| Konu: | Jose Mujica'nın vefatına, Boğaziçi Üniversitesinde ve Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde dün yaşananlara, 14 Mayıs Çiftçiler Günü'ne ve Engelliler Haftası'na ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 87 |
| Tarih: | 14.05.2025 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın vekiller, ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, bugün, aslında sadece Latin Amerika'nın değil dünyanın yüreğinde derin bir boşluk bırakan bir devrimciyi, Jose (Pepe) Mujica'yı kaybettik. Gençliğinde baskıcı rejime karşı silah kuşanmış bir gerillaydı Mujica ve ömrünü de aslında yoksullukla mücadeleye, halkların özgürlüğüne, eşitliğine ve adalet mücadelesine adamış biriydi. Yalnızca söyledikleriyle değil, aynı zamanda yaşam biçimiyle de dikkatleri çeken biriydi. Gösterişten uzak ve iktidar hırsından uzak bir politik duruşu vardı ve bu politik duruşunu da tercihen gerçekleştiriyordu. Pepe Mujica'nın mücadelesi aslında bizlere halkçı, onurlu ve sade bir yaşamın mümkün olduğunu, bunun bir politik tercih olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. O, iktidarın ayrıcalık değil aslında bir sorumluluk olduğunu her hâliyle gösterdi ve öyle yaşadı. Biz de DEM PARTİ olarak onun devrimci mirasını selamlıyor; ailesine, yoldaşlarına ve Uruguay halkına da başsağlığı dileklerimizi buradan iletiyoruz.
Sayın Başkan, sayın vekiller; dün 13 Mayıs tarihinde Boğaziçinde yani kayyum rektörle yönetilen Boğaziçi Üniversitesinde öğrenciler bir eylem yapmak istediler yani anayasal, demokratik, meşru haklarını kullanmak istediler. Niçin eylem yapmak istiyorlardı? Çünkü erkek şiddetini ve çocuk istismarını meşrulaştıran açıklamalarıyla bilinen biri üniversitelerinde konuşmacıydı, bunu protesto etmek istediler. Normalde ne kadar doğal ve olması gereken bir şey değil mi? Öğrenci bir hukuksuzluğu ya da itiraz ettiği bir şeyi protesto etmeyecek de ne yapacak? Ama özel güvenlik tarafından öğrencilere saldırıldı, ters kelepçeyle gözaltına alındılar, kötü muamele ve işkenceye maruz kaldılar. Gazeteci Can Öztürk'ün de aralarında bulunduğu 97 kişi gözaltına alındı.
Yine, aynı gün, Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde "Aile Yılı değil direniş yılı." demek isteyen öğrencilere de bir grup saldırdı ve bu saldırının da yine özel güvenlik ve kolluk tarafından engellenmediğini, seyirci kalındığını görüyoruz.
Şimdi, bu iki saldırıyı birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız saldırılar olarak tanımlamamak gerekiyor. Bu bir zihniyetin dışa vurumu aslında. Baskıcı, kendinden olmayana tahammül edemeyen, her türlü itirazı şiddetle bastırmak isteyen ve kendisi açısından, üniversiteden tutalım toplumsal yaşamın her yerine kadar dikensiz gül bahçesi yaratmak isteyen bir anlayışın aslında kökleşmeye, kökleştirilmeye çalışıldığının göstergesi. Normalde AKP iktidara geldiğinde "YÖK'ü kaldıracağız." demişti ama bugün ne YÖK'ü kaldırdılar ne de üniversitelerde bilimsel eğitim adına bir adım attılar; aksine YÖK'ü tahkim ettiler, bilimsel, eleştirel düşünceyi üniversitelerden ayıkladılar, özellikle KHK'ler eliyle barış için akademisyenleri kürsülerinden, öğrencilerinden uzaklaştırdılar. O da yetmedi, bu ülkenin en köklü üniversitesi olan Boğaziçine kayyum atayarak bir utanca da imza atmış oldular. Biz buradan bir kez daha söylüyoruz: Üniversitelerden elinizi çekin. Üniversiteler sizlerin arka bahçesi değildir; orası bilimsel, eleştirel, özerk olması gereken ve gerçek anlamda bu ülkenin geleceğini temsil eden gençlerin, bu ülkenin geleceği için yetişen gençlerin en aydınlık düşünceleriyle var olması gereken yerlerdir ve buraları cemaatlerin, tarikatların yuvası hâline getirme anlayışından bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz. Bu vesileyle, gözaltında olan bütün öğrencilerin de derhâl serbest bırakılması talebini de buradan ifade etmek istiyorum.
Bugün 14 Mayıs Çiftçiler Günü. Bu ülkede çiftçi olmak gerçekten çok zor çünkü bütün yıl çalışıyorsunuz, ekiyorsunuz biçiyorsunuz ama döndüğünüz zaman, hasat zamanı koca bir borç yüküyle karşı karşıya kalıyorsunuz ve artık üreticilerin, çiftçilerin ellerinde borç yüklerini karşılayacak bir mal varlıklarının olmadığını da görüyoruz. Çoğu tarlasını satıyor borcunu kapatmak için, kimisi traktörünü satıyor borcunu kapatmak için, kimisi ise bankalardan kredi üzerine kredi çekmek zorunda kalıyor. Yirmi yılda bu ülkede çiftçi borçları tam 70 kat artmış durumda. Mazota, gübreye ve sulama maliyetlerine gelen zamlar, girdi maliyetlerinin artması, desteklerin yetersiz olması, ürün fiyatlarının maliyetini dahi karşılamayan bir tabloyu ortaya çıkarmış durumda. Bu anlamıyla, her geçen gün aslında çiftçinin öldüğünü, üreticinin öldüğünü görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, devam edin.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tarım alanları daraltılıyor, özellikle küçük üreticilerin yani geçimlik tarım yapanların üretimden kopmasının önü açılıyor. Bu anlamıyla, aslında üreticinin değil tüccarın, tarım kartellerinin kazandığı bir tarım sisteminin, bir üretim sisteminin olduğunu görüyoruz.
Özellikle bu yıl iklim krizi nedeniyle yaşanan zirai don büyük bir felakete yol açtı, çok büyük bir hasar bıraktı ama bu konuda da çiftçinin yine yalnız bırakıldığını görüyoruz. Neden? Çünkü TARSİM sigortası yetersiz ve kamu desteği de bu konuda gecikmeli yapılıyor. Şimdi, sistem kapsayıcı değil, TARSİM sigorta sistemi kapsayıcı değil; destek mekanizmaları oldukça uzun, bürokratik ve meşakkatli ve bütün bunların karşısında da aslında çiftçilerin çaresiz olduğunu görüyoruz. O anlamıyla biz buradan bir kez daha söyleyelim: Çiftçiler borçla değil desteklerle ayakta kalmalı; iklim krizine karşı korumasız değil dayanıklı bir üretim sistemi hayata geçirilmeli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tarım sigortaları adil ve kapsayıcı hâle getirilmeli ve gecikmeden, ayrım gözetmeden de bütün bu destekler hızlı bir şekilde üreticilere sağlanmalı, ulaştırılmalı. Tarımın geleceği, büyük bir tarım master planını da gerekli kılıyor. Bu konuda hâlihazırda hiçbir eylem planının olmadığını görüyoruz; bu, kabul edilemez. Bugün en büyük risk gıda güvenliği. Hepimizin, bu ülkede yaşayan milyonların sağlıklı gıdaya erişmek gibi bir sorunu var. Onun için tarım politikalarını gerçek anlamda gerçekçi, realist ele almak ve acil bir şekilde büyük bir tarım politikasını da hayata geçirmek gerekiyor; onu ifade edeyim.
Son olarak -Sayın Başkan, sabrınıza sığınarak- bu hafta Engelliler Haftası ve 10 milyondan fazla engelli yurttaşımız var ancak hâlâ bunlar kamusal hizmetlere erişemiyorlar; eğitim, sağlık, istihdam gibi temel haklar açısından ciddi eşitsizlikler yaşıyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Koçyiğit.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Engellilere yönelik ayrımcılık, ötekileştirme ve sağlamcılık ideolojisi, yurttaşların eşit ve onurlu bir yaşam sürmelerinin önünde de yapısal engeller oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ni imzalamış olmasına rağmen ülkemiz bu sözleşmenin gereklerini tam anlamıyla yerine getirmiyor. O anlamıyla biz buradan bir kez daha söyleyelim: Erişilebilir mevzuatın gecikmeksizin uygulanması, engelli istihdam kotasının en az yüzde 10'a çıkarılması, engelli ödeneklerinin yoksulluk sınırı ve enflasyona karşı korunması ve kamu kurumlarında engelli haklarına yönelik kapsamlı farkındalık ve hak temelli eğitimlerin yapılması gerektiğinin altını çizelim.
Herkes için onurlu bir yaşam, engelliler için de eşit, ulaşılabilir ve onurlu bir yaşam talebimizi tekrardan ifade etmek istiyorum.
Genel Kurulu selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum.