GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:47
Tarih:14.01.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA DİLAN KUNT AYAN (Şanlıurfa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Evet, Sırrı Başkanım, hoş geldiniz; 28 Aralıktan bu yana demokrasi için, bu topraklara barışın gelmesi için heyet olarak yoğun bir mesai harcıyorsunuz ve umuyoruz ki kısa süre içerisinde harcadığınız bu emeğin yasal çerçevesini hep birlikte bu Mecliste oluştururuz.

Gönül ister ki aslında biz bu Mecliste halkın taleplerini konuşalım, halkın barış umuduna dair yasaları hayata geçirelim fakat bugün Genel Kurulda Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'ni konuşacağız. 2003'te kurulmuş bu Akademi, yıl olmuş 2025, hâlen biz bunun kanununu tartışıyoruz. Neden? Çünkü bu Akademi ilk kez 2003 yılında Avrupa Birliği sürecinde kanunla kuruldu. O zamanki AKP "Bağımsız, tarafsız hâkim, savcılar yetiştirecek Akademiyi kurduk." diye her tarafa müjdeyi saldı, Avrupa Birliğine "Bakın, demokratikleşiyoruz." diyerek şirin görünmek için bu adımlar atıldı. Bu defa ne oldu? Yıl oldu 2010, referandumdan sonra HSK ve Adalet Akademisini tahakkümünüz altına almak için kim olduğu, ne yaptığı belli olmayan kişileri yargının en kritik kurumlarına doldurdunuz. 2014 yılında HSK ve Akademiyi Adalet Bakanlığına bağlayacak değişiklikler yaptınız. 2015 Temmuz darbe girişimi sonrasında ise tüm ülke olarak gördük sizin bu hâkim, savcılarınızı. Cemaat kadrolarını doldurduğunuz yargı sahte delillerle, kumpaslarla binlerce insanın özgürlüğünü, hayatını, malını elinden aldı ve çaldı; ta ki ucu size dokununcaya kadar ses etmediniz bunlara; sonra baktınız ki işin içinden çıkılmıyor, izler birbirine karıştı, hop, bir kanun hükmünde kararname, Akademiyi tamamen kapattınız, yerine Adalet Bakanlığına bağlı merkez kurdunuz, Akademiyi 2003 yılından daha geriye götürür bir hâle getirdiniz. Soruyoruz o zaman size: Mademki müjdeydi, mademki demokratikti neden -2003 yılındaki kanunu değil de- iktidara doğrudan bağlı bir akademiyi kurdunuz? Cevabı basit: Artık, yargı gücüne muhtaçsınız; muhalefeti susturmak, yolsuzlukları örtmek, korku ve yargı tehdidiyle bu ülkeyi yönetmekten başka çareniz kalmadı. Tekrar soralım: Şimdi bu kanun neden önümüzde? Çünkü Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanlığı kararnamesini iptal etti, dedi ki açık açık: "Bu, Anayasa 104'e aykırı, Cumhurbaşkanı yargı alanında kararname çıkaramaz, kuvvetler ayrılığına aykırıdır. Ezcümle, bu bir kararname değil fermandır, yargı gücüne yürütmenin açık açık müdahalesidir; bu şekilde yapmayın." Fakat soruyorum ben size: Siz ne yaptınız? Cumhurbaşkanlığı sarayında oturup her gün yeni anayasa çağrısı yapan sözde hukuk genel kurulu başkan vekili Mehmet Uçum ve onun şürekâsı mevcut Anayasa'yı bilmiyor mu peki? Pekâlâsını biliyor. Neyi düşünüyor? Diyor ki: "Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilse bile biz o sırada bu kanunları çıkarırız, işimizi görürüz." Biz buradan bir kez daha ifade ediyoruz: Böylesi bir zihniyetle değil demokratik bir anayasa, yönetmelik bile çıkarılamaz. Onları önce samimiyete ve tutarlı olmaya bir kez daha davet ediyoruz. Tıpkı bugün ambalajı değiştirilip içeriği aynı kalan kararnameden eğip büküp kanun yapılan bu teklif gibi önümüze gelmesinler. Bunun aynısını, biz, şubat ayında Genel Kurulda sekizinci yargı paketinde ifade ettik, Adalet Komisyonunda, bu kürsülerden ifade ettik. Neydi o? Anayasa Mahkemesi, örgüt üyesi olmamakla birlikte, örgüt adına suç işleme yasasıyla ilgili iptal kararı verdi ve bu karara rağmen ne yaptınız siz? Yine gözünüzü kapattınız, ambalajladınız, kılıfladınız; aynı teklifi bir daha getirip Genel Kuruldan geçirdiniz. Ne oldu? Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi tekrardan iptal kararı verdi. Yani, siz, bu Meclisi, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarıyla meşgul etmeye, oyalamaya devam ediyorsunuz.

Evet, değerli milletvekilleri, yanlış hesap Bağdat'tan tekrardan döndü, siz hâlâ hatalarınızdan dönmediniz ama üzerine her geçen gün yenilerini ekleyip duruyorsunuz. Peki, bu yasa yüzünden cezaevlerinde mağdur ettiklerinde bize hesap verecek misiniz? Tövbeler olsun. Halkına hesap vermekten kaçan hiçbir iktidar abat olmadı, sizler de olmayacaksınız fakat bizler, hukuku yapboza çevirip delik deşik etmenize izin vermeyeceğiz, her defasında bu yapmış olduğumuz politikaları ifşa etmeye devam edeceğiz. Dün nasıl doğruları anlattıysak bugün burada anlatmaya devam edeceğiz.

Bu Adalet Akademisinde kimler yetişiyor, birazdan size onlardan bahsedeceğim. Ülkede hak, adaleti dağıtacak hâkim ve savcılar bu Adalet Akademisinde yetişiyor. Kim bu hâkimler, savcılar peki? Yandaşlarımız geçemez diye 50'ye düşürdüğünüz baraj puanlarını bile zor bela geçen hâkim, savcılar mı? AKP il, ilçe teşkilatlarını yol belleyip mülakata "referans" adıyla torpil yaptıranlar mı yoksa rüşvet, menfaat karşılığı karar ve tahliyeleri tarifeye bağlayanlar mı? Koltuklarını koruma uğruna hukukun değil, şahısların, grupların üstünlüğünü gözeterek meslek onurunu ayaklar altına alanlar mı? "Bir telefon eder, işi çözeriz." diyen siyasetçilerin emrindeki hâkim, savcılar mı?

Bakın, 2003'ten bu yana ellerinde topaç ettikleri bu kurumun yetiştirdiği hâkim, savcılar nasıl kararlar vermiş, şimdi size onlardan bahsedeceğim. Başta partimize yönelik saldırılardan, KCK davalarından Kobani davasına, kapatma davasından kayyum gerekçesi yapılan delilsiz, ispatsız, gizli tanıklı, içi boş dosyalara, Gezi davasından Selçuk Kozağaçlı ve arkadaşlarına, tutsak vekil Can Atalay'dan gazetecilere bu yargı eliyle muhaliflere ömürlük cezalar verdiniz. Musa Anter davasında, JİTEM'in işlediği cinayetlerde, Tahir Elçi davasında katilleri cezasızlıkla ödüllendirdiniz. Tüm bu adaletsizlikler, yargıdaki çürüme ve hukuksuzluklar almış başını giderken halkın Meclisi sorunlara çözüm aramak yerine, fermanları kanunlara çevirmekle meşgul.

Değerli milletvekilleri, peki, halk bizden ne istiyor; aslında en önemli soru bu. Yirmi yıldır katlettiğiniz bu yargı sisteminin düzelmesini istiyor. Buralarda ifade ediyorsunuz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını "safsata" olarak nitelendiren bir iktidar aklıyla karşı karşıyayız. Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi defaatle kararlar veriyor ve "Yasanızı bu kararlara uygun değiştirin." diyor. Bunların en önemlilerinden biri şu: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararın ve Bakanlar Komitesinin, yıllardır beklettiğiniz umut hakkının İnfaz Yasası'nda düzenlemesini istiyor bu halk. Nedir bu umut hakkı? Her defasında söylüyoruz: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2014'te Öcalan/Türkiye Kararı'yla açık açık şunu ifade etti, dedi ki: Bir kişiyi ömür boyu özgür kalma umudu olmadan hapsedemezsiniz. İnfaz Kanunu'nda bununla ilgili değişiklik yapmak zorundasınız. Bu bir safsata değil, tapu gibi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıdır. Neyi bekliyoruz o zaman? Tam da bu dönemde, aslında toplumsal barışın en fazla yükseldiği dönemde bizler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararını derhâl yerine getirmeliyiz.

Bir diğer beklenti ise cezaevlerinin durumu. Bakın, hasta tutsakların sayısı her geçen gün artıyor. Cezaevi kapıları yasevlerine dönüşmüş durumda, yasevlerine. İdari gözlem kurullarının hukuksuz kararlarıyla tahliyeler her geçen gün erteleniyor. Ayrımcı İnfaz Yasası yüzünden dörtte dört mağdurları eşitlik bekliyor. Cezaevlerinde işkence ve insanlık dışı uygulamalar artarak devam ediyor ve 2016 sonrası siz ne yaptınız? Filleri tepiştirdiniz, çimenleri ezdirmeye devam ettiniz. Ne oldu? Binlerce insan, bir gecede, kanun hükmünde kararnamelerle işlerinden aşlarından edildiler, hayatlarından koparıldılar. Yıllardır mağduriyetlerin giderilmesi bekleniyor, buna dair hiçbir işlem yapılmıyor.

Yine, barışa çağrı yaptıkları için ihraç edilen barış akademisyenleri adalet bekliyor. Bugün, her kesimden barışa çağrılar yapılırken bu çağrının meşruluğu bir kez daha ortaya konmuştur.

Tüm bu hukuksuzlukları ve adaletsizlikleri gidermek için bağımsız ve tarafsız hâkim, savcılar yetiştirilmelidir. Yamalı bohçaya dönen hukuk sisteminde daha fazla gedikler açmamak için bu yasanın çekilmesi gerekmektedir. Artık zaman barışın, çözümün ve adaletin zamanıdır; biri olmadan diğeri olmaz. Bu yüzden bir an önce, tam da bu Mecliste halkın sorunlarına, çağrılarına kulak verilmesi gerekiyor. Tarihsel olarak çok kritik ve kıymetli bir eşikte olduğumuzu hatırlatarak tüm Meclisi sorumluluk almaya davet ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)