| Konu: | KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE YER ALAN ENGELLİ BİREYLERE YÖNELİK İBARELERİN DEĞİŞTİRİLMESİ AMACIYLA BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI İLE IĞDIR MİLLETVEKİLİ SİNAN OĞAN VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ İZMİR MİLLETVEKİLİ OKTAY VURAL'IN; T.C AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI ÖZÜRLÜ VE YAŞLI HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN VE ÖZÜRLÜ MEMUR SEÇME SINAVININ İSMİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ HAKKINDA KANUN TEKLİFİ; TOKAT MİLLETVEKİLİ REŞAT DOĞRU VE MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ MERSİN MİLLETVEKİLİ MEHMET ŞANDIR'IN; ÖZÜRLÜLER VE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE KOCAELİ MİLLETVEKİLİ HURŞİT GÜNEŞ'İN; BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ SS 436 |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 97 |
| Tarih: | 25.04.2013 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 436 sıra sayılı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Yer Alan Engelli Bireylere Yönelik İbarelerin Değiştirilmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın tümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dünyaca ünlü astrofizikçi Stephen Hawking, Dünya Sağlık Örgütünün engelliler raporuna yazdığı ön sözde "Engelli olmanın başarıya mâni olmasına gerek yok. Yetişkin hayatımın neredeyse tamamını motor nöron hastalığıyla geçirdim ama bu hastalık, beni astrofizik alanında önemli bir kariyer ve mutlu bir aile sahibi olmaktan alıkoyamadı." diyor.
Evet, kesinlikle öyle, engelliler engellenmezse başaramayacakları hiçbir şey yok. 1 milyardan fazla insanın veya 2010 dünya nüfus tahminlerine göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15'inin bir tür engellilikle yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu, Dünya Sağlık Örgütünün yaklaşık yüzde 10 olduğunu ileri sürdüğü 1970'lere ait önceki tahminlerden daha yüksektir.
Türkiye'de en son 2002 yılında Başbakanlık Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından yapılan araştırmanın bulgularına göre, nüfusun yüzde 12,29'u engellidir. Bu orana göre, Türkiye'de yaklaşık 8 milyon 500 bin kişi engelli olarak yaşamını sürdürmekteyken, günümüzde bu sayı 10 milyon kişiye yaklaşmıştır.
Türkiye nüfusunun bu kadar büyük bir kısmını kapsayan engelliler, kendilerine yöneltilen ifadelerden toplumsal hayata katılıma kadar geniş bir alanda ötekileştirilmeye ve dışlanmaya maruz bırakılmışlardır.
Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla, taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi ve insan hakları belgeleri dikkate alınmış ve engelli vatandaşların toplumdan soyutlanmasına neden olan "sakat", "özürlü" ve "çürük" ifadelerinde değişiklik yapılması gündeme getirilmiştir. Toplum içerisinde negatif bir algı yaratan bu sözcüklerin mevzuatta da kullanılıyor olması, engelli vatandaşların diğer bireylerle eşit koşullarda yaşamalarına, en doğal haklarına erişebilmelerine engel olmaktadır.
Tasarıda öngörülen değişikliklerile, ilgili mevzuatta terminoloji birliğinin sağlanması, uluslararası hukuki metinlerde ve literatürde ağırlık kazanan eğilimin yansıtılması, söz konusu ifadelere yönelik toplum nezdindeki negatif algının izale edilmesi amaçlarını teminen mevzuatımızda yer alan "sakat", "çürük", "özürlü" ibarelerinin ve türevlerinin yerine "engelli" ibaresinin ve türevlerinin kullanılması öngörülmektedir.
Ayrıca, mevcut belgelerin geçerliliğine ilişkin bir tereddüt oluşmasını engellemek ve uygulayıcıların, ibare değişikliğini gerekçe göstererek engelli vatandaşlarımızdan yeni belge talebinde bulunmalarını önlemek amacıyla, engelli bireylere veya yakınlarına, engellilik durumlarının tespitine veya engellilikleri dolayısıyla kolaylıklar ya da haklar teminine yönelik olarak verilmiş olan "özürlü", "sakat", "çürük" veya benzer ibareleri içeren rapor, sağlık kurulu raporu, belge, kimlik, kart ve benzeri belgelerin geçerli oldukları süreler ve şartlar dahilinde olmak kaydıyla geçerliliklerinin korunacağına ilişkin düzenleme yapılmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi olarak, tasarıyla öngörülen düzenlemeleri oldukça değerli buluyoruz. "Sakat", "özürlü", "çürük" ifadelerinin "engelli birey" ve türevleri olarak değiştirilmesi ile birlikte kamu otoritesinde ve toplumda egemen olan yardım ve acıma tutumunun sonlandırılması, engelli vatandaşlarımızın da eşit koşullarda toplumda var olabilmesi için oldukça önemli bir adımdır fakat yeterli değildir. Yapılan terminolojik değişiklikler ancak bir başlangıç olarak yorumlanabilir. Engelli vatandaşlarımızın karşı karşıya kaldıkları sorunlar dikkate alındığında daha kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Türkiye, 2008 yılında Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'ni imzalamıştır. Tasarıyla gündeme getirilen düzenlemelerin de bu sözleşme dikkate alınarak yapıldığı belirtilmiştir. Sözleşme, engellilerin bütün dünyada temel hak ve özgürlüklere eşit erişim olanaklarından yoksun olmaları gerçeğinden yola çıkmakta ve engelliliğe dayalı her türlü ayrımcılığın önlenmesini ve engellilerin insan haklarını güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
Türkiye mevzuatında ise ayrımcılık karşıtı düzenlemeler çoğunlukla genel eşitlik düzenlemeleri olmaktan öteye geçememektedir. Son on yıl içinde çeşitli kanunlara eklenen ayrımcılık karşıtı hükümler ise, tüm ayrımcılık temellerine vurgu yapılmaması, ayrımcılık tanımlarına yer verilmemesi, "ispat yükünün yer değiştirmesi" ilkesine uyulmaması, yaptırımların yeterli olmaması ve bağımsız izleme mekanizmalarının oluşturulmaması nedeniyle ayrımcılığı ortadan kaldırmaktan uzaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye mevzuatında engelliler açısından ayrımcılık içeren birkaç düzenlemeden bahsetmek istiyorum. Türkiye'deki mevcut mevzuatlarda, engelliler açısından doğrudan hükümler, özellikle meslekler ile ilgili kanunlarda yer almaktadır. Örneğin, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun adayların niteliklerini içeren 8'inci maddesinin (g) bendinde "Hâkimlik ve savcılık görevlerini sürekli olarak yurdun her yerinde yapmasına engel olabilecek vücut ve akıl hastalığı veya sakatlığı, alışılmışın dışında çevrenin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekmek gibi özürlü durumları bulunmamak." denilmektedir. Düzenlemede, engellilik yanında "alışılmışın dışında çevrenin yadırgayacağı şekilde konuşma ve organlarının hareketini kontrol zorluğu çekmek gibi özürlü durumları bulunmamak" cümlesi ile meslekle ilgili objektif kriterler yerine, her kişi, zaman veya kültürde farklı olabilecek bir duruma vurgu yapılmıştır. Düzenleme bu hâliyle engelliler açısından doğrudan ayrımcılık içermektedir.
Yine, 5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile Odalar ve Borsalar Kanunu'nun oda ve borsa genel sekreterleri ile ilgili 74'üncü maddesinde, odalar ve borsaların işlerini yürütmek üzere görevlendirilecek genel sekreterin, görevini devamlı yapmasına engel olabilecek vücut veya akıl hastalığı veya vücut sakatlığı ile özürlü bulunmaması gerektiği belirtilmiştir. Bu madde de engelliler açısından doğrudan ayrımcılık içermektedir.
Türkiye'de engellilere karşı olan hak ihlalleri, yaşam hakkından erişebilirlik sorununa kadar geniş bir alanı kapsamaktadır. Bunun içerisinde "ayrımcılığa, şiddete maruz kalmak, nefret söylemine tabi tutulmak, aşağılanmak, acıyarak sürekli yardıma muhtaç konumda değerlendirilmek" bulunmaktadır.
Eşit Haklar İçin İzleme Derneği'nin 2011 yılında Türkiye'de Engellilere Yönelik Ayrımcılık ve Hak İhlalleri İzleme Raporu'nda, engellilerin maruz kaldığı ihlaller istatistikler şeklinde verilmiştir. Tespit edilen vakalar üzerinden çıkarılan istatistiklere göre, ihmal ve saldırılar sonucu 16 engelli vatandaşımız hayatını kaybetmiş, eğitim ve istihdam alanında 9 kişi ayrımcılığa uğramış; 24 kişi işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kalmıştır. En temelde olan yaşam hakkının korunması noktasında bile bu denli ciddi problemlerin yaşanması, sorunların ne kadar büyük olduğunu göstermektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; engelli vatandaşlarımızın, insan haklarından yararlanmasını etkileyen en temel sorun erişebilirlik sorunudur. Kamusal mekânlar ve hizmetler çoğunlukla engellileri yok sayan bir bakış açısıyla planlanmakta ve sunulmaktadır. Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 9'uncu maddesi, kamusal alanlar, hizmetler, bilgi ve iletişime engellilerin erişimi konusunda taraf devletleri gerekli her türlü önlemi almak, erişilebilirlik standartları oluşturmak ve gelişmeleri izlemekle yükümlü kılmaktadır. Ayrıca 5378 sayılı Özürlüler ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un geçici 2'nci maddesinde "Kamu kurum ve kuruluşlarına ait mevcut resmî yapılar, mevcut tüm yol, kaldırım, yaya geçidi, açık ve yeşil alanlar, spor alanları ve benzeri sosyal ve kültürel altyapı alanları ile gerçek ve tüzel kişiler tarafından yapılmış ve umuma açık hizmet veren her türlü yapılar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlülerin erişebilirliğine uygun duruma getirilir." ifadeleri yer almasına rağmen planlı bir çalışma yürütülmemekte ve pratikte var olan uygulamalar engelli vatandaşlarımızın aleyhine işlemektedir. Ayrıca, kanun hükümlerine uymayan kurum ve kuruluşlara yönelik herhangi bir müeyyidenin bulunmaması önemli bir eksikliktir. Buna en yakın örnek Taksim'in Yayalaştırılması Projesi'dir.
Başlatılan proje nedeniyle, Taksim Meydanı'na çıkan engelli asansörlerden biri süresiz olarak kapatılmıştır. Yaklaşık yedi ay devam eden bu durum, yine engelli vatandaşların kendi mücadeleleri sonucu çözüme ulaşmış ve Taksim Meydanı'na ancak mart ayında iki rampa yapılabilmiştir.
Değerli milletvekilleri, engelli bireylerin yaşadıkları başlı başına büyük bir sorunken engelli nüfus içerisinde yer alan kadınlar ve engelli çocuklar daha yoğun hak ihlalleri ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Genel olarak kadınların toplumsal hayatta ve iş hayatında karşı karşıya kaldığı sorunlar oldukça artmışken, engellilik durumuyla birleştiği noktada da daha da zor bir durum ortaya çıkmaktadır. Türkiye'de her gün yüzlerce kadın taciz, tecavüz, şiddet olayları ile karşılaşırken, engelli kadınlara yönelik bu tür şiddet olayları daha sık yaşanmaktadır.
Yine, engelli kadınların diğer önemli bir sorunu ise istihdama katılımdır. Engelli nüfusunun iş gücüne katılım oranı sadece yüzde 22 iken, kadın engellilerin katılım oranı yüzde 7'lere kadar düşmektedir. İstihdamda ayrımcılık ve cinsel taciz, şiddet tehdidi engelli kadınların evlere hapsedilmesini desteklemektedir.
Diğer önemli grup olan engelli çocuklar için de Türkiye'de yoğun hak ihlallerinin olduğu bir yaşam söz konusudur. Türkiye İstatistik Kurumunun 2002'de yaptığı araştırmaya göre, 0 ila 9 yaş grubundaki çocukların yüzde 1,54'ü ve 10 ila 19 yaş grubundakilerin yüzde 1,96'sı engellidir. Engelli çocukların büyük bir çoğunluğu şiddete maruz kalmakta ve bu durum, kayıt altına alınıp müdahale edilebilen bir olaya dönüşememektedir.
Yine, engelli çocukların en büyük problemlerinden biri eğitim haklarına erişebilirlik sorunudur. Genel olarak okul binalarının, ulaşım hizmetlerinin yeterli olmaması ve engelli çocuklara devlet tarafından yeterli desteğin sağlanamaması çocukların eğitim hakkından yoksun kalmasına neden olmaktadır.
2002 Türkiye Özürlüler Araştırması'nın verilerine göre, genel nüfusta ilkokul ve öncesi eğitim düzeyindekilerin oranı, okuryazar olmayanlar dâhil, Türkiye nüfusunun yüzde 69,3'ünü oluşturmaktadır. Bu hâliyle, Türkiye'de okuryazarlık yüksek olsa da eğitim düzeyinin genel olarak düşük olduğu söylenebilir. Genel nüfusun eğitim düzeyindeki bu durum, engelli nüfusta da yansımasını göstermiştir.
Araştırma sonuçlarına göre, genel nüfusun yüzde 12,9'u okuma yazma bilmezken, engellilerde bu oran 3 kat daha fazladır. Bu dramatik farklılığın yanı sıra, engellilerde ilkokul ve öncesi eğitim düzeyine sahip olanların oranı yüzde 84,2'dir. Sonuç olarak, okuryazarlığı olmayan ve eğitim seviyesi düşük bir engelli kitlesinin varlığından söz edilebilir ancak bu durumun başlıca nedeni "engellilerin engellenmesinden" kaynaklanmaktadır.
Engelli birey, eğitim hizmetlerinden ve olanaklarından maalesef yararlanamamaktadır. Engellilerin eğitimine bütçe ayrılmaması, ilköğretim ve liselerde kaynaştırma sınıflarında heba edilmelerine, özel araç ve gereçlerin yetersizliğine ve taşımalı eğitimde ciddi sıkıntılara neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi'nin 16'ncı maddesi, engellilerin ev içinde ve dışında her türlü sömürü, şiddet ve istismara maruz kalmasının önlenmesini düzenlemektedir. Maddede ayrıca engellilere, ailelerine ve bakımını sağlayanlara sömürü, şiddet ve istismar durumlarının önlenmesi, tespiti ve ilgili mercilere bildiriminin nasıl yapılacağına ilişkin eğitimler verilmesi ile engellilere hizmet sunan tüm kurumların bağımsız denetime açılması da düzenlenmektedir. Kapalı kurumların bağımsız denetime açılması, engellilere yönelik şiddet ve istismarın gerçek boyutlarının ortaya çıkarılması açısından son derece önemlidir. Araştırmalar, şiddet ve istismara maruz kalma riskinin kapalı kurumlarda daha fazla olduğuna işaret etmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir ülkenin demokrasisini ve sosyal politikasını değerlendirmek için o ülkenin eğitim, sağlık, adalet, istihdam ve ekonomide gereken şartları yerine getirebiliyor olmasına, gelişmişlik düzeyine, medeniyetine, asaletine ve saygınlığına bakmak gerekir.
Gelişen bir ülke, adalet anlayışı ne kadar sağlam olursa olsun, şeffaf, paylaşımcı ve dağılımda eşit bir yaklaşım sergilemediği sürece gerçek adaleti uygulayacak zemin ve imkândan yoksundur. Engelli, kadın, çocuk veya yaşlı insanların ya da ülkedeki tüm vatandaşların çağdaş medeniyetlere yakışır bir hayat sürebilmeleri için öncelikle o ülke toplumunun eğitimli, bilinçli, medeni olması, devletin de bunu sağlayan ve destekleyen politikaları izliyor olması gerekmektedir. Demokratik, şeffaf, eşitlikçi, adaletli, evrensel ilkeler ışığında bireye bakabilen, insan hak ve hürriyetine saygı duyan ve paylaşımcı ekonomiden oluşan bir devlet zihniyetinin inşa edilmesi hepimizin öncelikli görevi olmalıdır.
Engelli bireylerin hakları sorunu bir insan hakları sorunudur. Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye'de de engelli bireyler temel haklardan yararlanmada ayrımcılık ile karşılaşmaktadır.
Engelli bireylere yönelik ayrımcılık ve hak ihlallerinin görünür kılınması yoluyla farkındalık yaratmak ve yasama, yürütme otoritesinin engelliler alanındaki politika ve uygulamalarının insan hakları ve fırsat eşitliği temeline oturtulmasına katkıda bulunmanın sosyal devlet olmanın da bir gereği olduğunu belirtiyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)