| Konu: | Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 08.01.2025 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 175 sıra sayılı Kanun Teklifi'nin ikinci bölümünde İYİ Parti Grubumuz adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, kanun teklifinin adı -malum olduğu üzere- Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi. Dolayısıyla, ben, burada biraz da sosyal güvenlikle ilgili, emeklilerimizin durumlarıyla ilgili hususlar üzerinde yoğunlaşmak istiyorum.
Hepimizin bildiği gibi, Ocak 2025'te memur ve memur emeklileri için artış oranı yüzde 11,5 oldu, SSK, BAĞ-KUR emeklileri için de yüzde 11,8 veya 11,75 oldu. Bu çerçevede, en düşük emekli aylığına ilişkin bir düzenleme yapılması kaydıyla, bir kanun çıkması kaydıyla 14.469 lira olması bekleniyor. Tabii, bizim öteden beri söylediğimiz şey, bu rakamlarla insanların geçinmesi mümkün değil, bunun en az asgari ücret kadar olması gerekir ama onun çok uzağında yani yüzde 15,75 normal artışın aynen en düşük emekli aylığına da yansıtılacağına ilişkin bir kanaat piyasada hâkim. Bu çerçevede baktığımızda, memur değil, bütün emeklilerin ortalama maaşı 17 bin lira civarında arkadaşlar bugün itibarıyla. Yani düşünün, bu ülkede bu insanlar 17 bin lirayla -16 milyon emeklimiz var, ortalama tabii, bir kısmı bunun üzerinde, bir kısmı altında ama ortalaması 17 bin lira- her şeyin ateş pahası olduğu bu ortamda geçinmeye çalışıyorlar; bunu tabii anlamak mümkün değil.
Şimdi, Hükûmet, belki de geçmişten çok farklı olarak, bu sene biraz da uyguladığı sözüm ona ekonomik program kapsamında gelecek enflasyon veya hedef enflasyona göre bir kısım bu ayarlamaları yapmaya çalışıyor. Şimdi, gelecek yıl için enflasyon hedefi yüzde 21. Buna kimse inanıyor mu? İnanmıyor. Piyasaların beklentisi en iyi ihtimalle yüzde 30 civarında, hane halklarının beklentisi yüzde 60'ların üzerinde, o ayrı bir şey ama piyasa oyuncuları bile "Yüzde 30 civarında gelecek yıl bir enflasyon olabilir." diyor Türkiye bir şok yemezse.
Şimdi, bakın, tuhaflık şurada değerli arkadaşlar: Yüzde 30 enflasyon hedefliyorsunuz veya "Yüzde 21." diyorsunuz, hadi onu alalım ama gelecek yıl için normal memur emeklilerine veya memurlara verdiğiniz artış yüzde 6. Şimdi, 11,54 ama 11,54'ün 5,23'ü geçen altı ayın enflasyon farkı, onu katmayalım, o zaten geçen dönemi telafi etmeye yönelik bir şey. Yüzde 6, ikinci dönem için öngörülen artış da yüzde 5 yani hiç kimsenin, kendinizin dahi inanmadığı yüzde 21 enflasyon hedefi varken bile sizin aslında öngördüğünüz artış yüzde 6 artı 5, o da ne yapar? Yüzde 11,3 gibi bir şey yapar. Yani başlangıçta şunu söylüyorsunuz, diyorsunuz ki: "Ben seni mağdur edeceğim." Yani baştan "..."(*) olarak "Ben seni mağdur edeceğim." diyorsun. Böyle bir şey olamaz. Bu 6'lar, 5'ler, çok düşük enflasyon dönemlerinden kalan normal artışlar. Dolayısıyla, hani ne diyor? Tabii "Yüzde 6 vereceğim ama enflasyon kaç geldi; farkını vereceğim." Kardeşim, vereceksin de bu zaten başlı başına bir mağduriyet demektir çünkü bugün maaş böyle 100 olarak gidecek ama enflasyon altı ay boyunca sabit mi kalıyor? Kalmıyor, enflasyon sürekli artıyor. Burada her altı ayda bir üçgen oluşuyor; bu üçgen refah kaybı demek. Yani, siz işin sonunda diyelim ki enflasyonun geldiği seviyeyi, farkını vermiş olsanız bile her altı aylık dönemde bir refah kaybı oluşuyor. Bu çok net, bu matematik yani azıcık bilime inanan varsa buna inanması lazım. Biz bunu Hükûmete anlatamıyoruz yani aradan fark verdiği zaman, enflasyon farkını verdi, "Biz enflasyona ezdirmedik." diye bas bas bağırıyorlar; bunu anlamak mümkün değil.
Peki, o zaman, TÜİK'in iş gücü verilerine bakın yani TÜİK'in millî gelirin gelir yönüyle detayına bakıldığında iş gücü ödemelerinin payı niye düşüyor? Madem enflasyon kadar veriyorsunuz, düşmemesi lazım ama düşüyor. Niye? Çünkü sürekli bir refah kaybıyla vatandaş ilerlemek durumunda kalıyor. Bir defa bu... Dolayısıyla yapılması gereken şu, öneri olarak şunu söylüyoruz... Yüzde 21'i esas alsak bile -ki yüzde 21'in esas alınması son derece yanlıştır- yüzde 21'in tutmayacağını herkes biliyor arkadaşlar. Bakın, yaşadığımız bir şey var. Geçen yıl, çok geriye gitmeyelim, bu yıl enflasyon yani 2024'te kaçla bitti? 44,4'le bitti. Ondan biraz önce "44" demişlerdi, biraz önce "41,5" demişlerdi, "38" demişlerdi,"36" demişlerdi. Bakın, Mayıs 2023'te "8,8" dedikleri enflasyon bir buçuk yıl içerisinde -sapmayı görüyor musunuz- 44,4 geliyor yani sizin enflasyonla ilgili siciliniz temiz değil ki "Yüzde 21 hedefliyorum da yüzde 21'e göre bir artış vereceğim." diyorsunuz. Kaldı ki verdiğiniz artış yüzde 21'e göre bile değil. Dediğim gibi, 6 artı 5 veriyorsan, sen zaten başlangıçtan itibaren yüzde 21'e göre de vermiyorsun. Dolayısıyla bu, hemen başlangıçta "Ben milleti mağdur edeceğim." demekten başka bir şey değildir. İşte, bu çığlık, bu feryat o yüzden bu kadar yükseliyor, bunu görmek lazım; yazıktır, günahtır, bunlar bizim insanlarımız. Emekli maaşlarının, en düşük emekli maaşının, memur maaşlarının bu kadar çok şikâyet edildiği, bu kadar çok konuşulduğu bir ortam oldu mu, asgari ücretin bu kadar çok konuşulduğu bir ortam oldu mu son birkaç yılda olduğu kadar? Olmadı. Niye? Çünkü yapılan işlemle tanımsal olarak "..."(*) olarak bir defa "Mağdur edeceğim." diyorsun.
İkincisi, nasıl mağdur ediyorsun? Enflasyonu yanlış ölçüyorsun kardeşim, bu çok net artık yani TÜİK son yıllarda belki Mehmet Şimşek'ten sonra bir miktar, azıcık dengeye gelmiş olabilir ama Bakan Nebati döneminde bu çok net. Yani, İTO rakamları var, İTO ile TÜİK TÜFE'si arasında ciddi bir korelasyon var, birbirinden çok küçük sapmalar var ama 2021-2023 döneminde olağanüstü bir şekilde sapmış İTO'yla, İstanbul Ticaret Odasıyla rakamlar. Bu, bir defa çok net. Türkiye'de akademisyenler yan yana gelip TÜİK bu rakamı yanlış ölçtüğü için geçmişte hiç olmayan bir şey yapmış. Ne yapmış? Enflasyon hesap etmeye başlamış insanlar. Yani bu yanlış ölçtüğünüz enflasyona göre geçmişte de maaş, ücret artışı yaptınız. Bugün baz çok düştü, bu bazın üzerine zaten bir de tanımsal olarak düşük veriyorsunuz, o yüzden insanlar feryat ediyor, bunu görmek lazım. Dolayısıyla çok net bir şekilde burada bir mağduriyet var.
Mağduriyetin üçüncü yolu, hani geliri kısıyorsun, enflasyonu düşük tutuyorsun, enflasyon kadar bile vermiyorsun, gelir kısmını kısıyorsun, bir de verdiğin bu geliri ekonomik program çerçevesinde ciddi bir şekilde vergilendiriyorsun yani verdiğini de tekrar vergiyle geri alıyorsun, adam tüketemiyor bu paranın hepsini, gerçek tüketme değil, vergiye gidiyor önemli bir kısmı. Düşünün şimdi, 17 bin lira, 15 bin lira, 16 bin lira maaşı olan bir insan bunun tamamını harcıyor mu? Harcıyor. Siz KDV'de 18'i 20'ye çıkardığınız zaman hatta 8'i 20'ye çıkardığınızda oradaki KDV artışı ne anlama geliyor arkadaşlar? Bütün gelirin vergilendirilmesi anlamına geliyor ilave olarak. Şimdi, zenginde böyle bir şey var mı? Zenginin diyelim ki 1 milyon lira geliri var. O, 15 bin lira değil hadi 50 bin lira harcıyor, 100 bin lira harcıyor ama onun gelirinin onda 1'lik kısmında küçük bir vergi artışı yapıyorsunuz, diğerinin gelirinin tamamını vergilendiriyorsunuz. Bu feryadın nedeni bu, bunları görmek lazım. Ya, bunları Plan ve Bütçe Komisyonunda bütün detaylarıyla açıkladık, rakamlarını ortaya koyduk. Yani ekonomik program çerçevesinde, uygulanan program çerçevesinde alınan tedbirlerin yüzde 85'i geniş halk kitlelerinin üzerine yüklenmiş, böyle bir program olabilir mi? Yüzde 85'ini onların üzerine yüklüyorsunuz, sadece yüzde 15'lik bir kısmını refah düzeyi biraz daha yükseklerin veya kurumların üzerine yüklüyorsunuz. Böyle program olmaz ama bu hâl hâlâ da devam ediyor. Bakın, yani bu ocakta yapılan artışlar bu ekonomik programdaki bu haksızlığın, adaletsizliğin hâlâ devam ettiğini söylüyor. Şimdi, Mehmet Şimşek bu konuya hiç girmiyordu. Ben bunları sık sık gündeme getirdikten sonra dün bir açıklaması oldu "Adaletli bir şekilde programı yönetiyoruz." Allah'tan korkun ya, bu nasıl adalet? Hani derler ya "Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa." Böyle bir taksimat olur mu? Dolayısıyla çığlığın, feryadın yükselmesinin nedeni budur.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, biz, bir de bunları Hükûmete yardımcı olmak için söylüyoruz, siyaset falan da değil. Şimdi, genel TÜFE... TÜFE'ye mahsus şeyleri söyledik; zaten TÜFE'yi yanlış ölçüyorsun, TÜFE'den düşük veriyorsun. Hadi onların hepsini bir kenara koyduk. Şimdi, siz ücret ve maaş ayarlaması yapıyorsanız, hele emekli maaşlarında baz alacağınız şey genel TÜFE olamaz. Genel TÜFE -doğru ölçüldüğü varsayımı altında konuşuyorum- nedir? Ülkenin tamamının, zenginiyle fakiriyle halkın tamamının enflasyon sepetidir. Ama siz şimdi bir emekliye vereceksiniz, emekliye verirken bunu alamazsınız, bunun içerisinde refah düzeyi çok yüksek kesimlerin... Tamam, bu enflasyon olarak doğru olabilir, bakın, onu demiyorum, ülkenin enflasyonu olarak bu rakamı kullanırsın ama memurun maaşını, emeklinin maaşını buna göre artıramazsın çünkü onun enflasyon sepeti bu değil. Bakın, bütün dünyada bu böyle yapılmıyor zaten. Mesela, bununla ilgili, dünyada yaşam maliyeti endeksleri çıkarılıyor. Mesela Türkiye'de bunu Zafer Yükseler yapıyor, eski Planlamacı, eski Merkez Bankacı. Mesela onun rakamına bakıyorsunuz, bu yıl bizde 44,4 olan enflasyon, yaşam maliyet endeksi olarak biraz daha alt kademe insanların enflasyonunu ölçen TÜİK rakamlarını kullanıyor, madde bazında onu kullanıyor ama sepeti daraltıyor, bazı lüksleri çıkarıyor, yüzde 49,7 olarak buluyor. Bakın, 5 puan da buradan çalıyorsunuz insanlardan. Şimdi, bunların hepsini üst üste koyduğunuz zaman, işte bu fakirlik, bu sıkıntı almış başını gidiyor. Cumhurbaşkanı ne diyor bir yandan da? "Ben, 85 milyonun alım gücünü artıracağım." diyor. Ya, nasıl artıracaksınız arkadaş, bunu bize söyleyin ya! Yani uyguladığı program bunların alım... Ha, yüzde 20'lik bir zengin kesim var, onlarınki artıyor mu? Artıyor. Çünkü eğer ekonomi büyüyorsa -değil mi, millî gelirin büyüdüğünü söylüyor TÜİK bize- millet fakirleşiyorsa, milletin bir tarafı fakirleşiyorsa, yaygın bir kesimi, demek ki o zengin yüzde 20'lik kesim olağanüstü yüksek şekilde büyüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Usta.
Buyurun.
ERHAN USTA (Devamla) - Bitiriyorum.
Teşekkür ederim.
Ama, efendim, bir ülkenin Cumhurbaşkanının hedefi sadece zaten zengin olan o yüzde 20'lik kesimin pastadaki payını yükseltmek olmamalı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı ya bunları bilmiyor ya bu milleti kandırıyor ya da boş konuşuyor. Ya, kusura bakmayın, ben o makamdaki bir insana bu kelimeyi kullanmak istemiyorum ama bir yandan... Bak, açıklıyoruz ya, şurada çıksın, bir tane AK PARTİ'li "Arkadaş, şu söylediklerin yanlış." desin ya! Bunu demiyorsunuz. Millet fakirleşiyor, ondan sonra Cumhurbaşkanı hâlâ çıkıyor "85 milyonun refahını artıracağım." diyor. Böyle bir şey olabilir mi ya? O makam palavra atma makamı değil arkadaşlar, o makam yalan konuşma makamı da değil. Dolayısıyla, herkes kendisine çekidüzen versin. Bu milletin feryadını duymak lazım. Eğer bu sosyal güvenlik teklifini görüşüyorsak işte bu sosyal güvenlikte de emeklilerin hak ve çıkarlarını düzenleyecek bir şey yapmamız lazım. Dişe dokunur hiçbir şey yok burada maalesef.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)