GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:50
Tarih:29.01.2025

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 191 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin tümü üzerinde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, yine, bir torba kanun teklifi. Tabii, bu kanun teklifinin torba kanun teklifi olmasının mahzurlarını biliyoruz da onun ötesinde başka bir sıkıntısı var. Bu kanun teklifindeki maddelerin 5 tanesi yani 9 maddelik bir kanun teklifi, 2 tanesi yürütme, yürürlük, onları çıkarıyorum, 7 maddenin 5 tanesi daha önce Anayasa Mahkemesi tarafından, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlendiği için bozulmuş, iptal edilmiş maddeler. Daha da önemlisi, bu kanun maddeleri değişik şekillerde, değişik zamanlarda bu Parlamentoya gelmiş ve Parlamentoda da kanun tekliflerinin içerisinden çıkarılmış. Çıkarılması da şu: Çıkarıldığı esnada işte mevcut kanunu biraz da geçirmek için AK PARTİ yöneticileri bize hep şunu söylediler: "Ya, biz bu maddelere tekrar bakalım, sizin itirazlarınızı da değerlendirelim. İtirazlarınız çerçevesinde bir değerlendirme yaptıktan sonra bu maddeleri düzelterek tekrar getiririz." diyerek bu maddeleri çıkardılar ve o kanunları da diğer kanunları da "Bu maddeleri bu şekilde biz değerlendireceğiz, tekrar bakacağız." dedikleri için de geçti. Fakat burada, tabii, gerçekten siyasi nezakete hiç de uygun olmayan bir şey yapıldı; bu maddeler, daha önce çıkarılan maddeler aynen tekrar bu kanun teklifi içerisinde getiriliyor. Ya, ben bunun doğru bir yöntem olduğunu düşünmüyorum yani çünkü bakın, burada özellikle çok şiddetle eleştirdiğimiz kanun maddeleri zaten bir şekilde ya uygulamada sorun çıkarıyor, gelip düzeltmek durumunda kalıyorsunuz ya da Anayasa Mahkemesi tarafından bunlar zaten bozuluyor ve Türkiye vakit kaybediyor. Bunu yapmamak lazım ama bunu maalesef yapıyorlar. Sözlerini de AK PARTİ yöneticileri tutmadı. Ha, diyeceksiniz ki: "Ya, bu ülkede Cumhurbaşkanının apaçık verdiği sözleri, 'tweet'leri ortada -örneğin, işte 'Memur emeklilerine seyyanen zam yapacağız. Memurlara yaptığımızın aynısını memur emeklilerine de vereceğiz.' dedi- 'tweet'i hâlâ orada duruyor, 11 Mayıs 2023 'tweet'i. Cumhurbaşkanının sözünü tutmadığı bir ortamda işte AK PARTİ'li Grup Başkan Vekilleri sözünü tutmasa ne olur?" diye düşünebilirsiniz ama bu şekilde, işte, siyasetin ve siyasetçinin itibarı bu ülkede her geçen gün azalıyor; bu notu mutlak surette düşmem gerekiyordu.

Şimdi, neler var? Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili arkadaşlar, burada 3 tane madde var. Bu Devlet Denetleme Kurulu, ne zaman kurulmuş biliyor musunuz? 1981 yılında yani 12 Eylül darbesini yapanların kurduğu ve sisteme getirdiği yani Türkiye'ye getirdiği bir sistem. Hani arkadaşlar diyor ya, yeri geldikçe böyle: "İşte bu darbe rejimini, bu darbe anayasasını, bilmem neyini değiştirmek lazım filan" diye. Ya, şimdi, o gün darbecilerin dahi almadığı yetkileri, o olağanüstü dönemde almadığı yetkileri bugün almaya çalışıyorlar; böyle bir zihniyet olabilir mi? Yani hem darbeci diye suçlayacaksınız hem de onların getirdiği sistemi daha da böyle kapsayıcı bir şekilde milletin tepesinde kullanmaya çalışacaksınız. Şimdi, baştan şunu söyleyelim: Biz bu ülkede denetime karşı değiliz, tam tersine -hep söylüyoruz, daha önce de bu kürsüden söyledim- bu ülkede denetim açığı var, bu ülkedeki temel problem denetimsizlik. Bu ülkedeki temel problem ülkenin normal sistem içerisindeki denetim birimlerinin çalıştırılmaması. Nedir bunlardan bir tanesi? Sayıştay. Bugün Sayıştay var mı arkadaşlar? Sayıştay raporlarını hepimiz görüyoruz yani yolsuzluğun bu kadar akıp gittiği, israfın, usulsüzlüğün bu kadar çok olduğu bir ülkede Sayıştay raporlarına Allah aşkına bir bakın yani bir tane doğru düzgün bir bulgu yok orada. Denetçiler aslında yapıyor, denetçileri suçlamıyorum ama orada bir yönetim var, bir sistem getirildi, denetçilere daha rapora girmeden onları çıkarttıran bir sistem var. Şimdi, Sayıştayı devre dışı bırakacaksınız, teftiş kurullarının üzerine bir kâbus gibi çökeceksiniz, zaten ölü doğurdunuz iç denetimi. Şimdi, normal denetim sistemlerini uygulanmayan bir Hükûmet, acaba Devlet Denetleme Kurulunun denetim yetkilerini artırmakta niye bu kadar gayretli, niye bu kadar ısrarlı; bunun üzerinde düşünmek lazım. Niye? Çünkü bakın, bunu sopa olarak kullanacak, bu çok net bir şekilde önümüzde duruyor.

Şimdi, evet, çağdaş sistemlerde devletin iki tane temel görevi vardır; bir tanesi düzenleme, ikincisi denetlemedir ama dediğim gibi, denetimsiz bir ortamı oluşturan bir hükûmetin... Birazdan geleceğim Devlet Denetleme Kuruluyla ilgili argümanlara, hiç sağlıklı bir argüman da yok. Bakın, kaç defa tartışıldı bu konu, bize doğru düzgün bir tane argüman ortaya koyamadılar arkadaşlar. Mesela, bir tane şey dediler, argümanlardan bir tanesi: "Bu yetkiler zaten var." Ya, arkadaşlar, bu yetkiler neyle verilmiş? Kanunla mı verilmiş? Daha önce bu Meclis bu yetkileri vermiş mi? Vermemiş. Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilmiş. Onlar zaten Anayasa'ya aykırı şekilde verilmiş ki Anayasa Mahkemesi onu bozmuş. Şimdi, Anayasa'ya aykırı bir şekilde Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilen yetkileri "Zaten var." diye bu kanun teklifinde şimdi önümüzde bir argüman olarak ortaya koyuyorlar yani bir gerekçe olarak sunuyorlar. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bakın, bir tanesi bu.

İkincisi: "Efendim, yetkileri genişletiyoruz. Ya, genişletsek ne olur, olsa ne zararı var?" Ya, bu, bir hukuk devletinde doğru soru değil. Doğru soru ne biliyor musunuz? "Olursa ne faydası vardır?" doğru soru bu. "Olsa ne zararı var?" O zaman herkese her yetkiyi verelim. Böyle bir şey olabilir mi? Sorumluluk o zaman kimde olacak, nasıl olacak? Böyle bir şey olabilir mi? Bir argümanları da bu, çürük bir argüman.

Üçüncü argümanları: "Efendim, soruşturma ve görevden uzaklaştırma yetkisi Başbakanlık Teftiş Kurulunda vardı, şimdi Başbakanlık ile Cumhurbaşkanlığı birleştirildi, burada da olsun." Tamam mı? Yani değerli arkadaşlar, şimdi, madem bu Başbakanlığa, onun her yetkisini almaya bu kadar meraklıydınız, niye Başbakanlığı kaldırdınız? Siz demiyor musunuz "Bu yeni bir sistem, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi." evet, Cumhurbaşkanı ve Başbakan ama bunların her yetkiyi alması gerekir mi? Yeni bir sistemin geçmişteki bütün unsurları, iki tarafın bütün unsurlarını taşıması gibi bir şey olabilir mi? Olamaz. Bu argüman da sakat. Kaldı ki bakın, geçmişteki -şimdi, çok önemlidir bu- önceki sistemde Bakanlar Kurulu vardı, Bakanlar Kurulunda kararlar oy birliğiyle alınırdı, bir bakanın bir kararnamede imza atmaması durumunda kanun tasarısı oluşmazdı. Mesela ben biliyorum, devlette çalışırken bütçe kanunu tasarısını imzalamayan bakanlar vardı, güçlü bakanlar vardı, siyasetçi bakanlar vardı. Senin, şimdi, bakanların atanmış, memur. Yani bakanlığın zaten teftiş birimleri var, denetim birimleri var. Yani siz şimdi Cumhurbaşkanı olarak diyeceksiniz ki Kültür ve Turizm Bakanına "Şurada bir denetim yapın." orada direnecek bir kültür, turizm bakanı mı olabilir ya? Bir gecede kararnameyle alıyorsun, kimseye sormuyorsun. Güvenoyu yok, Meclis onayı yok, hiçbir şey yok. Yani geçmiş bakan ile şimdiki bakanı mukayese etmemek lazım. Neresinden bakarsanız bakın, sağlıklı hiçbir argümanı olmayan bir durum. Dolayısıyla istisnai olması gereken bir denetimi şimdi her tarafa yaygınlaştıramazsınız.

Burada ne yapılıyordu? Hani, daha önce konuştuk diye çok o detaylara girmedim ama vakıf, kooperatif ve birlikler denetim kapsamına alınıyor. Vakıflar daha önceden de kısmen varmış ama kooperatif ve birlikler ilk kez denetim kapsamına alınıyor arkadaşlar; bu, çok tehlikeli bir şey. Darbeciler dahi bu yetkiyi almamış, alamamış; şimdi, darbecilerin ötesine geçilerek bu yetki alınmaya çalışılıyor. Anayasa'ya apaçık bir şekilde -Anayasa hükümleri ortada- aykırı zaten.

Şimdi, diğer bir konu soruşturma yetkisi. Yani kanunla daha önce hiç soruşturma yetkisi verilmemiş, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilmiş. Az önce dediğim gibi, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilen işi şimdi bu kanunun gerekçesi hâline getiriyorlar. Böyle bir şey olamaz. Daha da tehlikelisi, görevden uzaklaştırma yani bir vakfın, bir birliğin yöneticisine veya bir kamu yöneticisine görevden uzaklaştırma yetkisi veriliyor. Bu yetki de daha önce hiç kanunla verilmemiş, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle verilmiş ama o kararname zaten iptal edildiği için bugün bu kanunu görüşüyoruz.

Dolayısıyla, bu yapılan şey, son derece yanlıştır. Bu denetimi yaygınlaştırmak veya "Ülke denetlenir olsun." diye değil; tam tersine, denetimsiz ortam yaratmak ama birilerinin işine gelmeyen kesimlerin -bu, birlik olur, kooperatif olur, başka bir şey olur- bunların üzerine de böyle kâbus gibi çökmek yani siyaseten kullanmak amacıyla yapılan bir şeydir. Dolayısıyla buna şiddetli bir şekilde karşıyız. Zaten bu kanun çıkarsa bile Anayasa Mahkemesinden çok net bir şekilde geri dönecek.

Şimdi, diğer bir konu, daha önce bunu da burada konuştuk, "Bakacağız." dediler, hiçbir şeyine bakmadan aynen getirdiler. Değerli arkadaşlar, kömür santrallerine uzun vadeli alım sözleşmesi yapma yetkisi istiyor kanun teklifini getiren arkadaşlar; tabii, onlar değil Enerji Bakanlığı istiyor. Şimdi yani insanın bir şeyi konuşurken bir bakması lazım. Bakın, 18 Kasım 2024'te Enerji Bakanlığı bütçesinde Enerji Bakanı -geçmişi kötülüyorlar ya hani- "Geçmişte bunlar doğal gaz santrallerine alım sözleşmesi yaptılar, bizim dönemimizde biz bunları hiç yapmadık. Efendim, biz sadece yenilenebilir enerji olduğu için güneş ve rüzgârda bunu veriyoruz. Bakın, biz ne güzel bir Hükûmetiz." falan diyor. Bakın, 18 Kasım 2024'te bunu konuşuyor, peşinden iki ay sonra bu kanun teklifini gönderiyor. Kanun teklifi ne? Bırakın doğal gaz santralini, efendim, ta 1970'li yıllarda kurulmuş kömür santrallerine alım sözleşmesi yapılmasını getiriyor, böyle bir çelişki olabilir mi ya? İnsan bir şeyi konuşurken iki gün önce konuştuğu ile iki gün sonra yaptığı işe bir bakar. Ne oldu? Birisi bileğini büktü, başka bir şey olamaz bu. Kimin? Bu santraller belli, yüzde 25'i Çelikler grubunun, diğerlerini de saymayayım işte, Hükûmete yakın çevreler hep. Onların santrallerini, fiyatının ne olacağını bilmiyoruz ve değerli arkadaşlar, bakın, bu santrallerin Türkiye açısından önemli olduğunu zaten Komisyonda detaylı konuştuk, 10 bin megavatlık bir santral baz santraldir, bunların devrede olması lazım ama bunlar zaten devletten özelleştirilerek geçen santraller, bunlar yatırımlarını yapmamış. Bunların yatırımlarını yapmasını niye sağlamadınız bu vakte kadar? Sağlamadınız. Şimdi, bu kanunu geçiriyorsunuz, istemiyoruz, yanlış ama madem geçiriyorsunuz, hiç olmazsa "Özelleştirme şartnamesindeki yatırımları yapanlar için bu alım sözleşmesini yapacağız." deyin ki hiç olmazsa milletin sağlığıyla oynamayın. Bir yandan uluslararası taahhütler veriyorsunuz, "sıfır karbon" bilmem ne diyorsunuz, bir yandan da kömür santralleriyle uzun vadeli anlaşma yapıyorsunuz. Yani Elektrik Piyasası Kanunu'nun tamamen köküne kibrit çalmaktan başka bir şey değil bu arkadaşlar. Yani bu kadar alım sözleşmesinin yapıldığı, kömür santraline dahi uzun vadeli alım sözleşmesi yapılan bir ülkede elektrik piyasasında rekabet olmaz, her alım sözleşmesi fiyatı bağlar, rekabeti engeller. Mesela, hiç olmazsa istediği fiyattan alım sözleşmesi yapması yetkisi alıyor Bakanlık ya, böyle bir şey olabilir mi? Hiç olmazsa dedik, madem öyle, geçiriyorsunuz bunu, kanunda bir sınır koyalım, ne bileyim "Piyasa fiyatının yüzde 10 üzerinde olamaz." diyelim, bir şey söyleyelim. Onu da kabul etmediler, o değişiklikleri de yapmadılar. Dolayısıyla bu tamamen yolsuzluğun önünü açacak yanlış bir uygulamadır. Bakın, çelişkiler yumağına bakın. Şimdi, para aktaracaklar buraya, para aktarma yolu olarak bunu bulmuşlar. Bu, son dönemde gelmiş bir şey. Bir yandan da şimdi önümüzde Çayırhan var, değil mi? Çayırhan özelleştirme sonrası devlete geri döndü, bir yandan da "Çayırhan'ı özelleştireceğiz." diyorlar. Ya, bu santralleri madem benim kendi aktardığım paralarla ayakta tutacaksan ben devlet olarak ben işleteyim. Hiç olmazsa kârı da zararı da bana olur. Niye o zaman özelleştiriyorsunuz? Dolayısıyla biz, İYİ Parti olarak, bakın, özelleştirme karşıtı falan değiliz. Ancak bu termik santrallerin, hiç olmazsa devlette olanların, Çayırhan başta olmak üzere, hiçbir şekilde bundan sonra özelleştirilmesi gibi bir gündem maddesi olmaması gerekir çünkü zaten özelleştiriyorsunuz, adamı kârlı hâle getiriyorsunuz, ondan sonra, iki gün sonra da peşinden para transfer ediyorsunuz; ben ne anladım bu özelleştirmeden? Milletin kaynağını firmalara aktarmanın hiçbir mantığı olamaz. Dolayısıyla bu maddeye de şiddetli bir şekilde karşı çıkıyoruz.

Şimdi, diğer bir konu da efendim, bu TMSF. Bu, terörle iltisaklı şirketlere TMSF'nin kayyum olarak atanması. Tamam, olabilir, yani bu ne kadar doğru kullanılır o ayrı bir hikâye çünkü uygulamada çok problemler var ama bu olabilir. Ama bir de şu yapılıyor: Bu kayyum olarak atananlara sorumsuzluk getiriliyor arkadaşlar. Bakın, bu, ilk olarak sekizinci yargı paketinde geldi, ben o zaman Grup Başkan Vekiliydim, arkada bunun temaslarını yaptık. O zaman getirdikleri neydi biliyor musunuz? O zaman çok daha berbattı, bunu sonradan dokuzuncu yargı paketinde bir miktar düzelttiler. O zaman getirdikleri, idari, mali, cezai hiçbir sorumluluk verilemez kayyuma. Yani kayyum şirketin içini boşaltsın, her şeyini satsın, bir tane sorumluluğu yok. Ya, böyle bir şey olabilir mi? Demokrasilerde bu kadar yetkiyi vereceksiniz, hiçbir sorumluluk vermeyeceksiniz. Ya, bu utanmazlıkla gelindi şu Meclise. Neyse, onu o zaman çıkarttırdık, şimdi de Bankacılık Kanunu'nun 127'nci maddesine atıfla geldiler dokuzuncu yargı paketinden, tamam mı? O zaman da "Bu olmaz." dedik. Ya, dokuzuncu yargı paketinde -birazdan detayını söyleyeceğim- hani "Koruma başka bir şey, o dokunulmazlık başka bir şey, sizin burada yapılan şey başka bir şey, böyle bir şeyi yapmayın." dedik. İşte, o zaman dediler ki: "Ya tamam, bunları bir gözden geçirelim, bakalım, sizin eleştirinizi aldık, düzelteceğiz." Fakat düzeltmeden, şimdi aynı şekilde getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu Bankacılık Kanunu'nun 127'nci maddesinde bir koruma getiriliyor. Bu koruma aslında yönetim ve denetimi TMSF tarafından devralınmamış şirketler için getiriliyor. Kritik şey şu: Şimdi, bir tane şirket var, oraya TMSF 1 yönetim kurulu üyesi atıyor ama bütün yönetimi ve denetimi TMSF ele almamış. Şimdi, orada, tabii, kötü bir yönetim olduğunu düşünelim. Yani kayyum olarak, kayyum demeyeyim de oraya sizin TMSF olarak koyduğunuz yöneticiyi o şirketin yaptığı bütün işlerden sorumlu hâle getirebilir misiniz; tek bir kişi koymuşsunuz, değil mi? Olmaz. Dolayısıyla orada diyor ki: "Bu işlerden dolayı bizim görevlendirdiğimiz kişiye bir sorumluluk getirilemez." Bunu anlayabilirim ama burada, şimdiki bu kanunda verilen yetki veya burada tartıştığımız husus şu: TMSF, kayyum olarak bütün denetim ve yönetimi ele geçiriyor. Bütün denetim ve yönetimin ele geçirildiği bir ortamda ben denetim kurulu üyesine veya yönetim kurulu üyesine, Bankacılık Kanunu'ndaki -az önce söylediğimdeki- denetimin ve yönetimin TMSF'nin elinde olmadığı durumdaki dokunulmazlığı veya o korumayı getirebilir misiniz? Bunun bir mantığı olabilir mi? Yani burada da bütün yönetim senin elinde; doğru iş yap, yanlış işe bulaşma. Dolayısıyla, herhangi bir sorumluluğun, cezan olmasın ama yanlışa bulaştıysak bir sorumlunun olması lazım; bu, sorumluluğu ortadan kaldırmaya yöneliktir. Dolayısıyla bu yönüyle bakıldığında bu madde de son derece yanlış bir maddedir. Dolayısıyla bunun düzeltilmesi lazım, böyle bir şey olmaz. Bakın yani bu ülkenin kaynakları... Yani, tamam, terörle iltisaklı olabilir ama bu ülkenin diyelim ki iyi işleyen bir şirketidir, üretim yapan, ihracat yapan bir şirketidir. Şimdi, oraya TMSF'yi kayyum olarak atayacaksınız, ondan sonra oralara birilerini getireceksiniz, o şirketin içi tamamen boşaltılacak; ondan sonra, o kişilerin, içini boşaltanların hiçbir sorumluluğu olmayacak. Yarın bir gün diyelim ki o şirket İnsan Hakları Mahkemesine gidecek, bu kayyum atamalarının yanlış olduğuna ilişkin oradan bir karar getirecek, bu sefer tazminatı ödeyeceğiz. Kim ödeyecek? Hazine ödeyecek yani birileri soyacak bu şirketi, ondan sonra bütün bir millet cebinden vergisiyle tazminat ödeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Dolayısıyla buna hiçbir şekilde müsaade edilmemesi lazım.

Bir de burada yetkili mahkeme meselesi var, diyor ki: "Yetkili mahkeme olarak TMSF'nin merkezinin bulunduğu idari mahkemeler yetkilidir." Orası neresi? İstanbul. Bir: Niye burası yetkili olsun, niye idare mahkemesi olsun? Yani bu ticari bir işletme, hukuk mahkemesini, ticaret mahkemesini ilgilendirebilir, değil mi?

İki: Diyelim ki şirket Gaziantep'te veya Kayseri'deki bir şirket bu yani şimdi Kayseri'deki herkes tutup kalkıp İstanbul'daki mahkemeye mi gelecek? Kayseri'deki bir şirketin merkezi Kayseri'de ise bu mahkemenin orada görülmesi lazım. Bu tür yanlışlıklar var, bunların düzeltilmesi için önergeler verdik. Tabii, AK PARTİ'deki, maalesef, milletvekillerinin herhangi bir değişiklik yapma gibi bir iradeleri olmadığı için başlarını salladılar, "Aslında haklısın, doğru söylüyorsun." dediler ama bizim önergelerimize maalesef olumsuz oy kullandılar.

Şimdi, son konular, bu emekli meselesi değerli arkadaşlar. Burada, emeklilerin ne kadar sıkıntılı olduğunu biliyoruz. Güya, bu yıl Emekli Yılı, Emekli Yılı'nda emeklileri perişan eden bir iktidarla karşı karşıya Türkiye. Efendim, 14.469 liraya çıkarılıyor en düşük emekli maaşı, yüzde 15'lik bir artış yapılıyor, 15,76'ydı herhâlde. Yani, işte, her şeye çok yüksek zamlar yapıyorsunuz. En son neyle gündemdeyiz, bugün de Mecliste gündeme geldi işte, muayene katılım paylarında yüzde 233 ile yüzde 543 -bakın, rakamın ne olduğunun bir önemi yok, yüzdeler önemlidir bu işte, yüzde 543- artış yapıyorsun ama en düşük emekli maaşına yüzde 15 artış yapıyorsun, memurlara da hatta yüzde 11 küsur yapıyorsun ve bu yaptığınız maaş, getirdiğiniz maaş da şu andaki açlık sınırının yaklaşık 6.600 lira altında değerli arkadaşlar. Açlık sınırının altında bir emekli maaşı olabilir mi? Ve 4 milyon kişi en düşük emekli maaşını alıyor. Ha, diğerleri de çok yüksek falan değil zaten, bunun 1.000-2.000 lira üzerinde yani yüzde 80'i, yüzde 90'ı bakın, emeklilerin bugün, yaklaşık yüzde 90'ı açlık sınırının altında maaş alıyor, gelir alıyor. Şimdi, yani böyle bir ülkede bir de bu yıla "Emekli Yılı" diyorsunuz. Şimdi, bu 14.469 liranın toplam maliyeti ne biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Sadece 48 milyar lira ya. Yani burada bas bas bağırdık, Trendyol için kanun çıkardılar, özel kanun, o kanunun bir yıllık maliyeti 46 milyar liraydı bu ülkeye. Sadece hazineye olan maliyeti, millete olacak yüksek fiyat maliyeti de ayrı bir şey. 46 milyar ya, bir tane Trendyol şirketine yaptığınız kıyağı 4 milyon emekliye maaş olarak veriyorsunuz, bir de bunu müjde gibi grup toplantılarında açıklıyor Sayın Cumhurbaşkanı, böyle bir şey olabilir mi? 48 milyar ya, tamamı 48 milyar lira.

Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: "Tasarruf yılı" dediler. Tasarruf yılı olan bir yılda mal ve hizmet alımlarının 2024 yılı bütçe ödeneği 680 milyar liraydı, "Tasarruf edeceğiz, bütçedeki ödeneklerin tamamını kullanmayacağız." dediler. Gerçekleşmesi ne oldu biliyor musunuz? 745 milyar lira oldu yani ödeneğin 65 milyar lira üzerinde oldu. Buradan tasarruf et. Biz bekledik ki 680, en az bir yüzde 10, yüzde 20 altında olur, buradan bir 100 milyar lira tasarruf edilir derken 65 milyar liranın üzerine çıktılar. Niye bu kalemi örnek veriyorum? Bu kalem tasarruf edilmesi en kolay kalemdir. Bu bir personel gideri değildir, bu bir yatırım gideri değildir; almıyorum kardeşim bundan sonra işte kırtasiye malzemesini, koltuğu, şunu bunu veya o büyük organizasyonlar yapıyorlar ya, en küçük bir şeyi açıklayacaklar, milyonlarca liralık organizasyon, "Yapmayacağım onları." diyeceksiniz. "Yurt dışına biraz daha az gideceğim." diyeceksin, "5 uçak yerine 2 uçakla gideceğim." diyeceksin ama bunların hiçbiri denilmedi, gidildi. Bir de tasarruf yılında mal ve hizmet ödeneklerinin çok da üzerinde bir harcama yapıldı.

Şimdi, emeklinin alım gücü gün geçtikçe düşüyor, enflasyonu yanlış ölçtükleri için düşüyor, bir. Bunu daha önceden konuştuk ama tekrar tekrar konuşmamız gerekiyor. İki, yanlış ölçülüyor; hadi doğru ölçülse bile geliri düşük olan kesimin sepetiyle bu "manşet enflasyon" dediğimiz enflasyon sepeti birbiriyle örtüşmüyor. Geliri düşük olan kesim için bir "yaşam maliyeti endeksi" diye bir endeks oluşturmanız lazım diyoruz, bütün dünya böyle yapıyor diyoruz. Bakın, öneri getiriyoruz, buna kulak asan hiç yok; bundan dolayı olmuyor. Bir de gecikmeli enflasyon kadar fark verilmesi, zaten tanımı gereği nedir bu? "Enflasyona ben seni ezdiriyorum demektir; altı ay boyunca enflasyonu yaşayacaksın, ondan sonra enflasyon kadar artış yapacağım." Benim alım gücümdeki altı aylık düşüş ne olacak? Bunun bir cevabı yok. Bunların hepsi zaten göz göre göre yani bile bile enflasyona ezdirme meselesidir.

Bu kök maaş meselesi, artık şu millet kurtulsun, şunu kaldırın dedik, maalesef bunu kaldırmadılar. Dolayısıyla bir seyyanen zam sözü var özellikle memur emeklileri için. Ya, Cumhurbaşkanı -az önce de ifade ettim- apaçık çıktı söyledi bunu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERHAN USTA (Devamla) - "Seyyanen zammı, memurlara verdiğimiz zammın aynısını emeklilere vereceğim." dedi. Ya, Cumhurbaşkanı sözünü tutmuyor, bu ülkede Cumhurbaşkanı sözünü tutmuyor arkadaş; böyle bir şeyi kabul etmek mümkün değil. Vallahi yani biz onlar adına utanıyoruz, ben size söyleyeyim. Önerge verdik burada, "Hiç olmazsa asgari ücret kadar olsun en düşük emekli maaşı yani 22.104 lira olsun." dedik, önergemizi AK PARTİ ve MHP milletvekilleri maalesef reddettiler. Dolayısıyla bu kanun... Tabii, bir tanesinde işveren destek primi var, bin lira; tamam, o normal, olması lazım. Bizim önceki önergemiz bütçe esnasında 1.500 liraydı ama bizim asgari ücret talebimiz 28 bin liraydı, 28 bin olsaydı 1.500 olması normaldi ama 22 binde kaldığına göre onun bin lira olması normal. O iki madde tamam ama diğer maddeleri son derece tehlikeli maddelerdir. Bu ülkeyi biraz daha fakirleştirecek ve bu ülkedeki otoriterliği, totaliterliği -neyse- tek adamlığı daha da katılaştıracak maddelerdir. O yüzden, İYİ Parti Grubu olarak bu kanun teklifine elbette "ret" oyu kullanacağımızı buradan ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve YENİ YOL sıralarından alkışlar)