Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 74 |
Tarih: | 09.04.2025 |
EVRİM RIZVANOĞLU (İstanbul) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle size bir röntgen göstermek istiyorum. Bakın, burada ilki sağlıklı bir akciğer röntgeni, ikincisi ise ileri derece koah hastasına ait bir röntgen. Bu hastamız nerede yaşıyor biliyor musunuz? Afşin-Elbistan Termik Santrali bölgesinde. Bu bölgede böyle röntgenlere rastlamak maalesef çok olağan ve maalesef bölge hastanelerinde bu röntgenlerden çok daha kötüsüne sahip yüzlerce vatandaşımız var. Bu bölgede yaşayan vatandaşlarımız doktora gittiğinde doktorlar onların nereden geldiklerini ciğerlerine bakarak anlıyorlar çünkü havadaki kömür kirliliği onların ciğerlerine kazınmış durumda. Afşin-Elbistan Termik Santrali'yle ilgili uzmanlar yıllardır uyarıyorlar, diyorlar ki: "Burası kurulduğu günden beri sadece elektrik üretmiyor, aynı zamanda ölüm saçıyor." Çünkü bugüne kadar yaklaşık 16 bin insan hayatını erken kaybetti, 9 bin bebek gelişimini tamamlayamadan dünyaya geldi. 2022 yılı kuruyla 380 milyar TL sağlık maliyet oluştu ve şimdi santralin daha da genişletilmesine izin verildi. En iyi filtreleme sistemi bile kullanılsa yeni ünitelerin 2 bin erken ölüme ve 95 milyar TL sağlık maliyetine yol açacağı hesaplanıyor ama burada daha vahim bir gerçek var: Bugün iklim kriziyle mücadelenin en önemli politika belgesini konuşuyoruz ama bu taslak kömürden kademeli çıkışa dair en ufak bir plan dahi içermiyor. Türkiye'yi iklim krizine karşı hazırlamayan eksik bir kanun taslağı bu maalesef.
Az önce "sağlık" dedik ama bu işin bir de sosyoekonomik boyutu var. Türkiye'de hâlen 50 bin kişi kömür sektöründe çalışıyor. Peki, bu insanların geleceği ne olacak, hiç bunu düşünen var mı? Kanuna "adil geçiş" yazıp geçmişsiniz ancak "adil geçiş" demek işçiyi kaderine terk etmek demek değil; o bölgede çalışan işçilerin geleceğini güvence altına almak demek, alternatif istihdam alanları yaratmak demek, mesleki dönüşüm programlar oluşturmak demek ama bu kanun taslağında ne bir sosyal güvence mekanizması var, ne işçiler için bir adil geçiş ne de kömürden kademeli çıkış hedefleri. Oysa birçok ülke aslında bunu başardı. Bakın, sadece Avrupa ülkelerinde değil aynı ligde olduğumuz G20 ülkesi olan Güney Kore, iklim kanunu işçileri çok iyi bir şekilde koruyarak, sosyal güvenlik mekanizmalarını zorunlu hâle getirerek uyguladı. Peki, bizler neden hâlen işçileri belirsizliğe mahkûm eden bir planının sürecini tartışıyoruz?
Değerli milletvekilleri, her geçen sene sıcaklıklar rekor kırıyor; şiddetli yağışlar, fırtınalar, seller... Bu sene tam 1.257 tane aşırı hava olayı yaşandı. Dünya hızla ısınıyor, eğer karbon emisyonlarını azaltmazsak dünya 2050'ye kadar 3 dereceden fazla ısınacak. Peki, bir düşünün, hayatlar nasıl altüst olacak? Büyük şehirlerde yaşam zorlaşacak, dışarı çıkmak bile tehlikeli hâle gelecek. Gıda üretimi azalacak, fiyatlar yükselecek. Temiz suya erişim çok daha zor bir hâle gelecek. Sağlık sistemi iklim kaynaklı hastalıklarla baş edemez bir hâl alacak, turizm sektörü olumsuz etkilenecek. Türkiye'nin ekonomik geliri, önlem alınmazsa 2050'ye kadar yüzde 17 azalacak.
Değerli milletvekilleri, iklimle ilgili gerçek bir kanun teklifi yapılacaksa emisyonlar için net ve kademeli azaltım hedefleri belirlenmeli; bu hedefler sadece bir temenni olarak kalmamalı, bağlayıcı olmalı. Bu mücadelede yalnızca azaltım politikalarına odaklanmak da değil uyum kapasitesini artıracak stratejiler de geliştirmemiz lazım ama bakıyoruz ki kanun teklifinde maalesef iki konuya da değinilmemiş yeteri kadar.
Gelelim iklim politikalarının şeffaflığına ve hesap verebilirliğine. Bir İklim Kanunu Teklifi hazırlıyorsunuz ama Meclisi sürecin tamamen dışında bırakıyorsunuz. Oysa dünyadaki başarılı iklim kanunlarının ortak bir tane özelliği var; bağımsız bir bilim kurulu oluşturuluyor ve bu kurul düzenli olarak meclise rapor sunuyor çünkü bir ülkenin iklim hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını izlemenin, uygulanan politikaların etkisini değerlendirmenin ve gerektiğinde düzeltici adımların tek bir yolu var, o da Parlamento denetimi. İşte bu nedenle yapılması gereken çok ama çok net: Meclis, süreci aktif bir biçimde izlemeli ve bu rol yasal bir güvence altına alınmalı.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz taslak Türkiye'yi iklim krizine karşı korumuyor, var olan kanunun literatüre uyumunu sağlamıyor, bağlayıcı bir "net sıfır emisyon" hedefi içermiyor, adil geçişi ve uyum politikalarını güvence altına almıyor, Türkiye'nin kalkınması ve küresel rekabette yerini koruması için yeterli stratejileri de maalesef ve maalesef barındırmıyor. Bu taslak, Türkiye'nin ilk İklim Kanunu olması bakımından çok önemli, buna hiçbir itirazımız yok ama şunu açıkça söylemeliyim ki bizim ihtiyacımız olan bu değil. Türkiye'nin lafzı ve ruhuyla iklim değişikliğiyle mücadele edecek bir kanun teklifine ihtiyacı var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Rızvanoğlu, lütfen tamamlayın.
EVRİM RIZVANOĞLU (Devamla) - Sürdürülebilir kalkınmayı hedefleyen, bu ekonomiyi büyütecek, hem de çevreyi koruyacak bir yasaya; rekabet gücünü koruyacak ama doğayı da gözetecek bir dengeye ihtiyacımız var. Sadece bazı sektörleri değil tüm sistemi yeşil dönüşüme teşvik edecek bir iradeye ihtiyacımız var burada ve en önemlisi, iklim krizine karşı daha etkili mücadeleyi mümkün kılacak, azaltım ve uyum politikalarını geliştirecek sahici bir iklim kanununa ihtiyacımız var; aksi hâlde, bu taslak bir ilk değil sadece ama sadece kaçırılmış bir fırsat olarak tarihe geçecek.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP, İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)