| Konu: | (10/2262, 2263, 2264, 2265, 2266, 2267) Esas No'lu 21 Ocak 2025 tarihinde Bolu Kartalkaya'da bulunan bir otelde meydana gelen yangının tüm boyutlarıyla araştırılarak benzer olayların önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin Önergelerin ön görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 49 |
| Tarih: | 28.01.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Kars) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Genel Kurulu ben de saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, zor bir meseleyi konuşuyoruz. Acıların üzerine konuşmanın, yaşamı yitip gidenin ardından konuşmanın ve bütün bunların, aslında alınmayan önlemler nedeniyle olduğunu konuşmanın kendisi gerçekten büyük bir acı. Ben, öncelikle, Bolu Grand Kartal Otel'de yaşamını yitiren 78 canımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına yeniden başsağlığı dileklerimi iletmek istiyorum ve hastanede yaralı olarak bulunanlara da acil şifalar dileklerimi iletmek istiyorum.
Şunu bilelim: 36s'ı çocuk, 78 canın yaşamını yitirmesinin birinci derecede müsebbibi AKP iktidarının kendisidir. Hiç suçu başka bir yere atmaya, başka yerlerde fail aramaya, sorumluluğu başka yerlere atarak işin içinden sıyrılmaya çalışmanızı kabul etmiyoruz. Öncelikle, bu işin siyasi, ahlaki, vicdani ve hukuki sorumluluğunu almanızı beklediğimizi ifade etmek istiyoruz. Bir kez olsun, gerçek anlamda bir kez olsun çıkın ve yaşanan kayıplar nedeniyle sorumlu olduğunuzu kamuoyuna ifade edin ama nerede o basiret, nerede o erdemli duruş? Gerçekten bunu görmeyeceğimizi çok iyi biliyoruz.
Şimdi, 78 insandan bahsediyoruz. 78 insan bir sayı olarak ifade ediliyor; oysaki her biri bir can, her biri bir kardeş, evlat, anne, baba, her biri bu ülkede yaşayan, geleceğe umutla bakan insanlardı. 78 insanın her birinin bu yaşama dair bir düşüncesi vardı. Ve düşünün ki bu ülkede zor koşullar altında kırk yılda bir gittiğiniz bir tatilde can veriyorsunuz. Bir ülkede insanların nasıl öldüğü aslında o ülkedeki sistemin çürümüşlüğünü ya da demokratik olup olmadığını da gösterir. Bizim ülkemizde insanlar normal koşullarda çok hafif gelen kazalar nedeniyle bile yaşamını yitiriyorlar. Yolda yürürken ölebilirsiniz, deprem olur ölürsünüz, sel olur ölürsünüz, tren kazalarında ölürsünüz, maden facialarında ölürsünüz. Neden? Çünkü önlem alması gerekenler önlem almıyorlar, önlem alması gerekenler her kazadan sonra, her katliamdan sonra "takdiriilahi" diyorlar, "Bu işin fıtratında bu var." diyorlar, "Ne yapalım, her yerde bu kazalar oluyor." diyorlar ve sorumluluğu başka bir yere atıyorlar. Bakın, 6 Şubat depreminin seneidevriyesine çok az zaman kaldı. Resmî rakamlara göre bile 50 binden fazla insanımızı yitirdik, oysaki gerçek rakamlar 100 binin üzerindeydi. Niye öldü bu insanlar? Japonya'da deprem olmuyor mu? Başka ülkelerde deprem olmuyor mu? Niye kimsenin burnu bile kanamıyor? Niye binalar, kentler yerle bir olmuyor? Burada bir sorun yok mu? Burada, bu ülkeyi yöneten yirmi iki yıllık iktidarınızın hiç mi sorumluluğu yok? Sizin yapmadıklarınız nedeniyle bu ülkede insanlar yaşamını yitiriyor ama siz gayet rahatsınız maşallah.
Bir de, daha kötüsü, bütün bunlar oluyor; bütün bunlar sizin almadığınız önlemler nedeniyle oluyor; bütün bunlar çürüttüğünüz sistem nedeniyle oluyor; bütün bunlar merkezîleştirdiğiniz yetkiler nedeniyle oluyor; bütün bunlar sermaye yanlısı otel sahiplerini Bakan yaptığınız için, hastane sahiplerini Sağlık Bakanı yaptığınız için, okul zinciri sahiplerini Millî Eğitim Bakanı yaptığınız için oluyor ama siz sürekli sorumluluğu başka yerlere atıyorsunuz, sürekli topu taca atarak sorumluluktan kurtulmaya çalışıyorsunuz. Çürüttünüz, bu toplumu çürüttünüz. Bu çürümenin bedelini halkımız canıyla ödüyor ama hiçbirinizin umurunda olmadığını görüyoruz.
Şimdi, bakın, 2007 yılında bir yönetmelik çıkarmışsınız, belediyelerin yetkilerini kısıtlıyorsunuz, belediyelerin yangın denetleme yetkisini kısıtlıyorsunuz. Niye? TMMOB'un yetkilerini tırpanladınız, niye? Niye? Soruyoruz. Çünkü işinize gelmiyor. Her şeyi tek elde tutmak istiyorsunuz. Her şey sizin denetiminizde olsun istiyorsunuz. O zaman çünkü rantın, talanın, yangının, sömürünün önünü açacaksınız.
Bakın, sizin Turizm Bakanınız kendi şirketinde çalışan kişiyi getirmiş, müdür yapmış. Ne güzel, değil mi? Bu müdür ne yapıyor? Aynı zamanda yetki veriyor, imza atıyor. Sizin Bakanınız yirmi yıldır Bodrum'u yağmalamak için elinden geleni ardına koymuyor. Mahkeme kararlarına rağmen, ÇED raporlarına rağmen, halkın direnişine rağmen Bodrum'da parsel parsel otel yapıp orada para kazanmak için canhıraş bir çalışmanın içerisinde, bunu bilmiyor musunuz? Biliyorsunuz ama zaten istediğiniz tam da böyle bir düzen.
Patronlardan müteşekkil bir sistem kurmuşsunuz, ülkeyi şirket mantığıyla yönetiyorsunuz. Kamu yönetiminin başına, bakanlıkların başına cebini dolduran kelli felli adamları, müteahhitleri, şirket sahiplerini koymuşsunuz, sonra da kaza olunca, yangın olunca, deprem olunca, sel olunca "Efendim, bunu siyasete malzeme etmeyelim; bu, siyasetüstü bir konu." diyorsunuz. Hayır efendim; bu, siyasete ilişkin bir mesele; tam da siyasetin meselesi bu. Siyaset nedir? Siyaset tercihlerdir. Sizin tercihiniz patrondan yana, sizin tercihiniz sermayeden yana, sizin tercihiniz o Grand Kartal Otel'in cebini doldurmaktan yana. Tercihiniz halktan yana olsaydı önlem alırdınız.
Oteli denetlemişsiniz. Nerede denetim raporları? 2021 ve 2024 yıllarında denetimden geçmiş. Peki, nasıl tekrar uygunluk verdiniz? E, verirsiniz. Kim denetlemiş? Turizm Bakanlığı. E, kim pazarlıyor bu oteli? Turizm Bakanının başında bulunduğu tur şirketi. Şimdi, Turizm Bakanı odasını her sattığında yüzde 30 komisyon aldığı otele uygunluk vermeyecek mi? "Yangına uygun değil, buraya gelmeyin ey yurttaşlar!" mı diyecek? Kapısına mühür mü vuracak? Tabii ki hayır çünkü onun tek bir derdi var; daha fazla para kazanmak, daha fazla kâr elde etmek. Bunu neye rağmen yapıyor? İnsan yaşamına rağmen. Maliyeti can bunun, can ama siz bunu görmüyorsunuz.
Bakın, Çorlu tren kazası, Aladağ'daki yurt yangını, 6 Şubattaki depremin kendisi ve bununla beraber Elâzığ depreminin kendisi, Soma, Ermenek, Şirvan maden kazalarının her biri, Adıyaman, Batı Karadeniz ve Şanlıurfa sellerinin her biri, bunların hepsi önlenemez miydi? Her biri önlenebilirdi, her birinin tedbiri alınabilirdi ama yapmıyorsunuz. Neden? Çünkü bütün yetkileri merkezîleştirdiniz, maşallah, yangın yerine bile Cumhurbaşkanının emri olmadan gitmeyen, gidemeyen bakanlıklar inşa ettiniz. Ne diyor bakanlarınız? "Cumhurbaşkanımızın talimatıyla yangın yerine geldik." "Cumhurbaşkanımızın talimatıyla deprem yerine geldik." Talimat vermese, talimat ulaşmasa bakanlar demek ki evinde oturacak, yangını seyredecek. Böyle bir şey olabilir mi? Bugün temel sorun -belediyeye atıyorsunuz ya suçu- demokratik bir ilişki geliştiremiyorsunuz, yetki, sorumluluk çerçevesini belirleyen bir yerel ve merkez ilişkisini belirleyememişsiniz. Çelme takmaya çalışıyorsunuz bütün yerel yönetimlere, suç olduğunda maşallah, bütün suçu yerel yönetimlere yıkmakta mahirsiniz ama gerçek anlamda yerel yönetimi güçlendirecek bir politik hattınız yok. Aksine, yerel yönetimlerin yetkisini tırpanlayarak gittikçe ucube, gittikçe merkezîleşmiş, tek bir kişinin bütün ülkenin kaderine karar vereceği bir sistemi kurmak istiyorsunuz. Meclisi meclis olmaktan çıkardınız, bütün yetkilerini budadınız, bakanlık bürokratlarının hazırladığı kanun tekliflerini getirip toplum karşıtı yasaları burada geçiriyorsunuz. "Hayır" dediğimizde, itiraz ettiğimizde "Bu halk düşmanı yasaları getirmeyin." dediğimizde bir de bize laf söylüyorsunuz. İşte, zamanında yaptıklarınızın bedelini kim ödüyor? Halkımız ödüyor. İş sağlığı ve güvenliği tedbirlerini almış mısınız? Hayır. İş sağlığı ve güvenliği birimleri kurdunuz, zorunluluk getirdiniz; iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarının parasını, firmalarının parasını kim veriyor? Denetlediği kurum veriyor. Peki, bu insanlar gerçek anlamda o kurumları denetleyebilir mi, o iş yerlerini denetleyip eksikliklerini kaydedebilir mi? Burada onlarca defa söyledik; bakanlıklardan bağımsız, merkezî bir bütçeden buraya pay ayrılmalıdır dedik ama hâlâ dinlemiyorsunuz, hâlâ dinlemiyorsunuz ve dinlemeyeceksiniz de. Şimdi, burada ortak bir komisyon kurarak sorumluluğu üzerinizden atamazsınız, bu işin sorumlusu sizsiniz. Sizin Bakanınız derhâl istifa etmelidir, il özel idaresindekiler görevden alınmalıdır, valiliğin sorumluluğu açığa çıkarılmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜLÜSTAN KILIÇ KOÇYİĞİT (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Topu taca atarak bu işin içinden kurtulamazsınız, bu kadar açık ve net söylüyoruz: Toplumsal alanda infial yaratan her olayda gelip "Ortak komisyon kuralım, bu işi de siyasetüstü ele alalım." diyerek işin içinden çıkamazsınız, açık ve net. Komisyonları nasıl sulandırdığınızı da biliyoruz. Yenidoğan çetesine dair Komisyon sabah beşe kadar mesai yapıyor, ertesi gün gidecek aileler ile mağdur yakınlarıyla görüşecek, siz burada yoklama sayısını tutturun diye iptal ediyorsunuz ya. Bu kadar ciddiyetsizsiniz, bu kadar ciddiyetsizsiniz. Sizi ciddiyete davet ediyoruz, sorumluluk almaya davet ediyoruz, insan hayatına saygıya davet ediyoruz, adalete davet ediyoruz ama biliyoruz ki bütün bu davetlerin hiçbirine icabet etmeyeceksiniz. Onun için, bizler bu ülkede yaşayan halklar olarak da siyasi parti olarak da sizden hesap soruyoruz; hesap soracağız, hesap soracağız! (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)