| Konu: | Bugün gözaltına alınan 15 gence, İstanbul Üniversitesindeki öğrenci kulüplerine, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının İstanbul Barosu hakkında başlattığı soruşturmaya ve BİRTEK-SEN Başkanına ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 26.02.2025 |
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Evet, Türkiye'de faşizm için sıradan bir gün, yine güne operasyon haberleriyle uyandık; İstanbul ve Ankara'da aralarında İstanbul Özgür Öğrenci Meclisi, HDK Gençlik Meclisi ve DEM Gençlik Meclisinden olan 15 genç gözaltına alındı. Gözaltına alınanların avukatlarıyla görüşmeleri her zamanki gibi kısıtlandı, yirmi dört saat avukat görüş yasağı konulmuş durumda. Bu anlamıyla, yine, aslında bir kaçırma süreciyle karşı karşıyayız.
Şimdi, gençlerin örgütlenme hakkının, ifade hakkının, siyaset yapma hakkının, kendi yaşamlarıyla ilgili söz kurma hakkının AKP iktidarını rahatsız ettiğini çok iyi biliyoruz. Bu anlamıyla, anayasal haklarını gençler açısından da ihlal eden bir pratik karşımızda duruyor. Şimdi, burada gençleri susturmak, onları demokratik mücadeleden alıkoymak, onların örgütlenmesinin önüne geçmek için AKP'nin yargıyı araçsallaştırdığını ve her gün sistematik olarak gençlerin yaşam alanlarını daraltan pratiklere de imza attığını görüyoruz. O anlamıyla, bu muhalif öğrencilere yönelik gözaltı operasyonlarının neredeyse rutine bindiğinin altını çizmemiz gerekiyor, bunu kabul etmiyoruz. Bu ülkeyi gençlerin gerçekten umudunu kararttığı bir ülkeye çevirdiniz, gençler açısından bir an önce kaçılıp gidilecek bir ülke hâline getirdiniz, bundan derhâl vazgeçin diyoruz.
Peki, sadece gözaltı operasyonları mı? Hayır. Bakın, kayyumu belediyelerde uyguluyorlar ama onunla yetinmediler İstanbul Üniversitesine kayyum atadılar. Şimdi bununla da yetinmediler İstanbul Üniversitesinde özel bir işletmeyi -ki bu işletmenin hikâyesini, backgroundunu herkes çok iyi biliyor, bunu özel, uzun uzun anlatmayacağım- protesto eden öğrencilere yönelik de yine amansız bir operasyon süreci başlamış durumda. Bugün üniversitedeki fikir kulüplerinin faaliyetleri durduruldu ve yönetimleri lağvedildi. Bir üniversiteyi üniversite yapan şeyin kendisi nedir? Bilimsel düşüncedir, eleştirel düşüncedir, özerkliğidir. Gençler kendilerini üniversitede bile anlatamayacaklarsa, kendi fikir kulüplerini kurup o fikir kulüplerini bile yönetemeyecekse biz adına niye üniversite diyoruz? Hepsinin üzerine AKP tabelalarını asın "AKP'li olan üniversiteye girer, AKP'li olan üniversitede fikir kulübü kurar, AKP'nin düşüncelerini yaymak doğrudur, meşrudur, haktır onun karşısında olan, onun beğenmediği düşünceleri yaymak, onları taşımak, ifade etmek doğru değildir, hukuki değildir, cezai yaptırıma tabidir." diye bence tabela asın ya da Anayasa'yı öyle değiştirin hepimiz de bilelim çünkü tam anlamıyla bir zapturapt politikası var. "YÖK'ü kaldıracağız." diye geldiler, yetmedi, üniversitelere kayyum atadılar, yetmedi, şimdi üniversitedeki öğrenci kulüplerine kayyum atamanın yolunu açıyorlar. Ya, biz soruyoruz, gerçekten merak ediyoruz, sınırınız neresi ya, neresi; nerede duracaksınız ya? Nerede gerçekten frene basacaksınız, bu antidemokratik uygulamalardan, bu hukuksuzluklardan vazgeçeceksiniz sorusunu sormak istiyoruz.
Şimdi, bu tek tipçi bir anlayıştır. Bu, toplum mühendisliğidir, üniversiteden topluma yayılmak istenen ideolojik bir saldırı hattıdır. AKP kendinden olmayan herkesi düşman olarak kodluyor; kendinden olmayan herkesi bertaraf edilmesi gereken, yok edilmesi gereken, sınırlanması gereken, cezaevine konulması gereken yapılar, insanlar, kişiler olarak kodluyor. Üniversite öğrencisi bir özel işletmeyi fahiş olduğu için, üniversitede istemediği için protesto ediyor, fikir kulübünü kapatıyor; işçi grev hakkını kullanmak istiyor, onun sendika başkanını tutukluyor; bizim belediyelerimize kayyum atıyor; öğrenciler sokağa çıkıyor, demokratik bir hakkını kullanıyor, ister Filistin için olsun ister başka bir mesele için, gözaltına alıyor, tutukluyor. E, soralım yani nedir, ne istiyorsunuz? Çıkın, açık açık söyleyin "Padişahlık ilan ettik. Vallahi, bu bizim kralımız, siz de kralın tabiiyetindesiniz, padişahın tebaasısınız." deyin olsun bitsin çünkü mesele buraya gidiyor artık. Yani bu tartışmayı ne hukukla anlatabiliriz ne de başka bir şeyle anlatabiliriz. Tam bir baskı politikasını her alanda, hiç kimseyi pas geçmeden, kadınından gencine, demokratik siyasetinden belediyesine her türlü yapılanmaya karşı uygulayan bir anlayışla, zihniyetle karşı karşıyayız. Topluma savaş açmışlar, bu net yani topluma savaş açmışlar. Niye böyle diyoruz? Çünkü topluma savaş açmasalardı bugün herkesi ama herkesi kriminalize edip suçlu ilan etmezlerdi.
Bakın, şimdi, biliyorsunuz, Cihan Bilgin ve Nazım Daştan Suriye'de katledildiler SİHA'larla. Bunun üzerine İstanbul Barosu bir açıklama yaptı ve dedi ki: "Bu insancıl hukuk uygulamasına göre doğru değildir." Direkt açıklamadan okumak istiyorum. Nazım ve Cihan'ın Suriye'de yaşanan gelişmeleri takip ederken uğradıkları saldırı sonucu yaşamlarını yitirdiğini, basın mensuplarının çatışma bölgelerinde hedef alınmasının...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - ...uluslararası insancıl hukuka, Cenevre Sözleşmesi'ne aykırı olduğu, Roma Statüsü'ne göre savaşa taraf olmayan sivillerin hedef alınmasının savaş suçu olduğu ve baronun derhâl bu konuda soruşturma talep ettiği bir sosyal medya açıklaması.
Şimdi, bu açıklamanın üzerine İstanbul Barosu hakkında soruşturma başlatıldı. Bununla da yetinilmiyor, bakın, Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı ne yapmış? Nazım ve Cihan örgüt üyeliği ve propagandasından yargılandıkları için... Henüz yargılanıyorlar, bakın, ortada bir hüküm yok, birinci derece mahkemesinin bir kararı yok, onları terörist ilan etmiş ve bu açıklamayı yaptığı için de yargılanıyorlar, "onlar terörist" diyerek de İstanbul Barosunu da suçlu addetmiş. Şimdi, biz burada hukukun nesini konuşacağız? Masumiyet karinesi sadece AKP'liler için mi geçerli? Masumiyet karinesi bu ülkedeki sadece ayrıcalıklı bir zümre için mi geçerli?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, lütfen tamamlayın.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Nazım ve Cihan'ın masumiyet karinesini İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nasıl ihlal eder? Bunu bir hukukçu bilmiyor mu? Ben biliyorum bunu, bir hukukçu bilmiyor mu, bir cumhuriyet savcısı bilmiyor mu? Hayır. O girişe bildiğimiz, klasik bir PKK tarihi yazıyorlar, arkasından "Bunlar da yargılanıyor, kesin bunlar da teröristtir." diye yaftalıyorlar; "E, siz de teröristin katledilmesine dair açıklama yaptıysanız siz de o zaman suçlusunuz." diye senaryoyu yazıyor, başrolünde de cumhuriyet başsavcısı oyun oynuyor. Şimdi, burada hukuk nerede, adalet nerede? Soralım ya, soralım; hep beraber soralım, bu Mecliste hep beraber soralım.
Bu kadar gözümüzün içine baka baka hukuksuzluk yapılmasını kabul etmiyoruz. Tuz koktu, su çürüdü, söz bitti, tükendi; her şeyi tükettiniz. Burada yaptığınız antidemokratik uygulamaları size anlatırken hangi cümleyi kuracağımızı, hangi sözle anlatacağımızı şaşırıyoruz çünkü duyulmuyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Toparlayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Kılıç Koçyiğit, son kez uzatıyorum.
Buyurun.
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Duyulmuyor Sayın Başkan, duyulmuyor; toplumun feryadı duyulmuyor, toplumun adalet talebi duyulmuyor, toplumun hukuk çığlığı duyulmuyor. Bu kadar gözümüzün içine baka baka yapılıyor.
Bakın, BİRTEK-SEN Başkanını tutuklamışlar, ben söyleyeyim, soralım: Dosyanın ilk savcısının kapısına Emniyet görevlileri niye girip çıktı? Niye başka bir savcıya dosya havale edildi? Niye hemen mevcutlu diye istendi? Niye bir sendika başkanı tutuklanır ya; bu soruyu bu Meclis sormayacak mı? Hakkını arayan, işçinin yanında duran, örgütlenme hakkı için mücadele eden bir işçi sendikasının başkanı niye tutuklanır? İşçiden korktukları için, halktan korktukları için, hukuktan korktukları için, grevden korktukları için başkanı tutukluyor, işçiyi sindirmeye çalışıyor. Şimdi, bu düzene biz ne diyelim, gerçekten ne diyelim siz takdir edin, Türkiye halkları takdir etsin ama şunu söyleyelim: Artık yeter, bıçak kemikte, herkes için; kadını için de genci için de sendikası için de bıçak kemikte.
Teşekkür ederim. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)