| Konu: | Bazı Kanunlar ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 13.05.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe verilerine baktığımızda çok vahim bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz. Sadece Mart 2025 verilerine baktığımızda 261,5 milyar TL bir bütçe açığı oluşmuş. Şimdi, bu bütçe açığını kuru ekmek bulmakta bile zorlanan halktan daha fazla vergi alarak karşılamakta zorlanacaklarına göre ne yapacaklar? Tekrar borç para alacaklar ve her borç faiz giderlerinin artması anlamına geliyor. Ekonomik risklerin arttığı da düşünülürse borç demek faiz giderlerinin artması demektir.
Şimdi, bir de şöyle bir şeyle karşı karşıya kalıyoruz: Sarayın bütçesine bakıyoruz, bu bütçe tamamen faizciye çalışıyor. Faize karşı olan, faize karşıyız diye gelen iktidar tamamen şu anda faizcilere çalışıyor. Bu yılın faiz ödemeleri anapara ödemelerini aşmış durumda. İlk 4 ayda ödenen faizler anapara ödemelerinin 1,5 katına geldi. Şimşek bir taraftan da sürekli vergileri artırmaktan bahsediyor. Şimdi, bu toplanan vergiler; halktan toplanan, emekçilerden toplanan vergiler nereye gidiyor diye baktığımızda küresel finans devlerine borç faizi olarak aktarılıyor. Şimdi, Şimşek geçenlerde, biliyorsunuz, New York'ta, Londra'da gezip durdu, sıcak para arayışındaydı. Peki, o zaman bu sıcak para ne oluyor? Sıcak para ülkeye girer girmez kısa vadede rekor kârlar elde eden bu finans baronlarına aktarılıyor. Yani biz bu durumda şunu söyleyebilir miyiz: Wall Street ve Londra finans baronları bizim maliyemize çökmüş durumdadır. Herhâlde bunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz.
Şimdi, AKP'nin başarısızlıklarından çok bahsediliyor, biz bir tane başarısını bulduk. Merkez Bankası bile zarar etti, bu büyük bir başarı çünkü aslında oluşum nedeni ve işleyişine baktığımızda zarar etmesi mümkün olmayacak olan Merkez Bankası son iki yıldır -bir de 2003'te, iktidara ilk geldiklerinde zarar etmiş- zarar ediyor ve bu zarar büyük oranda kur korumalı mevduat uygulamasından kaynaklanıyor ve biliyoruz ki bu kur korumalı mevduat uygulaması tamamen zengini daha zengin etmek için, bir servet transferi için kullanıldı. Merkez Bankası son iki yılda 1,5 trilyon lira zarar etmiş durumda.
Şimdi, bu koşullarda, gerçekten, bazı anketler açıklanıyor, ilgimi çekti, bir tanesini inceledim. İnsanlara sormuşlar "Ekonomiye güveniyor musunuz?" diye. Hani hep böyle bir yalan, talan, soygun üzerine kurulan bir düzen var ama artık insanlar bu yalanlara inanmıyor. İnsanların yüzde 26'sından fazlası "Ekonomiye hiç güvenmiyorum." demiş, yüzde 41'inden fazlası "Güvenmiyorum." demiş yani vatandaşların toplamda yüzde 70'inden fazlası ekonomiye güvenmiyor yani yalan üzerine kurulan bu düzen ifşa oluyor.
Bir diğer yalan: "İşsizlik düştü." diyorsunuz ama atıl iş gücü şu an rekor düzeyde, pandemi rakamlarına neredeyse yaklaşmış durumda, istihdam oranı hâlâ yüzde 50'nin altında.
Bakın, bugün açıklandı çay alım fiyatı, çay taban fiyatı. Şimdi "Çiftçiyi destekleyeceğiz." dediniz; don oldu, zirai don oldu, "Sakın kaygılanmayın." dediniz ama bir bakıyoruz ki desteklenmesi gereken çiftçinin desteklenmediğini, çay alım fiyatının beklentinin çok altında kaldığını... Yani bir hesap yapılmış, çay üreticilerinin toplamda aylık gelirleri asgari ücrete dahi tekabül etmiyor, asgari ücretin dahi altında.
Bu koşullarda ülkemizdeki bir başka cepheye bakalım; zenginler, büyük zenginler cephesine bakalım, burada neler oluyor? Holdingler vergi vermiyor. Türkiye'nin en büyük 10 sanayi şirketi ya hiç kurumlar vergisi ödememiş ya da ödedikleri, gelirlerinin binde 1'ini geçmemiş. Bunlardan bir örnek Ford Otosan, 595 milyar lira ciro yapmış, bunun sadece 164 milyon TL'ciğini lütfetmiş yani sadece on binde 2'sini vergi olarak vermiş. Aslında Ford'da çalışan işçilerin verdiği oranda yani yüzde 29 oranında vergi verseydi, verdiği verginin bin katını ödemesi gerekiyordu yani 174,3 milyar lira ödemesi gerekiyordu. İşçiden oransal anlamda bin kat daha az vergi ödeyen bir patronlar ülkesinden, holdingler ülkesinden bahsediyoruz.
Bir diğer örnek: Arçelik en büyük 7'nci sanayi kuruluşu, aldığı teşviklerden hiç vergi ödememiş; geçtiğimiz yıl ayrıca gümrük vergisi muafiyeti, KDV muafiyeti, SGK teşviki verilmiş buna. Şimdi, bu koşullarda, 2019'dan beri günümüze hiç vergi vermeyen bir diğer holding Çalık Holding. Biliyorsunuz, son günlerde adını nedense çok fazla duyduk çünkü Çalık Holdingden alacağı olan bir işçi alacağını yani işten atıldıktan sonra alması gereken tazminatlarını, haklarını alamadığı için, hukuki mücadelesi de bir sonuç vermediği için geçtiğimiz günlerde Çalık Holdingin önüne gitti, burada hakkını aramak istedi ve oradaki Çalık Holdingin adamları tarafından dövülerek öldürüldü. Bakın, bu ülkede işçiler haklarını aradıkları için dövülerek öldürülüyor, aynı zamanda bu ülkede işçiler çalışırken katlediliyor. Bugün, biliyorsunuz, Soma katliamının 11'inci yıl dönümü; 301 madenciyi biz on bir yıl önce bugün Soma'da bir işçi katliamında kaybettik. Bu, kaza değildi, kesinlikle bir cinayetti, katliamdı çünkü göz göre göre alınmayan önlemler yüzünden, kendisi çok daha fazla zengin olsun diye işçi için önlem almayan patronlar yüzünden; onları denetlemeyen, raporları yok sayan kurumlar yüzünden ve bu sistemin siyasi sorumluları yüzünden işçiler her gün ölüyorlar; bu ülke emekçiler, işçiler için bir cehenneme dönmüş durumda. Peki, Soma son oldu mu? Maalesef son olmadı. Soma'dan sonra 2014'te Ermenek'te 18 madenci, 2019'da Şırnak'ta 7 işçi, 2022'de Bartın'da 41 işçi, 2024'te Erzincan İliç'te 9 işçi göçük altında kaldı; bunlar sayabildiklerimiz, daha sayamadığımız nice işçi katliamı yaşandı. Biliyorsunuz, bunların maalesef ki en çarpıcı olanlarından biri, 2023 yılında Zonguldak'ta kaçak bir madende çalışırken bir iş cinayeti sonucu hayatını kaybeden, cenazesi ortadan kaldırılmaya çalışılan -yakılarak cenazesi ortadan kaldırılmaya çalışılan- Afgan işçi Vezir Mohammad Nourtani'nin duruşması görüldü, bu katliamın duruşması görüldü ve ödül gibi cezalar verildi sorumlulara; beş yıl, dört yıl, bir yıl gibi cezalar verildi. Gerekçeli kararda, Nourtani'nin kasıtlı bir eylemle öldürüldüğüne dair kesin ve inandırıcı bir delilin olmadığı söylendi. Bu ülke, emekçiler için yanarak katledilmeye varan, gerçek anlamda bir cehennem.
Peki, bu koşullarda ne yapmamız gerekiyor, ne yapabiliriz? Bizim çözüm önerilerimiz çok net. Bunlardan en önemlisi ve en başta, şu anda tartışılan Kürt halkının onurlu barış talebidir. Kürt halkının sunduğu onurlu barış olanağına sımsıkı sarılmamız gerekiyor. Kaynakların savaşa, gereksiz sınır ötesi operasyonlara değil ülkenin yaşanabilir bir hâle gelmesi için kullanılması gerekiyor. Yirmi üç yıldır iktidarda olan AKP'nin hiçbir sanayi politikası yok, silah sanayisi dışında gözü hiçbir şeyi görmüyor; ihracatta yüksek teknoloji ürünlerinin payı yerlerde sürünüyor, küresel ticaret savaşlarından medet umuyor, işçinin emeğini dibine kadar sömürmekten medet umuyor ama planlı bir gelişimi ortaya koyan planlı bir sanayi politikası kesinlikle yok. İşte, savaşa aktarılan bu paraların artık halkın kalkınması için planlı bir sanayiye aktarılması gerekiyor. Bu, yandaş müteahhitleri beslemeye benzemez, kendi mahallenizi daha fazla zengin etmeye benzemez. Yani bu ülkenin yaşanabilir bir hâle gelmesi için Kürt halkının onurlu barış talebi mutlaka sahiplenilmeli, aynı zamanda, emekçiler için yaşanabilir bir ücret mutlaka getirilmelidir.
Bakın, temmuz ayına doğru asgari ücretin güncellenmesi meselesiyle karşı karşıya kalacağız. Asgari ücret daha emekçinin eline geçmeden açlık sınırının altında kaldı ama bu asgari ücretin güncellenmesi konusu şu anda gündemde yok. Asgari ücretin güncellenmesi kesinlikle gündemimize alınmalı; bu, emekçilerin de talepleri. Yanı sıra, dolaylı vergiler azaltılmalı, gelir vergisi dilimleri yükseltilmeli, özellikle dev holdinglerden alınan kurumlar vergisi oranı artırılmalıdır. Su, elektrik, doğal gaz, iletişim ve ulaşım gibi kotalar; bunlar belli kotalar dâhilinde halklar için, emekçiler için ücretsiz hâle getirilmelidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Tamamlayacağım Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun.
KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Onurlu bir barış için yürüttüğümüz mücadelemizi, milyonlarca emekçinin insanca yaşayacağı ücret ve tekeller için değil halk için ekonomi talepleriyle birleştirerek sermayenin oyunlarını, iktidarın oyunlarını bozacağız. Hakkımız olanı, bizden çalınanları tek tek geri alacağız; ekmek de istiyoruz, barış da istiyoruz ve hep birlikte mücadele ederek mutlaka kazanacağız.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)