GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:38
Tarih:18.12.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SEMA SİLKİN ÜN (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek göreve geleli bir buçuk yıldan fazla bir zaman oldu, elinde olan ya da olmayan nedenlerle ortada genel bir başarısızlık var. Hakkaniyetle değerlendirmek gerekirse aslında Sayın Şimşek'in başarı hanesine yazılan bir husus var. Geldiği dönemde Türkiye bir ödemeler dengesi kriziyle karşı karşıya idi yani ülkemizin ilaç alamayacak, petrol gibi enerji ürünlerini sağlayamayacak, temel ithalat ürünlerini tedarik edemeyecek, dahası borçlarını ödeyemeyecek kadar ciddi risklerle karşı karşıya olma durumu vardı; bu risk ortadan kalktı. Yani bir nevi komadaki hastanın daha da kötüye gitmesini engellemek gibi bir başarısı oldu. Lakin, o dönemden bu yana iş dünyasının, uluslararası yatırımcıların, dövizle borç verenlerin memnun edilmeye çalışıldığı siyasete "Başarılı bir programdır." demek, halka da ülkeye de topluma da haksızlık olur.

Halkın geniş kesimlerinde çok ama çok ciddi bir satın alma gücü kaybı var ve bu konuda maalesef ciddi hiçbir mesafe alınmadı. Bu söylediğime itirazı olan varsa şu en basit soruya cevap bulması gerekir: Madem bir buçuk yıllık programın adı da motivasyonu da enflasyonla mücadeleydi, o hâlde Sayın Şimşek göreve geldiğinde yüzde 38 olan enflasyon şimdi neden yüzde 48?

Peki, Mehmet Şimşek enflasyonu neden düşüremedi? Düşüremedi çünkü tek başına para politikasıyla enflasyon düşürülemezdi, düşürülemedi çünkü gelir adaletsizliği had safhadayken "ver faizi, düşür enflasyonu" anlayışıyla enflasyon kontrol altına alınamazdı, düşüremedi çünkü adaletsiz vergi politikasını buna göre uyarlaması lazımdı. Peki, Sayın Şimşek ve ekibi bizim bu basit tespitlerimizi bilmiyor mu? Elbette biliyor. Şimdi, iktidar, seçmenlere, Şimşek'in bütün kararları kendisinin verdiği algısını pompalıyor ve üst perdeden buna vurgu yapıyor. Eğer Sayın Şimşek iktidar mensuplarının söyledikleri gibi gerçekten tam manasıyla serbest hareket ediyorsa, kendisine hiç müdahale edilmiyorsa, maliye politikalarında geniş kitlelerin maslahatını göz önünde bulunduran, yükü daha eşit paylaştıran bir yönteme geçmesi gerekmez miydi? Geçmedi, belki de geçemedi. Acaba kamuoyu Şimşek'in aslında daha neleri yapmak isteyip de yapamadığı konusunda şeffaf bir şekilde bilgilendiriliyor mu, Şimşek bunları yapmak istiyor mu; bunu da bilmiyoruz tabii ki. Eğer iddia edilenin aksine engelleniyorsa "Neden ve kimler tarafından engelleniyor?" diye soruyoruz. Bu engelin hedeflere ulaşmaya köstek olduğu açık değil mi? Tasarruf tedbirleri konusunda kullandığı A4 kâğıdını ironik biçimde konu etmekten ziyade, daha ciddi önlemleri ortaya koyması gerekmez miydi? KÖİ'ler ve bütçeye yaptığı gizli-açık etkiler konusunda iki üç kelamı da Sayın Bakandan duymamız gerekmez miydi? Garsonu, kuryeyi, fırıncıyı konu edip suçlayan Bakanımızın bu konulara dair bir cümle kurması gerekmez miydi? Hasbelkader, mesela, KÖİ'lerde adil değerleme konusunu gündeme getirse koltuğunu koruyabilir miydi Sayın Bakan? Geçtik güncellemeyi, adil değerlemeyi, geçtik dolar cinsinden yapılmış kontratları konu etmeyi, geçtik kontratlardaki "ticari sır" kavramını sorgulamayı bu projenin doğru düzgün vergilendirilmesiyle ilgili bir güncelleme teklifi yapabilir mi ekonominin başındaki tam bağımsız olduğu propagandası yapılan Sayın Bakan?

İşin özü "sadece faize dayanan program" demek, zaten ortada program falan yok demektir. "Bu faizler şirketleri mi yoksa ülkeyi mi batırır?" sorusunu herkesin kendine sorması gerekir. Zira, hâlihazırda kimse enflasyonun düşeceğine inanmıyor, kimse bu görüşü fiyatlamıyor. Kur-faiz politikasında sıkışıp kaldı ülke. Bırakın tasarrufu, 2025 bütçesinde 2 trilyona yakın faiz ödemesi olacak ama bunun ne kadar sürdürülebilir olduğunu kimse bilmiyor, Sayın Bakan da izaha gerek duymuyor. Mademki enflasyonu düşürüp faizleri de gerileteceksiniz, milletin ölümlerden ölüm beğendiği, dar gelirlinin bitip tükendiği mezkûr süreçte enflasyon şimdi yüzde 48 iken, mesela bir yıl sonra, bu süreç can yakıcı şekilde devam ederse ne olacak enflasyon? Döviz piyasalarına müdahale, çok yakından tanıdığımız arka kapı müdahaleleri hâlâ devam ediyor; pek konuşmuyoruz ama durum bu. O hâlde, son bir soru daha soralım: Peki, bizim neden umutlanmamız lazım? Ne yapılıyor da biz 2025-2026 hedeflerini bu yüzden tutturma ihtimaline sevineceğiz? Tüm yapılamayanlar yanında -ki buna elbette hukuk ve demokrasi açığını da eklemek gerek- bu kadar fazla yabancı paraya dayalı fonların Türkiye'ye girişinin ve yüksek faize bel bağlamanın sonunun büyük bir hayal kırıklığı ve hüsran olmayacağının garantisini nasıl verebilir Sayın Bakan ve Hükûmet? Üstelik şartlar normal olsaydı bu kadar yüksek faizle, enflasyonla mücadelede daha iyi sonuçlar almamız mümkündü ama bünye hastalıklı ve vücudun ilaca bağışıklık kazanıp tedaviyi engellemesi gibi bir tehdidin altındayız. Şimdi kimi çevrelerde 2002'ye referans verilerek bir umut ortamı oluşturulmaya çalışılıyor. Biraz uzaktan baktığınızda aslında haksız da sayılmazlar. Genel seçimlerden zaferle çıkılmış, Mecliste çoğunluk elde edilmiş, Cumhurbaşkanının liderliği pekiştirilmiş, 2002'de ne varsa hepsi sağlanmış. Bir de üzerine ekonominin altın yıllarının mimarı, dünyanın adından saygıyla söz ettiği, sadece Nobel Ödülü eksik bir ekonomisti ekonominin başına getirdik mi tekrar şahlanmamak için bir sebep yoktu ortada ama öyle olmadı işte. 2003'ten 2004'e bir senede ekonominin katettiği mesafe ile 2023 Temmuzundan bugüne katedilen mesafeyi karşılaştırdığınızda ne dediğimizi anlarsınız. Türkiye'nin ne zihniyet, ne niyet, ne kurumsallık, ne yapabilirlik açısından o günkü Türkiye olmadığı maalesef kabul edilmek istenmiyor. Peki, eksik olan ne? Eksik olan kısmı, 90'ların bilindik bir pop şarkısıyla aslında ifade edebiliriz: "Onun arabası var Güzel mi güzel Şoförü de var Özel mi özel Bastı mı gaza Gider mi gider Maalesef ruhu yok Onun için hiç mi hiç şansı yok."

Bugün ekonomi yönetimimizin içinde bulunduğu tablo tam olarak bundan ibarettir. Araba vardır, şoför özeldir, gaza basarsa gidebilecektir ama ruhu yoktur, o yüzden şansı hiç yoktur. 2002'den bugüne baktığımızda eksik olan ruh nedir peki? Reformcu ruhtur. Sayın Şimşek'in yapısal sorunlara hem de kendi alanını direkt olarak ilgilendiren demokrasi ve hukuk sorunlarına eğilmekten başka çaresi yokken, içinden geldiği geleneğin iz bırakan tüm siyasi kurumları doğudan batıya akan nehir misali bir an dahi durmaksızın reformist çizgi ve tavrını korumuş, sürdürmüş ve ileriye taşımışken iktidarın bu reformist vizyonu yeniden kuşanmaktan başka yolu yoktur. İktidar bilmeli ki reformist olmak ne güç meselesidir ne para meselesidir ne de yetki meselesidir. Reformist olmak bir zihniyet meselesidir. Gri listelerden çıkmayı sadece kredibilite yükseltmenin değil, bir toplumu ıslah etmenin nişanesi olarak görecek bir zihniyette değilseniz, rant alanlarına iştahı kabaranların önlerine bir siyasi ahlak yasasıyla set çekme zihniyetinde değilseniz topluma rahat bir nefes aldırmak da ekonomiyi düzeltecek sinerji oluşturmak da mümkün olmayacaktır.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)