GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Tümü münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:40
Tarih:20.12.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ekranları başında bizi izleyen büyük Türk milleti; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bütçenin son günü İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Şimdi, değerli arkadaşlar, 17 Ekimden beri bütçeyi konuşuyoruz esas itibarıyla baktığımızda. Komisyonda, Genel Kurulda, diğer toplantılarda benim tespitim şu: İktidar tarafı biraz mahcuptu, gergindi ama hatalarını hiç kabul etmedi, oysa çok büyük hatalar yapıldı. Mehmet Şimşek, kendisinden önce yapılanların tamamen büyük bir hata olduğunu söyledi. Aslında onu alkışlayan AK PARTİ Grubu zımnen Mehmet Şimşek'in dediğini kabul etti ama burada mertçe geçmişle yüzleşmedi, hatalarını kabul etmedi; bu birinci tespit. İkincisi, ciddi bir şekilde başarısızlık var çünkü eğer bir yerde sürekli bir mazeret üretiliyorsa bir başarısızlık var demektir. Başarısızlıklarına sürekli mazeret ürettiler; işte, "pandemi" dediler, "savaş" denildi, "deprem" denildi fakat yani burada... Mesela "pandemi" deniyor, pandemi bütün dünyada var, adı pandemi, başka ülkeler niye etkilenmedi de biz bu kadar etkilendik; "savaş" deniyor, Ukrayna-Rusya savaşı, onların enflasyonu patlamıyor, bizim enflasyonumuz niye patlıyor diye de aslında düşünmediler.

Şimdi, AK PARTİ'lilerin belli tekerlemeleri oldu, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısının, Sayın Hazine ve Maliye Bakanının belli iddiaları oldu, diğer arkadaşlar da zaman zaman aynı şeyleri tekrarladılar. Şimdi, ben bunlardan 17 tanesini tespit ettim değerli arkadaşlar, eğer vaktim müsait olursa bu iddiaların yani sürekli söyledikleri 17 tane iddianın gerçek olmadığını, bunların gerçeklerinin neler olduğunu burada sizlere anlatacağım, bu iddiaları tek tek çürütmeye çalışacağım.

Şimdi, birinci iddia şu: "Program çalışıyor." Özellikle Mehmet Şimşek bunu söylüyor, zaten Mehmet Şimşek ne söylerse Cevdet Bey de aynısını söylüyor. Şimdi, ne dediler? "Program çalışıyor." Değerli arkadaşlar, ortada bir program yok, ortada bir dezenflasyon programı yok; orta vadeli programlar bir dezenflasyon programı değildir. Şimdi, şunu göremiyorlar: 2002'de iktidara geldiklerinde bir şekilde çalışan, efendim, dört başı mamur -içerisinde beğendiğiniz, beğenmediğiniz hükümler olabilir, ona bir şey demiyorum ama- maliye politikasıyla, para politikasıyla, yapısal reform ajandasıyla bir program vardı; AK PARTİ o programı aldı, aslında AK PARTİ'nin kendisi bir program yapmadı bugüne kadar ve o programı 2008'e kadar uzattı. Şimdi, dolayısıyla kerameti kendilerinden bildiler hâlbuki öyle değil.

Şimdi, sizin bugün "program" dediğiniz şeyde, bir, vatandaşın gelirini düşük tutmak var; iki, vergi koyup vatandaşın olanı da elinden almak var; üç, faizi artırıp dışarıdan para çekmek var. Eleştirilere gelince arkadaşlar geriliyorlar. Ne yapalım, alkışlayalım mı? Yani bütçe görüşmelerindesiniz, burası da Türkiye Büyük Millet Meclisi, burası sizin New York'ta yaptığınız yatırımcı toplantıları değil, burası Körfez ülkelerinde yaptığınız sunumlar da değil. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) Elbette biz milletin hakkını koruyacağız ve burada sizi eleştireceğiz, siz de bizim bu eleştirilerimize kaçamak yapmadan cevap vereceksiniz. Bizim söylediğimiz rakamı başka bir şekilde alarak, değerlendirmemizi başka şekilde alarak kaçamak cevaplar vermeyeceksiniz, net bir şekilde eleştirimizin tamamına sizlerden cevap bekliyoruz ve dolayısıyla bizim yapmamız gereken şey vatandaşın hakkını savunmaktır. Biz kimsenin hatalarını alkışlamak durumunda değiliz. Neymiş? Şimdi "Program çalışıyor." Neymiş? "CDS düşmüş." Neymiş? "Kredi notu 2 basamak artmış." Arkadaşlar, 2016-2017'den sonra 6 basamak düştü not, şimdi bu 2 basamak attı diye biz sizi alkışlayacak mıyız ya? Hâlâ çöp, Türkiye'nin kredi notu hâlâ çöp. Çöptü, yine çöp. Şimdi bu çöp için bizden alkış bekliyorsunuz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar) CDS'leri, yanlışlarınızla 800'e, 900'e çıkardınız, şimdi 400 puan düşürdük diye bizden alkış bekliyorsunuz.

Şimdi soruyorum size: İçerideki yatırımcı yatırım mı yapıyor? Uzun vadeli sermaye mi girdi Türkiye'ye? İnsanların enflasyon beklentileri mi düştü? Ekonomide verimlilik mi arttı, ekonomide güven mi arttı? Bunların hiçbirisi olmadı. Evet, kısa vadeli vur-kaç parası Türkiye'ye geliyor. Bakın, değerli arkadaşlar, geçen yıl Türkiye dış faiz olarak 17,8 milyar dolar ödedi. Dış faiz ödedik 17,8 milyar dolar. Bu yıl daha fazla olacak, ilk on ayda da 17,5 milyar dolar Türkiye dış faiz ödedi, yıl sonunda bunun 21,8 milyar doları bulması gerekiyor. Yani şimdi, milletin parası oluk oluk faiz olmuş yurt dışına akıyor.

Şimdi, birkaç gün önce Hazine bir borçlanmada bulundu, gazetelerde çok fazla yer almadı, on yıl vadeli yurt içerisinden borçlanma yaptı, on yıl vadeli sabit faizli bir borçlanmaydı bu. Faiz oranı kaçtı biliyor musunuz? On yıl boyunca sürekli yüzde 30,74. Hani enflasyonu tek basamağa düşürecektiniz birkaç yıl içinde? Niye yüzde 30,74 faiz veriyorsunuz? On yıl boyunca vereceksiniz bu faizi. Yazık günah değil mi bu milletin parasına? Tabii, bunlar sizi alkışlıyor, aynı alkışı şimdi gelip bizden de bekliyorlar. Öyle yağma yok, öyle yağma yok!

Şimdi, ha, şu anlama geliyor tabii, on yıl boyunca yüzde 30,74 sabit faiz garanti ediyorsunuz. Demek ki enflasyonun düşeceğine kendiniz de inanmıyorsunuz. Enflasyonu düşüreceksiniz madem, niye bu kadar yüksek faiz veriyorsunuz? Ya, şu yanlışlığı anlamak da mümkün değil değerli arkadaşlar. Enflasyon yüksekken ve faizler düşükken arkadaşlar ne yaptılar biliyor musun? Düşükken değişken faizle borçlandılar. Tekrarlıyorum, faizlerin düşük olduğu dönemlerde, 2018'de nispeten düşüktü, o zaman değişken faizle borçlandılar. Faizi, kuru patlattılar, şimdi faiz batağına girdik. Ya, şimdi faizimiz yüksek. Niye değişkenle... Madem düşüreceğinize inanmıyorsunuz, niye değişken faizle borçlanmıyorsunuz da sabit faizle, yüzde 30,7'yle borçlanıyorsunuz?

Şimdi, ikinci iddiaya geliyoruz, enflasyon düşüyor diyoruz. Aslında, bunu anlatmaya bile gerek yok. Enflasyonun düştüğüne kendileri inanmış olsalar on yıllık borçlanmada sabit faizle yüzde 30,74 her yıl faiz vermezler. Şimdi, Mehmet Şimşek görevi devraldı, enflasyon o zaman 38,2'ydi, 2024 mayısında 75,5'a kadar fırlattı, buna da bir kılıf uydurdular, "geçiş süreci" dediler. Neyin geçiş süreci? Yani bu kadar yüksek enflasyon olan bir ülkede geçiş süreci mi olur? Niye bir an evvel mücadeleyi başlatmadınız? Çünkü yerel seçimler vardı, seçimleri beklediler.

Şimdi, kasım ayında enflasyon 47,1; bununla 5'inci ülkeyiz, dünyada şampiyonuz. Rusya'daki, Ukrayna'daki -hani savaşı bahane ediyorlardı ya- oradaki ülkelerin 4 katı, 5 katı enflasyonu olan bir ülkeyiz. Bakın, şaka falan değil, 2017 Ağustosundan beri Türkiye'de enflasyon iki haneli, seksen sekiz aydır çift haneli bir enflasyon var Türkiye'de. Şimdi, sizin dediğiniz tutsa bile 2027'nin sonuna kadar -Türkiye on yıl boyunca- sizin bu yanlışlarınız, hatalarınız yüzünden çift haneli enflasyon sahibi olacak.

Şimdi, üçüncü iddiaları ne? "İşsizlik oranı azalıyor." Neye göre? Hangi tarihi esas alıyorsunuz? Bakan Işıkhan işsizliğin en kötü olduğu zamana göre şimdi bakıyor, "İstihdam artıyor, işsizlik azalıyor." diyor. Yani hiçbir kural yok. Bu yapılanları ahlaki de bulmuyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar, dar tanımlı işsizlik oranı Türkiye ekonomisinin gerçeğini yansıtmıyor. Bunu gören Türkiye İstatistik Kurumu -bakın, biz değil Türkiye İstatistik Kurumu- 2021 yılında atıl iş gücü oranı göstergesini açıklamaya başladı. Şimdi, eğer amacınız doğru politikayı tespit etmek ise tamam, dar tanımlı işsizlik oranına da bakın ama ya Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı bu rakama niye hiç bakmıyorsunuz? Niye biz bu rakamı hiç ağzınızdan duymuyoruz? Çünkü orası gerçek resmi gösteriyor, çünkü orası zamana bağlı eksik istihdamı gösteriyor, çünkü orası ümidi kırılıp da iş aramayan insanları gösteriyor. Öyle baktığınız zaman...

Bakın, ben size rakamları vereyim arkadaşlar: 2018'de bu atıl iş gücü oranı yüzde 16,5'miş, 2019'da yüzde 19,1 olmuş; 2020'de, 2021'de pandemi nedeniyle yüzde 25'lere kadar çıkmış, 2022'de yüzde 21,3'e düşmüş. Pandemi sonrası normal bir dönem. Bakın, "İşsizlik oranı düşüyor." diyorlar ya, şimdi olmadığını iddia ediyorum ve ispat ediyorum. 2022'de yüzde 21,3 olan atıl iş gücü oranı 2023'te yüzde 22,8'e yükseliyor. Yetti mi, bitti mi? Bitmedi. 2024'ün Ocak-Ekiminde de yüzde 26,4'e yükseliyor. Şu anda, ekim ayı rakamı olarak da yüzde 27,6. İşsizlik artıyor mu, azalıyor mu; gelin siz karar verin. Tabii ki işsizlik sizin dediğiniz gibi azalmıyor, artıyor.

"Cari açık sorun olmaktan çıkmıştır." dedi Ticaret Bakanı. Değerli arkadaşlar, tam bir cehalet örneği. "Cari açık sorun olmaktan çıkmıştır." dedi. Tabii, Türkiye datasını bilmeyince, Türkiye ekonomisinin geçmişini bilmeyince böyle konuşmak demek ki mümkün oluyor yani mesela Mehmet Şimşek böyle bir şey söylemedi. "Cari açık azalıyor." dedi ama "Sorun olmaktan çıkmıştır." demedi. Bu, çok iddialı bir cümle.

Şimdi, geçmişe bakmış olsaydı bu Değerli Bakan, 98 Mayıs-99 Mart döneminde Türkiye'nin on bir ay cari fazla verdiğini görürdü. O zaman da cari fazla... Şimdi, beş aydır cari fazla veriyor ya, arkadaşlar zannetti ki Türkiye'nin artık cari açık sorunu bitti, Türkiye cari fazla verecek. Arkadaşlar, bu, geçmişte de oldu; bu, bir kriz belirtisidir. Türkiye krizde olduğu için şu anda siz cari fazla veriyorsunuz. Bu, normal bir ekonomi davranışı değil, maalesef değil. Her ülke cari açık vermek durumunda mı? Elbette değil. Biz cari açık vermek durumundayız çünkü bizim kendi kaynaklarımız kendi çarklarımızı çevirmeye yetmiyor, yurt dışından kaynağa ihtiyacımız var. Yirmi iki yıldır bunu azalttınız mı? Azaltabilirdiniz düzgün politika uygulasaydınız. Azaltmadığınız gibi bu bağımlılığı daha da fazla artırdınız.

Bakın, şimdi, geçmişi söylüyordum. 2001 Mart-2001 Kasım yani kriz dönemi; dokuz ay Türkiye cari fazla vermiş, sorunu çözmüş mü? Çözmemiş, hayır. 2019 Mayıs-Kasım döneminde -yine kriz dönemi- yedi ay üst üste cari fazla verilmiş, cari açık sorun olmaktan çıkmış mı? Çıkmamış. Sonra ne olmuş? 2022'ye bir gelmişiz, 46 milyar dolar cari açık verilmiş, 2023'te 40,4 milyar dolar cari açık verilmiş yani sorun olmaktan çıkmamış, her şey yerinde duruyor. Dolayısıyla, eğer siz sanayi üretiminin yapısını değiştiremezseniz, tarımın üretim yapısını değiştiremezseniz verdiğiniz cari fazla sürdürülebilir olmaz, cari açık vermeye mutlak surette devam edersiniz.

5'inci iddiaları şu: "Büyümede dengelenme sağladı." Şimdi, değerli arkadaşlar, varsa yoksa büyüme, büyüme. Büyüme güzel bir şey, ona kimsenin bir şey dediği yok ama bütün dünya der ki: "Sürdürülebilir, dengeli büyüme." Bunlar o sürdürülebilir ve denge laflarına hiç bakmazlar. Varsa yoksa büyüme. Neler yaptık? Kredileri patlattık, büyüdük. Büyüdük, evet ama ne oldu? Kredileri patlatarak büyüdük, enflasyonu patlatarak büyüdük, cari açığı patlatarak büyüdük, bütçe açıklarını artırdık, dış borçları artırarak Türkiye belli dönemlerde büyüdü. Kırılganlık arttı, CDS'ler tavan yaptı, Türk lirası pul oldu, gelir dağılımı, bölüşümü olağanüstü bir şekilde bozuldu; âdeta filin züccaciye dükkânına girmesi gibi her yeri talan eden bir büyüme Türkiye'de zaman zaman gerçekleşti; bu dengesizliğe de "güçlü büyüme" dediler. Tabii, bu bir düzeltme gerektirdi, bunu sürdürmek mümkün değil, ara ara düzeltme yapmak durumundasınız. O düzeltmeyi, zorunlu düzeltmeyi de -düzeltme değil de arkadaşlar- şimdi bize bunu bugünlerde "dengelenme" diye satıyorlar. Yani büyürken dengesizliğine bakmıyorlar, yavaşlama başlayınca "dengelenme" palavrasını atıyorlar; hâlbuki bu bir dengelenme değil, bu mecburi bir düzeltmedir.

Altıncı iddia: "Bütçe deprem ve EYT yüzünden bozuldu, mali disiplinimiz aslında vardı." Şimdi, şunu bir söyleyeyim: Bir defa depremin yaralarını bu millet kendisi sardı, öyle "Depremin yaralarını sardık." falan filan kimse demesin bize. Bakın, değerli arkadaşlar, bu Hükûmet, depremi fırsata çevirmiş bir Hükûmettir. 2025 yılında deprem için harcanacak para 584 milyar lira, bütçedeki yazdıkları rakam, Sayın Cevdet Yılmaz'ın söylediği rakam ama aynı 2025'te o deprem nedeniyle son dönemde koydukları vergiler var ya -ÖTV'ler, KDV'ler, ek motorlu taşıtlar vergisi- oradan elde ettiği gelir ne kadar biliyor musunuz? 2025 yılında 1 trilyon 46 milyar lira olacak yani 462 milyar lira kâra geçtiler. Bir de ne diyorlar? Diyorlar ki şimdi: "Ya, bizim bütçemiz bu kadar bozulmayacaktı, deprem bütçeyi bozdu." Ya, deprem sizin bütçenizi düzeltti bozmak bir yana. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olamaz. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

İkincisi: "EYT bozdu." diyorlar. EYT'yi bir abartma furyası başladı, Elitaş "Beş yılda 300 milyar dolar." dedi EYT'nin yüküne, şu çılgınlığa bakar mısınız. Çalışma Bakanı "592 milyar TL." dedi. Efendim, Hazine ve Maliye Bakanı "725 milyar." dedi. Bugün Zeybekci'yi kaçırmışız, o da "800 milyar." demiş, neye istinaden söylüyorsa? At at gitsin yani herkes EYT'yi günah keçisi... Hesabı: Yüreğiniz yetiyorsa gelin, 300 milyar lira EYT'nin 2024 yılı maliyeti. Getirin uzmanlarınızı, tartışalım yani bunu abarta abarta bir şey yapmanın bir gereği yok. Dolayısıyla aslında bütçeyi bozan sizin yanlış yönetiminiz, yanlış yaptığınız işler. Sadece birkaç tane kalemi söyleyeceğim, vaktim fazla olmadığı için fazla uzatmayacağım. Bakın, 4 tane kalem; kamu-özel iş birliği projeleri, yanlış borçlanma politikasının doğurduğu ilave faiz yükü, KİT ve kamu bankalarındaki hataların doğurduğu ilave yük ve kur korumalı mevduat. 4 kalemin yükü, değerli arkadaşlar, depremin ve EYT'nin toplam yükünün tam 1,5 katı. Anlatabiliyor muyum, bakın, 4 kalemde yapılan hataların yükü, depremin ve EYT'nin yükünün tam 1,5 katı. Ben Komisyonda bunun detaylarını tek tek anlattım, buna itiraz eden ne bir bakan oldu ne bir bürokrat oldu. Dolayısıyla esas Türkiye bir deprem felaketi değil, bir yönetim felaketi yaşadı, bunu görmek gerekir.

Şimdi, diğer bir iddiaları ne? "Programın yükünü adil dağıttık." Ya, Allah aşkına yani nasıl Mehmet Şimşek bunu söyledi? Bunun tek tek rakamlarını verdim. Bakın, 2023-2025 yıllarında toplam 3 trilyon 957 milyar liralık bir mali konsolidasyon yapıldı yani mali uyum veya tedbir alındı. 3 trilyon 957 milyar, kabaca 4 trilyon lira diyelim. Bunun 3 trilyon 375 milyar lirası normal, sıradan, gariban vatandaştan alındı arkadaşlar. Sadece 582 milyar lirası zenginden veya kurumlardan alındı. Dolayısıyla her 100 liranın 85 lirası garibanın sırtına yüklendi, sadece 15 lirası refah düzeyi biraz daha zengin kesimin üzerine yüklendi. Dolayısıyla, programın yükü maalesef adil dağıtılmadı.

Sekizinci iddiaları ne? "En üst gelir dilimi oranını yüzde 40'a, kurumlar vergisi oranını yüzde 25'e biz çıkardık. En alt vergi dilimini de yüzde 15'e düşürdük." diyor arkadaşlar. Şimdi, biz bunu söyledik yani program yükünü adil dağıtmıyorsunuz. Yani burada, ortada kanun var ya, bu yoruma açık bir durum da değil. Kanunlara da Resmî Gazete'ye de bakmıyor demek ki; Sayın Mehmet Şimşek söylüyor bunu. Şimdi, yüzde 15'lik vergi dilimi 1999'dan beri uygulanıyor ücretliler için. Ücret dışı için ise yüzde 20'den yüzde 15'e 2006'da düşürülüyor ama 45 ve 40 olanlar da 35'e sizin Hükûmetiniz tarafından düşürülüyor. 45'ten 35'e düşürdükleri üst dilimi şimdi "35'ten 40'a çıkardık." diye bize caka satıyorlar yani "Yükü adil dağıtıyoruz." diyorlar; böyle bir şey yok. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33'ten yüzde 20'ye siz düşürdünüz, şimdi de yüzde 25'e çıkarıyorsunuz. Burada bir adil dağılım var mı? Yok.

Diğer bir konu "Bütçemiz hizmet bütçesi. Yirmi iki yılda bütçeden 671 milyar dolar yatırım yaptık." dedi Sayın Cevdet Yılmaz, yanlış; bir defa bütçeden böyle bir harcama falan yapılmadı, hangi bütçeye bakıyorsunuz bilmiyorum. Bütçeden yapılan şey 356,6 milyar dolardır yani yirmi iki yıllık dönemde merkezî yönetim bütçesinden...

Şimdi, bakın, o beğenmedikleri 2002 ile 2025 bütçe ödeneklerini mukayese edelim yatırım açısından. GSYH'ye oran olarak, 2002'de yüzde 2,3'ü millî gelirin yatırıma gidiyormuş, şimdi bu yüzde 1,8'e düşüyor. 2002'de her 100 liralık verginin 14,1 lirası yatırıma gidiyormuş, şimdi ayırdıkları yüzde 9,9'u; verginin yüzde 9,9'unu ayırıyorlar. 2002'de harcamalar içerisinde, faiz dışı harcamalar içerisinde yatırıma ayrılan kaynak yüzde 12,9'muş, şimdi bu yüzde 8,6'ya düşmüş. Yatırımın olmadığı bir bütçeye siz nasıl bir hizmet bütçesi diyebilirsiniz?

Bir de şunu söyleyeyim: "Bu kadar yatırım yaptık." diyerek milletten minnet etmesini bekliyorlar herhâlde, böyle bir şey yok değerli arkadaşlar. Yirmi iki yılda -bunun değişik rakamları var ama ben nominal dolarla olan rakamını, vergi rakamını söyleyeceğim- bu milletten tam 2 trilyon 958 milyar dolar para topladınız. Bunun karşılığında yaptığınız -bütçe için söylüyorum- ve bu kadar vergi karşılığında yaptığınız yatırım ise sadece 356,6 milyar dolardır; topladığınız verginin sadece yüzde 11,6'sını yirmi iki yıllık dönemde ancak yatırıma ayırdınız.

Şimdi "Bu bütçeyi bir faiz bütçesi olmaktan kurtardık, bütçedeki faiz yükünü azalttık." diyorlar. Şimdi, bu biraz uzun bir konu, biraz dikkatli olmanızı isteyeceğim ama çok önemli bir konu. Şu: Evet, AK PARTİ hükûmetleri döneminde kamu maliyesiyle ilgili ciddi tedbirler alındı. Kamu açıkları azaltıldı, bütçenin faiz yükü düşürüldü, elhak doğru ve bunda çok büyük emeğimiz var, benim de çok büyük emeğim var bir üst düzey bürokrat olarak fakat burada yapılan şu mukayese elma ile armudun mukayesesi gibi olur arkadaşlar: "2002 yılında bütçe harcamalarının yüzde 43,2'si faize gidiyordu, şimdi biz bunu yüzde 11,6'ya düşürdük." diyorlar veya vergiyle mukayesede "Her 100 liralık verginin yüzde 85,7'si faize gidiyordu, şimdi yüzde 17,5'u gidiyor." diyorlar. Arkadaşlar, bu, elma ile armut mukayesesidir, niye? Çünkü 2002 ve öncesinde bizim borçlanmamızın vade yapısı çok düşüktü. Dolayısıyla borcu aldığınızda faizini de o yıl içerisinde ödüyordunuz ama geleceğe bir faiz yükü bırakmıyordunuz, şimdi öyle değil. Bakın, şimdi, 2024 yılı için söylüyorum: 2024 yılında iç borç faiz ödememiz 1 trilyon lira ama önümüzdeki dönemde ödeyeceğimiz faiz 6,5 trilyon lira. 2002'de bu yoktu, ne kadar faiz varsa hepsini zaten orada ödüyordunuz, dolayısıyla bu mukayese yanlış. Aynı şeyi yaparsak, aynı vade yapısıyla yaptığımızda o zaman karşımıza çok farklı bir manzara çıkıyor, o da ne biliyor musunuz? O zaman, bugün, 2024 yılında bu mukayeseyi yaparsanız bütçe harcamalarının yüzde 52,1'i faize gidiyor, aynı mukayeseyi yapacak şekilde bir hesaplama yaptığımızda yüzde 52,1'i, geçmişte yüzde 43,2'si iken şimdi yüzde 52,1'i. Vergi geliri açısından baktığımızda orada biraz düzelme var. Geçmişte her 100 liralık verginin 85,7 lirası faize giderken şimdi bu düzeltme yapılarak hesap edildiğinde her 100 liralık verginin 76,7 lirası da -aynı mantıkla baktığımızda- faize gidiyor; daha kur korumalı mevduat da bu işin içerisinde yok.

"Asgari ücreti artırırsak enflasyon artar." diyorlar. Bu, tamamen yanlış bir şey. Sadece rakamlardan örnek vereceğim. 2011 yılında enflasyon yüzde 10,5'ti; 2012'de asgari ücrete yüzde 11,8 zam yapıldı, enflasyonun üzerinde yapıldı, 2012'de enflasyon yüzde 6,2'ye geriledi yani böyle düz mantıkla bakarsanız. Veya 2015'te enflasyon yüzde 8,8; 2016'da yüzde 8,8 enflasyona rağmen yüzde 33 asgari ücret artışı yapıldı -seçim vardı çünkü- 2016 enflasyonu yüzde 8,5'e geriledi. Enflasyon filan sırf bu nedenle azmadı. 2018'de de aynı durum var. 2021'de de tersi oldu, reel olarak düşük verdiniz ama enflasyon azdı. Dolayısıyla böyle düz mantıkla "Asgari ücreti artırırsak enflasyon artar." diyemezsiniz. Enflasyonun tek açıklayıcısını asgari ücret olarak görmek kadar büyük bir yanlış olamaz.

"Asgari ücreti vergi dışı bıraktık, asgari ücretlilere destek oluyoruz." deniliyor, bu da yanlış. Asgari ücretin net olarak konuşulduğu bir ülkede hiç kimse bana asgari ücretin vergi dışı bırakılmasının işçiyi desteklediğini söylemesin. Bu bir işveren desteğidir. Kötü müdür, yanlış mıdır? Hayır, değildir ama bunu bize hiç kimse "işçi desteği" diye satmasın. Eğer asgari ücreti vergi dışı bırakmasaydık, 17 bin lira net asgari ücret üzerinden konuştuğumuzda bugün evli ve 2 çocuğu olanlar 18.500 lira asgari ücret alacaktı. Tam tersine, asgari ücretin bu şekilde vergi dışı bırakılması suretiyle evli ve hanımı çalışmayan- eşi çalışmayan diyelim- veya çocuğu olanların da aslında gelirinde bir geriletme yapıldı. Dolayısıyla bu iddianız da doğru değil.

"Çalışanları enflasyona ezdirmedik." deniliyor. Valla, evet, enflasyon ezmedi, çalışanları siz ezdiniz. Ya, nasıl böyle bir şey söyleyebilirsiniz? Yani şimdi TÜİK'in yanlış enflasyonuyla baktığınız zaman böyle bir şey görüyor olabilirsiniz. ENAG enflasyonuna bakın. Hadi, onu bırakın, İTO enflasyonuna bakın. Ya, bunların hepsini bırakın, bu ülkede nisan ayından itibaren asgari ücret, açlık sınırının 3.500 lira altına düştü; yıl sonunda bu 4 bin lirayı geçecek. En düşük emekli maaşı 12.500 lira, açlık sınırının 8.500 lira altında; emekli maaşı 15 bin lira, açlık sınırının 6 bin lira altında. Yani bu durumda siz hâlâ yaygın ücret olan asgari ücretle "Çalışanları enflasyona ezdirmedik." diyorsunuz.

Seçim dönemlerinde asgari ücret yüksek arttırılıyor, diğer dönemlerde düşük arttırılıyor. Dolayısıyla "Gelin, bunu samimiyseniz bir kurala bağlayalım." diye daha önce söyledim, tekrarlıyorum bunu. Her yılın üçüncü çeyreğinin sonunda cari fiyatlarla millî gelir açıklanıyor. Bu millî gelir, geçen yılın millî gelirine göre cari fiyatlarla ne kadar arttıysa bu artış bizim asgari ücret için temel kriterimiz olsun. Eğer böyle bir şey yaparsak çalışanların da millî gelir içerisindeki payını bu şekilde sabit tutmuş oluruz.

"Çiftçiyi destekliyoruz." diyorsunuz; bunu Sayın Cevdet Yılmaz da söylüyor. "Tarıma ayrılan kaynaklar millî gelirin yüzde 1'ini aştı" diyor; Allah'tan korkun! Değerli arkadaşlar, bir sürü hesabı var bunun. Yatırımı katarsınız, şunu katarsınız, değil; Tarım Kanunu'nda "tarımsal destekleme programları" diyor. Açın Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nın ilgili sayfasını, orada da tarımsal destekleme programları için ayrılan kaynak 135 milyar lira; bu, millî gelirin yüzde 0,2'si; eğer bu yüzde 1 kanuni oran uygulansaydı bu, 615 milyar lira olmak durumundaydı. Bugün sadece buradan dolayı bu yıldan çiftçiye sizin 480 milyar lira borcunuz var; üstelik bir de "Çiftçiyi ezdirmedik." diyorsunuz. Bu yıl buğdaya yüzde 12 zam verdiniz, arpaya yüzde 3,6 artış, zam yaptınız; bu nasıl ezdirmemek? Yüzde 40-50 enflasyon varken siz vatandaşı, çiftçiyi mağdur ettiniz.

Bu bütçenin insan odaklı olduğu, bu bütçenin sosyal boyutu olduğu söyleniyor. Bu da yanlış, tamamen yanlış. Bakın, sadece birkaç rakam vereceğim: Yüzde 45 enflasyon olan bir ülkede Yoksullukla Mücadele Programı'nın ödeneği ne kadar arttırılıyor biliyor musunuz? Sadece yüzde 6,7 artırılıyor Yoksullukla Mücadele Programı. 14 trilyon 731 milyar liralık bütçede -eğer bu bütçe insan odaklıysa- niye şuralara para vermediniz? Bağımlılıkla Mücadele Programı'na sadece 12 milyar lira ayrılıyor. Çocukların Korunması ve Gelişiminin Sağlaması Programı'na sadece 41 milyar lira ayrılıyor. Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Programı'na sadece 17 milyar lira ayrılıyor. Gençlik Programı'na 11 milyar lira ayrılıyor. Kadının Güçlenmesi Programı'na 6 milyar lira ayrılıyor ama faize ne ayrılıyor? 1 trilyon 950 milyar lira ayrılıyor. Bu bir insan odaklı bütçe değil, bu faiz odaklı bütçe değerli arkadaşlar.

"Sözümüzü tuttuk." diyor, Sayın Cumhurbaşkanı sözlerini tutmadı; 3600'le ilgili verdiği sözü de tutmadı, 2023 Temmuzunda "Memura ne verirsek emekliye de aynısını vereceğiz." dedi, 8.077 lira seyyanen sözünü de tutmadı -faslı daha fazla uzatmayacağım, sürem azaldı- daha sonra taşerona verdiği "Bütün taşeronları kadroya geçireceğiz." sözünü, o sözleri de tutmadı.

"İsrail'le ticaret yapmıyoruz." diyorlar, son iddiaları buydu, "İsrail'i boykot ediyoruz." diyorlar, İsrail'le ticaret şakır şakır devam ediyor. Bunların bütün rakamlarını Plan ve Bütçe Komisyonunda grafikleriyle arkadaşların kendilerine açıkladık. Niye devam ediyor? Yani önce -zaten biliyorsunuz- "Ticaret yapılmıyor." dediler, yedi sekiz ay sonra ticareti yasak ettiler. Ya, yapmıyordunuz, neyi yasak ettiniz? Yasak ettiler, biz "Hâlâ devam ediyor; Filistin, Mısır ve Yunanistan üzerinden devam ediyor." dedik, bunu kimi rakamlarla, grafiklerle ortaya koyduk; bu sefer, şimdi Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri üzerinde topladılar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, devam edin.

ERHAN USTA (Devamla) - Ya, madem böyle bir şey yoktu, niye orada topluyorsunuz, değil mi? Önce inkâr ettiler, sonra kabul ettiler. Dolayısıyla İsrail'e ticaret maalesef devam ediyor. "Boykot." dediler, şimdi boykot yapıyorlar. Geçen gündeme getirdim, önemine binaen tekrar gündeme getireceğim. Şimdi, biliyorsunuz, "Burger King" işte, bu boykot listesinde olan firma. Rize'de AK PARTİ'nin başkanları dualı bir açılış yaptı, Burger King açılışı yaptılar, bunun üzerine AK PARTİ devreye girdi ve onları disipline verdi. Burası gayet güzel ama sonradan bir şey daha yaptılar, İzmir Bayraklı Şehir Hastanesinde, bir kamu hastanesinde, kamu binasında Burger King şubesi açtılar arkadaşlar; yetmedi, gittiler, bir de -bakın, bunlar Gazze'ye bombalar yağarken yapıldı; bir yandaki hamasete bakın, bir yandan da yaptığı işlere bakın- ondan sonra gittiler, Adana'da da şube açtılar. Şimdi daha da vahimi ne biliyor musunuz? Özellikle İzmir'deki bu şubenin sahibi kim?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın Sayın Usta.

ERHAN USTA (Devamla) - Gürkan Demirkesen'in babası Abdurrahman Demirkesen. Bu kim? AK PARTİ 27'nci Dönem aday adayı, AK PARTİ Ankara Belediye Meclisi Üyesi, Halkbankın avukatı. "Boykot var." diyorlar, millete "Boykot var." diyorlar, kendileri cukkayı götürüyorlar; işte, bunların samimiyeti bu kadar. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bir sürü iddiaları oldu fakat iddia edemedikleri de oldu. "Gelir dağılımı bozulmadı." diyemediler, "Barınma krizi yok." diyemediler, "Yolsuzluk azaldı." diyemediler, "Yapısal reform ajandamız var." diyemediler. İnatla, inkârla, algıyla ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Bu kafayla, belki, kısa dönemde yüksek gelirli ülke olabilir Türkiye ama asla gelişmiş ve kalkınmış bir ülke olamaz. Sürdürülebilir yüksek büyümeyi hedeflemeyen, cari açığı çözmeyen, enflasyonu, işsizliği, yoksulluğu düşürmeyen bir bütçeye bizim "kabul" oyu vermemiz mümkün değildir. Bu bütçe çiftçiyi, esnafı, memuru, emekliyi, işçiyi, öğrenciyi, kadını gözetmeyen bir zulüm bütçesidir. O nedenle, İYİ Parti Grubu olarak biz bu zulüm bütçesine "hayır" oyu vereceğiz diyorum ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti, CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)