum yani böyle saçma sapan bir şey var. Kamu yayıncılığı yapan, bizim vergilerimizle ayakta duran bir TRT kumarı yaygınlaştırmaya âdeta çalışıyor gibi bir durum var.
Şimdi, Millî Piyango İdaresi; bakın, özelleştirildikten sonra âdeta teşvik ediliyor diyoruz ya, hedefler konuluyor, Varlık Fonuna geçiyor, diyor ki: "Üç yıl içerisinde, daha doğrusu 2020 yılında -2019'da söyleniyor- 3 katına çıkaracağız yasa dışı bahisle ilgili ciroyu." Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir hedef olabilir mi? Devletin böyle bir hedefi olabilir mi? Mesela reklamlar yapılıyor, her türlü pazarlama tekniği kullanılıyor. Millî Piyango İdaresinin sitesinde arkadaşlar bunlar -diyor ki- mesela yeni üyelere bonus veriyor; daha fazla insanı kumara, efendim, bahse alıştırıyor hatta arkadaşını getirene bonus veriliyor. Bakın, kumarın yaygınlaşmasındaki en önemli faktörün arkadaştan dolayı olduğu söyleniyor. Şimdi, Millî Piyango İdaresi yani bizim özelleştirdiğimiz bir kuruluş "Arkadaşını getirene, efendim, sana bonus." şeklinde birtakım şeyler yapılıyor.
Şimdi, İddaa'ya bakıyoruz, İddaa da aşağıda kalır mı? O da 2003 yılında cirosunu 17 milyon dolardan -2025 yılı tahminine göre söylüyorum- 17 milyar dolara çıkartıyor arkadaşlar. Bakın, AK PARTİ hükûmetleri döneminde İddaa'nın cirosu tam bin kat artmış oluyor. Bunlar kabul edilebilir şeyler değildir. Bunlarla ilgili çok ciddi tedbirlerin alınması gerekir.
Şimdi, bu Papara meselesi var. Tamam, gayet güzel, buraya bir operasyon yapıldı. Yani sözü fazla uzatmak istemiyorum, konu derin bir konu ancak bu zamana kadar neredeydiniz diye ben sormak istiyorum. Hatta belki bu Bakan değil, bundan önceki Bakan, bundan önceki Emniyet Genel Müdürü... Çünkü biliniyordu, bununla ilgili defalarca iddia olmuş; yasa dışı bahse aracılık ettiğine ilişkin, o ödemelere aracılık ettiğine ilişkin iddialar olmuş hatta TV100 bundan dolayı RTÜK'ten ceza almış bu iddiada bulunduğu için 2021 yılında. Şimdi buraya... Demek ki aralarında bir problem oldu, birileri paylaşamadı bir şeyi; burada, efendim, Papara'ya karşı bir operasyon yapıldığını görüyoruz. Bunların çok daha önceden yapılması lazımdı. Devletin bunu görme gibi bir sorumluluğu var. Devletseniz, devleti yönetiyorsanız bunları görmek durumundasınız. Yani adam on yıldır yasa dışı kumara aracılık edecek, ödeme sistemleri üzerinden buna aracılık edecek, siz bunu göremeyeceksiniz. Bunu göremiyorsanız yazık, görüp de susuyorsanız çok daha yazık.
Bugün de şunu da çok net bir şekilde iddia edebiliriz: Bütün siyasi partilerde -iktidar tarafında çok daha fazla olmak üzere- çok hatırlı kişiler var bugün yasa dışı bahis işlerine bulaşmış durumda. Bunlarla ilgili de herhangi bir işlem yapılmıyor.
Şimdi, bu 3'üncü maddede Türk Silahlı Kuvvetlerine ilişkin bekleme sürelerinde bir keyfîlik var. Burada süreleri yazılmış "Binbaşı şu kadar, yarbay bu kadar bekleyecek, tümgeneral bu kadar bekleyecek." şeklinde fakat sonradan Cumhurbaşkanına bu süreleri keyfî, sınırsız bir şekilde uzatma ve kısaltma yetkisi veriliyor; bu, Anayasa'ya çok net bir şekilde aykırı; Türk Silahlı Kuvvetlerinin geleneklerine aykırı. Yani bu, bakın, orduyu siyasallaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bunun, bu maddenin mutlak surette çekilmesi lazım; biz bunu Komisyonda dile getirdik fakat Hükûmetin burada ısrarlı bir tutumu var, bunu anlamak mümkün değil. Yani buna 15 Temmuz gerekçe olamaz, on yıl geçmiş 15 Temmuzun üzerinden. Yani planlama mı yapılamıyor? Daha önce de hiçbir Cumhurbaşkanı bu yetkiyi istememiş değerli arkadaşlar. Bakın, hiçbir Cumhurbaşkanı istememiş, partili Cumhurbaşkanı bekleme sürelerinde sınırsız yetki istiyor. Hani şunu anlarım; ya, bunlarda altı ay uzatma, altı ay kısaltma yetkisi filan istenebilir ama sınırsız bir yetki istenmesi anlaşılır değil, bunu kabul etmek asla mümkün değil.
Diğer bir konu, Yükseköğretim Kuruluyla ilgili. Bakın, geçmiş sistemde, Yükseköğretim Kurulu Genel Kurulunun 21 üyesi var; bunun 7'sini tarafsız Cumhurbaşkanı atıyormuş önceki sistemde, 7'sini Bakanlar Kurulu, 7'sini de Üniversitelerarası Kurul atıyor. Şimdi, bize getirdiklerinde -fazla uzatmayacağım bahsi- 14'ünü Cumhurbaşkanı atıyor, 7'sini Üniversitelerarası Kurul atıyor ama Üniversitelerarası Kurulun bütün üyelerini de Cumhurbaşkanı belirliyor. Dolayısıyla 21'ini de Cumhurbaşkanı atıyor. Yani "darbeci" dediğimiz Anayasa döneminde dahi hükûmetin, siyasal iktidarın yetkisi 7'yle sınırlıyken değerli arkadaşlar... Çünkü o zaman Üniversitelerarası Kurula gelenler seçimle geliyordu, Cumhurbaşkanı tarafsızdı, hükûmetten farklılaşma durumu vardı. Sadece hükûmetin yetkisi, o da Bakanlar Kurulu olarak yetkisi. Bakın, bütün bakanların bir uzlaşısıyla 7 kişi atanırken şimdi 21'ini idarenin, yürütmenin atadığı bir sistem; bunu kabul etmek mümkün değildir.
Şimdi, o zaman şu soruyu sormak akla geliyor: Ya, siz bu kafayla mı darbe anayasasından sivil anayasaya geçeceksiniz? Hani diyorlar ya "Sivil anayasa yapalım." Ya, siz darbecilerden daha fazla darbecisiniz, siz darbecilerden daha fazla otoritersiniz, darbecilerden daha fazla antidemokratiksiniz; bunu kabul etmek mümkün değil.
Özellikle AK PARTİ'li arkadaşlara söylüyorum: Allah aşkına, 5'inci maddeye bir bakın arkadaşlar, kabul edilebilir bir şey değil.
Şimdi, 9'uncu maddede Gençlik ve Spor Bakanlığına yurt dışında teşkilat kurma yetkisi veriliyor; sınırsız bir yetki. Böyle bir şey olabilir mi? İstediği kadar kurabilecek. Oysa bu işleri Yunus Emre Vakfı, Maarif Vakfı, TİKA, işte, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi... Onlar da aynısı, gençlere ilişkin zaten faaliyetleri var. Dolayısıyla bu, siyasi amaçlarla kullanılacak, tamamen israf diyebileceğimiz... Bir yandan "Kamu tasarruf yapsın." diyorsunuz, bir yandan da Gençlik ve Spor Bakanlığına yurt dışında sınırsız bir teşkilat kurma yetkisi veriliyor; tamamen israftır. "Vatandaşa kemer sık." diyorsun, kendin burada siyasi amaçlarla kullanacağın bir pozisyon oluşturuyorsun; bunu kabul etmek mümkün değil.
Diğer bir konu, Ekonomik ve Sosyal Konsey; 10'uncu ve 11'inci maddelerde geçiyor. Değerli arkadaşlar, ekonomik ve sosyal konseyler önemlidir, bütün dünyada genel olarak istişari mahiyette görüş verir yani toplumun geneli olarak politika oluşturulurken toplumun bütün kesimlerinin düşüncelerinin alındığı bir yerdir. Bizde de 1995 yılında bir genelgeyle kurulmuş, ondan sonra 2001 yılında bir kanun yapılmış, 2010'da Anayasa'ya girmiş fakat bu hükûmet döneminde, bakın, 2009'dan sonra Ekonomik ve Sosyal Konsey Anayasa'ya da girmesine rağmen 2009'dan sonra hiç toplanmamış. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Hiç toplanmamış 2009'dan beri Ekonomik ve Sosyal Konsey. Ondan sonra hâlbuki Türkiye bir sürü sıkıntılar çekti, programlar uyguladı. Buralarda mutlaka bu Komisyonun toplanması lazımdı, insanların görüşlerinin alınması lazımdı. İşte, bunlar yapılmadığı için ne oluyor mesela; Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nin alt endekslerine baktığınızda, Sivil Toplumun Katkısı Endeksi'nde Türkiye 142 ülke içerisinde 134'üncü sırada, en kötülerdeyiz yani hiçbir şekilde sivil toplum kuruluşlarının düşüncelerinin alınmadığı bir yönetim sistemi var. Bu, otoriterleşme değil de başka nedir, bunu başka nasıl söyleyebilirsiniz?
Diğer bir konu da şu: Şimdi, daha önceden bu kanun -bu, 2001'de bizim de Devlet Planlama Teşkilatında beraber katkı verdiğimiz bir kanundu- tafsilatlı bir şekilde kimlerden oluştuğu, amacı nedir, nasıl çalışır, bunlar yazılmıştı. Şimdi, bu kanun tamamen kaldırıldı, 3 tane madde geliyor arkadaşlar -bakın, burası çok kritik- 3 tane madde. Ne biliyor musunuz? Çok komik, komik değil de acı aslında, dramatik. Şimdi, 1'inci madde diyor ki efendim "Ekonomik ve Sosyal Konseyin Başkanı Cumhurbaşkanıdır." 1'inci madde bu. Bakın, 3 maddeyle düzenliyorlar Ekonomik ve Sosyal Konseyi. Hâlbuki en az 10-15 maddede tafsilatlı bir şekilde düzenlenmesi gereken Ekonomik ve Sosyal Konsey 3 maddeyle düzenleniyor. Bir, Başkanı Cumhurbaşkanıdır. İki, üyelerini Cumhurbaşkanı belirler. Üç, çalışma usul ve esaslarını Cumhurbaşkanı belirler. Allah'tan korkun ya! Ya, böyle bir şey olamaz, böyle bir Ekonomik ve Sosyal Konsey dünyanın en diktatoryal ülkelerinde dahi olmayan bir Ekonomik ve Sosyal Konseydir.
Tabii, burada komik maddeler de var, biraz gülesiniz diye söylüyorum: 12'nci ve 22'nci madde. Bakın, yani hukuk yapma tekniğine bakın, AK PARTİ'nin bu ülkeyi getirdiği duruma bir bakın arkadaşlar. 12'nci madde “Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ile” ibaresi “Cumhurbaşkanınca vergi muafiyetleri tanınan vakıflar ile” şeklinde değiştirilmiştir. İkisinin arasında ne fark var? Okurken bir ton ses farkı olduysa o ama ibare olarak, kelime olarak, harf olarak hepsi aynı. Yine 22'nci maddede “ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde” ibareleri “ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinde” şeklinde değiştirilmiştir. Türkiye'yi bu hukuk garabetinin içerisine sokan bir yönetim anlayışıyla Türkiye maalesef yönetiliyor.
Şimdi, 19 -daha doğrusu eski madde 19- yeni de 16, 17 ve 20'nci maddelerde daha da enteresan işler var. Şimdi, burada yeni sisteme geçerken üç tane kurul kaldırılıyor. Bunlardan bir tanesi Biyogüvenlik Kurulu; ikincisi Devlet Destekleri İzleme ve Denetleme Kurulu; üçüncüsü de Ulusal İş Sağlığı ve Güvenlik Konseyi; bunlar kaldırılıyor. Kaldırılmış, bu yetkileri daha sonra genelgeyle başka kuruluşlara vermişler. Şimdi düzenleme yapılıyor arkadaşlar. Düzenleme nasıl biliyor musunuz? Diyor ki: "Biyogüvenlik Kuruluna yapılmış olan atıflar, Cumhurbaşkanınca belirlenen kurul veya mercie yapılmış sayılır." Diğerinde de yine "Cumhurbaşkanınca belirlenen kurul veya mercie" "Cumhurbaşkanınca belirlenen kurul veya mercie..." Yani şöyle bir durum var: Şimdi, kaldırmışsınız bu kurulları, yerine on yıldır, on yıldır demeyeyim de, 2018-2025, yedi sekiz yıldır ne yapacağınıza karar vermemişsiniz ya hâlâ.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
ERHAN USTA (Devamla) - Teşekkür ederim.
Yazın buraya o zaman, madem kanun yapıyorsunuz "Cumhurbaşkanınca hâlâ belirlenecek olan" diyeceğinize bunu kime verecekseniz -Biyogüvenlik Kurulunun veya Devlet Desteklerini İzleme Kurulunun görevlerini- onların ismini yazsanız. Yok, değil "...atıflar, Cumhurbaşkanınca belirlenen kurul veya mercie yapılmış sayılır." diye bir şey var.
Tabii, bu kamu ihale mevzuatı dışına çıkma süreci burada da maalesef devam ediyor. Bu yolsuzluktur, bu yolsuzluk yapmak içindir, bu hırsızlık yapmak içindir. Bakın, esneklik suistimali beraberinde getirir, bunu net bir şekilde söylüyoruz. Her torba kanunda en az 1-2 tane maddeyle Kamu İhale Kurumu dışına çıkartılıyor. İşte, bunun dışına çıkarta çıkarta en sonunda ne oldu? Yasama yetkisinin özel çıkarlar için kullanılma endeksinde Türkiye 142 ülke içerisinde 123'üncü sıraya kadar kötüleşti. Dolayısıyla bu şekilde devleti yönetme imkânı yoktur.
Bu açıkladığımız gerekçelerle biz bu kanunun tümüne "hayır" oyu kullanacağız ve değiştirilmesi için de elimizden gelen gayreti göstereceğimizi ifade eder, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
Teşekkür ederim. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)