| Konu: | Siber Güvenlik Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 63 |
| Tarih: | 05.03.2025 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süper... Siber... Allah söyletiyor, süper güvenlik kanunu teklifi hakkında değişiklik önergemiz üzerine söz almış bulunuyorum.
Şimdi, mahkemeler kadıya mülk değildir, iktidarlar da gelip geçicidir. Bugün iktidarda olan yarın muhalefette, muhalefette olanlar ise yarın iktidarda olabilir. Biz bir ülkenin sistemini değiştirmek istiyorsak yargıçları değiştirerek, mahkemeye kadılar atayarak ya da iktidara, bizden olan insanlar var... Dolayısıyla onların vicdanına toplumu mahkûm ederek düzenlemeler yapamayız.
Bir kanun teklifi getirdiğimiz zaman bir empati yapmak durumundayız. "Yarın bir gün bu başka birilerinin eline geçerse bu kanundaki soyut kavramlar üzerinden hukuka aykırı uygulamalar yapabilir mi?" sorusunu soracağız. "Evet, yapabilir." diyorsak o zaman bu düzenlemeleri o dikkatle yapmak durumundayız. Aksi takdirde "Ya, tamam, bunlar soyut ama biz insanlara zulmedecek miyiz kardeşim?" şeklindeki bir yaklaşım, bir kanunun doğru yapıldığı manasına gelmez.
Kanunun öncesinde herhangi bir müzakere yapmıyoruz yani bu kanun maddeleriyle ilgili muhalefetle hiçbir şekilde görüşülmedi. Komisyonda da muhalefetin herhangi bir değişiklik önergesini kabul etmiyoruz. Ondan sonra Genel Kurula geliyor, burada apar topar, işte, arka tarafta bazı müzakerelerle "Şu maddeye şunu ekleyelim, bunu buna ekleyelim." diyerek hem içeride gereksiz yere bir bekleyiş, bir kargaşa oluşuyor hem de arka tarafta zaman ve çalışma baskısıyla kanun metninde bazı değişikliklere gitmek mecburiyetinde kalıyoruz; bu, sağlıklı bir yasama şekli değil. Keşke burada Genel Kurul çalışmaya devam ederken -zaman ve çalışma günü baskısı altında- arkada bazı konuları müzakere ediyor olmasak da sakin bir ortamda "Bu kanun ne getiriyor, ne götürüyor?" diye birbirimizi anlayarak, dinleyerek bu kanunda değişiklik teklifleri yapmış olsak. Ama maalesef, Komisyonda -çoğu zaman diyeyim, ara sıra Komisyonda da bu değişiklikler oluyor- ya da kanun buraya gelmeden önce hiçbir müzakere yok; sadece Genel Kurulda zaman ve çalışma baskısıyla bir kısım düzenlemeler yapmak sağlıklı bir yasama anlamına gelmiyor.
Şimdi, az evvel verilen değişiklik önergesiyle Siber Güvenlik Başkanının bir kısım el koyma ve arama yetkileri kaldırıldı. Güzel ama 6'ncı maddede siz 100 santimlik bir bıçak batırdınız, 8'inci maddede bunu 10 santim geri çekiyorsunuz, 90 santim hâlâ vücutta. Niye? 6'ncı madde Siber Güvenlik Başkanına çok geniş yetkiler tanıyor. Nedir o yetkiler? Her türlü bilgi, belge, veri ve "log" kayıtlarını başkanlık sistemine aktarabilir; elektronik bilgi işlem merkezlerinden, iletişim altyapılarından ve arşivlerden sınırsız şekilde faydalanabilir. Bu düzenlemelerle, Başkanlık tarafından elde edilecek bilgi ve belgelerle ilgili yasal güvencelerin olmadığı, yasal süreçlerin ise nasıl işletileceğinin belirsiz olduğu bir süreci yaşıyoruz. Yani, Siber Güvenlik Başkanına el koyma yetkisini... Burada, muhalefetin talebi ve hem Sayın Meclis Başkan Vekilimizin hem de Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun da evet, doğru, "CMK'yle uyumlu olması için burada Başkana tanınan bu yetkiyi kaldırmamız lazım." şeklindeki olumlu yaklaşımı üzerine 8'inci maddede bir değişikliğe gittik. Ama 6'ncı madde, 8'inci maddede tanınan yetkilerden katbekat veriyor; bunları iki yıl elde tutma, bunlarla ilgili irtibata geçme ve iki yıl sonra ancak imha etme yükümlülüğü getiriyor. Şimdi, Siber Güvenlik Başkanlığı dediğiniz şey, milletin bütün verilerini alacak, elbette devlet ciddiyetinde... Yani "Devlet alamaz mı?" diyebiliriz ama devlet sadece iktidarlardan müteşekkil değil arkadaşlar; devlet dediğiniz şey yargısı, yasaması, yürütmesiyle bir bütündür. Siz sadece iktidarı devlet gibi görmeye başladığınız an, yargının da yasamanın da bütün yetkilerini iktidarlara tanıyacak düzenlemelere imza atıyorsunuz. Biz, YENİ YOL Grubunu oluşturan Saadet, DEVA ve Gelecek Partileri olarak onun için buna karşı çıkıyoruz yoksa burada geç saatlere kadar sizleri yormak amaçlı olarak bu itirazları yapmıyoruz. Yarın bir gün başka birileri geldiği zaman eğer toplumun belli kesimleri endişe duyacaksa bugün başka toplumsal kesimlerin endişelerini de lütfen siz anlayın; bunu izah etmeye çalışıyoruz, bütün itirazlarımızın sebebi bu.
Yine, 16'ncı madde de muğlak bir şekilde ki orada da bir düzenleme yapılacağına dair bir mutabakat sağlandı; önümüzdeki hafta o madde görüşüldüğünde de gerekli değişiklikler yapılacak. Değerli milletvekilleri, şüphe bir konuyu sorgulamak için yeterli bir şeydir, kesin kanaat aranmaz. Eğer belli bazı bilgilerin -acaba-deşifre edilmiş olma ihtimali kamuoyunda konuşulmaya başlanıyorsa insanlar onu konuşur. Burada neyi getiriyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (Devamla) - Toparlıyorum.
BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.
BÜLENT KAYA (Devamla) - Böyle bir sızma olmadığı hâlde bunları yayanlar... Böyle bir sızma olmadığını nereden bilecek? Şüphe, kamuoyunun, medyanın bir konuyu sorgulaması için yeterlidir. Kati olarak o bilginin ortaya konulması yetmez; o şüphe ve sorgulama sonucunda bazen gerçeklere ulaşılır, bazen de o şüphe ve endişelerin yersiz olduğu çünkü böyle bir endişenin olmadığı ortaya çıkmış olur. Her iki hâlde de millet, memleket ve devlet kazanır ama "Sakın ha, şüpheyi konuşmayın." dediğiniz zaman -zaten devletin soğuk yüzü öyledir- hangi olay ortaya çıkarsa çıksın yalanlamayı, reddetmeyi alışkanlık hâline getirir, aradan bir müddet geçtikten sonra o reddedilen konuların aslında gerçek olduğu ortaya çıkar; devletin böyle bir sabıkası var. Devletin derken, devleti yöneten iktidarların.
Dolayısıyla, böyle bir sabıka ortadayken şüphe ve medyanın, sivil toplumun o şüphe üzerine sorgulama hakkını elinden alan bu düzenlemeye elbette ki "evet" diyemezdik. Onun için bu değişiklik önergesini sorduğumuzu buradan bir kez daha ifade ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (YENİ YOL sıralarından alkışlar)