| Konu: | Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 48 |
| Tarih: | 15.01.2025 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ONUR DÜŞÜNMEZ (Hakkari) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizleri izleyen değerli yurttaşlarımız ve zindanlarda umudu büyüten yoldaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün görüşmekte olduğumuz Adalet Akademisinin kuruluş kanunu üzerine söz almış bulunmaktayım. Bizler Komisyonda defaatle dile getirmemize rağmen maalesef ki herhangi bir değişiklik olmadan yine Genel Kurulda tartışma yürütüyoruz. Bugün burada tartışmamız gereken en önemli sorunun yargıdaki liyakatsizlik olduğunu bütün partiler söylemiştir. Belki bunun içinde AK PARTİ'den de rahatsız olan milletvekili arkadaşlar vardır.
Sevgili milletvekilleri, eskiden hâkim, savcı atamalarında torpille bir yerleştirme söz konusu oluyordu. Artık o torpil yerini referanslara bırakmış vaziyette. Referans olmak ne demektir? Baştan itibaren AK PARTİ aleyhine ya da kendi çevreleri aleyhine bir hâkim veya bir savcı bir karar alırsa ya da bir soruşturma başlatmaya çalışırsa bu sefer referansına bir tehdit gibi, sürekli, yargı hayatı boyunca o referansın onu denetleme yetkisini tanıyorsunuz; bizim bunu kabul etmemiz söz konusu olamaz.
Değerli milletvekilleri, hâkimler ve savcılar yargının kurucu unsurlarıdır ve hâkim, savcı liyakatine sahip olmak zorundadır. Nedir bu liyakat? Bu liyakat hukuk fakültelerinde asgari bir hukuk eğitimi almış ve bu hukuk eğitimi sonrasında girdikleri hâkimlik-savcılık sınavında bir başarı yakalamış olan kişilerin liyakate göre atanmasını gerekli kılar. Şimdi, baktığımızda, 2017'de yapılan değişiklikle hâkim, savcı adaylarının girmiş olduğu hâkimlik-savcılık sınavında baraj kaldırıldı ve artık maalesef ki 50 puan ve altındaki puanlarla da hâkimler, savcılar bizim aleyhimize ya da herhangi bir durum geliştiğinde kendi partisinin, iktidarın hâkimi, savcısı gibi siyasi kararlarla yaklaşımlar sergilemektedir. Biz hâkim ve savcıları siyaset dışı tutma istemlerimizi sürekli dile getirmemize rağmen sizler daha fazla siyasi kararlar alsınlar, üzerlerindeki siyasi baskı daha da çoğalsın diye artık bir referanslık sistemi getirdiniz.
Arkadaşlar, hukuk fakültesinde verilemeyen eğitimin bu kurulda verilmesini öngörüyoruz. Hukuk fakültesinde tamamlanamayan etik ve ahlak değerlerinin bu kurulla onlara, hâkimlere ve savcılara verilmesini düzenliyorsunuz ama hukuk fakültelerinde veremediğimiz eğitimin çok daha aşağısında kalır bir eğitimle sanki onlara "Dosyalarda siyasi karar nasıl alınır?" "Siyasete nasıl bulaşılır?" onun dersini veriyorsunuz. Bizler, hâkim ve savcılar siyaset yapamaz, siyasi bir partiye üye olamaz, siyasi bir partinin iş ve işlemlerinde yer alamaz dedikçe, sizler hâkim ve savcılığa kendi gençlik kollarınızdan, AKP gençlik kollarından ya da MHP gençlik kollarından olan bireyleri oraya taşıyarak aslında tamamen "Alın siyaseti burada yürütün." diyorsunuz ve bizim aleyhimize gelişen bir durumda direkt diğer partilere ilişkin "Hem kapatma davaları açın hem seyyar giyotin şeklinde kayyum atamaları gerçekleştirin, liyakatsiz bütün iş ve işlemleri yapın." diyorsunuz. Ve son süreçte, üç dönemdir, kayyum atamalarına devam ettiğiniz bu son 2024 sürecine gelecek olursak yargıyı o kayyum atamalarının arkabahçesi olarak dizayn ediyorsunuz. Bizler her defasında demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, adaleti savunmaya çalışırken sizler "Bu hukukun üzerinde daha fazla nasıl tepiniriz?"in yolunu yordamını aramaya çalışıyorsunuz. En son Akdeniz Belediyemize atanan kayyum gerekçesine baktığımızda yürütülen soruşturmanın 2024 tarihli bir soruşturma olduğu ve bu soruşturmanın da içeriğinde belediye eş başkanlarımızın, partimizin kendi eylem ve etkinliklerine katılmasının suç olarak gösterilmeye çalışıldığını görüyoruz. Bunu yapanlar savcılar değil, en azından bunu yapanlar kendilerine "cumhuriyet savcısı" demesinler çünkü cumhuriyet savcılığının teminatında bir liyakat söz konusudur; cumhuriyet savcısı cumhuriyetin gerekliliklerine, Anayasa'ya uygun olarak iş ve işlemler yapmak zorundadır. Maalesef ki cumhuriyet savcıları artık AKP savcısı şeklinde bir yol ve yordam izliyorlar.
Yine, kazanamadığınız her yere atamaya alıştığınız o kayyumları bu sefer İstanbul Barosunda görüyoruz. İstanbul Barosuna bir davaname açtırıyorsunuz bir savcı eliyle ve o savcı cumhuriyetin gerekliliklerini yerine getirmiş edasıyla bir davaname düzenleyebiliyor. Hayır, orada cumhuriyete, demokratik değerlere ve hukuk güvenirliliğine ilişkin herhangi bir davaname söz konusu değil. Orada sadece kendi adına bir davaname açma yetkisi tanınmış gibi gösteriliyor. Oysa dava açma yetkisi kamuoyundadır, savcılık kamuoyu adına bu davayı açar ama sizler seçimi neredeyse askıya alıyorsunuz, "Ben seçilirsem seçimin gerekliliklerini yerine getiririm, ben seçilmezsem kayyum atarım." diyorsunuz. Bu anlayıştan derhâl vazgeçmeniz gerekmektedir. Biz eğer ülkeyi sosyal bir hukuk devleti olarak düşüneceksek, eğer bu ülke bir hukuk devletiyse lütfen hukukun gereğini yerine getirin diyoruz.
Şimdi, arkadaşlar, bu konuştuğumuz kanunun Komisyon görüşmelerinde de itirazlarımızı dile getirmiştik, buradan tekrar dile getireyim. 12'nci ve 14'üncü maddelerde "Avukat ve noterler de bu kuruldan ders alabilecek ancak avukat ve noterlerin ders almaları ücretli bir şekilde olacak." diye bir düzenleme yapıyorsunuz. Biz, orada "Bu kurul bir işletme mantığıyla çalışabilecek bir kurul değildir. Bu ücreti neye göre belirleyeceksiniz ya da bu kurulda hangi avukatlara, hangi noterlere hangi öncelikleri tanıyacaksınız?" dedik. Bizim bunları sormamızdaki yegâne neden sizin daha önceki iş ve işlemleriniz çünkü biz biliyoruz ki paralel barolardaki avukatlar daha öncelikli olacak, maddi durumu yeterli olan avukatlar daha öncelikli olacak. Maddi durumu yetersiz olduğu için intihar eden bunca avukat varken sizin vicdanınız buna nasıl elveriyor? BAĞ-KUR primleri altında ezilen bunca avukat varken siz -sanki eşitler arasında bir meslek yürütülüyor- "Bu eşitler arasında sırayla birilerini eğiteceğiz, bu eğitim de onların gelecek hayatına katkı sunacak." diye düşünüyorsunuz, yanılıyorsunuz. Siz sadece kendinize yakın olanlara bu eğitimleri vereceksiniz.
Yine, 14'üncü maddede avukat ve noterlere ilişkin verilecek eğitimdeki bizim itirazımız şuydu, TBB'nin de itirazı bu yöndeydi: "O eğitimde bir de avukatların hakkını hukukunu savunacak, hâkim ve savcıların avukata yaklaşımını dizayn edecek, o disiplini sağlayacak TBB tarafından atanmış bir avukat eğitmen bulunsun." dedik, ısrarla bunu dile getirdik. Israrımızın nedeni şuydu: Arkadaşlar, ben bir avukat olarak eğer bir savcıya bir dilekçe vereceksem -bunun havalesini şu an polis yapıyor, polis; uyanın, uyanın; eğer uykudaysanız uyanın- ben dilekçeyi polise götürürüm, polis o dilekçeyi okur, havale gerektiriyorsa kendince -hiçbir hukuki altyapısı yok- değerlendirir, savcı beye kendisi götürür. Nerede yargının üçüncü sacayağı avukatlık? Oysa, sizin bu hâle getirdiğiniz, o paralel yapılarla dizayn etmeye, paralel barolarla dizayn etmeye çalıştığınız avukatlık mesleği bu hâle bürünmüş durumda. Sizler önce hâkim, savcı kapılarındaki o savcıları çekin. Avukatlar dertlerini anlatamıyorken vatandaşlar dertlerini nasıl anlatacak, bunu hiç düşünebiliyor musunuz? Bir vatandaş bir hâkim veya bir savcıyla bir dosya üzerinde nasıl görüş alışverişinde bulunacak? Siz yargının bağımsızlığını, tarafsızlığını tamamen insanlardan soyutlamayla yaptığınızı düşünüyorsunuz ama bir AK PARTİ il başkanını odasına almayan herhangi bir savcı orada barınamayacak, biz bunu çok iyi biliyoruz.
Yine, saygıdeğer arkadaşlar -avukatların sorunlarından bahsettik- bu ülkede savcılar intihar etti, bu hepimizin alnına kara bir leke olarak sürüldü. Hepimiz bundan nasiplenmeliyiz, hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Bu genç arkadaşlarımız niye intihar ediyor, bunu araştırmalıyız ama yaptığımız yeni kanun teklifinde daha fazla militanı nasıl yetiştirebiliriz, yargıyı nasıl daha fazla siyasal erkin emri altına sokabiliriz, bunları tartıştırıyorsunuz. Yapmayın, yazıktır, günahtır, olan bu ülkenin geleceğine oluyor. Anayasa'ya açıkça aykırı olan hükümleri Anayasa Mahkemesi bozuyor, "Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlenemez." diyor. Siz kanun yapma tekniğini sadece şöyle algılıyorsunuz: "Cumhurbaşkanlığı düzenleyemez ama aynı şekilde biz düzenleyelim." Nerede Meclisin bağımsız karar alma yetkisi? Cumhurbaşkanlığı tarafından tevdi edilen kararı görüşüyoruz. Saraydan gelen bir kanunu biz önce Komisyonda konuştuk, salt çoğunluk sizde olduğu için geçirdiniz. Şimdi yine saraydan gelen kanunu Genel Kurula getirdiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ONUR DÜŞÜNMEZ (Devamla) - Tamamlıyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
ONUR DÜŞÜNMEZ (Devamla) - Salt çoğunluk yine sizde diye Genel Kurulda da geçirmeyi planlıyorsunuz ama bilin ki tarih önünde bizi buraya gönderen vatandaşlara borcumuz var. Biz kanunları gereğine göre, doğru temelde, anlaşılır, ölçülü yapmak zorundayız. Maalesef biz, muhalefet burada konuşurken AK PARTİ sıralarında birkaç arkadaşımız bulunuyor ve o birkaç arkadaşımızdan sadece bir ya da ikisi dinliyor, diğer arkadaşlarımız hiç kulak da asmıyor. Biz bunlara mahkemelerde çok şahit olduk ama bilin ki o mahkemelerde çürüyen bu ülkenin vatandaşlarının haklarıydı, bu Mecliste çürütülmeye çalışılan bu ülkenin vatandaşlarının hakkıdır. Biz vatandaşların hakkını sonuna kadar savunacağız; size, çoğunluğunuz olmasına rağmen çiğnetmeyeceğiz diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)