GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bugün yapılan gözaltılara, ekonomik göstergelere, 1 Mayısa, 4 Mayıs 1937’den sonra Dersim’de yaşananlara ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:82
Tarih:30.04.2025

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet "1 Mayısın arifesindeyiz." demiştik. Dün gözaltılarla güne başlamıştık, onlarca kentte 100'e yakın insan gözaltına alınmıştı. Bugün de o gözaltı operasyonlarının devam ettiği haberiyle yine güne başladık ve şu anda 1 Mayıs öncesi gözaltıların sayısı 200'e ulaşmış durumda. Gözaltına alınanlar arasında EĞİTİM SEN yöneticileri, üniversite öğrencileri, sendikacılar, sanatçılar, yayıncılar, gazeteciler, ekolojistler, devrimci kurumların temsilcileri yer alıyor ve bütün bunların niye gözaltına alındığına dair hiçbirimizin hiçbir fikri yok. Üstelik bu gözaltılarda evlerin dağıtıldığını, kapıların kırıldığını ve bazılarının işkenceye varan şiddete maruz kaldığını görüyoruz yine. Gözaltına alınanların tek bir ortak noktası var, 1 Mayıs için Taksim'e çağrı yapmış olmak ve anladığımız kadarıyla 1 Mayıs için Taksim'e çağrı yapmak bugün itibarıyla Hükûmet açısından gözaltına alınmak ve hatta belki de tutuklanma gerekçesi çünkü gözaltına alınanlar 1 Mayısta Taksim'e çağrı yaptıkları için örgüt üyeliğinden şu anda sorgulanıyorlar. Evet, örgüt üyeliğinden yani "1 Mayısta gelin, Taksim'e gidelim, Taksim bir işçi meydanıdır, Taksim'in 1 Mayısta tarihsel bir hafızası vardır, işçi sınıfı için önemli bir yerdir." denilip oraya çağrı yapıldığı için örgüt üyeliğinden işlem yapmaya götürecek kadar büyük bir akıl tutulmasıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. O anlamıyla biz DEM PARTİ olarak derhâl bu gözaltı dalgasının sonlandırılmasını, gözaltına alınan bütün arkadaşlarımızın derhâl bırakılmasını ve 1 Mayıs Taksim alanının korkusundan artık Hükûmetin bir an önce vazgeçmesini, 1 Mayısta Taksimi 1 Mayıs işçilerine, emekçilerine açması çağrımızı buradan bir kez daha yapmak istiyoruz. Bu ülkede yıllardır emek hiç değer görmedi, emekçi hiç değer görmedi; gün geldi tekmelendi, gün geldi horlandı, gün geldi en ağır koşullarda çalıştırıldı, açlığa ve yoksunluğa mahkûm edildi ve bugün, işçi sınıfı hangi hakka sahipse onu çalışarak, çabalayarak, mücadele ederek elde etti; hiç kimsenin bir lütfu olmadığını ifade edelim. Bundan sonra da işçi sınıfı mücadelesine devam edecek ve ne olursa olsun sermayeden yana değil emekten yana, işçiden yana bir düzenin kurulması için biz de elimizden gelen mücadeleyi vermeye devam edeceğiz.

1 Mayısa gidiyoruz; tabii, tablo sadece işçilere yönelik gözaltı operasyonlarıyla karartılmıyor, aynı zamanda ekonomik göstergelere baktığımız zaman korkunç bir tablo olduğunu görüyoruz. TÜİK'in, TÜRK-İŞ'in açıkladığı verilere dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Açlık sınırı 24 bin TL, yoksulluk sınırı 78 bin TL'yi aşmış durumda. Bekâr bir çalışanın insanca yaşamasının maliyeti 31 bin TL'ye ulaşmış. Peki, asgari ücret ne kadar bu ülkede? Sadece ve sadece 22 bin TL. En düşük emekli maaşı ne kadar? 14.500 TL. Bu koşullarda işçinin, emekçinin yaşamasını ve yaşamını devam ettirmesini bekliyorsunuz. Bunun nasıl yapılacağı sorusuna ben en azından iktidarın ve onun ekonomi kurmaylarının yanıt oluşturması gerektiğini ifade edeyim. Bu 22 bin TL'nin en temel ihtiyaçlar olan gıda, barınma gibi -aslında birinci basamak- insan yaşamının devamını sağlayan ihtiyaçları bile karşılamadığını görüyoruz. Sadece son bir ayda gıda harcaması 420 TL artmış ve yılın başından bu yana mutfak harcamaları üzerine gelen ek yük 1.900 TL'yi geçmiş durumda. Bu koşullarda yani asgari ücretlinin ve emeklinin aldığı reel maaşın her gün enflasyon karşısında eridiği, Merkez Bankasının hedef enflasyonu revize ettiği bir ortamda hâlihazırda bu enflasyon farkının işçiye, emekçiye ek zam olarak verilmemiş olmasını da kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz. Tabii, yalnızca bir ekonomik kriz değildir bu, aynı zamanda bir sınıfsal krizdir. Yoksulun gittikçe yoksullaştığı, zenginin gün geçtikçe zenginleştiği ve toplumda tam bir kast sisteminin, ekonomik bir kast sisteminin inşa edildiği, tam bir dağıtılmış emek rejiminin inşa edildiği yeni bir dönemin arifesindeyiz ve en nihayetinde bunun temel motivasyonunun da kapitalizmin kâr odaklı ekonomi politikaları olduğunu çok iyi biliyoruz. Onun için, her gün büyüme rakamları açıklayan iktidara şunu soruyoruz: Büyüyen kim? Gerçekten işçi büyüyor mu, emekçi büyüyor mu, yoksul büyüyor mu, çiftçi büyüyor mu, bugün üniversite öğrencilerinin ekonomisi büyüyor mu yoksa halkın cebindeki para beş kuruş artmazken sermayenin kasası ve en nihayetinde insanlar büyük bir yoksulluk girdabıyla boğuşmak zorunda mı kalıyorlar? İktidarın ekonomi anlayışı asgari yaşam, azami kâr; evet, özetini böyle ifade edebiliriz. En dipte milyonları eşitlemek istiyor, asgaride milyonları eşitlemek istiyor ama sermayedarlar için azami kâr anlayışını devam ettirdiğini görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Sermayeye vergi affı, işçiye kemer sıkma, yandaşa teşvik, halka zam politikasına devam eden bu iktidarı artık yoksulun sesine, işçinin sesine kulak vermeye davet etmek istiyoruz. Bu vesileyle, yoksullukla boğuşan ve emeği için, alın teri için mücadele eden işçi sınıfının 1 Mayısını bir kez daha bugün buradan da kutlamak istediğimi ifade etmek istiyorum. 1 Mayıs kutlu olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 4 Mayıs tarihini sanırım herkes bilir, 4 Mayıs 1937 Bakanlar Kurulu kararıyla Tunceli Harekatı'nın başladığı tarihtir. Resmî kaynaklara göre 12 bin, Dersimli ve muhalif tarihçilere göre 70 ile 100 bin arasında insanın öldürüldüğü katliamın adıdır Dersim katliamı. Tabii ki rakam olarak görmemek gerekiyor bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit. lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu, aynı zamanda insanlıktan çıkarılmış bir devlet aklının bizlere bıraktığı büyük yıkımın adıdır. Bu, tarihe gömülmek istenen bir halkın, bir inancın, bir tarihin, bir dilin, bir kültürün adıdır aynı zamanda. Dersim'de katledilen sadece insanlar değildi, aynı zamanda hafızamız, mezarlarımız anılarımız, dilimiz, inancımız da toprağa gömülmeye çalışıldı. On binlerce insan sürgün yollarına düşürüldü, küçücük kız çocukları ailelerinden koparılıp hiç tanımadıkları bambaşka ailelere verildi ve en nihayetinde bu çocuklar isimsizliğe, kimliksizliğe ve geleceksizliğe mahkûm edildiler. İnsanlar hayatta kalmak için isimlerini, kimliklerini, inançlarını gizlemek zorunda kaldılar, çoğu zaman inkâr ettiler. Dersim, resmî belgelerde "çıban başı" ilan edildi ve halkı "asi", "eşkıya" olarak nitelendirildi. Bu dilin, bu zihniyetin sonucunda yaşananlar yüzünden Dersim sadece...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Tamamlayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bu dilin, bu zihniyetin sonucudur yaşananlar. O yüzden, Dersim sadece bir coğrafya değil inkarla, zorla, şiddetle, asimilasyonla şekillendirilmek istenen bir rejimin aynasıdır.

Sayın milletvekilleri, bir halkın başına gelen en büyük felaketlerden biri inkâr edilmektir, sessizliğe mahkûm edilmek, acısını yaşayamamaktır, acısını kendi içine gömmektir ve Dersim'in yaşadığı tam da budur. Bu nedenle, bir kez daha 4 Mayıs Dersim tertelesinin yıl dönümü yaklaşırken şunu ifade etmek istiyoruz: Devlet kendi halkından özür dilemeyi, kendi işlediği suçlarla yüzleşmeyi ve gerçekten adaleti sağlamayı bilmelidir. Bugün, hakikat olmadan adaletin, adalet olmadan da barışın olmayacağını çok iyi biliyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, mikrofonunuzu teşekkür için açıyorum, lütfen tamamlayın.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Toparlayacağım.

Bu nedenle, Dersim'in gizli kalan arşivleri açılmalı, bir hakikat ve yüzleşme komisyonu kurulmalı, Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri açıklanmalı, toplu mezarlar tespit edilip açıklanmalı, kayıp çocukların izine düşünmeli ve mutlaka aileleriyle buluşturulmalı; katliamı planlayan ve uygulayanların tarih önünde mahkûm edilmesi, bu anlamıyla yargılanmaları sağlanmalıdır ve elbette ki bu halkın hakikati tanınmalı, o anlamıyla Dersim'e "Dersim" adı iade edilmelidir. Biz, acılarımızın üzerinden bir asır geçmesine rağmen unutmadık. Bir Dersimli olarak, bir Alevi olarak, bir Kürt kadını olarak hiçbir gün unutulmadığını, halkımızın, hiçbir Dersimlinin de bu acıyı unutmadığını burada, Meclis çatısı altında da ifade etmek istiyorum. Yasımızı hep içimizde yaşadık, acımızı hep içimize gömdük, hep sessizce birbirimize Dersim katliamını fısıldadık ama bugün, yüksek sesle konuşmanın, bu acıyla yüzleşmenin ve hakikati gün yüzüne çıkarmanın zamanı geldi de geçiyor diye gelin, birlikte yüzleşelim. Gelin, Dersim için...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Bitireceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Evet, son cümleleri alalım lütfen.

GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Gelin, birlikte yüzleşelim. Gelin, Dersim için adaletin kapısını arayalım. Gelin, "Bir daha asla." dememek için geç olmadan harekete geçelim.

Ben, bu vesileyle Dersim tertelesinde kefensiz yatan her bir canımızı saygıyla, minnetle, rahmetle andığımı ve ne olursa olsun hakikatin açığa çıkması için mücadele etmeye devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum; bu konuda da Meclisi duyarlı olmaya, bütün siyasi partileri partilerüstü, hakikate sadık kalacağımız bir tutum almaya davet ediyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum.