| Konu: | Hocalı katliamına, Profesör Doktor Necmettin Erbakan'ın ölüm yıl dönümüne ve 28 Şubat zihniyetine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 61 |
| Tarih: | 26.02.2025 |
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 26 Şubat 1992'de, Dağlık Karabağ bölgesinde, Hocalı'da maalesef bir katliam yaşanmıştı, onun yıl dönümü. 106'sı kadın, 83'ü çocuk olmak üzere 613 Azeri kardeşimiz maalesef hunharca katledilmişti. Ölüm yıl dönümlerinde kendilerini tekrar rahmetle andığımızı ve her zaman Azerbaycanlı can kardeşlerimizin yanında olduğumuzu buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bir diğer önemli tarih 27 Şubat 2011, rahmetli Profesör Doktor Necmettin Erbakan Hocanın ölüm yıl dönümü. Bu ülkeden, bu Meclisten bir efsane gelip hayırla yâd edilerek, geride birçok insan ve birçok eser bırakarak bir Necmettin Erbakan geçti. Erbakan'ı sloganlara ve şekillere indirgeyerek anlatmak isteyen, Erbakan Hocayı ağacın köküyle ilgilenmek dururken sadece ağacın yapraklarıyla ilgilenen bir lider olarak göstermeye çalışanlara inat, Erbakan'ın, millî görüşün ne olduğunu ifade etmeye gayret edeceğiz. Erbakan ve millî görüş, aslında Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra âdeta kendi sinsi emellerini bu milletin, bu devletin başına bir çorap gibi örmek isteyen Haim Nahum doktrininin bir "timeout" olarak uyguladığı bir projeye karşı bir başkaldırıydı. Ne diyordu o doktrin? Türkiye'yi, bu ülkeyi, bu milleti yok etmek için "Bunları savaşla yok etme şansımız yok. O hâlde, 7 ana başlık var. Bir, aç bırakacaksın; iki, işsiz bırakacaksın; üç, borca esir edeceksin; dört, dininden uzaklaştıracaksın; beş, böleceksin; altı, böldüklerini birbiriyle çarpıştıracaksın; yedi, yumuşak lokma hâline getirip yutacaksın."
Şimdi, Erbakan'ı sadece sloganla anlatmak isteyenlere inat diyorum ki: Türkiye düne göre daha mı aç, yoksa gerçekten yoksulluk daha iyi bir noktaya mı geldi? Erbakan'ın endişelerini dile getirdiği dönemlerde Türkiye'nin işsizlik oranı bugünkünden daha mı düşüktü, yoksa daha mı yüksekti? Erbakan Hoca bu endişelerini dile getirdiğinde ve "Toprak ayağımızın altından kayıyor." diye en yakınında çalışmış olanları bile uyardığı bir dönemden bugüne bu ülkenin borçları daha da mı fazla arttı, yoksa daha da mı az arttı? Tüketici kredileri, tüketici borçları, kredi kartı borçları düne göre çok daha fazla mı arttı, yoksa daha mı az arttı?
Yine, geçmişte sağcısı, solcusu, Kürt'ü, Türk'ü, Alevi'si diye kamplara bölerek çarpıştırdıkları bu milletin öz evlatları bugün, her geçen gün daha fazla mı kutuplaştırılıyorlar, birbiriyle çatışır hâle geliyorlar, yoksa birlik beraberlik ruhu içerisinde mi hareket ediyorlar?
Dolayısıyla, Erbakan'ı anlamak istiyorsak, Erbakan sadece bir şekil, sadece bir slogan, sadece kuru bir söz değildi. Erbakan demek, atın üzerine binip bir süvari gibi hedefine dörtnala koşturmaktı. Erbakan demek, "Atın üstünde kalma süremi uzatayım da at nereye giderse gitsin." diye pragmatist bir yaklaşım değildi. Erbakan Hoca atı hedefine bir metre sürmeyi atın üstünde yüz sene kalmaya tercih ederdi çünkü aslolan, süvari atı hedefine doğru götürdüğü kadar kıymetlidir. Atın üstünde kalma süreleri at severlerin işidir, rahmetli Erbakan Hocayı anlayanların işi değil.
Dolayısıyla, 27 Şubat ve şubat ayı bizlere şunu anlattı: Şubat ayı, şehitler ayı olarak birçok il ve ilçemizde kutladığımız bir aydı, 27 Şubatın o şehitler albümünün, o değerli şahsiyetler albümünün en müstesna yerini rahmetli Erbakan Hocaya ayırmış oldu ve her sene şubat ayı şehitler ayı, önemli şahsiyetler ayı olarak anılırken rahmetli Erbakan Hoca da orada çok müstesna bir yer edinmiş oldu. Aslında rahmetli Erbakan Hoca 27 Şubatta vefatıyla da "Bin yıl sürecek bu ülkede 28 Şubat." diyenlere inat, Türkiye'yi 28 Şubat ayıbından kurtardı çünkü sadece bir gün önce vefat ederek şubat ayının bir 28 Şubat şeklinde değil, rahmetli Erbakan Hoca'nın fikri, hizmetleri ve ortaya koymuş olduğu eserlerle anılmasına imkân sağladı. Dolayısıyla artık 28 Şubatların değil, 27 Şubatta Erbakan Hoca ve millî görüşün konuşulacağı bir aydır şubat. Tabii, bu vesileyle "28 Şubat bin yıl sürdü." diyenler, kendileri olmayabilir ama ruhlarının hâlâ bu ülkede olmasını arzu ediyor olabilirler. 28 Şubat deli gömleği giydirilmiş despotizme karşı çıkmaktır aynı zamanda.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - 28 Şubat ruhu neydi? Millî iradenin, sivil iradenin, millî egemenliğin her hâlükârda hâkim olması demekti. 28 Şubat zihniyeti "Benden olsun çamurdan olsun." diyerek bütün otoriterleri kutsayan, hukuka, yargıya aykırı uygulamaları sahiplenen "Hırsızsa canım benim hırsızımdır, önemli değil." diyen zihniyet asla değildi. Dolayısıyla biz 28 Şubatlara karşı çıkarken yargının sopa olarak kullanılmasına karşı çıkıyoruz. Biz 28 Şubatlara karşı çıkarken zalimin kim olduğuna bakmaksızın zalime karşı çıkıyoruz. Biz 28 Şubatlara karşı çıkarken mazlum kimse mazlumun yanında saf durmayı tercih ediyoruz. Biz 28 Şubatlara karşı çıkarken hiçbir güç ve kuvveti millî iradenin üstünde görmemeyi tercih ediyoruz. Biz 28 Şubatlara karşı çıkarken insan haklarının herkes için esas olduğunu kabul ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Son bir dakika Sayın Başkan, tamamlayacağım.
BAŞKAN - Sayın Kaya, lütfen tamamlayın.
BÜLENT KAYA (İstanbul) - Dolayısıyla, 28 Şubat despotizmini anlamış ve buna karşı çıkmak isteyen herkesin yapması gereken tek bir şey vardır "Kızım Fatıma da olsa hırsızlık suçu işlediği zaman had cezası uygularım." diyen Resulullah'ın izinden gitmek durumundadır. Yine "Bir topluma, bir kavme, bir topluluğa olan kininiz sizi asla onlara karşı adaletsizliğe sevk etmesin." şiarı doğrultusunda, bir hukuksuzluk olduğu zaman sanığın veya mağdurun kim olduğuna bakmaksızın suçun kendisiyle ilgilenmektir.
28 Şubat zihniyetine karşı çıkmak bu ülkeyi açlığa, işsizliğe, borca esir etmekten kurtarıp, Alevi'siyle Sünni'siyle, Türk'üyle Kürt'üyle, sağcısıyla solcusuyla 85 milyonu kardeş olarak kabul edip 85 milyonla kucaklaşan bir Türkiye oluşturmaktır diyor ve rahmetli Erbakan Hoca'yı buradan bir kez daha minnetle anıyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.