GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:47
Tarih:14.01.2025

DEM PARTİ GRUBU ADINA MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Erzurum) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet, Türkiye Adalet Akademisi Kanunu Teklifi'nin geneline ilişkin konuşmak üzere söz aldım. Doğrusu, kaçıncı defadır adalet üzerine konuştuğumu hatırlamıyorum, sayısız kanun üzerinde bu temelde konuşma yaptık.

"Adalet Akademisi nedir?" diye bir cümleyle söyleyecek olursak hâkim ve savcıların staj evrelerini gerçekleştirdikleri, mesleğe atılmadan, adım atmadan önce başta etik kurallar olmak üzere bağımsız ve tarafsız nasıl olunur, onu öğreten sözde bir kurum ama bağımsız ve tarafsız olunmayınca bunun akademisini kurmak çok işe yaramıyor tabii. Şimdi, adil yargılama nasıl olur, adalet nasıl tesis edilir; daha çok onun üzerine konuşmayı tercih ederim çünkü çokça benzer konuşmalarımız var.

Doğrusu, adalet ihtiyacı şu anda Türkiye'de üzerinde en çok konuştuğumuz, toplumun geniş kesimleri tarafından en çok talep edilen ve hayatın her alanında eksikliğinin hissedildiği bir kavram olarak önümüzde duruyor. Tabii ki hukukun ayak bağı olarak görüldüğü ülkeler ve toplumlar da var ve maalesef şu anda içinde yaşadığımız ülke ikliminde, evet, bir ayak bağı. "Bunun gereğini nasıl yerine getiririz?" "Şekil şartlarını nasıl oluştururuz?" "Adalet Akademisinde hangi dersleri verdiririz?" gibi başka bir perspektif olduğunu görürüz. Hukuk bir ayak bağıysa ayak bağını çözme yöntemi ne peki? Ama bunu uydurmak lazım sisteme! İşte, bizim Akdeniz Belediyesinde, Belediye Eş Başkanımız Hoşyar Sarıyıldız'ın ve Nuriye Eş Başkanımızın tutuklanması çözme yöntemi. Nasıl bir çözme yöntemi biliyor musunuz? Ben vekillerimizle de avukatlarla da konuştum, bir gizli tanık var, hayalet seçmen, Gültak -en önemli delil bu- demiş ki: "Örgüt üyelerinin Belediyede işe alınması." Bunu demiş: "Belediye örgüt üyelerini işe alıyor." Tamam, var mı işe alınan kimse? Yok. Talebe karşı ne söylenmiş? Çevre ve Şehircilik Bakanı demiş ki: "Olur vermiyorum." Alınan tek bir kişi yok işe ama örgüt üyelerini işe aldığı için Belediye Eş Başkanlarımız tutuklandı ve kayyım atandı. İşte, ayak bağı çözme yöntemi bu.

Şimdi, dışarıda nasıl bir algı yaratılıyor? "Akdeniz Belediyesi yönetimi, işte, 'terörö' propagandası yapıyor -bilmem- şunu yapıyor, bunu yapıyor." Bu yöntem artık çok tanıdığımız bir yöntem ve kayyım en büyük adaletsizliklerden bir tanesi çünkü. Adalet, her şeyden önce, toplumun, halkın iradesini, seçme ve seçilme hakkını tanımaktır aynı zamanda, birçok başlıkta bunu değerlendirebiliriz.

Şimdi, gelelim günümüze ve güncele. Şu anda Türkiye'nin en çok tartıştığı mesele Kürt meselesi, çözüm, barış ve neler oluyor? Sayın Bahçeli'nin çağrısıyla başlayan ve İmralı Adası'nda sayın heyetimizin ziyareti ve Sayın Öcalan'la yapmış olduğu görüşmeler sonucunda açıkçası garip bir şekilde sürece değil görüşmelere muhalefet eden bir akıl var, ona gerekli açıklamaları zaman zaman yapıyoruz ama şunu söyleyeyim: Kürt meselesi, her şeyden önce tarihsel bir haksızlık ve adaletsizliğin doğurduğu neticedir. Kürt meselesi dediğimiz mesele budur. Yüz yıldır Kürtlerin dilinin, kimliğinin, coğrafyasının, adının, hiçbir şeyinin kabul edilmemesidir. İnsanların bu meseleye yaklaşımda bu tarihsel haksızlığı ve adaletsizliği görmesini önemle rica ediyorum.

Diğer yandan, Anayasa da dâhil olmak üzere birçok yasa maddesi sadece Kürt meselesi sebebiyle yürürlükte biliyor musunuz? Benim avukatlık yaptığım yıllardan bildiğim -avukatlar bilirler- Anayasa’nın 66, 42 ve daha birçok maddesinden tutalım TMK 220, 314 ve daha sayamayacağım kadar maddeler ikili hukuk sisteminden kaynaklanır, ikili bir hukuk sistemi uygulamada. Kürt'seniz öldürülebilirsiniz, failiniz ceza almaz; coğrafyanız Kürt illerinden birinde ise yine cezasızlık vardır ama Tekirdağ, Yozgat ya da başka bir ilde iseniz o cinayet ağırlaştırılmış müebbetle hapis cezası alır; buna ilişkin sayısız örnekler vermiştik. Sadece atıf yapıyorum; kişiye, coğrafyaya, kimliğe, inanca göre uygulanan yasalar var bu ülkede ve bunun uygulamasında ikili bir uygulama var. Öcalan yasaları var ya! Biz 2015'ten beri yasama organındayız; hangi fıkra, niye böyle uygulandı? Normalde kişiye özel yasa çıkarılmaz ama mesela ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının infaz rejimi sadece Abdullah Öcalan için düzenlenmiştir. "O çıkamasın, hasta olsa da tahliye olmasın, aman umut hakkından faydalanmasın!" Onunla birlikte binlerce insan aynı statüye, işte tek kişilik hücreye, tecrit uygulamasına tabi tutuluyor ama günümüzde bunun artık hepsinin bir izahı var.

Biz tabii ki bu çağrının, bu görüşmenin çok değerli ve önemli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Bir kere her şeyden önce, şu anda Türkiye toplumunun ihtiyacı olan en önemli olgu barıştır, barış iklimidir, adalettir ve bunu hepimizin kabul etmesi gerekiyor. Açıkçası barış, bir toplum için ilaçtır ya, enfekte olan kurumları ancak barışla iyileştirebiliriz, başka türlü iyileştiremeyiz. Ve tabii ki şunu da söyleyeyim, en sevdiğim cümlelerden biri: "Barış" demek "ölüm yok" demektir ya, bundan daha büyük bir değer olabilir mi? Şimdi, efendim "Bu tahliye olacak, umut hakkından faydalanacak." gibi kamuoyunda yapılan tartışmalar... Ya, dünya da biliyor ki, dünya örnekleri de gözümüzün önünde ki tabii ki bu işin muhatabı özgür olmalı, Sayın Öcalan'ın fiziki özgürlüğü zaten AİHM ve umut hakkı çerçevesinde sağlanmalı. Kimse kimseye lütufta bulunmuyor, hukukun gereğini yerine getirin diyoruz. Şu anda AİHM kararları uygulanmıyor, AYM kararları uygulanmıyor. Bunun tek sebebi Kürt meselesidir. Bu ayak bağını çözersek, prangayı daha doğrusu, kendi elimizle barışı yaratabiliriz, inşa edebiliriz ve bizim durduğumuz yer budur. Aslında bizim için barış ihtimali, şu anda filizlenen barış umudu, çözüm umudu âdeta bir mücevherdir; onu parlatmamız lazım, ona tam tersini yapmamamız lazım.

Tabii, başka bir yerden de bakmak istiyorum. Şimdi, iktidar partisi, Adalet ve Kalkınma Partisi her istediğini söylüyor, her türlü sözü kuruyor, kayyımı atıyor, sonra biz bir cümle sarf ettiğimizde "İşte, DEM PARTİ barışı istemiyor." diyor. Öyle mi? Ya, biz daha nasıl isteyelim? Biz on yıllardır barış için mücadele ediyoruz. Biz kayyım atadığınızda, adaletsizlik yaptığınızda yaptınız demeyelim mi? Şimdi, böyle bir mesele...

LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Şikâyet etmeyin Başkan, kardeşsiniz siz, kardeşsiniz!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Size laf söylemiyorum; siz cepheden karşısınız zaten, siz ölümü savunuyorsunuz çünkü.

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Yok, biz Türk milletinin geleceğini savunuyoruz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Biz şunu söylüyoruz: Biz tabii ki eleştirilerimizi yapar ve barış hakkını da savunuruz...

AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - 50 bin kişiyi biz öldürdük, biz katlettik, doğru(!)

YÜKSEL SELÇUK TÜRKOĞLU (Bursa) - Allah'a şükür, cepheden karşıyız.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - ...her zeminde savunuruz ve tabii ki bu konuda geçmişten bugüne en tutarlı duran düşünce ve parti olarak bunun arkasındayız.

Şimdi, diğer yandan "negatif barış" ve "pozitif barış" diye kavramlar vardır, doktrinde çok tartışılır. Yani tabii ki adalet olmadan barış sürdürülemez. Şu anda negatif barış için bir çağrı var. Nedir? En azından organize olmuş şiddet şeklinin yok oluşu. Tamam, olsun, o olsun; ondan sonra pozitif adım gelecek, pozitif barış. Pozitif barışta ise adalet olmadan olmaz. Her anlamda, hayatın her alanında adaletin tesis edilmesi gerekiyor. Demokratik dönüşüm; İmralı Adası'ndan gelen 7 maddelik deklarasyonda sözü edilen demokratik dönüşüm buna en önemli işarettir.

Şimdi, bunun dışında tabii ki barış ve adalet arasındaki ilişki, sadece uluslararası anlamda değil yerel anlamda da çok kritik bir yerde durur. Türkiye'de toplumsal barışın güçlenmesi için hukukun üstünlüğü ve insan hakları mekanizmalarının tabii ki güçlendirilmesi gerekir, tartışma dışıdır bu ve bu bağlamda, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmamız, toplumdaki güven duygusunu artırarak barışa zemin hazırlamamız lazım. İşte, burada, sonuç olarak "barış" ve "adalet" birbirini destekleyen iki değer olarak önümüzde durur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, bitirelim lütfen.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Devamla) - Adaletsiz bir barış sadece kısa süreli olur ve sessiz olur, gerçek bir barış ise ancak adaletle desteklenen bir uzlaşıdır.

Ve ben bütün Türkiye yurttaşlarına şu çağrıyı yapmak istiyorum: Bu barışı, gelin, hep birlikte mücadele ederek kazanalım. "Barışı kazanmak" kavramı Türkiye'de icat edilen bir kavram değil. Birileri barışın gelmemesi için ısrarla ve inatla toplumu savaş politikalarına mecbur etmeye ve bu yönde rıza üretmeye zorlayabilir ama biz, toplumun gerçekleri, hakikatleri bilmeye hakkı olduğuna inanıyoruz. Türk ve Kürt halkının ve diğer halkların Türkiye'de kardeşliğiyle, eşitliğiyle emin olun hepimizin önü daha aydınlık olacaktır.

Teşekkür ediyorum, sağ olun. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)