GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:48
Tarih:15.01.2025

KAMURAN TANHAN (Mardin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan, hoş geldiniz.

Ben sözlerime Rojava'da haber yaparken İHA saldırısı sonucu katledilen Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ı anarak başlamak istiyorum. Ve ailelerin başvurusu üzerine bir heyet olarak cenazeleri almak üzere Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi'ne geçmek istediğimizde üç gün Habur Sınır Kapısı'nda heyetle beraber bekletildik, amaç neydi? Açıkçası kimsenin anlayabildiği bir durum değildi. Bir vekil ve beraberindeki 7 kişiden oluşan ve yurt dışı yasağı olmayan pasaportlu vatandaşların neden yurt dışına çıkmasına izin verilmeyeceği kimsenin aklına gelmeyecek ya da tahayyül edilmeyecek bir durum. Biz ilk gittiğimizde, öncelikle içinde bulunduğumuz aracın kaçakçılık şüphesiyle x-ray cihazından geçeceği söylendi. Biz cenazeleri almaya giderken oradaki aklın bize yaklaşımı kaçakçılık şüphesi oldu. Bu x-ray cihazında beş saat bekledi bu araç, beş saat müdahaleler sonrasında herhangi bir durumun olmadığı, geçebileceği söylendi. Bu sefer pasaport kontrol noktasına geçtiğimizde bize söylenen bir durum, sistemin çöktüğüydü. Oysaki biz beş saat orada beklediğimizde sistemde herhangi bir aksaklık yoktu. Üç gün boyunca o ailelere tekrar tekrar o acıyı yaşattınız, tekrar tekrar, üç gün boyunca. Muhatap bulamadık, hiçbirimiz yatamadık, hiçbirimiz yemek yiyemedik; o acıları tekrar yaşadık hep beraber. Söylenen tek şey sistemin bozuk olduğuydu ama aslında bozuk olan zihniyetti, bozuk olan vicdan ve ahlaksızlığınızdı, bozuk olan insanlığınızdı aslında. Üç gün boyunca biz bunu gördük, bunu yaşadık. Üç gün boyunca Habur Sınır Kapısı'nda devleti göremedik, devletin hiçbir yetkilisini göremedik. Devlet, bizim geçmememiz için âdeta Habur Sınır Kapısı'nı terk etti.

Bir devlet düşünün, siber güvenlik nedeniyle... "Siber sahamız" deyip bu kürsüden meydan okuyanlar, bilmem bilmem neler söyleyenler, o günlerde üç gün boyunca bu ülkenin sistemini düzeltemedi, güya. Dolayısıyla, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in alınmamasının bir önemi vardı, bir öç alma durumu vardı. Nazım Daştan Silopi olaylarında, öz yönetim olaylarında Taybet ananın haberini yapan gazeteciydi ve Silopi olaylarından sonra Gaziantep'te gözaltına alınıp bir süre tutuklandı. İşte, o günkü akıl, Habur'daki akıl bu öfkeyle yaklaştı Nazım'ın bu haberine; öç alıyordu ama bir ölüden öç alamayacağı için bu sefer ailesinden almaya başladı. İstanbul Barosunun yaklaşımı da buna ilişkindi. Ne demişti? Uluslararası insancıl hukuk ve Cenevre Sözleşmesi'nin ihlali olduğunu vurgulamıştı.

Az önce Komisyon Başkanı Roma Statüsü'nden bahsetti. Peki, Türkiye Roma Statüsü'ne üye mi, kabul etmiş mi? Hayır. Neden? Uluslararası Ceza Mahkemesini öngördüğü için. Çekince ne? Demek ki Türkiye savaş suçu işlerse "Ben Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmak istemiyorum." diyor. Eğer Filistin için isteyeceksek -ki istemeliyiz- o zaman burada da istemeliyiz aynı durumu.

Dolayısıyla, şuraya geleceğim: Ne zamandan beri mevcut olduğu bilinmeyen ve ebediyen geçerli olan gömülme hakkının son yıllarda Türkiye'de her gün başka bir şekilde ihlal edildiğini görüyoruz. Herkesin gömülme ve cesedine hürmet etme hakkı var. Ölenin mezarına konulması gerekir ki yası tutulabilsin ve yastan çıkabilsin aileleri. Cesedin gömülmesine izin verilmemesi çürümüşlüğün en büyük kanıtıdır. Herkesin, ailesinin geleneklerine, örf ve âdetlerine uygun olarak onurlu bir şekilde gömülme, akrabası olan veya kendisine yakın olan bir kişiyi defnetme, ahlaki görevlerini yerine getirme fırsatına sahip olma ve insan niteliğini gösterme, son yolcuğuna uğurlama, ölüyü anma hakkı ile toplum ve devlet tarafından nasıl görülürse görülsün bütün medeniyetlerde kutsal bir değeri ve hatıra sembolü olan bir mezara sahip olma hakkı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Tanhan, lütfen tamamlayın.

KAMURAN TANHAN (Devamla) - Ve bu hak kanunla yazılı olarak düzenlemeyi bile gerektirmeyecek kadar doğal ve tartışmasız bir haktır çünkü haklar kanunlardan önce gelir. Bu nedenle, devletin güvenlik güçlerinin ve yerel mahkemelerin, gerekçesi ne olursa olsun insan onuruna yakışır bir şekilde gömülme ve insanların yakınlarını gömebilme hakkını gözeterek yaklaşması gerekiyor ve bir insanı diğer mahlukatlardan ayıran en temel özellik cenazeye yaklaşım, cenazeye saygıdır. İslamiyet'te "Kişi öldükten sonra kimliksizdir." deniliyor ama bu olayda ne yazık ki böyle bir durumla karşılaşmadık. Bir cenazeye yapılabilecek en çirkin hareket olarak değerlendirilecek bir durumdur cenazeye hürmetsizlik. "İnsan bir defa ölür." derler, ölü acı çekmeyebilir ama ölü üzerinden topluma ceza vermek istenmesi büyük bir haksızlık ve ahlaksızlıktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)