| Konu: | İklim Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 73 |
| Tarih: | 08.04.2025 |
CHP GRUBU ADINA SEMRA DİNÇER (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Benden önceki hatip Sayın Gürsel Erol'u da konuşmalarından dolayı tebrik ediyorum.
Evet, bugün burada sadece bir yasa teklifi değil, aslında bizlerin, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini konuşuyoruz. İklim krizi artık kapımızı çalan bir tehdit değil, kapıları çoktan kırdı, geçti bile. Dünyanın dört bir yanında kuraklık ve su kıtlığı milyarlarca insan ve hayvanın yaşamını tehdit etmektedir, aşırı hava olayları şehirleri yerle bir etmektedir, tarımsal üretim düşmekte, gıda krizi ise giderek büyümektedir. Küresel sıcaklık rekorları birbiri ardına kırılıyor, orman yangınları ve seller milyonlarca insanı yerinden ediyor. Küresel sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlayamazsak felaketin boyutları daha da büyüyecek. Bu kriz artık en çok insan hayatını etkileyen bir hâl aldı. İklim krizi sadece buzulların erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi meselesi değildir, vatandaşın ekmeğinin küçülmesi, sofrasındaki gıdasının azalması; fındık üreticisinin, çay üreticisinin, buğday üreticisinin yani çiftçinin ve hayvancının zor günler yaşaması demektir. Türkiye ise ne yazık ki bu krizden muaf değil, hatta tam ortasında yer almaktadır. Geçtiğimiz birkaç yıl içerisinde İç Anadolu'da, Trakya'da, Ege'de bu kıtlık ve kuraklık kendini göstermiştir. Konya Ovası'nda kuraklık tehdidi ve devasa obrukların oluşmasına tanıklık ettik. Kaz Dağları'nda, Akbelen orman kıyımlarında, Karadeniz kıyısı boyunca HES'lerin, suyumuzu yok ettiğine, doğayı tahrip ettiğine şahit olduk. AKP'nin talan politikaları suyumuzu hoyratça harcadı, ormanlarımızı katletti ve tarım arazilerimizin betonlaşmasına sebep oldu.
Değerli milletvekilleri, iklim krizi sadece bir çevre meselesi değil, aynı zamanda bir adalet meselesidir. Bu kriz en çok yoksulları, emeğiyle geçinenleri, gıdaya, temiz suya erişimi sınırlı olanları vuracaktır. Ama gelin görün ki bu yasa teklifi ne doğayı ne emekçiyi koruma amacı taşımaktadır. Aksine, bu yasa teklifi büyük şirketlerin ve sermaye çevrelerinin talepleri doğrultusunda ticari kaygıları gidermeyi hedeflemektedir. Bu teklifte Türkiye'nin karbon emisyonunu azaltmaya yönelik bir yol haritası ne yazık ki yoktur. "Yenilenebilir enerjiye geçiş" "sanayinin yeşil dönüşümü" "tarımda sürdürülebilirlik" gibi kritik konular bu yasa teklifinde ya hiç yok ya da göstermelik ifadelerle gerçekleştirilmiş durumda. Ama ne var? Karbon piyasaları var; büyük şirketlerin, uluslararası sermayenin, finans çevrelerinin talepleri var. Bu yasa teklifi Türkiye'nin ihracatını sürdürebilmesi için Avrupa Birliğinin "Sınırda Karbon Düzenlemesi" gibi mekanizmalarına uyum sağlama çabasından ne yazık ki başka bir şey değil. Elbette en büyük ticari ortağımız olan Avrupa Birliğiyle ticaretimiz aksamasın, elbette ihracatçılarımız mağdur edilmesin, talepleri karşılansın ancak bu teklifin adı "İklim Kanunu Teklifi" ise derdimiz sadece ticari çıkarlarımız olmamalıdır. Buradan soruyorum: Bu yasa halkın sağlığını, doğanın korunmasını, çiftçimizin geleceğini garanti altına alıyor mu? Bu yasa fosil yakıtları terk etmeye yönelik bir plan içeriyor mu? E, tabii ki hayır. Bu yasa adil geçişi düzenliyor mu? Bu yasada şirketlerin değil halkın çıkarlarını önceleyen bir düzenleme var mı? Tabii ki yok. O zaman, bu yasaya neden "iklim kanunu" diyoruz? Burada asıl korunan iklim değildir arkadaşlar, sermayedir. (CHP sıralarından alkışlar) Bu yasa iklim krizini ticarileştiren, kapitalist bir bakış açısıyla çözmeye çalışan bir düzenlemedir. Karbonun bir meta hâline gelmesi emisyonu azaltmak yerine ticaretin yolunu açmaktadır. Bu doğayı mı yoksa kapitalist sistemi mi korur? Yasa teklifiyle birlikte kurulacak olan Emisyon Ticaret Sistemi sanayi ve tarımda yeşil dönüşümü gerçekleştirmek yerine, büyük şirketlerin daha fazla kâr etmelerini ve parası olanın istediği kadar doğayı kirletmeye devam edebileceğini işaret ediyor. Yani arkadaşlar, uzun lafın kısası "Paran varsa kirlet, paran kadar kirlet." diyor. (CHP sıralarından alkışlar) Karbon piyasası şirketlerin çevreye verdikleri zararın bedelini ödemek yerine bu zararları ticari bir fırsata dönüştürmeye de olanak sağlıyor yani doğa resmen daha fazla kâr elde etmenin bir aracı hâline getiriliyor. Eğer gerçekten iklim krizine karşı etkili bir çözüm arıyorsak, iklim dostu bir ekonomi ile adil geçişin planlı olarak sağlandığı, vicdanlı, eşitlikçi bir iklim yasası yapmamız gerekmektedir ancak sizde ne vicdan var ne adil olmak gibi bir duygu var ne de adalet var.
Değerli milletvekilleri, bugün dünyada iklim krizi var ancak Türkiye'de de siyasal bir iklim krizi yaşıyoruz. Sermaye bugün iklim krizine darbe vururken AKP de cuntacı anlayışıyla siyasete darbe vurmaktadır. Adalet, demokrasi, hukuk ve ortak yaşamı tehdit eden bu kriz 85 milyonun krizidir. Bugün hakikatlerin değil talimatların konuşulduğu bir Türkiye vardır. Bugün Türkiye'de otuz beş yıllık diplomayı kıskanarak yargı sopasıyla iptal ettiren bir iktidar vardır. Bugün Türkiye'de, düzmece iddialarla, İstanbul'un seçilmiş Belediye Başkanı ve milyonların Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nu haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklayan bir iktidar vardır. Bugün Türkiye'de geçmişte olduğu gibi Atlantik ötesinden emir almadan hareket edemeyen bir iktidar vardır. Bugün, kısacası, halktan korkan bir AKP iktidarı vardır. Evet, bugün AKP iktidarı korkusundan tir tir titriyor. AKP gençlerden korkuyor ama Z kuşağı artık AKP'den korkmuyor; Edirne'den Kars'a, Hatay'dan Sinop'a kadar özgür bir Türkiye'de yaşamak istiyorlar. AKP kadınlardan korkuyor çünkü biliyor ki kadınlar aynı zamanda direnişin de öncüsü oluyorlar. AKP, İstanbul'dan korkuyor çünkü 16 milyonun iradesi AKP iktidarının kibir kulelerini yerle bir etmiştir. Sarayın Ekrem İmamoğlu'nu yargı sopasıyla saf dışı bırakmaya çalışması halkın iradesinden ne kadar korktuklarını gözler önüne sermiştir çünkü AKP iktidarı sandığı sadece kendi kazandığı zaman meşru görmektedir. AKP Ankara'dan da korkuyor çünkü dürüst, namuslu, hesap veren bir siyaset AKP iktidarının saltanat düzenini yerle bir etmeye devam ediyor. Onlar yirmi üç yıldır ihalelerde yaptıkları yolsuzluklarla yandaşlarını zengin ederken Ankara'da halkın sofrasına göz kulak olan bir yönetim var. AKP işçiden ve emekçiden korkuyor çünkü grev yapan, hakkını arayan, açlığa ve yoksulluğa boyun eğmeyen emekçi onların düzenini sarsıyor. AKP gerçekten korkuyor; istatistikleri makyajlıyor, TÜİK'i susturuyor, medyayı dizayn ediyor çünkü çıplak gerçeklikler artık onların en büyük kabusudur. AKP iktidarı korkuyor çünkü tükeniyor, sokağa dahi çıkamıyor, gençlerin arasına karışamıyor, yuhalanmaktan, protesto edilmekten korkuyorlar. Peki, kim korkmuyor biliyor musunuz? 19 Mart darbesi ardından sokağa dökülen gençler, kadınlar, emekliler, işçiler ve hak arayanlar AKP'nin cuntacı yönetiminden korkmuyor. Cumhurbaşkanı adayımıza ön seçimde oy veren 15 milyon seçmen AKP'den korkmuyor. Bugün, Türkiye'nin dört bir yanında yapılan mitinglere katılan milyonlar AKP'den korkmuyor. Siz korktukça biz büyüyoruz, siz korktukça biz cesaretleniyoruz. Adalet için, demokrasi için, bu karanlığa boyun eğmeyenlerin sesi olmak için cesaretli örgütlenmeye devam edeceğiz; kürsüde, sokakta ve sandık başlarında olmaya devam edeceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Dinçer, lütfen tamamlayın.
SEMRA DİNÇER (Devamla) - Bugün toplumsal muhalefetten, örgütlü yapılardan, kadın hareketlerinden, emek mücadelesinden, üniversiteli gençlerden, çevreye sahip çıkanlardan, hatta çocuklardan dahi korkar hâle gelen AKP iktidarı gidecek hem çevreyi temizleyeceğiz bu ülkede hem de AKP'nin gidişini görerek siyasi iklimi temizleyeceğiz. Türkiye yeniden nefes alacak, sofralarımıza adalet, kentlerimize özgürlük getireceğiz. Biz Anadolu'nun dört bir yanından bir avuç değil, milyonlar olarak emeği, adaleti, özgürlüğü hep birlikte kuracağız bu memlekette. Bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine yaşayacağız çünkü biz halkını sevmenin suç sayıldığı bu zamanlarda halkımızı sevmekten vazgeçmeyeceğiz.
Teşekkürler. (CHP sıralarından alkışlar)