GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/2608, 2609, 2610, 2611, 2612, 2613) Esas No.lu 2025 Yılının Nisan Ayında Ülkemizde Gerçekleşen Zirai Don Olayının Sonuçlarının Araştırılması, Üreticilerin ve Tarımsal Ürünlerin Uğradığı Zararların Tespiti ve Gelecekte Yaşanabilecek Benzer Olayların Etkilerinin En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması Açılmasına İlişkin Önergelerin Ön Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:76
Tarih:15.04.2025

YENİ YOL GRUBU ADINA BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önümüzdeki hafta 23 Nisan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşu, aynı zamanda Millî Egemenlik ve Çocuk Bayramı. Türkiye Büyük Millet Meclisi her dönemde devletin ve milletin kaderinde çok önemli yer tutan önemli bir kurumdur ama maalesef her geçen gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkisinin azaltıldığı, hele hele Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi sayesinde neredeyse Hükûmetin bir onay makamı hâline getirilmeye çalışıldığı bir kurumda bugün görüşmeler yapıyoruz.

Geçen hafta İklim Kanunu Teklifi iktidar partisinin grubu tarafından getirildi ve cansiparane bir şekilde bu yasanın ne kadar önemli olduğu, bu Meclisten geçerek yasalaşması gerektiği bu kürsüden iktidar milletvekilleri tarafından savunuldu. Yetmedi, bir çalışma önergesi verdiler salı günü; salı, çarşamba, perşembe ve bugün de 24.00'e kadar bu kanun teklifinin bitirilmesine dair bir çalışma önergesini Genel Kuruldan geçirdiler. Ne oldu? Çarşamba günü 4'üncü maddede "Tamam, yeter, bırakalım." denildi. Perşembe günü "Ya, Meclisi kapatalım, bugün başka bir konu konuşmayalım." denildi. Salı günü geldik "İklim yasasını geri çekiyoruz." Değerli arkadaşlar, hani Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemiyle Meclis kendi işini, Cumhurbaşkanı kendi işini yani yürütme kendi işini yapacaktı? Hayır, sizin getirdiğiniz sistemde Meclisin işini de Cumhurbaşkanı yapıyor, Cumhurbaşkanının işini de Cumhurbaşkanı kendisi yapmaya çalışıyor. Bu kanunu getirirken de haberiniz yoktu -sadece imza attınız- bu kanun geri çekilirken de sizin onayınızla olmadı. Bu şekilde, Meclisi bu duruma düşürmeye hiç kimsenin hakkı yoktur. Madem güzel bir yasaydı, madem cansiparane savunuyordunuz, o zaman bu kanunu niye geri çekiyorsunuz? Kanunu getirirken de iyi, geri çekerken de iyi; ya o yanlıştı, ya bu yanlıştı. Dolayısıyla Meclisi bu duruma düşürmeye kimsenin hakkı olmadığını ifade ederek bugünkü araştırma önergesiyle ilgili gündeme geçmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şubat ve mart aylarında da kısmen yaşanan ama geçtiğimiz günlerde ciddi anlamda etkili olan zirai don olayını bu ülke yaşadı ve Türkiye tarımı gerçekten çok derin manada sarsıldı. Bu felaketin üzerinden henüz birkaç gün geçmişken şunu açık yüreklilikle söylemek lazım ki bu sadece bir doğa olayı değil, aynı zamanda Hükûmetin bir tarım politikası sınavıdır. Eğer bu sınavda sınıfta kalırsak yalnızca çiftçi değil, gıda güvenliğimiz, kırsal istihdamımız, ihracat potansiyelimiz yani topyekûn Türkiye ekonomisi ve Türkiye ihracatı zarar görecektir. Bakınız, Malatya'da kayısı, Manisa'da üzüm, Karaman'da elma, Sakarya'da fındık, Bursa'da şeftali, Adana'da narenciye, Konya'da pancar; Türkiye'nin tarımsal üretim ve ihracatında söz sahibi olduğu ürünlerin neredeyse tamamı bu don felaketinden etkilendi, zarar gördü. Ve değerli arkadaşlar, sadece ürünler değil, üreticiler de ciddi manada tükendi. Şayet bugün üreticileri koruyacak önlemleri burada oturup karara bağlamazsak, emin olun üretimdeki bu zararlar giderilmezse yarın öbür gün tüketicilerimiz de tükenecektir. Malatya'da dünya kuru kayısı üretiminin yüzde 85'ini karşılayan milyonlarca ağaçta hasar var. Üretici diyor ki: "Yıllık 500 milyon dolarlık gelir sağlayan kayısı bu yıl tamamen yok olmakla karşı karşıya." Karaman'da çiçek açmış 16 milyon elma ağacının büyük bölümü donla vuruldu. Çorum'un Oğuzlar ilçesinde ceviz üreticileri "Bir tek sağ kalan ağacımız yok." diye feryat ediyor. Sivas, Elâzığ, Tunceli, Sakarya, Manisa, Tekirdağ; her bölgeden aynı çığlık yükseliyor "Mahsul bitti, geçim bitti, biz perişan olduk." diye feryatlar yükseliyor. Bu sadece tarımsal değil aynı zamanda iktisadi, sosyal ve toplumsal bir felakettir ve unutmayalım ki -az evvel de ifade ettiğimiz gibi- zarar sadece ürün kaybı değildir; bu zarar aynı zamanda üreticinin ödeyemediği kredi borcudur, mazotun, gübrenin karşılanamayan faturasıdır, kapanan sulama kuyusudur, borç batağına saplanmış bir çiftçinin üretimden çekilmesi ve perişan olmasıdır. Bu tablo karşısında çağrımız çok net: Zararın karşılanmasında üreticinin sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın destek sağlanmalıdır. "Bütçemiz buna elvermiyor, sadece sigortası olanları karşılayacağız." gibi bir kolaycılığa sakın ha sakın iktidar tevessül etmesin çünkü bu afetin büyüklüğü, TARSİM'in sınırlı kapsamının çok çok ötesinde bir zarardır. Sigortasız üretici de bu ülkenin vatandaşıdır ve belki de uzun yıllar sonra ilk kez bu derece etkili olan bir don felaketinden etkilenmiştir. Dolayısıyla sigortalı olup olmadığına bakmaksızın bütün bu don felaketinden etkilenen çiftçilerimize sahip çıkmak durumundayız. Bazı üreticiler, doğru, önlem aldı, don teli çekti, bordo bulamacı attı ama sıcaklık eksi 14 dereceye düşünce alınan bütün önlemler maalesef yetersiz kaldı. Masraf yapıldı, ilaç alındı, işçilikler ödendi ama maalesef ürün alınamayacağı için çiftçiler çok ciddi maddi kayıplar yaşıyorlar. Üreticiye, şimdi bütün bu kayıpları yaşayan üreticiye "Senin sigortan var mıydı?" diye sormaya kalkarsanız işte bu üreticilerin tamamını bu ekonomik faaliyetlerle baş başa bırakmak gibi bir sorumsuzluk içerisine girmiş olursunuz. Üzülerek ifade etmek isteriz ki bu kadar büyük bir afet yaşanmışken 28'inci Yasama Dönemi boyunca neredeyse hiç toplanmayan Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu hâlâ sessizliğini korumakta, hiç olmazsa bu konuları konuşmak için olsa dahi Komisyonu toplamamaktadır.

Bugün 6 siyasi parti grubunun bu konuda ortak bir önergeyle bir Meclis araştırma komisyonu kurmaya karar vermiş olması elbette kıymetlidir ama dilerim ve umarım ki bu araştırma komisyonu Meclis bürokrasisinin ağır işleyen çarkları içerisinde üreticinin derdine şifa olma yerine sadece gereksiz bir bürokrasiyle boğulmaz. Bir an önce komisyonu kuralım ve bu komisyon bir an önce incelemelerini yapıp alınması gereken tedbirler konusunda bir raporu hem kamuoyuyla hem Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşmış olsun. Benzerleri gibi, ipe un serer gibi, araştırma komisyonu aylarca sürerse çiftçi perişan olur, araştırma komisyonu hâlâ çalışmaya devam eder.

Dolayısıyla değerli milletvekilleri, burada önemli olan bir diğer konuya değinmek istiyorum. Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesi tarıma verilecek desteğin gayrisafi yurt içi hasılanın en az yüzde 1'i olmasını bir zorunluluk olarak koşuyor ama Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarlarının hiçbir bütçesinde maalesef bu yüzde 1'lik -çiftçinin anasının ak sütü gibi helal olan- desteklemeler verilmemiştir. Yani bu iktidar, çiftçinin yüzde 1'lik destekleme primlerini çalan bir iktidardır, haksız bir şekilde gasbeden bir iktidardır. Dolayısıyla 2025 bütçesinde yüzde 1 tarım kesimini destekleme primlerini 0,22 olarak belirleyen iktidara buradan seslenmek istiyoruz: 615 milyar destekleme primi vermeniz gerekiyordu. Ne kadar vermişsiniz? 135 milyar. Bu çiftçinin yaklaşık 480 milyarını çalıp tefecilere, faizcilere, rantiyecilere aktardınız. Gelin, bu zirai don felaketi sırasında -tarım üreticilerine başka bir ihsanda bulunmanıza gerek yok- hiç olmazsa kanunun zorunlu gördüğü bu yüzde 1'lik dilimin eksik olan kısmı 480 milyarı bu üreticiye hep beraber aktaralım. Siz bugün bu parayı bu çiftçiye vermeyeceksiniz de Londra'daki bankerlere mi vereceksiniz? Bunu buraya vermeyeceksiniz de -Sayın Mehmet Şimşek'in dediği gibi- siyasi operasyonlarla boşalttığınız hazinenin içini doldurmak için mi bu parayı kullanacaksınız? İşte, tam da bu parayı bugün bu çiftçi için kullanmak gibi bir mecburiyetiniz var.

Bakın, don felaketinin bir diğer sebebi de göz ardı edilmemeli. Mart ayında 30 dereceyi bulan hava sıcaklıkları nedeniyle birçok ürün çiçeklendi; kanolalar, kayısılar, üzümler, erkenci karpuzlar bahar sandı, tomurcuklandı, ardından gelen don bu ürünleri kavurdu. Bu artık olağanüstü hava olayı değil, bu, iklim krizinin ta kendisidir. İşte, tam da İklim Yasası Teklifi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisinde basitleştirildiği bir süreçte âdeta ilahi bir uyarıdır bu don felaketi. Dolayısıyla İklim Yasası Teklifi'ne, çevre felaketlerine kulaklarımızı tıkayamayız. Sadece küreselcilerin bu ülkeye dayatmak istediği iklim yasalarıyla, sadece ihracat yapan sermayedarların "Aman ürünlerimiz Avrupa'dan dönmesin." diye sermayenin oluşturduğu baskıyla bir çevre ve iklim kanununu gündeme getirirseniz biz bu felaketleri daha çok yaşarız.

Ayrıca, dediğim gibi, bu felaket sadece üreticiyi değil tüketiciyi, sanayiciyi, esnafı, ihracatçıyı, dolayısıyla Türkiye ekonomisini de derinden etkileyecek bir krizdir. Raflardaki etiketler artacak, tüketim azalacak, ihracat özellikle kayısı, fındık, kuru üzüm gibi ürünlerde büyük darbe alacaktır. Bu nedenle, sadece tarım değil ekonomi de alarm veriyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya, tamamlayın lütfen.

BÜLENT KAYA (Devamla) - Hızlıca çözüm önerilerimize de kısaca değinerek konuşmamı bitirmek istiyorum.

Afet destekleri sigortalı, sigortasız ayrımı yapılmadan sağlanmalı, çiftçilerimiz yalnız bırakılmamalıdır. Tarım Kanunu'ndaki yüzde 1 destek hedefi artık bir tavsiye değil bir zorunluluk olarak AK PARTİ iktidarları tarafından dikkate alınmalıdır. Zarar tespit komisyonları hızla ve yerinde çalışmalı, raporlar şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalı, yandaşlık hiç olmazsa bu dönemde bir tarafa bırakılmalıdır. TARSİM yeniden yapılandırılarak daha kapsayıcı, gerçekçi, daha erişilebilir ve üretici dostu hâline getirilmelidir. Zirai afet fonu kurulmalı ve bu fon doğrudan üreticiyi koruyacak şekilde hızla devreye alınmalıdır. Çiftçinin afet öncesi borçları ertelenmeli, faizsiz destek kredileriyle üretime devam etmesi sağlanmalıdır.

Bu duygu ve düşüncelerle çiftçilerimize sahip çıkmamız gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL, CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)