| Konu: | Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 94 |
| Tarih: | 03.06.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz, her seferinde yargı paketleri konusunda bu kürsüde benzer içerikte konuşmalar yapmak doğrusu bir dejavu hissini veriyor; bende oluşuyor bu his, eminim izleyenlerde de oluşuyordur. Keşke bu hissi yaşamak ve yaşatmak yerine çok farklı şeyleri konuşabilsek ve Parlamento olarak insanların beklentilerine, özlemlerine dair kararlar alabilsek, yasalar çıkarabilsek fakat gerçek ve hakikat ne yazık ki öyle değil.
Şüphesiz, bu infaz paketi, konuştuğumuz barış ve demokratik toplum süreci anlamında kurucu bir metin değil; bunu öncelikle not etmek istiyorum. Zaten çoktan miadı dolmuş, kendisi kökten değişmesi gereken bir yasadan söz ediyoruz ve niyet göstergesi olarak toplum aslında kendinden bir şey görmek istedi bu yargı paketinde ve göremedi. Neden göremedi? Günlerdir bunu tartışıyoruz çünkü görmeye çok yaklaşmıştık. Şu anda buna dair herkes görüşlerini söylüyor fakat toplum şunu soruyor: Mademki hukukun üstünlüğü, mademki barış, mademki demokrasi, demokratik toplum; bu ayırımcılıkta neden bir ısrar var? Bu sorunun yanıtını arıyoruz.
Ben sizi yasa paketiyle çok yormayacağım, şöyle biraz eskilere gideceğim; cumhuriyetin kuruluş yıllarına gitmek istiyorum, sonra yasa paketini konuşacağım. Tam yüz beş yıl önce -oraya gidelim- biliyorsunuz, Parlamento kuruldu ve duvarlarında hâlâ o dönemin tartışmaları var. Arşive gidip baktığımızda, zamanın dehlizlerinde çok daha cesur ve birlikte yaşam için çok daha büyük bir çaba görüyoruz. Bu Meclise verilen ilk araştırma önergesi ve araştırma komisyonu neydi biliyor musunuz? 6 Ekim 1921 tarihinde Birinci Meclisin açık oturumunda alınan bir karar sonrası Bolu'dan Yusuf izzet Paşa, Amasya'dan Ragıp Bey, Afyon'dan Hulusi Bey, Kastamonu'dan Abdülkadir Kemali Bey ve Sinop'tan Hakkı Hami Bey olmak üzere 5 kişiden müteşekkil bir komisyon kuruluyor. Komisyonun görevi ne? Koçgiri bölgesindeki askerî harekât sırasında, Mart 1921'de iddia edilen katliam, köy yakma ve yağma vakalarını yerinde incelemek; evet, Merkez Ordusu Komutanı Nureddin Paşa ile Topal Osman birliklerinin sorumluluğunu araştırmak ve varsa af, tazminat gibi olası tedbirleri Meclise önermek, bugün kurduğumuz şeyler gibi. Heyet sahada görev yapıyor ve ciddi bir tahkikat yapıyor, sonra raporunu sunuyor. 1.623 hane ve 100'den fazla köyün yakılıp yıkıldığını, çok sayıda sivilin öldürüldüğünü, yine askerî yapıların birçok hukuksuz eylemde bulunduğunu bu raporuyla kayıt altına alıyor; Meclis arşivlerinde bunlar var. Demek ki anlıyoruz, neyi anlıyoruz? O dönemde de Kürt'e karşı hak, hukuk yokmuş, işkence ve yıkım varmış ama farklı olan Parlamentonun çalışmasıymış, Parlamentonun tutumuymuş. Komisyona gelen, katılan vekiller ne Kürt'müş ne de Kürt illerinden geliyormuş. Demek ki o günlerde ayrımcılık güdülmüyordu bugünkü gibi; ortak vatan bilinci çerçevesinde, bir hak ihlalinin coğrafyasına, mağdurun inancına ve kimliğine göre değil olaya özgü bakış açısı hâkimmiş.
Peki, soruyorum: İnsanlık yüzlerce yıl ileriye gitti. İkinci paylaşım sonrasını da gören insanlık evrensel hukuk normlarında çıtayı en yükseğe çakmışken, faşizmin tarihin çöplüğüne gömülmesi gereği ortak bilinçlere zerk edilmişken neden ayrımcılıkta ısrar ediliyor? İşte, bu sorunun yanıtını arıyoruz.
Evet, başka bir meseleye gideyim, bunu da araştırmanızı öneriyorum, bu nedenle burada anlatıyorum: 21 Anayasası'nı ve 18 maddelik Kürt Reform Tasarısı'nı konuşmak istiyorum; tabii, çok özetle. Evet, bu belgenin izi de devlet arşivlerinde meçhule gitmiş olsa da söz uçar, yazı kalır tabii ki. Kürdistanın muhtariyetine dair Türkiye Büyük Millet Meclisinde 10 Şubat 1922 tarihinde müzakere edilen bir tasarı var. O oturumda 373 milletvekili bunu kabul ediyor, ret oyu 64.
Kayıtlara geçen bir diğer vaka da: İngiliz Büyükelçisi Horace Rumbold, İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a kürdistan yönetimine dair anayasa önerisinin kabul edildiğini rapor ediyor. Tüm bunlar arşivlerde yani bir yere uçmamış, ben Meclis arşivlerinden anlatıyorum.
Birinci Meclis bu meseleyi son derece demokratik bir düzlemde gündeme getirmiş, üzerine mesai harcamış ve nihayete erdirmiş. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı'ndan çıkmış, son derece zor koşullarda görev yapan Meclis ülkenin esas meselesi hakkında tavizsiz bir tutum sergilemiş. Mesela sadece iki örnek vereceğim: Resmî dil Türkçedir ancak okullarda Kürtçe kullanılabilir; Kürt meclisi hukuk ve tıp fakülteli bir üniversite kurar gibi, çok sayıda madde de var orada. Fakat bugün Kürt diline, Kürtçeye karşı yaklaşımı hepimiz biliyoruz, burada da iki kelime kullanamıyoruz, mikrofonlar kapatılıyor. Eşit yurttaşlık ülküsünden ayrımcı yasal düzenlemelerin Parlamento gündeminde ezici bir çoğunlukla kabul gördüğü bir parlamentoda bulunmak işte, zamanın ruhuyla örtüşmüyor; tam da bunu anlatmaya çalışıyorum. Bundan yüz yıl sonrasını konuşuyor olmamız gerekiyordu ama biz yüzlerce yıl öncesini konuşuyoruz ve o dönemdeki Parlamentonun bugünden daha ileri bir bakış açısına sahip olduğunu görüyoruz. Toplumda işte bu tartışılıyor ve şimdi yasaya geleyim. Hakikaten biz yüzlerce yıl sonrasını inşa etmek istiyoruz, konuşmak istiyoruz. Kurucu Meclisin o dönemdeki tartışmalarının konuşulması bile neredeyse yasaklanacak hâle gelmiş. Nedir? Covid-19 salgını -Fethi Bey de anlattı- çok konuşuldu, Komisyona da gittim, ortada bir eşitsizlik var, bunu giderin. Ya, şimdi, niye TMK hariç, niye ya? Çünkü TMK, Kürtlere karşı hazırlanmış bir yasa; böyle, bu tarihi boşuna anlatmadım, Kürt'e yaklaşım TMK'de vücut buluyor. Bu, Kürt karşıtı bir yasa aslında ve her yerde, bütün kanunlarda bu ayrımcılık devam ediyor.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Teröristlere karşı, teröristlere; Kürtlere değil.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Şimdi, toplumsal adaleti sağlamak değil siyasi gerekçelerle belirli kesimlerin cezaevinden çıkışı engellenmek isteniyor. Peki, burada, işte, tabii ki 1991 yılında yürürlüğe giren TMK'den, çokça değişiklik geçiren TMK'den söz ediyorum. Evet, hakikaten TMK'yi cezaevlerindeki, karakollardaki işkence hatıralarının, yaşantılarının acı bir hatıra olması muştusuyla biz düşünüyorduk ama maalesef bugün olumluyu değil olumsuzu devam ettiriyoruz. O acı hatıraya dönüşeceği umulan işkence maalesef bugün hâlâ gündemimizde. Yıllarca kaldırılması talep edilen TMK hâlâ önümüzde, ayrımcılık açısından temel bir kanun olarak görülüyor ve bir araç olarak kullanılıyor. Biz bu nedenle bugünün ihtiyaçlarını konuşmalıyız; 2-3 maddeyle meselenin çözülemeyeceğini biliyoruz ama bu konuda demokratik bir yaklaşım, eşitlikçi bir yaklaşım, adil bir yaklaşım olması gerektiği konusunda da bu Parlamentonun uzlaşması gerekiyor. Burada konuşurken bile hâlâ sağ taraftan "terörö" sesleri gelmeye devam ediyor. İşte, 21'inci yüzyılda bu Parlamentonun içinde bulunduğu koşulları çok iyi anlamamız gerekiyor.
Evet, "İnfazda eşitlik." diyoruz, ayrıcalık talebi yok kimsenin. Biz bugün suçu da suçluyu da tartışmıyoruz. Kanun önünde eşitlik Anayasa’nın 10'uncu maddesinde, dünya âlem biliyor, bunu yeni keşfetmedik. Dünya hukuk sisteminin geldiği çıtanın uygulanmasını istiyoruz ama maalesef Kürt'e karşı -sadece Kürt'e karşı değil ama Kürt meselesi bağlamında konuştuğum için Kürt'ü özellikle alıyorum- Kürtler için adalet olmasın diye yasa çıkarılmaz ya. Yani gerçekten bu konuda böyle bir haksızlık, adaletsizlik olamaz. Telefonlarımız susmuyor, madem barış...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Danış Beştaş, lütfen tamamlayın.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Evet, bağlıyorum.
Yüz yıl önce dahi dillendirilmeyen ötekileştirici bakış açısı bu Meclisin ruhuna yakışmaz, ferasetine yakışmaz, varlık nedeniyle örtüşmez. Meclis, rolünü oynasın diyoruz, bu konuşmamın amacı bu. Üstelik barışa her geçen gün daha fazla yaklaştığımız bugünlerde böylesi bir yasal düzenleme, verilecek önergelerle düzeltilebilir. Çabamız buna dönüktür, bu mümkün, bir adım atabiliriz ve bu adım çağrımızı yineliyorum.
YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Covid mağdurlarına anlatacağız bunları.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Sağdan gelen sesleri anlayamadığım için yanıt veremiyorum, üzgünüm ama son sözüm şu: Hakikaten barışa karşı çıkmak, demokrasiye karşı çıkmak böyle bir Mecliste hepimizin utancıdır diyorum.
Teşekkür ediyorum, sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)