| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 03.06.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, cumartesi günü Adalet Komisyonu olarak yaklaşık on beş saat süren bir toplantı yaptık ve bu toplantıda aslında halkın taleplerini tek tek dile getirdik. Pazar sabaha karşı da bu toplantıları bitirdik ve bugün de onuncu yargı paketini burada, Genel Kurulda konuşacağız ve aylardır beklenen, üzerine yüzlerce saat tartışılan, tartışma yürüttüğümüz ve milyonlarca insanın beklentisi olan bu paketten koca bir "hiç" çıktı diyebiliriz. Nur topu gibi yeni sorunlar, yeni eşitsizlikler ve yeni mağduriyetler doğuruldu. Peki, elde ne var? Elde bir sürü hayal kırıklığı var. Bakın, şu an milyonlarca insan ekranlara kitlenmiş "Acaba bu paketten bizim taleplerimiz çıkar mı?" diye beklenti içerisinde. Adalet Bakanı ona uzatılan her mikrofona çok büyük açıklamalar yaptı "Covid yasası gelecek. İnfazla eşitsizlikleri gidereceğiz." bunların hepsini dedi. Bu paket Meclise sunulduğu günden beri Adalet Bakanından tek bir ses yok, tek bir açıklama yok yani söylemiş olduğu onca lafın karşılığında hiçbir şey yok. Nihayet ki bugün bir "tweet" atmış "Adalet Bakanlığı olarak kapalı ceza infaz kurumunda bulunan hükümlü ve tutukluların ziyaretleri için izinler vereceğiz." demiş, lütfetmiş. Yani insanlar aslında bu süreçte yakınlarının cezaevinden çıkmasını beklerken, eşitsizlik yasaları giderilip onlara kavuşmayı beklerken lütufta bulunmuş, "Açık görüş izni vereceğiz." diye bir açıklama yapmış. Halk adına bunu bir kez daha buradan ifade ediyorum: Vermiş olduğunuz o büyük büyük sözlerin, lafların cevabını çıkın verin diyorum.
Evet, değerli arkadaşlar, bu pakette aslında infaz adaleti bekleniyordu. Geldi mi? Hayır. Ceza adaleti bekleniyordu. Geldi mi? Hayır. Demokratik hukuk devleti için aslında yapılması gereken adımlar bekleniyordu. Bunlar geldi mi? Maalesef ki hayır. Aslında yıllardır hukuk içinde hukuk yaratıp siyasi mahpuslara uygulanan ayrımcılığa dair tek bir düzelme olmadığını görüyoruz. Yine, 31 Temmuz Covid yasasındaki eşitsizlikler giderildi mi? Giderilmedi ve en temel insan hakkı olan yaşam hakkı çerçevesinde hasta mahpuslarla ilgili olan bir düzenleme geldi mi? Kısmi olarak yine bir ayrımcılık yapılarak getirildi. Cezasızlıkta aslında samimi ve etkin bir şekilde mücadele bekleniyordu. Bu geldi mi? Maalesef bu pakette bu da yer almadı. Madem hiçbir beklentiyi karşılamayacaktınız, ne diye o zaman bu bayram öncesinde, bu kadar sıkıştırılmış bir şekilde buraya getirdiniz?" diye soruyorum sizlere. Kurban Bayramı öncesi halkın umutlarını siyasi emellerinize kurban ettiniz.
Evet, değerli milletvekilleri, onuncu yargı paketinin bu kadar bekletilmesinin aslında iki sebebi vardı. Birincisi, toplumsal ve hukuki ihtiyaçların artık kendisini dayatıyor olmasıydı. İnsanların sabrının kalmaması, gerçek bir yargı reformunun şart ve zorunlu olmasıydı. Neydi bu ihtiyaçlar? Hapishanelerin ve mahpusların çözülmeyen sorunlarının bu pakette aslında çözülmesi bekleniliyordu. Yine, Adalet Bakanının her yerde altını çizerek vurguladığı ama iş icraata gelince ses soluk çıkarmadığı infaz adaleti bu pakette bekleniyordu. Hukuksuz yargılamalar, siyasi hesaplar, yazboza dönen infaz kanunları, yine mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamalar, eşitsiz yasalar, hukuka ve vicdana sığmayan hak ihlalleriydi ama ne oldu? Buna dair hiçbir çözümü bu pakette göremedik ve aslında en çok da gündemde olanlardan biri neydi? 31 Temmuz Covid yasası, bu pakette beklenen bir şeydi. Hatırlarsınız, ben bunu Sayın Bozdağ'a da söylemek istiyorum, kendisi de zaten o dönem Bakandı bu paket çıktığında; önümüz bayram, yerellere gideceğiz, halk soracak "Neden bu paketi çıkarmadınız?" diye, "Neden bu Covid eşitlik düzenlemesini yapmadınız?" diye, ne cevap vereceğinizi gerçekten de merak ediyorum. Ne oldu peki bu Covid yasasında arkadaşlar? Hep birlikte hatırlayalım, o dönem için bir eşitsizlik getirildi. Yine örgütlü suçlar ayrı tutularak bir paket çıkarıldı ve ilk defa, dünyada hiçbir yerde olmayan bir şey yapıldı, "kararın kesinleşme tarihi" olarak bir düzenleme yapıldı yani bir kişi 31 Temmuz 2023'te eğer kararı kesinleşmişse açık cezaevindeyse beş yıl denetim, kapalı cezaevindeyse üç yıl denetim alıp tahliye olabildi. Fakat 1 Ağustosta cezası kesinleşen kişiler aynı suçu işlemiş olsalar dahi bu denetimden yararlanamadılar. Hâliyle insanlar da diyor ki "Neden bu eşitsizlik yasasını getiriyorsunuz? Bir an önce buna dair düzenlemeyi yapın." Şimdi, önce çıktınız dediniz ki: "DEM PARTİ buna izin vermedi; DEM PARTİ yüzünden bu olmadı." Sizi arayan herkese buna dönük cevaplar verdiniz. Sonra baktınız DEM PARTİ bu iddianızı püskürttü; böyle bir şey olmadığını, açık açık bizim de eşitlikçi bir yasa istediğimizi, hiçbir zaman infaz düzenlemesini, bir insanın cezaevinde kalabilmesinin, yaşamının, özgürlüğünün engellenebilmesini pazarlık konusu etmediğimizi ispatladı; bu sefer dönüp dediniz ki "O zaman sonbahara kalsın bu." Neden o zaman sonbahara kalsın arkadaşlar? Bir insanın cezaevinde, bir gün bile kalması, hukuksuz, eşitsiz yargılamalarla aslında alıkonulması bir kere kişi özgürlük güvenliğinin ihlalidir. Neden bunu sonbahara erteliyorsunuz? Buyurun, gelin, bu paketle değilse bile -ki hâlen geç değil, bu pakette de yapabiliriz- bir an önce Meclis kapanmadan yapalım bunu. Yine halka, insanlara "Sonbahara kaldı." diye umut veriyorsunuz ama sonrasında ne oluyor? Büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıya kalıyoruz.
Evet, değerli arkadaşlar, bu pakette bir diğer husus ise ağır hasta tutsaklarla ilgili bir düzenleme getirildi. Öncelikle olumlu bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Hangi yönüyle olumlu buluyoruz? Elbette ki bir ceza üst sınırı vardı, bu ceza üst sınırı kaldırılarak ağır hasta tutsakların bu yönüyle konutta infazının çekilmesi için bir düzenleme geldi. Olumlu buluyoruz ama ayrımcı buluyoruz. Nerede ayrımcı buluyoruz? Burada böyle bir ibare getirmişsiniz, diyorsunuz ki: "Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlar hariç." E, o zaman sorarız: Hapishanelerde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişiler kanser hastası olamıyor mu? Herhangi bir hastalık onlara bulaşmıyor mu? Bu ayrımcılık kabul edilebilir bir ayrımcılık değil. Hem ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanları ayırdınız hem de üzerine diyorsunuz ki: "Eğer bu kişi toplum için bir tehlike arz etmeyecekse ancak bu düzenlemeyi getiririz." Şimdi, bir kişinin toplum için bir tehlike arz edip etmeyeceğini nasıl belirleyeceksiniz? Soyut bir şekilde, İçişleri Bakanlığına bağlı Emniyete soracaksınız, Emniyet de suç tipine göre afaki kararlar verecek. Yine ne olacak? Kararı infaz hâkimliği verecek. Böylesi bir soyut kavramla burada da bir ayrımcılık getirdiğinizi ifade edelim.
Yine, değerli arkadaşlar, bu pakette bir cezasızlık öngörüyorsunuz. Güya "cezasızlık" adı altında bir kişinin beş gün boyunca yani almış olduğu cezadan en az beş gün boyunca hapiste kalabilmesini getiriyorsunuz ve diyorsunuz ki "Cezanın 1/10'unu yatması gerekiyor." Bunu hangi saikle yaptınız? "Toplumda büyük bir cezasızlık algısı var, biz bu yüzden yapıyoruz." dediniz. Peki, buna inanmak mümkün mü arkadaşlar? Cezasızlık algısını bir kişiyi beş gün hapiste yatırarak mı giderebileceğiz?
"Cezasızlık" dediğimiz şey aslında nedir? Kadına karşı şiddet davalarında, kadın cinayeti davalarında, fail olan erkeklere cezaları alt sınırdan vermeyi erkeklik borcu gören, haksız tahrik indirimlerini erkeklik indirimi olarak gören, yetmeyip üzerine iyi hâl indirimi konduran, aslında ataerkil yargı sistemidir "cezasızlık" dediğimiz şey. Yine "cezasızlık" dediğimiz şey faili meçhul davalardır; Musa Anter davasıdır, JİTEM davasıdır. Siz, buralarda etkili bir yargılama yapmayıp, cezasızlık politikası uygulayıp, sonra da kalkıp "Hadi, gelin, ben sizi beş gün hapiste yatıracağım." diyerek bunun önüne geçemezsiniz.
Yine, bu pakette ayrımcı bir şey daha getiriyorsunuz. İkincil mükerrerlerle ilgili bir tasarı getirmişsiniz, bunu elbette ki şu açıdan olumlu buluyoruz: Bir kişinin hiçbir umudu olmaksızın ikinci kez işlemiş olduğu bir suçtan dolayı cezaevinde cezasının tamamını çekmemesi gerektiğini düşünüyoruz, olumlu bir düzenleme olarak görüyoruz ama yine ayrımcı bir düzenleme olarak görüyoruz. Neden ayrımcı bir düzenleme olarak görüyoruz? Çünkü burada şöyle bir durum söz konusu; AİHM kararından bahsetmek gerekiyor burada, umut hakkıyla ilgili bir karar var ve orada şundan bahsediyor: "Ağırlaştırmış müebbet hapis cezalarıyla ilgili bir kişiyi hiçbir şekilde cezaevinden çıkamayacağı umutsuzluğuyla, ömrünün sonuna kadar o hapishanede kalma umutsuzluğuyla tutamazsınız, bir umut olmadan bu şekilde tutamazsınız ve buna dair düzenleme yapmanız gerekiyor." Nedir bunun düzenlemesi? TMK (Terörle Mücadele Kanunu) 17/3'ü yürürlükten kaldırmanız gerekiyor. E, madem biz ikinci mükerrerlikle ilgili böylesi bir düzenleme yapıyorsak İnfaz Kanunu'nda eşitlikçi olması için, diğer suçları da kapsayabilmesi için TMK 17'nin de kaldırılması gerektiğini buradan ifade edelim.
Yine, değerli arkadaşlar, bu pakette 8 ve 14'üncü maddeler arasında ceza artırımlarını öngörüyorsunuz ama biz şunu ifade edelim: Eğer Türkiye'de eşit yargılamalar olmadığı sürece, yargının bu şekilde siyasallaşması son bulmadığı sürece cezaların artırımı hiçbir şekilde bir işe yaramayacak. İşlenen suçların arkasında yatan sebepleri görmeyen bir yönetim sistemi yine sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik nedenleri yok sayarak sırf ceza miktarlarını artırarak suçu önleyemez. O yüzden, bu teklifin de bu anlamıyla bir anlam ifade etmeyeceğini ifade ederim.
Yine, değerli arkadaşlar, aslında bu paketin bir önemli yönü de şuydu; az önce birinci kısmını açıkladım, ikinci kısmı da şuydu: Biliyorsunuz ki 27 Şubat çağrısıyla birlikte, Sayın Öcalan'ın açıklamış olduğu çağrıyla birlikte 12 Mayısta gerçekleşen PKK kongresinin yarattığı yankı sadece bir siyasi gelişme değil, halkta büyüyen bir umudum sesi oldu. Öncelikle şunu ifade edelim: Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesiyle ilgili yapılacak yasama faaliyetleri hiçbir şekilde paketlere sığdırılamaz, paketler içerisinde getirilerek yapılamaz; köklü bir değişiklikle ancak yapılabilir. Ama bu paketler içerisindeki önemi nedir?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kunt Ayan, lütfen tamamlayın.
DİLAN KUNT AYAN (Devamla) - Halkın bu sürece olan inancıdır, halkın bu sürece olan güvenidir. Aslında bu durumun toplumsallaşabilmesi için tam da elimizde böylesi doneler var. İnsanlar yani Türkiye halkları dönüp şunu diyebilecek: "Evet, artık Türkiye'de eşitlikçi yasalar yapılmaya başlandı. Evet, artık Türkiye'de barışçıl bir yasa tartışabiliyoruz, hukuki gerekçeleri tartışabiliyoruz." Ama ne oldu, biz bu pakette bunu görebildik mi? Maalesef göremedik. O yüzden, bundan sonraki geleceklerle birlikte, sürecin ruhuna uygun paketler olması gerektiğini ifade ediyoruz.
Yine, son olarak şunu söyleyelim: Hiçbir şey için geç değil; aslında az önce sıraladığım durumların tamamı olmak üzere, başta tüm hasta tutsaklar olmak üzere, 31 Temmuz Covid yasası olmak üzere, yine mükerrerlerdeki durumlar olmak üzere, tamamını şu an, şimdi de getirip yapabiliriz. Bunun için geç değil, hiçbir şeyi sonbahara, bir ötekine bırakmayalım diyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)