| Konu: | Bayram ikramiyesine, "terörsüz Türkiye" sürecinde iktidar partisine ve Cumhurbaşkanına, onuncu yargı paketine, 27 Mayıs askerî darbesinin yıl dönümüne ve OHAL rejiminin sonuçlarına ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 91 |
| Tarih: | 27.05.2025 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki hafta Kurban Bayramı'nı hep beraber idrak etmiş olacağız ama maalesef, emeklilerimiz yine bir Kurban Bayramı'na buruk olarak giriyorlar çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi, 2018'de, tam da seçim ekonomisi uygulayarak emeklilere yılda 2 kez 1.000'er TL olmak üzere "emekli ikramiyesi" adında bir düzenleme yaptı. Bunlara ara ara zamlar yapmadı, her seçim dönemi yaklaştığında zam yapmak mecburiyetinde kaldı. 2018'de, emekli ikramiyesinin 1.000 TL olduğu dönemde Kızılay ve Diyanetin ortalama kurban bağışı fiyatı 850 TL ile 900 TL arasındaydı. Yani emekli kendisine verilen bayram ikramiyesiyle Kızılay ya da Diyanete bir kurban bağışında bulunabiliyor ya da piyasadan kurban ibadetini yapmak için kendisi kurban olarak kesilecek bir hayvana hissedar olarak girebiliyordu ama bugün geldiğimiz noktada emekli ikramiyesinin 4.000 TL, Diyanet ve Kızılayın kurban fiyatlarının ise ortalama 15 bin TL olduğu bir Türkiye ekonomisiyle karşı karşıyayız. Yani o dönemde 1'e 1'ken emekli maaşı 1'e 4'e çıktı ama kurban fiyatları 1'e 15'e çıktı. Dolayısıyla bu Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde emeklinin her geçen gün satın alma gücünün düştüğünü ve artık emeklinin kurban kesemeyecek hâle geldiğini, üzerindeki bu dinî vecibenin de AK PARTİ sayesinde kalktığını hep beraber idrak ediyoruz. Dolayısıyla, emeklilerimizin bir Kurban Bayramı vesilesiyle emekli ikramiyelerini buradan tekrar gündeme getirmek istiyorum.
Bir diğer önemli husus: "Terörsüz Türkiye" Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM PARTİ) siyasi partileri ziyaret ederek "terörsüz Türkiye" süreciyle ilgili istişarelerde bulunuyor ama her ne hikmetse bu sürecin ana aktörlerinden birisi olan Sayın Cumhurbaşkanımız ve onun partisi olan Adalet ve Kalkınma Partisi bugüne kadar -kendi partisindeki milletvekillerine bilgi verdi mi, vermedi mi bilmiyorum, onların kendi iç meselesi ama- bu konuyla ilgili tek bir siyasi partiyle tek bir görüşme dahi gerçekleştirmemiş. Bu kadar önemli, bu kadar konjonktürel, bu kadar hayati önem verdikleri bir konuda diğer siyasi partilerle bir kelime dahi istişare etme ihtiyacı hissetmemiş olan Sayın Cumhurbaşkanının ve onun partisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisinin en fazla milletvekiline sahip partisinin bu konuda ketum davranması -dediğim gibi, kendi milletvekillerine bilgi verip vermediğini bilmiyorum ama- en azından bu süreçle ilgili muhalefet partilerini bilgilendirme ihtiyacı hissetmemesi ya sürece utangaç bir destek verdiği manasına geliyor ya da bu hususta herhâlde kendi kendine bir yol haritası belirliyor diye düşünüyorum. O hâlde bu konuda iktidar partisinin ve Sayın Cumhurbaşkanının partilerüstü görülen bu meselede bir an önce bütün siyasi partileri ziyaret ederek ya da davet ederek mutlaka ama mutlaka bu konudaki öneri, kaygı, endişe ve tavsiyelerini dinlemesi gerektiğini buradan bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Yine, kamuoyunun gündeminde olan yargı ve infaz sistemimizdeki bir düzenleme var. Kamuoyundan yoğun bir talep var ama her olayda olduğu gibi Adalet ve Kalkınma Partisi yine ketum bir şekilde "Teknik çalışmalarımız var." diyerek, bayrama bir hafta kalmasına rağmen, normal koşullarda dün veya bugün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulması gereken onuncu yargı paketini hâlâ bir sır olarak saklamaya devam ediyor ve göründüğü kadarıyla da salı günü Meclis Başkanı seçimiyle beraber aynı gün, Türkiye için bu kadar hayati bir meseleyi yarım günde konuşup kanunlaştırma gibi bir yola tevessül etmeyi hayal ediyor. Dolayısıyla -dediğim gibi- hem toplumsal kesimleri hem cezaevindeki insanları ve bu suçlardan mağdur olan müştekileri ilgilendiren bu kadar önemli bir düzenlemenin Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından bu kadar ketum bir şekilde, kendi dar koridorlarında konuşulup son dakikada Genel Kurula sevk edilerek yasalaşmasını beklemelerini de bir ham hayal olarak yine buradan ifade etmek istiyorum.
Yine, bugün, 27 Mayıs askerî darbesinin yıl dönümü. Bu vesileyle, sivil iradeye dönük bütün askerî ihtilalleri buradan kınadığımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum ama aynı zamanda, millî iradeye uzanan her sivil kalkışmayı da buradan kınadığımı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Çünkü bu ülkede dokuz yıl önce bir askerî kalkışma oldu, ardından da olağanüstü hâl rejimi ilan edildi, iki yıl devam etti o olağanüstü hâl rejimi ama biz yedi yıldır olağan bir süreçte hâlâ olağanüstü hâl rejiminin koşullarını yaşıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Kaya.
Buyurun.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Zira yedi yıllık olağanüstü hâl dönemi kalkmış olmasına rağmen kanun hükmünde kararname mağdurlarının, beraat almış olanların, takipsizlik almış olanların hâlâ OHAL süreçlerindeki cezalandırma yöntemleriyle aç susuz bırakıldıklarını, ömür boyu kamu hizmetlerinden yasaklı hâle getirildiklerini; yetmezmiş gibi, açılan bütün kamu sınavlarının mülakatlarında irtibat ve iltisak sebebiyle, herhangi bir cezai takibatları olmamasına rağmen yakınlarının kamuda işe alınamadığı bir olağanüstü hâl rejimiyle bugün Türkiye yönetiliyor. Askerî darbelere karşıyız ama askerî darbenin benzeri süreçlerin sivil ellerle yürütülmesine de karşı olduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyorum.
Yine, kayyum uygulamaları, belediyelere atanmış olan kayyum uygulamaları da OHAL rejiminin bir sonucudur. Ülke normalleşti ama Adalet ve Kalkınma Partisi hâlen normalleşmemekte kararlı ve ülkeyi OHAL süreçleriyle yönetmeye çalışıyor. Bu konuyu da kınadığımı ifade ederek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.