Konu: | (2/2125) esas numaralı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/106) münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 94 |
Tarih: | 03.06.2025 |
ÇİÇEK OTLU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de en çok tartışılan kanun hangisidir diye sorulsa bugün ele aldığımız 2911 sayılı Kanun birinci sırada olmasa da ilk sırada gelir. 2911 sayılı Kanun toplantı ve gösterilerin düzenlenmesine dair koşulların yanında toplantı ve gösterilerin yasaklanma ya da ertelemeyle kanuna aykırılık hâlinde ceza hükümlerini düzenlemektedir. Tam da bu içeriği ve bundan daha önemli olarak uygulama biçimiyle kanun, sürekli gündeme gelen, tartışılan, her kesimden toplumun canını yakan bir yerde duruyor. Dolayısıyla demokratik hukuk devleti olma iddiasına sahip bir devlette bu içerikte bir kanunun varlığı bu iddianın ne kadar boş olduğunu gösterir.
2911 sayılı Kanun içeriği itibarıyla toplantı ve gösterileri bir hak olarak güvencelemeyi değil, gerçekte kısıtlamayı düzenlemektedir. Bu yanıyla kanunun 3'üncü maddesindeki herkesin önceden izin almaksızın silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğu hükmü sonraki maddelerle çerçevelenerek hükümsüz kılınmıştır. Ve yine bu kanun, son yıllardaki uygulama biçimiyle de toplantı ve gösterileri mülki amirlikler, polis ve yargı mekanizması iş birliğiyle esasen ortadan kaldırmaktadır. Denilebilir ki Türkiye 2911 sayılı Kanun'la hem içeriği hem de uygulama biçimiyle herkesin önceden izin almaksızın barışçıl şekilde toplantı ve gösteri yapmasını yasaklamıştır. Eğer böyle olmasaydı, mesela, Taksim Meydanı'nın kullanımı AYM kararı olduğu hâlde işçi ve emekçilerin başta 1 Mayıs kutlamaları olmak üzere tüm demokratik gösterilere yasaklanmazdı. Eğer böyle olmasaydı mesela, Galatasaray Meydanı yıllardır sessiz oturma eylemiyle kaybedilen evlatlarını arayan Cumartesi Annelerine, 8 Martta ve 25 Kasımda kadınların katledilmesini istemeyen kadınlara kapatılmazdı. Eğer böyle olmasaydı, üniversiteli gençliğin adil, parasız, eşit ve demokratik eğitim talepli basın açıklamaları özel güvenlik ve polis marifetiyle bastırılmazdı. Örnekleri çoğaltmak mümkün, saymakla bitmez.
Sayın milletvekilleri, yasalar kâğıt üzerindeki içerikleri itibarıyla değil onları kimin, hangi amaçla yaptığı ve yine kimin, nasıl uyguladığıyla belirlenir. 2911 sayılı Kanun da tam olarak bu biçimde kullanılmaktadır yani kanun demokratik bir hakkın tanınmasını değil bu hakkın kullanımının mevcut iktidarın politikalarına uygun olup olmamasıyla belirleniyor. Daha basit söyleyecek olursak eğer, yapılan toplantı ve gösteriler, düzenlenen yürüyüşler AKP ve MHP iktidarının ekonomik, politik, ideolojik amaçlarına aykırılık teşkil ediyorsa kanuna aykırıdır, etmiyorsa o zaman bu hak kullanılabilir. Kâğıt üzerinde, örneğin, Anayasa'da tarif edilen demokratik hukuk devleti yerine, özellikle son on yılda fiilen güvenlikçi, baskıcı, polis devleti anlayışı yerleştirildi. Bundan dolayıdır ki insan hak ve hürriyetlerini düzenleyen hemen hemen mevcut tüm yasalarda belirleyici olan unsur, ifade, söz ve eylem özgürlüğünün korunması değil, siyasi iktidarın korunması olmuştur. Siyasi iktidarın ve onun tüm ortaklarının genel olarak da işçilere, emekçilere ve kadınlara karşıt olan egemenlerin birçok kanunda olduğu gibi bu kanunda da sığındıkları yer kamu düzeni olmuştur. Gelmiş geçmiş tüm baskıcı iktidarlar için kamu düzeninin korunması yasakların, faşist baskıların, polis şiddetinin kılıfı olarak kullanılmıştır. Bu kanunda belirtilen "millî güvenlik" "kamu düzen" "suç işlenmesinin önlenmesi" "genel sağlık ve genel ahlakın korunması" "başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması" ibareleri toplantı ve gösteri hakkının kullanımının kısıtlanması ve engellenmesi için tariflenmiş, keyfiyete son derece açık ve hukuken olabildiğince soyut ifadelerdir. Diyelim ki bir üniversite kampüsünde, Taksim ya da Kızılay Meydanı'nda basın açıklaması yapmanın millî güvenlikle, kamu düzeniyle, genel ahlakla ne alakası var? Biz de iktidar da biliyoruz ki tabii ki yok. Peki, o zaman sorun ne? Sorun, AKP'ye, saray iktidarına muhalefet edip etmemek; gösteri hakkını kullananların solcu, sosyalist ya da Kürt olup olmaması; asıl kriter bunlar ve çok açık ki bu kriterler hukuki değil ideolojik ve siyasi kriterlerdir. Öncekiler bir yana, son 19 Mart protestolarından bu yana büyük çoğunluğu üniversite öğrencisi binlerce kişi bu kanuna dayanarak gözaltına alındı, yüzlercesi tutuklandı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Otlu, lütfen tamamlayın.
ÇİÇEK OTLU (Devamla) - Neye karşı geldikleri için? AKP-MHP iktidarının tüm muhalefeti yasa dışı yollarla ortadan kaldırmaya teşebbüs etmesine karşı. Toplantı ve gösteri hakkı, ifade özgürlüğünün kolektif kullanımıyla özgün bir biçimi teşkil etmektedir. Bu nedenle, AYM ve Avrupa İnsan Hakları içtihatlarının öncelikle akılda tutulması gerekecektir. 2911 sayılı Kanun, içeriği ve uygulama biçimiyle meşru değildir. Kanunun işçi ve emekçi kitleler üzerinde sopa olarak kullanılmasından vazgeçilmelidir. Bu kanun kaldırılmalı, demokratik hak ve özgürlükler temelinde toplantı ve gösteri hakkı değil, onu keyfince ideolojik ve politik saiklerle kısıtlayan güvenlik, yargı ve atanmış idari bürokratların yetkileri kısıtlanmalıdır. Yasaklarla korunması gereken kamu düzeni ve millî güvenlik kılıfı altında siyasi iktidar, egemen devlet yetkileri değil, her kesimden toplumun demokratik hak ve özgürlükleridir. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)