| Konu: | KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE YER ALAN ENGELLİ BİREYLERE YÖNELİK İBARELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI İLE IĞDIR MİLLETVEKİLİ SİNAN OĞAN VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL'IN; T.C AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI ÖZÜRLÜ VE YAŞLI HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN VE ÖZÜRLÜ MEMUR SEÇME SINAVININ İSMİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ; TOKAT MİLLETVEKİLİ REŞAT DOĞRU VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ MERSİN MİLLETVEKİLİ MEHMET ŞANDIR'IN; ÖZÜRLÜLER VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE KOCAELİ MİLLETVEKİLİ HURŞİT GÜNEŞ'İN; BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ SS 436 |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 25.04.2013 |
MHP GRUBU ADINA RUHSAR DEMİREL (Eskişehir) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Genelde, biliyorsunuz, önemli yasalar akşam karanlıkta çıkardı, bu sefer gün ışığında ama katılımsız olarak bu yasayı çıkaracağız. Çünkü bu yasa Mecliste grubu bulunan bütün partilerin mutabakatıyla çıkacak bir yasa olması itibarıyla çok önemli bir yasa ama gördüğümüz gibi, katılımsız bir yasa olacak. Bu üzücü bir şey tabiatıyla.
MİHRİMAH BELMA SATIR (İstanbul) - 2 kişi var MHP'de.
RUHSAR DEMİREL (Devamla) - Ben 2011 yılının 14 Aralık gününe dönmek istiyorum. Yıl 2011, 14 Aralık günü; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bütçe görüşmesi var efendim o gün. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının 2011 yılının 14 Aralık günü yaptığımız bütçe konuşmasını da 15 Aralık 2012 günü ben burada parti grubum adına hatırlattım.
Sonuçta, iki konuşmada da şunu söyledik 2011 yılının Aralığından 2012 yılına kadar: Bir KHK'yla kurulan bu yeni Bakanlığın örgüt şemasının hâlâ 2000'lere yakışmayacak bir formatta hazırlandığını, Özürlü ve Yaşlı Hizmetleri Genel Müdürlüğü diye bir isim olduğunu, bu ismin 21'inci yüzyılda çıkmış ilk İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi olan Engelli Hakları Sözleşmesi'nde de geçen ibare olan "engelli" sözüne bile uygun olmadığını, bunun Türkiye'nin bir yüz karası olduğunu, bu durumun düzeltilmesi gerektiğini Sayın Bakana rica etmiştik. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, 14 Aralık 2011 günü söylediğimiz bu sözleri 15 Aralık 2012'de de tekrarladık ve dedik ki: "Hâlâ bir şey yapılmadı, lütfen Sayın Bakan, bu konuda bir şey yapar mısınız." O günden bugüne hâlâ hiçbir şey yapılmamıştı. Muhtelif arkadaşlarımızın yasa teklifleri vardı, hatta Anayasa değişikliği öneren arkadaşlar da vardı ama hiçbir şey yapılmadı. O arkadaşlarımızın teklifi şuydu: "Özürlü", "sakat", "çürük" sözlerinin yerine "engelli" gelsin.
Değerli milletvekilleri, sizler de biliyorsunuz ki dil yaşayan bir organizma. Bugün kullandığınız bir söz yarınlarda çok geçersiz olabilir. Bugün bir soruna koyduğunuz isim yarınlarda hiç kullanılmıyor olabilir, hatta tarafınızdan bile. Bazı konulara öyle isimler koyarsınız, ertesi hafta ismini değiştirmek durumunda kalırsınız toplumun reaksiyonu nedeniyle. O yüzden, bu konu da öyledir. Dil, yaşayan bir organizmadır. Bugün sizin "engelli" dediğinize dünya artık "özel durumlu bireyler" diyor ve bunu biz 2012 yılında da 2011'de de hatırlattık "`Özürlü' sözü yakışmıyor ama dünya buna artık `özel durumlu bireyler' diyor, lütfen bunu bu çerçevede değerlendiriniz." diye. Neden bunun üzerine basarak söylüyoruz? Şunun için: Örneğin 2,35 boyundaki birisine engelli diyemezsiniz ama bizim ülkemizdeki yasalara göre bu kişi engelli olarak işlem görüyor.
Üstün zekâlı çocuklar? Bu konuyu da Meclis kürsüsüne ilk taşıyan Milliyetçi Hareket Partisidir. "Onlar için ne yapıyorsunuz?" dedik. Sonra bir komisyon kuruldu, çalışmalarını da tamamladı sanıyorum. Üstün zekâlı çocuklar engelli kapsamında. Bunlar bir engel değildir, bunlar özel durumdur ve bu özel duruma yönelik çalışmaların yapılması gerekiyor. O yüzden biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Sayın Bakandan, hazır yasa düzeltilirken, bunun "engelli" ve benzer tanımlamalar değil de doğrudan, şimdiden "özel durumlu bireyler" diye düzeltilmesini açıkçası tercih ederiz.
Bu konuda bütçe konuşmasında bir örnek vermiştik, dedik ki: "Mesela paralimpik olimpiyatları. Bizler zannediyoruz ki paralimpik olimpiyatları engelliler için yapılıyor. Oysa bu işitme engellileri kapsamıyor. Onlar için `deafolimpik' tabiri kullanılıyor." O yüzden biz "Engelliyi belli bir kalıbın içine sokmayalım, daha güncel, daha evrensel tanımlamalarla bunu ifade edelim." diye de ifade ettik ama hiçbir şey olmamıştı.
Peki, bu arada ne oldu? 2012 yılının Temmuz başında Meclis kapanmadan önce bir yasa çıkarıldı. Bu yasa ne için çıkarılmıştı herhâlde hatırlayacaksınız çünkü "evet" oyları vermiştiniz sizler, "2012 Temmuzunda dolan yedi yıllık süre uzatılsın." diye el kaldırmıştınız. Engellilerin erişebilirliğinin yaptırımlarının uygulanması için konulmuş süreydi o. Temmuz 2012'ye kadar kamudaki düzenlemeler yapılmamış ise yaptırım uygulanacaktı ama siz Temmuz 2012'de bir yasa çıkararak, yasada bir yıl, altındaki maddelerde de artı iki yıl ekleyerek üç yıllık bir süre bu yaptırımların uzatılmasına el kaldırdınız.
Ta ki 16 Kasım 2012'ye kadar bu konuda hiçbir ses seda çıkmamıştı. 16 Kasım 2012'de gazete manşetlerinde şöyle bir haber vardı: "Sayın Fatma Şahin Hanım'ın engellilere verdiği bir müjde." diye basına geçti bu. Merakla da okuduk biz "Nedir bu müjde?" diye. Sayın Bakan 16 Kasım 2012'de aslında bunu basına duyurdu, dedi ki: "Kanunlardaki `sakat', `çürük' ve `özürlü' gibi aşağılayıcı ifadeleri değiştireceğiz." Bunun 16 Kasımda duyurulma sebebi, peşinden 3 Aralık geliyordu, Dünya Engelliler Günü ama o güne yetişmedi. Peki, şimdi bugün ne oldu? 10-16 Mayıs Engelliler Haftası gelmek üzere, bu hafta çıkarsa Engelliler Haftası'nda basına sunulacak bir malzeme olacak. 10-16 Mayıs Engelliler Haftası'nda "Bakın, sizin için bugüne kadar, cumhuriyet tarihi boyunca yapılmamış bir şey yaptık, `özürlü' sözünü kaldırdık, `sakat' sözünü kaldırdık, sizi artık engelli kabul ediyoruz." diyecekler. Fakat işte zihniyetteki engel kalkmayınca neyi değiştirseniz boş. Neden böyle söylüyorum biliyor musunuz? "Gözlerin görmüyor ama bu hâlde bile sana iş verdik." diyen bir bakanımız vardı, hatırlıyor musunuz? Bir vatandaşa "Görmeyen gözlerine rağmen sana iş verdik." diyen bir bakanı olan bir hükûmetimiz vardı; hamdolsun, Sayın Başbakana teşekkür ediyoruz bizi bu ayıptan kurtardığı için. Ama şimdi de başka bir şeyimiz var: Otistik çocukların inancını sorgulayan bir sosyoloğu var bu ülkenin. "Bu konuda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ne yaptı?" diye takip ettik. Twitter'dan mesaj atıldı. Efendim, ben aslında bu haberi ilk duyduğumda parti olarak değerlendirdik, "Herhâlde, zaytung.com'dan geldi bu haber." dedik. Gerçekten, gerçeklikle hiç bağlantısı olamayacak kadar anormal biz sözdü bu. İnsanların inancının nerede, ne şekilde ölçümlendiğini o sosyolog nasıl biliyor bilmiyorum ama bir tıp doktoru olarak ben henüz böyle bir ölçümleme duymadım; ne eğitim hayatımda, ne eğitim sonrası sürecimde böyle bir şey duymadım. Sayın Bakandan, ben, bütün "engelli" diye tanımlanan insanlar ve engelsiz bizler adına da rica ediyorum: Bu sosyolog beyin diplomasını bir sorgulasınlar. Bu sosyolog beyin inanç sistemini de belki bir sorgulamak lazım. Bir başkasının inancı ya da inançsızlığı üzerinden bu kadar hakaretamiz sözler söyleme cüret ve cesaretini bu bey nereden bulmuştur? Bugüne kadar bununla ilgili ne yapılmıştır? Toplum düzenini, toplum barışını sabote eden böyle bir kişiye yönelik hangi eylem ve icraat gerçekleşmiştir, biz merak ediyoruz.
Yalnız, tabii ki bu süreçte başka şeyler de oldu bütçeden bu yana. Mesela, bu yılki bütçe konuşmamızda Sayın Bakandan bir ricamız olmuştu. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yalnızca eleştiren bir siyasetin, eleştiren bir muhalefetin, eleştirel gözle bakmanın ötesinde çözüm önerileri de sunmayı siyasetimizin temel felsefesi sayıyoruz çünkü. Sayın Bakana rica etmiştik: 2022 sayılı Kanun'la maaş alan 65 yaşını doldurmuş muhtaç ve engellileri kapsayan bu maaşları üç ayda bir aldıklarını, hiç değilse ayda bir almalarının daha iyi olabileceğini söylemiştik. Bu konuda şöyle bir ses çıktı: Bakanlık, ocak ayı itibarıyla yeni bir yönetmeliği gündeme getirdi. Muhtaç aylıkları, eskiden, aylık geliri 97 liranın altında olanlara bağlanıyordu, şimdi 119 liraya yükseltildi ve bu 119 liraya yükselmeyle beraber -engellilerle ilgili çalışan derneklerin söylediğine göre- bugüne kadar yaklaşık 800 küsur bin maaş alabilen engelli vatandaşlarımızın 100 küsur bin seviyesine düşeceğini söylüyorlar. Sayın Bakan, "Hiç değilse ayda bir alsınlar." diye biz size bu yasayı hatırlatmıştık, 2022'yi; sizse, "Hiç almasınlar." şeklinde herhâlde düşündünüz. Bu konudaki üzüntü yalnızca bizim değil, bu maaş alan vatandaşlarımızın da. Biz, 2022'den maaş alan muhtaç, engelli, malullerimizin hem maaşlarının ayda bir verilmesini hem de bu kriterin yumuşatılmasını onlar ve bütün Türkiye için istiyoruz.
Aslında, burada tabii ki bir isim değişikliği yapılıyor ama dediğim gibi, zihniyet değişmedikten sonra isim değişiklikleri hiçbir işe yaramıyor. O bakımdan, biz istediğimizi, muradımızın ne olduğunu biraz konuşmak taraftarıyız. Engellilerin sağlık, eğitim, rehabilitasyon, istihdam, bakım ve sosyal güvenliğine ilişkin sorunlarının çözülmesini istiyoruz biz. İsminizin ne olduğu çok önemli değil. Hani zaman zaman bizlere de "bayan" derler ya, çok da önemli değil, önemli olan insanın veya yapılan işin özgül ağırlığı. Burada ismin "engelli" olmasının, "sakat" olmasının önemi yok, iş ki burada bizim söz konusu vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldıkları toplumsal handikaplarının giderilmesi.
Böyle yuvarlak konuşuyorum, niye konuşuyorum biliyor musunuz? Çünkü sayılarını hâlâ bilmiyoruz. Hani e-devlete geçtik, hani her şey kayıt altında ama ben Sayın Bakana bir soru önergesi vermiştim "Kaç tane engellimiz var?" diye, "1 milyon 200 küsur bin" diye bana bir cevap vermişti kendisi. Oysa, hani şu her zaman söylenen bir 57'nci Hükûmet var ya Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon ortağı olduğu ve şu anda o koalisyonun Parlamentodaki tek bakiyesi olan Milliyetçi Hareket Partisinin ilgili devlet bakanının o üç buçuk yıllık kısa sürede yaptığı bir iş var: Türkiye'nin ilk ve tek özürlüler araştırması. O gün için jargon "özürlü"ydü, evet. Bu araştırma yapıldı ve bu araştırmayı Hükûmet de hâlâ kullanıyor yüzde 12,29; 8,5 milyon diye.
Ben sormak istiyorum buradan? Demek ki 2002'den bu yana hiçbir şey değişmedi. Siz hâlâ aynı rakamı, aynı yüzdeyi kullanıyorsunuz. Hiçbir şey değişmediyse on bir yıldır ne yaptınız? On bir yıldır "Teknoloji gelişti." diyorsunuz, "Fiber kablolar döktük her yerlere, yerlere donattık, işte, uydular fırlattık, e-devlete geçtik, her şey kayıt altında?" Peki, o zaman, bu rakamı, sizin partiniz dâhil herkes niye hâlâ 2002 yılında yapılmış ilk ve tek özürlüler araştırmasını referans alarak kullanıyor ki? Demek ki bu konuda söyleyecek yeni bir sözünüz yok.
Bütün bunların sonrasında biz peki ne yaptık? Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyu yine çalışmaya devam ettik çünkü bu ülkede hâlâ engellilerin yalnızca yüzde 2'si eğitim şansı elde edebiliyor. "Engellilerin yüzde 50'si okuryazar bile değil, öyleyse biz yasa tekliflerimizi Meclise sunalım." dedik ve Meclisten öncelikle bir konuda Meclis araştırma komisyonu kurulması talebinde bulunduk bir kanun teklifiyle. Her konuda Meclis araştırma komisyonu kurulabiliyor. Bazı sorunlar yaratılıyor önce, sonra "O sorunları çözelim." diye komisyonlar kurulabiliyor. Biz de "Var olan evrensel bir sorun var; engelli meselesi. Engelli vatandaşlarımızın ve ailelerinin haklarına erişmeleri ve eşitlik ilkesi uyarınca ihtiyaçlarının teminine yönelik çalışmaların neler olduğu, neler yapılabileceği, buna katkı sağlamayanlara ne tür yaptırımlar uygulanabileceği konusunda daimî bir Meclis araştırma komisyonu kurulsun çünkü bu, bu çağın artık giderek artan bir sayısal problemi, bunu hep beraber konuşalım." dedik ama hâlâ kanun teklifimiz raflarda bekliyor.
Onun arkasından "Ülkemizde, mevcut kanuni düzenlemeler ve imzalanan sözleşmeler gereğince engelli vatandaşlarımıza tanınan hakların hayata geçirilmesinin yanı sıra uygulamadaki eksikliklerin çok iyi denetlenmesi gerekiyor; sizin bugüne kadar yaptığınız denetimlerde ne oldu?" diye muhtelif zamanlarda da soru önergeleri verdik. Açıkçası bunlara da çok bir cevap alabilmiş değiliz ama biz biliyoruz ki engellilerimizin veya ailelerinin ödemek zorunda kaldıkları sağlık katkı payları çok yüksek; bunun da düşürülmesi için kanun teklifini verdi Milliyetçi Hareket Partisi çünkü engellilerimiz ortez, protez ve diğer iyileştirici araç gereçlere herhangi bir şekilde ulaşmak istediklerinde çok yüksek oranda katkı payı vermek durumundalar.
Başka bir sorunumuz daha var bu konuda: Devlet Memurları Kanunu'nda engelliler için öngörülen yüzde 3'lük istihdam meselesi. Sanki bu bir azami rakammış gibi algılanıyor, en fazla yüzde 3 gibi. Bunu değiştirelim "En az yüzde 3 olsun." diye bir yasa teklifi verdik - ki Sayın Bakanın da sanıyorum daha önce böyle bir yasa teklifi var, milletvekili olduğu zaman, bu sayının yükseltilmesi konusunda- ama henüz bu konuda da bir girişim olmadı.
Aylık bağlanması ve devlet memurluğuna atamada yüzde 40 engellilik sınırı baz alınmasına, emlak vergisi muafiyetinde de engellilik oranının aranmamasına rağmen, motorlu taşıt almak istediğinizde önünüze bir yasa değil ama bir yönetmelik çıkıyor: yüzde 90. "İşte, bu yüzde 90 ve üzeri engellilik raporuna sahip olma koşulunu lütfen indiriniz. Motorlu taşıt vergisi ve özel tüketim vergisinden muaf tutunuz bu vatandaşlarımızı." diye de bir yasa teklifi verdik. Teklifimiz yine Meclisin raflarında bekliyor.
"Yüzde 40 ve üzerindeki engelli raporu sahibi vatandaşlarımızın motorlu taşıt alımı sırasında motorlu taşıt vergisi, ÖTV, KDV muafiyeti, -engelli vatandaşlarımızın ulaşımlarını kolaylaştırıcı ve sosyal hayata intibaklarında önemli bir etken olması itibarıyla- konularında bir iyileştirme yapınız." diye bir yasa teklifi verdik, Meclisin raflarında bekliyor.
"Kamu kurum ve kuruluşlarında engelli kadrosunda çalışan, onuncu yılını dolduran memurlarla emeklilere yeşil pasaport şansı veriniz çünkü engelli hiçbir çalışan yeşil pasaport sahibi olamıyor." dedik. O konuda da henüz bir şey olmadı.
"Yüksek Öğretim Kanunu'nda değişiklik yapılarak en az yüzde 85 oranında bedensel engelli ve görme engelli olanlara kontenjan açılsın yükseköğretimde. Bu gençlerimiz o aşamaya gelebiliyorlarsa -ki az önce de söyledim `Yüzde 2'si anca eğitim şansı bulabiliyor.' diye- eğer üniversiteye girme gibi bir gayretin içindelerse ve yüzde 85 engellilikleri varsa ya da görme engellilerse bunlara üniversitelerde kontenjan açılsın." dedik. Henüz bu konuda da bir ses yok.
Ayrıca "Yüzde 40 oranında engelli olduğunu gösteren sağlık kurulu raporu olanlardan ikinci öğretim, açık öğretim, uzaktan öğretim ve lisansüstü öğrenim gören öğrencileri kayıt ve kayıt yenileme sırasındaki eğitim ücretlerinden muaf tutunuz, bunları vermek durumunda olmasınlar çünkü bu ülkenin engellilerinin eğitim alma şansı hemen hemen yok denilecek bir durumda." dedik ama buna da bir cevap alamadık.
Kısacası, şu anda da 7 tane yasa teklifimiz Meclisin raflarında bekliyor. Sayın Bakandan bu konuda bir ilgi bekliyoruz. Bunu niye istiyoruz? Çünkü, bu ülkede, bize kalsa şu anda 9 milyon 600 küsur bin kadar bir engelli var ve bu engellilerimizin sayısı her geçen gün artıyor. Teknoloji bazen hayatımıza iyilikler, bazen olumsuzluklar getiriyor ama engelli sayımızın giderek artması bu konuya aciliyetle bakılmasının gerekli olduğunu gösteriyor.
Özellikle engelli hakları komisyonu konusunda Sayın Bakanın kabinede ağırlık koyarak hızla bu komisyonun kurulması konusunda bir çalışması olmasını ve bunu İç Tüzük'le ilgili çalışan Komisyona iletmesini biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak rica ediyoruz ama bundan ötesi, sizlerle bir şeyi paylaşmak istiyorum. Engelli yakını olmanın yükünü içimizde kaç kişi biliyor, bilmiyorum. Evet, engelli olmak zor ama engelli yakınları için hayat çok daha zor, özellikle engelli çocukların anne ve babaları için. Engelli çocuğu olan bir anneye çocuğu için okul ararken ben dedim ki: "Ankara'da şurada bir engelli okulu var, çok iyi eğitim veriyormuş." Anne bana baktı "Ruhsar Hanım, benim çocuğum Einstein olmayacak. Benim en büyük derdim ne biliyor musunuz?" dedi. Baktım, "Benden sonraya kalmasın demek bir anne için nedir bilir misiniz?" dedi.
Ben bir anneyim. "Evladım benden sonraya kalmasın." demek bir anne için ölümle aynıdır. Evlatlarımızın bizden sonra ne olacağını ya da Rabb'imin tecellisinin kim için ne zaman gerçekleşeceğini bilmediğimiz için, evimizdeki yaşlı da olsa engellilerimizin ne olacağını, biz olmazsak hayatlarını nasıl sürdüreceklerini düşünmek insanlar için ölümden beter.
Bu konunun siyasetle, bu konunun hamasetle, bu konunun bu "zaytung.com"vari sosyologların ifadeleriyle izah edilir bir tarafı yok. Bu konu hepimizin, bir nefes sonramızı, bir adım ötemizi bilmediğimiz şu dünyada acilen, bir an önce halletmemiz gereken bir sorun. İsmi ne olursa olsun, bütün engellerin kaldırıldığı, engelsiz bir hayatın hepimiz için mümkün olabildiği bir dünya tabii ki istiyoruz ama önce zihnî engellerimizi kaldırmamız lazım. Öncelikle bu sorunu çözmeye ne kadar hevesliyiz, ona bakmak lazım.
Yasaları çıkarıyoruz, pek çok yasa çıkarılıyor. Ben, yaklaşık iki yıldır milletvekilliyim, sayısız defa yasa çıktı burada ama değişen bir şey yok. Bakın, az önce de söyledim, 2002'deki özürlü araştırmasının üzerine on bir yıldır hiçbir şey yapılmadı. Sayılarını bile bilmiyoruz, hangi tür engellimiz var, bunu bile bilmiyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir gazete haberi vardı; görme engelliler kadar işitme engellilerin de olduğunu, her 10 doğumdan şu kadarının engelli olduğunu filan söylüyorda. Tabii ki bunlar sporadik ölçümlemelerle yapılan şeyler.
Sayın Bakandan biz rica ediyoruz: Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda vermemiz gereken katkıyı 50 milletvekiliyle veririz, lütfen bu konuda bir Meclis araştırma komisyonu kurulsun, kalıcı bir komisyon olsun çünkü bu, süreğen bir sorun. Bu sorun nasıl aşılır, bu sorun nasıl çözülür, bu sorunun çözümüne katkı vermeyen kamu karar vericileri için ne yapılabilir, bunları konuşmalıyız ve kısıtlamaları değil, engelleri kaldırırken haklarımızı, yarınlarda karşılaşabileceğimiz riskleri hep birlikte paylaşmalıyız.
Biz, yasanın şimdiden hayırlı olmasını diliyoruz ama bu yasanın isimde kalmamasını, hepimiz için hayatı daha kolaylaştırıcı uygulamaların gerçekleştiği bir Türkiye istiyoruz.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)